Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kasten Öldürmeye Teşebbüs ile Yaralama Suçu Ayrımı Yapılırken Dikkat Edilecek Ölçüt ve Hususlar

Kasten Öldürmeye Teşebbüs ile Yaralama Suçu Ayrımı Yapılırken Dikkat Edilecek Ölçüt ve Hususlar

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Kast – Madde 21

(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.

Madde Gerekçesi

Kast, kişi ile işlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.

Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır.

Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.

Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür.

Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında \”bilerek\” ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu \”bilerek\” kişiye suç isnad etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.

Suça teşebbüs – Madde 35

(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.

Madde Gerekçesi

Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde \”eksik teşebbüs\”-\”tam teşebbüs\” ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü, \”eksik teşebbüs\”-\”tam\” teşebbüs ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır.

Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye \”eksik teşebbüs\”ten dolayı, buna karşılık silâhındaki tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için \”tam teşebbüs\”ten dolayı cezalandırılmaktadır.

Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan \”eksik teşebbüs\”-\”tam teşebbüs\” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır.

Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde, \”eksik teşebbüs\”-\”tam teşebbüs\” ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.

Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir.

Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık-icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.

Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki \”kastı şüpheye yer bırakmayacak\” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine \”doğrudan doğruya icraya başlama\” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.

Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs gibi, teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs mümkün değildir.

Suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalıdır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elverişlilik bu şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden \”uygun hareketler\” kavramı dahil edilmiştir.

Kasten öldürme – Madde 81

(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi

Maddede kasten öldürme suçunun temel şekli tanımlanmıştır.

Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel şekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüştür.

Bu düzenlemeyle, kişinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıştır.

Kasten yaralama Madde 86

(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz.

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

f) Canavarca hisle,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.

Madde Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şekli tanımlanmıştır.

Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükümet Tasarısında benimsenen ve \”müessir fiil\” karşılığı olan \”etkili eylem\” ifadesi terkedilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiştir. Bu nedenle, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiştir.

İkinci fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli şekilleri gösterilmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.

Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bu kavramlar hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

(b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

Fıkranın (c) bendinde, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle de işlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bunun için kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip bulunması gerekmemektedir. Burada önemli olan, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, kasten yaralama suçunun işlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya savcının sanık veya tanığa karşı kasten yaralama suçunu işlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Buna karşılık, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun işlenmesi hâli, kanunda ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Silâh deyimi için, Tanımlar başlıklı madde hükmüne bakılmalıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2017/1056 Karar No: 2018/324 Karar Tarihi: 03.07.2018

Kararı veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi

Özet: Sanıkla mağdur arasında uzak bir akrabanın yaralanmasına dayanan anlaşmazlığın ciddi bir husumet olmaması, olay tarihinde 62 yaşında olan sanığın başına aldığı darbe sonucu yere düştükten sonra üzerine doğru gelmekte olan mağduru gece vakti net olarak göremeden ateş ettiği yönündeki savunması, sanığın bilinçli olarak mağdurun yaşamsal bölgesini hedef aldığı konusunda kesin bir belirlemenin yapılamaması ve sanığın herhangi bir engel hâl bulunmadan eylemine kendiliğinden son vermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

İçtihat Metni

Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Bayındır Asliye Ceza Mahkemesince 04.07.2011 gün ve 261-259 sayı ile, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince 27.12.2011 gün ve 240-358 sayı ile, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/1, 86/3-e, 29, 62, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba ve müsadereye hükmedilmiştir.

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.11.2013 gün ve 2694-6456 sayı ile;

\”…Olay günü sanık … ve mağdur …\’in kahvehanede oturdukları, mağdur …’in yüksek sesle güldüğü, sanık …\’in \’Karı gibi gülüyor\’ demesi üzerine aralarında tartışma olduğu, sanık …\’in kahvehaneden çıkarak evine doğru yürüdüğü, mağdur …\’in motosiklet ile sanık …\’i takip ettiği, yanından geçerken ele geçmeyen sopa ile arkadan sanık …’in kafasına vurduğu, ileride durup motosikletten inerek yere düşmüş olan sanık …\’in yanına doğru geldiği, sanık …\’in tabancasını çıkardığı, tabancayı gören mağdur …\’in kaçmak amacıyla arkasını döndüğü, bu esnada sanık …’in ateş ederek mağdur …\’i sol sırt kısmından yaraladığı, sanık …\’in iki el ateş ettiğinin olay yerinde bulunan kovanlardan anlaşıldığı olayda;

Kullanılan aletin ve yaranın niteliği, hedef alınan vücut bölgesi ve atış sayısı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı hâlde, öldürmeye teşebbüs yerine, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi\”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.03.2014 gün ve 14-42 sayı ile;

\”… Sanığın, yere düştükten sonra mağdurun kendisine doğru geldiğini görmesi üzerine, yerdeyken ve hâlâ kafasına aldığı darbenin etkisi altındayken 20-25 metre mesafede bulunan mağdura, hedef gözetmeksizin rastgele iki el ateş ettiği, tabancasında kullanabileceği mermi olduğu hâlde ve yerinden kalkarak Mehmet\’i takip edebilecekken engel bir durum olmadığı hâlde eylemine kendiliğinden son verdiği kabul edilmiş, mağdur ve sanık arasında olay öncesinde bir husumet bulunmasına karşın bu husumetin öldürmeyi gerektirir boyutta olmadığının her iki tarafın şikâyetten vazgeçmesi ile de teyit edilmiş olması, olayın gelişimi ve meydana geldiği zaman dilimi, sanıkla mağdur arasındaki mesafe de göz önüne alındığında, Yargıtay bozma ilamının aksine heyetimizin kanaati değişmeyerek, eylemin yaralama kastıyla gerçekleştiği\”

gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.10.2014 gün ve 297416 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 616-1792 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.09.2017 gün ve 1302-2727 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz edilmeksizin, sanık … hakkında hakaret suçundan verilen düşme kararı temyiz edilmeksizin, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

18.05.2011 tarihli olay yeri inceleme raporunda; İzmir ili, Bayındır ilçesi, Yusuflu köyünde, 17.05.2011 günü saat 21.45 sıralarında mağdur …\’nın sanık … tarafından silahla ateş edilerek yaralandığının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olay yerine 150 metre mesafedeki çalılık arasında, üzerinde parmak izi bulunmayan, emniyeti açık, atım yatağında bir adet fişek olan tabanca bulunduğu, tabancanın şarjörünün boş olduğu, tabanca üzerinde kan lekeleri tespit edildiği, yoğun bitki örtüsü nedeniyle boş kovanlara rastlanılmadığı, sanığın başına vurulduğu iddia edilen cismin bulunamadığı, olaydan sonra mağdurun gittiği evin önünde, yerde kan lekelerinin bulunduğu tespitlerine yer verildiği,

19.05.2011 tarihli muhafaza altına alma tutanağında; mağdurun kardeşi … tarafından, mağdurun isabet aldığı yere 15 metre mesafede bulunan 2 adet boş kovanın kolluk görevlilerine teslim edildiğinin belirtildiği,

15.06.2011 tarihli uzmanlık raporunda; incelemeye konu silahın, ses tabancasının namlusu değiştirilmek suretiyle 9×17 mm çapında fişek atar hâle getirilmiş, yarı otomatik bir tabanca olduğu, emniyet sisteminin arızalı olduğu ancak bu durumun atışa mani bir durum teşkil etmediği, silahın atışa engel mekanik bir arızasının bulunmadığı, incelenmek üzere gönderilen tabanca ile bir adet fişeğin 6136 sayılı Kanuna göre yasak niteliği haiz silah ve fişeklerden olduğu, gönderilen iki adet kovanın incelemeye konu silahtan atılmış oldukları tespitlerine yer verildiği,

27.06.2011 tarihli uzmanlık raporunda; mağdurun tişörtünün incelenmesi sonucu atışın uzak atış mesafesinden yapılmış olduğunun değerlendirildiği, sanığın sağ el iç ve dış, sol el dış bölgesinden alınan svap örnekleri ile mağdurun sağ el dış, sol el dış ve sol el içinden alınan svap örneklerinde kurşun elementi tespit edildiğinin belirtildiği,

Mağdur hakkında düzenlenen 27.06.2011 tarihli raporda; sol kürek kemiği yanında 1 adet ateşli silah mermi giriş deliği, anterior aksiller hatta 1 adet çıkış deliği tespit edildiği, mevcut yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, 09.12.2011 tarihli ek raporda; yaralanmanın duyu ve organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olmadığı 17.05.2011 tarihli raporda ise mağdurun kanında 0,20 promil alkol bulunduğu tespitlerine yer verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen 22.08.2011 tarihli raporda; baş arka kısımda, saçlı deride 2 santimetre uzunluğundaki kesi oluşturan yaralanmanın, şahsın yaşamını tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun ifade edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur … kollukta; sanığın 10 yıl kadar önce av tüfeği ile eniştesini vurduğunu, bu yüzden sanıkla aralarında husumet bulunduğunu, olay günü köy kahvesinde arkadaşları ile şakalaşıp gülüştüğü sırada, kahvehanede bulunan sanığın “Kahpe karılar gibi gülüyorlar, anasını avradını sinkaf ettiklerim” şeklinde hakaret ettiğini, kahvehaneden ayrılarak evine gittiğini, evden aldığı motosiklete binerek ağabeyinin evine doğru giderken yolda sanıkla karşılaştığını, sinirlenerek bir cisimle sanığın başına vurduğunu, sanığın silah çıkarıp kendisine doğrultması üzerine motosikletle hızla uzaklaşmaya çalıştığını, bu sırada sanığın 2 el ateş ettiğini, omzunun arkasından isabet aldığını, kardeşinin evine gittiğini, oradan da hastaneye götürüldüğünü,

Mahkemede; sanığın başına sopa ile vurduğunu, 25 metre kadar gittikten sonra merak ettiği için motosikletten inip sanığa doğru yürümeye başladığını, 5 metre kadar yürüdükten sonra bir el silah sesi duyduğunu, bunun üzerine geri döndüğünü, bir kez daha silah sesi duyduğunu, eve doğru giderken sol yanında kan görünce vurulduğunu anladığını, sanığın bulunduğu yerin karanlık, kendisinin bulunduğu yerin ise aydınlık olduğunu, şikâyetinden vazgeçtiğini,

Tanıklar Mehmet ve Habib Gülgün; kardeş olduklarını, köyde kahvehane işlettiklerini, olay günü mağdurun kahvehanenin dışında arkadaşları ile birlikte oturduğunu, mağdurun gülmesinden sonra kahvehanenin iç kısmında oturan sanığın ana avrat küfrettiğini, ancak sanığın kime sövdüğünü anlamadıklarını, karşılıklı herhangi bir konuşma olmadan, önce sanığın, kısa bir süre sonra da mağdurun kahvehaneden gittiklerini, yarım saat sonra da olayı haber aldıklarını,

İfade etmişlerdir.

Sanık … kollukta; olay günü saat 20.30 sıralarında köy kahvehanesinde oturduğunu, mağdurun ise kahvehanenin bahçesinde bulunduğunu, hayvan hırsızlarından söz açılınca sinirlenip hırsızları kastederek küfrettiğini, daha sonra kahvehaneden ayrılıp evine gittiği sırada, motosiklet sesi duyduğunu, motosiklet kullanıcısının yanından geçerken yavaşladığını ve sert bir cisimle başına vurduğunu, şahsı görmediğini, bu şahsın 30 metre kadar ilerledikten sonra motosikletten inerek üzerine doğru yürümeye başladığını, şahsın elinde silaha benzeyen bir cisim bulunduğunu, yaklaşan şahsı mağdura benzettiğini, aralarında 15-20 metre mesafe kalınca, kendisini korumak için şahsın 2 metre yukarısını hedefleyerek kurusıkıdan bozma silahı ile bir el ateş ettiğini, ateş etmesi üzerine şahsın arkasını dönerek uzaklaştığını,

Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; mağdurla aralarında 2002 yılında yaşanan bir olay nedeniyle husumet bulunduğunu, uzun süredir konuşmadıklarını, başına darbe aldıktan sonra yere yığıldığını, motosikletten inen mağdurun üzerine doğru geldiğini görünce kendisini korumak için silahını çıkardığını, silahı gören mağdurun arkasına dönerek kaçmaya başladığını, mağdurun 2-3 metre yukarısını hedefleyerek bir el ateş ettiğini, hatırladığı kadarı ile silahında 4 mermi bulunduğunu, sadece bir el ateş ettiğini, mağdurun ateş üzerine sendelemediğini, yere düşmediğini, kardeşinin evine doğru yürüdüğünü,

Mahkemede; başına darbe alınca, tabancanın istemi dışında yere doğru bir el ateş aldığını, daha sonra sanığı korkutmak için sanığın 3 metre yukarısını hedefleyerek bir el daha ateş ettiğini, silahında toplam üç mermi bulunduğunu, iki mermiyi kullanınca silahında tek mermi kaldığını, mağdurun yürüyüp gittiğini, kendisinin de Bayındır\’a gittiğini, istese mağduru öldürebileceğini,

Savunmuştur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun \”Suça teşebbüs\” başlıklı 35. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.”

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna \”subjektif unsur\” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)

Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır.” şeklinde açıklanmıştır.

Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere;

Bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık … ile mağdur …\’nın İzmir ili, Bayındır ilçesi, Yusuflu köyünde ikamet ettikleri, sanıkla mağdur arasında, olay tarihinden yaklaşık on yıl önce sanığın mağdurun eniştesini tüfekle yaralamasından kaynaklanan anlaşmazlık bulunduğu, olay günü saat 20.30 sıralarında köy kahvehanesine giden mağdurun kahvehanenin dış kısmındaki masalardan birine oturarak arkadaşları ile konuşup şakalaşmaya başladığı, bu konuşmalar sırasında mağdurun yüksek sesle kahkaha atması üzerine kahvehane içerisinde bulunan ve mağdurun gülme sesini duyan sanığın, başkaları tarafından da işitilebilecek şekilde “Kahpe karılar gibi gülüyorlar, anasını avradını sinkaf ettiklerim” şeklinde küfrettikten sonra, kahvehaneden çıkarak evine doğru yürüdüğü, mağdurun ise motosiklet ile ağabeyinin evine giderken gece saat 21.45 sıralarında sanığı köy yolunda yürürken gördüğü ve yanından geçtiği sırada ele geçirilemeyen sopa ile arkadan sanığın başına vurduğu, bu darbe sonucu sanığın başının arka kısmında, saçlı deride 2 santimetre uzunluğunda kesi oluştuğu, mağdurun yaklaşık 20-30 metre kadar motosikletle yol aldıktan sonra motosikletten inerek, aldığı darbenin etkisi ile yere düşmüş olan sanığın yanına doğru yürümeye başladığı, olay tarihinde 62 yaşında olan ve başına aldığı darbe sonucu etrafı net olarak göremediğini belirten sanığın, üzerinde taşıdığı tabancasını çıkararak iki kez ateşlediği, sanığın silahından çıkan mermilerden birinin mağdurun omuz bölgesinden vücuduna girerek anterior aksiller hattan vücudunu terk ettiği, mağdurun bu yaralanma sonucu yaşamsal tehlike geçirmediği, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğunun ilgili adli raporda belirtildiği, mağdurun yaralandıktan sonra yürüyerek yakında bulunan ağabeyinin evine gittiği, sanığın ise silahında kullanılmaya hazır bir mermisi daha bulunmasına ve herhangi bir engel hâl olmamasına karşın, eylemine devam etmediği ve mağdurun gittiği yönün aksi istikametinde yürüyerek, silahı olay yerine 150 metre mesafede çalılık alana attığı olayda; sanıkla mağdur arasında uzak bir akrabanın yaralanmasına dayanan anlaşmazlığın ciddi bir husumet olmaması, olay tarihinde 62 yaşında olan sanığın başına aldığı darbe sonucu yere düştükten sonra üzerine doğru gelmekte olan mağduru gece vakti net olarak göremeden ateş ettiği yönündeki savunması ve sanığın bilinçli olarak mağdurun yaşamsal bölgesini hedef aldığı konusunda kesin bir belirlemenin yapılamaması ve sanığın herhangi bir engel hâl bulunmadan eylemine kendiliğinden son vermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmündeki direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.


Map-marker-alt


Phone-alt


Envelope


Whatsapp


Google


Twitter


Facebook


Instagram


Linkedin


\"Kayseri