AİHM Kararları

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yılmaz Aydemir Kararı: Tutukluluğa Karşı İtirazda Silahların Eşitliği İlkesinin Uygulanmaması

AİHM Yılmaz Aydemir Kararı: Tutukluluğa Karşı İtirazda Silahların Eşitliği İlkesi AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ YILMAZ AYDEMİR/TÜRKİYE (Başvuru No. 61808/19, 23 Mayıs 2023) © Çevirenler, Dr. Orhan ARSLAN ve Okan TAŞDELEN, AİHM Eski Hukukçuları, Haziran 2023. Çevirmenlere atıfta bulunmak kaydıyla alıntılanabilir. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Yılmaz Aydemir/Türkiye davasında, Başkan,Arnfinn Bårdsen, Hâkimler, Jovan Ilievski, Egidijus Kūris, Pauliine Koskelo, Saadet Yüksel, Diana Sârcu, Davor Derenčinović, ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Hasan Bakırcı’nın katılımıyla Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Bir Türk vatandaşı olan Yılmaz Aydemir (“başvurucu”) tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca, 15 Aralık 2019 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine yapılan başvuruyu (No. 61808/19); Türk Hükümeti’ne (\”Hükümet\”), başvurucunun 5/4 maddesi uyarınca, tutukluluğunun gözden geçirilmesine ilişkin yargılamanın silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği yönündeki şikâyetinin bildirilmesini ve başvurunun geri kalanının kabul edilemez ilan edilmesini; Tarafların görüşlerini göz önüne alarak; 2 Mayıs 2023 tarihinde yapılan kapalı müzakerelerin ardından, aynı tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1. Başvuru, mahkûmiyet kararı anında mahkeme tarafından hükmedilen başvurucunun tutukluluğunun yargısal gözden geçirilmesi işlemlerinin etkisiz olduğu iddiasını ilgilendirmektedir. Başvurucu, Sözleşme’nin 5/4 maddesi altında, tutukluluğuna ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının mahkemeye sunduğu yazılı mütalaanın bir örneğinin kendisine verilmemesi nedeniyle, tutukluluğun gözden geçirilmesi işlemlerinin silahların eşitliği ilkesini ve çelişmeli yargılama hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. OLAYLAR 2. Başvurucu, 1993 doğumlu olup Ankara’da ikamet etmektedir. Başvurucu, Ankara Barosuna bağlı Avukat B. Başer tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet ise kendi görevlisi olan Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkan Yardımcısı Ömer Yılmaz tarafından temsil edilmiştir. 4. Dava konusu olaylar aşağıdaki gibi özetlenebilir. 5. Belirsiz bir tarihte, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, uyuşturucu kaçakçılığı şüphesiyle başvurucu hakkında ceza soruşturması başlatmıştır. 6. Başvurucu, 4 Şubat 2016 tarihinde polis tarafından gözaltına alınmıştır. Üzerinde yapılan aramada 1,27 gram eroin ele geçirilmiştir. Başvurucu, avukatı refakatinde verdiği ifadede, uyuşturucu kaçakçılığı suçlamalarını reddetmiştir. 5 Şubat 2016 tarihinde, başvurucu, Cumhuriyet savcısının talimatıyla gözaltından salınmıştır. 7. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 23 Şubat 2016 tarihinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu iddianamede, başvurucuyu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesi uyarınca uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti yapmakla suçlamıştır. İddianamenin kabul edilmesinin ardından başvurucunun tutuksuz olarak yargılandığı ceza davası, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanmıştır. 8. Yargılamayı yapan mahkeme, 26 Nisan 2016 tarihinde başvurucuyu uyuşturucu kaçakçılığından suçlu bulmuş ve on iki yıl altı ay beş gün hapis cezasına çarptırmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucunun derhal tutuklanmasına karar vermiştir. 9. 27 Nisan 2016 tarihinde başvurucu, tutuklama kararına karşı itirazda bulunmuştur. İtirazında, esas olarak, tutuklama kararının yasal dayanaktan yoksun ve orantısız olduğunu, suç işlediğine dair kuvvetli şüphe oluşturacak somut delilin bulunmadığını ve kaçma, delilleri gizleme veya değiştirme ya da tanıkları etkileme riskinin bulunmadığını ileri sürmüştür. Yargılama mahkemesi itirazı reddetmiş ve dilekçeyi Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne havale etmiştir. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, incelemesinden önce, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26 Nisan 2016 tarihli tutuklama kararının yürürlükteki yasa ve usule uygun olduğunu değerlendiren yazılı mütalaasını almıştır. Cumhuriyet savcısının yazılı mütalaası, başvurucuya veya avukatına bildirilmemiştir. 10. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak hareket ettiğini açıkça belirterek başvurucunun itirazını 2 Mayıs 2016 tarihinde reddetmiştir. 11. Başvurucu, 20 Mayıs 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Özellikle, tutuklanma kararının makul bir şüpheye dayanmadığını, ilgili ve yeterli gerekçelerden yoksun bulunduğu için yasal olmadığını, orantısız olduğunu ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini, zira Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin savcının mütalaasını usulüne uygun olarak kendisine tebliğ etmeden, 2 Mayıs 2016 tarihli kararını aldığını ve bu nedenle mütalaadaki gerekçeleri inceleme ve yorum yapma fırsatından mahrum bırakıldığını iddia etmiştir. 12. Anayasa Mahkemesi, 10 Mayıs 2019 tarihinde, başvurucunun tutukluluğunun hukukiliğine ilişkin şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Cumhuriyet savcısının mütalaasının başvurucuya tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia eden diğer şikâyetle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun önemli bir zarara maruz kalmadığından bahisle; bu şikâyetin anayasal ve bireysel önemden yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. 13. Başvurucunun mahkûmiyet kararı, 12 Nisan 2018 tarihinde kesinleşmiştir. İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE VE UYGULAMA I. ANAYASA 14. Anayasa’nın 19. maddesinin ilgili kısımları aşağıdaki gibidir: “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir… Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir…” II. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU 15. Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca kovuşturma evresi iddianamenin kabulü ile başlar ve nihai hükmün verilmesi ile sona erer. Tutuklanan bir kişi, kanun yolu süreçleri de dahil olmak üzere, soruşturma veya kovuşturma evrelerinin herhangi bir aşamasında serbest bırakılma talebinde bulunabilir. 16. Söz konusu tarihte yürürlükte olduğu şekliyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında tutukluluğun gözden geçirilmesine ilişkin ilgili hükümler ve güvenceler aşağıdaki gibidir: Tanımlar –  Madde 2 “(1) Bu Kanunun uygulanmasında, aşağıdaki terimler şu anlama gelir: … e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi, f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi…” Tutuklama Kararı – Madde 101 “(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir. (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; a) [iddia edilen] suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe, b) tutuklama nedenlerinin varlığını, c) tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, ve d) alternatif tedbirlerin etkisizliğini, gösteren deliller somut olgularla ve yasal gerekçelerle gösterilir… (5) Bu madde ile 100. madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.” Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri – Madde 104  (1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir. (2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu tür başvuruların reddedildiği kararlara karşı itiraz edilebilir…” 17. Ayrıca, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 267. maddesi uyarınca, ister tutuklunun talebi üzerine isterse hâkim veya mahkeme tarafından re’sen alınmış olsun, tutuklamaya ilişkin her türlü karara itiraz edilebilir. Bir itiraz ilk olarak, itiraza konu kararı veren aynı hâkim veya mahkeme tarafından incelenir. İtirazın kabul edilmesi halinde,

AİHM Yılmaz Aydemir Kararı: Tutukluluğa Karşı İtirazda Silahların Eşitliği İlkesinin Uygulanmaması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yasin Özdemir Kararı: “Suçu ve Suçluyu Övme”de Açık ve Yakın bir Tehlikenin Ortaya Çıkması

AİHM Yasin Özdemir Kararı: “Suçu ve Suçluyu Övme”de Açık ve Yakın bir Tehlikenin Ortaya Çıkması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Suçu ve suçluyu övme – Madde 215 (1) İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ YASİN ÖZDEMİR/TÜRKİYE DAVASI Başvuru No. 14606/18 Yasin Özdemir/Türkiye davasında, Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde bulunan ve Türk vatandaşı Yasin Özdemir’in (“başvuran”) 12 Mart 2018 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuruyu (no. 14606/18), Sözleşme’nin 10. maddesine ilişkin şikâyetin Türk Hükümetine (“Hükümet”) bildirilmesine ve başvurunun geri kalan kısmının kabul edilemez olduğuna ilişkin kararı, Tarafların görüşlerini dikkate alarak, 16 Kasım 2021 tarihinde kapalı oturumda gerçekleştirilen müzakerelerin ardından, Söz konusu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1.  Başvuru, başvuranın 2015 yılının Nisan ayında sosyal ağlarda Fethullaçı örgüt ve bu örgütün lideri lehinde yayımlamış olduğu yorumlar sebebiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesi uyarınca suçu ve suçluyu övdüğü gerekçesiyle cezaya mahkûm edilmiş olmasıyla ilgilidir. Başvuran, Sözleşme’nin 10. maddesini ileri sürerek, ihtilaf konusu yorumları yayımladığı tarihte, söz konusu örgütün henüz bir terör örgütü olarak tanınmadığını iddia etmektedir. OLAY VE OLGULAR 2.  Başvuran, 1980 doğumlu olup, Adana’da ikamet etmektedir. Başvuran üniversite mezunudur ve olayların meydana geldiği tarihte öğretmen olarak çalışmaktadır. 3.  Hükümet, kendi yetkilisi, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4.  Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı, 3 Haziran 2016 tarihinde, Isparta İl Emniyet Müdürlüğüne, sosyal ağlar (Facebook, Twitter, Instagram) üzerinde, terör örgütlerine (PKK/KCK, DHKP-C, YPG, PYD) mensup olan veya bu örgütler lehine propaganda yapan kullanıcıların ve Cumhurbaşkanı ve diğer Devlet yöneticilerine hakaret etmekten, Devletin kurumlarını aşağılamaktan, nefret söyleminde bulunmaktan, suç işlenmesine teşvik etmekten, suçu ve suçluyu övmekten veya görevini yerine getiren memurlara hakaret etmekten suçlu bulunan kullanıcıların tespit edilmesi amacıyla araştırma yapılması yönünde talimat vermiştir. 5.  Isparta İl Emniyet Müdürlüğü, 2016 yılının Haziran ayında, başvuran tarafından, Yenişafak gazetesinde Fetullahçı örgüt hakkında çıkan makale ve haberlere tepki olarak, Facebook üzerinden bazı yorumlar yayımlandığını tespit ederek, gizli olarak sınıflandırılan bir fezleke hazırlamıştır. Bu yorumlar aşağıdaki şekilde yazılmıştır: “Hâkim kararı olmadan belge bile yokken örgüt (terör örgütü) ilan ediyorsunuz. Savcının delileri kabak gibi ortada yolsuzluk diyemiyorsunuz (17-25 Aralık 2013 olaylarına atıf). Neyin adaleti bu… Hesabı sorulur en geç öbür tarafta” (Yenişafak gazetesinde yayımlanan “Fethullahçı Terör Örgütü” başlıklı makale hakkında 10 Nisan 2015 tarihinde yapılan yorum). “Akp’nin dindar gençliği küfür savuruyor, gerçi bakanı Kur’an’la dalga geçer, iftira atmak yalan söylemek ahlaktan olmuş, rüşvete ganimet diyen kendine destek olmayana kâfir yaftası vuran eleştirene CHP’li diyen kimileri Allah’ı referans gösterir kimileri Allah’ın sıfatlarını başkasına yükler, kanlı terör örgütü ile kucak kucağa. İyi ki bu gençlikten ayrılmışım, Allah ıslah eylesin herkese doğru yolu nasip etsin” (Yenişafak gazetesinde yayımlanan “Mahkeme paralelin adını koydu, FETHULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ” başlıklı makale hakkında 11 Nisan 2015 tarihinde yapılan yorum). “At yalanı” (Yenişafak gazetesinde yayımlanan “Paralel yapı ve KCK, 7 Haziran genel seçimlerinde sandıkları maniple etmek için iki koldan harekete geçti. Sandıkta Paralel Oyun” başlıklı makale hakkında 11 Nisan 2015 tarihinde yapılan yorum). “Betül Kayaalp insanlara iftira atma lütfen… Haşhaşi dediğin insanlar sigara bile içmez, sonra haşhaştan medet umar hale gelirsin. Mason olsa malı mülkü olurdu. Gerçek bir dava adamı ÜLKÜ SAHİBİ. ÎNSANLIĞA ADANMIŞ. Allah kısmet ediyor da 170 ülkede Türk bayrağını dalgalandırıp Allah ve Peygamberi anlatıyor, saygı lütfen haset etmeyin, bu insanlardan zarar gelmez, çok iftira atılıyor, hangi ülkelerde faaliyetlerine izin verilmiyor bakarsanız mason olmadığını anlarsınız.” (Yenişafak gazetesinde yayımlanan “Fethullah Gülen Mason mu?” başlıklı makale hakkında 11 Nisan 2015 tarihinde yapılan yorum). 6.  Bakanlar Kurulu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından, olağanüstü hal sırasında, Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmenler de dâhil olmak üzere bazı meslek gruplarının, terör örgütü ile ilişkili veya bağlantılı olduklarının tespit edilmesi durumunda, görevlendirmelerini iptal etmesine izin veren 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi kabul etmiştir. Isparta Valiliği, 28 Temmuz 2016 tarihinde, bu Kanun Hükmünde Kararname gereğince, başvuranın daha önce, yine bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kapatılan “FETÖ/PDY terör örgütüne” bağlı özel bir okulda çalışmış olduğu gerekçesiyle, başvuranın görevlendirmesini iptal etmiştir. 7.  Başvuran, 3 Ağustos 2016 tarihinde, Isparta Cumhuriyet Savcılığı tarafından 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından açılan bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. Başvurana FETÖ/PDY örgütüne üye olma veya bu örgüt lehine propaganda yapma suçları isnat edilmiştir. 8.  Başvuran, 24 Ağustos 2016 tarihinde savcılığa ifade vermiştir. Başvuran, sosyal ağlar üzerinden yayımladığı mesajlarda, hiçbir şekilde bir terör örgütünü övme veya Devlet memurlarına hakaret etme niyeti bulunmadığını belirterek, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetmiştir. Başvuran, bir ara Altınbaşak Ortaokulunda sosyal bilgiler öğretmeni olarak geçici bir sözleşme ile çalıştığını, zira söz konusu dönemde bu okulun, yapmış olduğu birçok başvuruya olumlu cevap veren tek okul olduğunu belirtmiştir. Cumhuriyet savcısı, sorgunun sonunda başvuranın tutuklanmasını talep etmiştir. 9.  Sulh Ceza Hâkimliği, yine 24 Ağustos 2016 tarihinde, başvuranın “bir terör örgütü lehine propaganda yapmak” suçunu işlediğine dair kuvvetli şüpheler bulunduğu gerekçesiyle, başvuranın tutuklanmasına karar vermiştir. 10.  Cumhuriyet savcısı, 29 Ağustos 2016 tarihinde, başvurana bir terör örgütü lehine propaganda yapmak suçunu isnat ederek, Facebook sosyal ağı üzerinden yayımladığı yorumlar sebebiyle (yukarıdaki 6-9. paragraflar), başvuran hakkında bir iddianame sunmuştur. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 1 Eylül 2016 tarihinde, bu iddianameyi kabul etmiştir. 11.  Ağır Ceza Mahkemesi önünde 26 Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirilen ilk duruşmada, başvuran, Cumhuriyet savcısı tarafından suçlanan, Facebook üzerinden paylaştığı yorumların, ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini, hiçbir şekilde yasa dışı bir örgütün propagandasını yapma niyetinin bulunmadığını, Facebook sayfasının sadece arkadaşlarına açık olduğunu ve diğer kişiler tarafından görülemediğini, Altınbaşak Ortaokulunun yönetimi ile anlaşmazlıklar yaşadığını ve Isparta’da bulunan başka bir ortaokulda çalışmaya başladığını ileri sürmüştür. 12.  Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Ekim 2016 tarihli duruşma sonucunda, başvuranın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına ve başvurana geçici olarak yurt dışına çıkış yasağı getirilmesine karar vermiştir. 13.  Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 Kasım 2016 tarihli bir kararla, başvuranın eylemlerinin suçu ve suçluyu övme suçu kapsamına girdiği kanaatine vararak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, başvuranın yedi ay, on beş gün hapis cezasına mahkûm edilmesine karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin şartları kabulünün

AİHM Yasin Özdemir Kararı: “Suçu ve Suçluyu Övme”de Açık ve Yakın bir Tehlikenin Ortaya Çıkması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Akgün Kararı: ByLock İddiasıyla Terör Örgütü Üyeliği Suçundan Tutuklamada Hak İhlali

AİHM Akgün Kararı: ByLock İddiasıyla Terör Örgütü Üyeliği Suçundan Tutuklamada Hak İhlali AKGÜN / TÜRKİYE DAVASI (Başvuru No. 19699/18) İKİNCİ BÖLÜM / KARAR Akgün/Türkiye davasında, Başkan Jon Fridrik Kjølbro; Hâkimler Marko Bošnjak, Valeriu Griţco, Egidijus Kūris, Branko Lubarda, Carlo Ranzoni, Saadet Yüksel ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla, Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Türk vatandaşı M. Tekin Akgün’ün (“başvuran”) 16 Nisan 2018 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuruyu (no. 19699/18), Başvuranın bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı nedenlerin yokluğuna, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına ve Sulh Ceza Hâkimliğinin bağımsız ve tarafsız olmamasına ilişkin şikâyetleri Türk Hükümetinin (“hükümet”) bilgisine sunmaya ve başvurunun geri kalan kısmını kabul edilemez olarak açıklamaya ilişkin kararı, ve tarafların görüşlerini dikkate alarak, 15 Haziran 2021 tarihinde kapalı oturumda gerçekleştirilen müzakerelerin ardından, söz konusu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1. Mevcut dava, başvuranın, Türk makamları tarafından “FETÖ/PDY” (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) olarak adlandırılan örgüte üye olmasından şüphelenildiği gerekçesiyle tutuklanması ile ilgilidir. OLAY VE OLGULAR I. DAVANIN KOŞULLARI 2. Başvuran, 1979 doğumludur. Başvuran, Mahkeme önünde Avukat A. Kaplan tarafından temsil edilmiştir. Hükümet, kendi görevlileri Hacı Ali Açıkgül ve Çağla Pınar Tansu Seçkin tarafından temsil edilmiştir. A. Davanın Oluşumu 3. 15 Temmuz’u 16 Temmuz 2016’ya bağlayan gece, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olan ve “Yurtta Sulh Konseyi” olarak adlandırılan bir grup, demokratik yolla seçilen Millet Meclisini, Hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nı ortadan kaldırmak amacıyla askeri darbe girişiminde bulunmuştur. 4. Darbe girişiminde, savaş uçaklarını ve helikopterlerini kullanan darbeciler, aralarında Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile polis özel harekât komutanlığı ve milli istihbarat teşkilatı merkez binalarının da bulunduğu bazı stratejik Devlet binalarını bombalamış, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otele saldırı düzenlemiş, Genelkurmay Başkanını rehin almış, Türksat (Ankara’da bulunan bir Türk uydu telekomünikasyon operatörü) binası da dâhil olmak üzere bazı kurumlara saldırı da bulunmuş ve bu kurumları işgal etmiş, televizyon kanallarını işgal etmiş, Boğaz üzerindeki köprüleri ve İstanbul Havalimanını kapatmış ve göstericilere ateş açmışlardır. Bu şiddet dolu gecede, 251 kişi vefat etmiş ve 2.194 kişi ise yaralanmıştır. 5. Askeri darbe girişiminin ertesi günü, ulusal makamlar, Pensilvanya’da (Amerika Birleşik Devletleri) ikamet eden bir Türk vatandaşı olan ve FETÖ/PDY isimli terör örgütünün sözde lideri olarak kabul edilen Fetullah Gülen’in şebekesini suçlamışlardır. 6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu, 16 Temmuz 2016 tarihinde ceza soruşturması başlatmıştır. Darbe girişimi esnasında ve sonrasında, söz konusu soruşturma doğrultusunda hareket eden bölge ve il cumhuriyet savcılıkları, darbe girişiminde yer aldığından şüphelenilen bireyler hakkında ve doğrudan darbe girişiminde yer almayan ancak FETÖ/PDY terör örgütüyle bağlantıları bulunduğu iddia edilen diğer kişiler hakkında ceza soruşturmaları başlatmışlardır. 7. Hükümet, 20 Temmuz 2016 tarihinde, 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren üç ay süreli olağanüstü hal ilan etmiş ve ve bu olağanüstü hal daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile üç aylık süreler boyunca uzatılmıştır. 8. Türk makamları, 21 Temmuz 2016 tarihinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterini, Sözleşme’nin 15. maddesi uyarınca Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerin askıya alındığı konusunda bilgilendirmiştir (bildirinin içeriği için bk. aşağıda 106. paragraf). 9. Türkiye’de 18 Temmuz 2018 tarihinde olağanüstü hal sona ermiştir. B. Başvuranın şahsi durumu 1. Başvuranın tutuklanması 10. Eski bir polis memuru olan başvuran, 17 Ekim 2016 tarihinde, FETÖ/PDY üyesi olma şüphesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ifade vermiştir. Başvuran, iki avukat refakatinde, söz konusu örgütle bağlantısı olduğu iddiasıyla, 19 Ağustos 2016 tarihinde görevden uzaklaştırıldığını ve 1 Eylül 2016 tarihinde görevden çıkarıldığını açıklamıştır. Başvuran, polis olarak kariyeri hakkında bilgiler vermiş ve farklı bölgesel ve merkezi istihbarat birimlerinde görev yaptığını belirtmiştir. Darbe girişimi sırasında askeri darbecilerin yakalanmasına katıldığını ve 17-25 Aralık 2013 operasyonları ile FETÖ/PDY’nin amacının Devlet kontrolünü ele almak olduğunu anladığını belirterek örgütle herhangi bir bağlantıyı reddetmiştir. 11. İfade tutanağının ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir: “(…) Silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlandığı ve bir tespitin, örgüt üyelerinin kullandığı ByLock uygulamasını kullandığını belirttiği başvurana hatırlatıldı”. (…) “ByLock kullanımı başvurana soruldu: Kesinlikle kullanmadım (…)” (…) “Başvuran, savcılığımızın, 29635 kullanıcı numaralı (…) telefon numarasının ByLock kırmızı listesinde olduğuna dair tespitinin okunmasının ardından sorgulandı: Bahsedilen numara benim. Bu uygulamayı hiç kullanmadım. Kullanıcı olarak adımın nasıl alındığını bilmiyorum. (…) Ocak 2015 tarihinde yönetimin bize verdiği iPhone 4S telefonu kullanıyordum. İşten çıkarılınca telefonu geri verdim. (…)” 12. Cumhuriyet savcısı, başvuranı dinledikten sonra, ilgilinin FETÖ/PDY mesajlaşma sistemi olan ByLock uygulamasını kullandığının tespit edildiği gerekçesiyle tutuklanmasını talep ederek Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. 13. Başvuran, aynı gün, halen iki avukat refakatinde, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği önüne çıkarılmıştır. İfade tutanağının ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir: (…) “Ankara Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan tutuklama talebi okundu” (…) “Şüpheli: Haklarımı öğrendim, kendimi avukatlarım ile savunacağım” (…) “Şüpheli savumasında: Bu konuda polise ayrıntılı ifade verdim. İfademin okunmasını talep ediyorum. Şüphelinin polis tarafından alınan ifadesi okundu: Okunan ifade tamamen benimdir, doğrudur, ifadeyi olduğu gibi savunmam olarak yineliyorum. Şüpheli devam etti: ben herhangi bir suç [işlemedim]. Telefon, [polis] istihbarat biriminin bize verdiği telefon. Ocak 2015 tarihinde iPhone’dan başka telefon kullanmadım. Veriler Ocak ayında toplandı. Ben masumum, tahliyemi talep ediyorum”. (….) “Dosyada bulunan bilgi, belge ve tutanaklar ile sağlık raporları tek tek okundu ve şüpheli sorgulandı: aleyhime olanları reddediyorum” 14. Başvuranın bilgisayarlı bir sistemden alındığı anlaşılan ByLock kullanım tespiti, ByLock kullanıcı numarası (ID29635), bu kullanıcı numarası ile ilişkili cep telefonu numarası (başvuran, ifadesinde bu numaranın sahibi olduğunu kabul etmiştir), başvuranın T.C. kimlik numarası, başvuranın kimliği ve uyruğu, başvuranın gerçek kişi olduğu ve son olarak, renk kutusunda, başka hiçbir ifade olmaksızın “kırmızı” yazısı gibi bilgileri içeren bir sayfa şeklindedir. Belge tarihli değildir. Hükümete göre, söz konusu belge, savcılık tarafından Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği’ne bildirilmiş ve başvuran tarafından itiraz edilmemiştir. 15. Başvuranın avukatları, başvuranın sabit bir adresi olduğunu, kaçma veya delilleri bozma riskinin bulunmadığını ve kendi kendine teslim olduğunu belirtmişlerdir. Başvuranın avukatları ayrıca, başvuranın tutuksuz yargılanmasını ve gerekirse yargısal denetim tedbirinin uygulanmasını talep etmişlerdir. 16. Sulh Ceza Hâkimliği aşağıdaki gibi karar vermiştir: “Dosya incelenmiştir. Şüphelinin kendisine atfedilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ve kaçma ve delilleri bozma riskinin bulunduğuna dair kuvvetli şüphelerin olduğuna yönelik somut delillerin mevcudiyeti dikkate alındığında, yargısal denetim uygulanması yeterli olmayacaktır; şüphelinin, CMK’nın 100. maddesinde ve ilgili hükümlerinde öngörülen tutukluluk rejimi altında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 101. maddesi ve Sözleşme’nin

AİHM Akgün Kararı: ByLock İddiasıyla Terör Örgütü Üyeliği Suçundan Tutuklamada Hak İhlali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Taner Kılıç Kararı: Bylock İddiasıyla Hukuka Aykırı Tutuklama ve Tutukluluğun Uzatılması

AİHM Taner Kılıç Kararı: Bylock İddiasıyla Hukuka Aykırı Tutuklama AİHM Taner Kılıç Kararı B. No. 208/18 İKİNCİ DAİRE – KARAR Başkan Jon Fridrik Kjølbro; Hakimler Carlo Ranzoni, Egidijus Kūris, Pauliine Koskelo, Jovan Ilievski, Saadet Yüksel, Diana Sârcu ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Hasan Bakırcı’nın katılımıyla, Daire halinde toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde bulunan ve Türk vatandaşı M. Taner Kılıç’ın (“başvurucu”) 6 Aralık 2017 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuruyu (no. 208/18), Sözleşme’nin 5, 10, 11 ve 18. maddelerine ilişkin şikâyetlerin Türk Hükümeti’ne (\”Hükümet\”) bildirilmesine ve başvurunun geri kalanı bakımından kabul edilemez ilan edilmesine ilişkin kararı, Davalı Hükümet tarafından sunulan görüşler ile başvurucu tarafından bu görüşlere cevaben sunulan görüşleri, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project), İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve İfade Özgürlüğü Derneği’nden (bundan böyle \”müdahil sivil toplum kuruluşları\” olarak anılacaktır) alınan ve Bölüm Başkanı tarafından yazılı prosedüre müdahil olma yetkisi verilen görüşleri dikkate alarak 3 Mayıs 2022 tarihinde kapalı oturumda gerçekleştirilen müzakerelerin ardından söz konusu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1.  Dava, başvurucunun tutuklu yargılanması ve tutukluluğunun uzatılmasıyla ilgilidir. Olaylar sırasında söz konusu kişi Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye şubesinin başkanıdır. OLAYLAR 2.  1969 doğumlu olan başvurucu mevcut başvurunun yapıldığı tarihte İzmir’de tutuklu bulunmaktadır. Başvurucu, avukat Sayın S. Cengiz tarafından temsil edilmiştir. 3.  Türk Hükümeti (\”Hükümet\”), temsilcisi olan Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanı Sayın Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4.  15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin ardından 21 Temmuz 2016 tarihinde, Türkiye’nin Avrupa Konseyi nezdindeki Daimi Temsilcisi, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine Sözleşme’nin 15. Maddesi uyarınca, metni Alparslan Altan v. Türkiye kararında yer almakta olan (no. 12778/17, § 66, 16 Nisan 2019) derogasyon bildiriminde bulunmuştur. Olağanüstü hal 19 Temmuz 2018 tarihinde sona ermiştir. Derogasyon bildirimi 8 Ağustos 2018 tarihinde geri çekilmiştir. Hükümet, başvurucu tarafından dile getirilen tüm hususların derogasyon ışığında incelenmesinin uygun olacağını belirtmiştir. A. Başvurucunun yakalanması ve gözaltına alınması 5.  5 Haziran 2017 tarihinde, İzmir Cumhuriyet Savcılığı tarafından FETÖ/PDY (Türk makamları tarafından \”Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması\” olarak adlandırılan örgüt) isimli örgüte yönelik başlatılan bir ceza soruşturması kapsamında, Cumhuriyet savcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, başvurucunun ev ve işyerinde arama yapılmasına karar vermiştir. Savcılık bu talebini dayanak olarak, ByLock mesajlaşma sisteminin iddia edilen kullanıcılarına ilişkin bilgileri özetleyen \”Analiz Sonucu\” başlıklı bir belge sunmuştur (aşağıda 7. paragraf). Bu belgeye göre, başvurucu ByLock sunucusuna ilk kez 27 Ağustos 2014 tarihinde giriş yapmıştır. Ayrıca, yine savcılığın talebi üzerine, sulh ceza hâkimi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (\”CMK\”) 153 § 2 maddesi uyarınca şüphelinin ve avukatının soruşturma dosyasına erişimini kısıtlayan bir tedbir kararı da almıştır. 6.  Söz konusu örgüte üye olduğundan şüphelenilen başvurucu 6 Haziran 2017 tarihinde İzmir’de tutuklanmıştır. 7.  7 Haziran 2017 tarihinde, FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu ve mesajlaşma sistemini kullandığı iddiası ile ilgili polis tarafından sorgulanan başvurucuya, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından ByLock mesajlaşma sistemini kullandığı iddiasına ilişkin bir rapor sunulmuştur. Başvurucu, bu örgütle bağlantısı olduğu iddiasını ve ByLock indirdiği veya kullandığı iddialarını reddetmiştir. Başvurucu ByLock mesajlaşmasına ilişkin soruya aşağıdaki şekilde yanıt vermiştir: \”Raporun ilgili bölümünde TC kimlik numarası, isimler ve cep telefonu numarası bana ait. Ancak, IMEI (Uluslararası Mobil İstasyon Ekipman Kimliği) numarası hakkında bilgim yok ve karşılaştırılması gerekiyor. Sözde ByLock mesajlaşma sistemini hiç indirmedim veya kullanmadım. Telefonuma ByLock mesajlaşmasının indirildiği bilgisini az önce aldım. Eğer bu bilgi doğruysa, benim bilgim dışında yapılmıştır. Kullanım tarihleri, içerik ve alıcı ile ilgili elde edilecek ek bilgilerin bu bilgilerin doğruluğunu tespit edeceğine inanıyorum. Yukarıdaki bilgiler elde edilene kadar telefonumdan ByLock mesajlaşmasını kullanan kişi ya da kişilerin kimliğini tahmin edemem. Eğer telefonumdan [söz konusu] örgütün iletişim araçlarından biri olan ByLock mesajlaşması kullanıldıysa, bunun bir tuzak, beni hedef göstermek amacıyla kötü niyetle bana karşı tasarlanmış bir komplo olduğunu düşünüyorum. Birçok kişiyi söz konusu örgütle bağlantılı olarak tanımlamak ve böylece mağdur edilmiş bir kitle yaratmak için kötü niyetle uygulanan gizli bir plan olabilir. Bu durum soruşturma makamları tarafından dikkate alınmalıdır (…)\” 8.  Başvurucu, avukatları eşliğinde İzmir Cumhuriyet Savcısı tarafından 9 Haziran 2017 tarihinde dinlenmiştir. Başvurucu, Uluslararası Af Örgütü’nün ulusal şubesinin kurucularından biri olan bir insan hakları aktivisti olduğunu belirterek kendisine yöneltilen suçlamaları reddetmiştir. Söz konusu mesajlaşma programını hiç indirmediğini veya kullanmadığını yinelemiş, ancak Bank Asya’da bir hesap açtığını kabul etmiştir. Bu hesabın çocuğunun okul ücretlerini ödemek için kullanıldığını ve bu hesabın kullanımında herhangi bir anormallik bulunamadığını belirtmiştir. Cumhuriyet Savcısı, başvurucuyu dinledikten sonra sulh ceza hâkiminin karşısına çıkarmış ve başvurucunun FETÖ/PDY’nin haberleşme sistemi olan ByLock’u kullandığının tespit edildiği gerekçesiyle tutuklanmasını talep etmiştir. Cumhuriyet savcısı özellikle, ByLock mesajlaşma sistemine ilişkin bilirkişi raporunun, ilgili kişinin söz konusu örgütün iç mesajlaşma sistemini kullandığını ve cep telefonunun IMEI numarasının ve indirme tarihinin tespit edildiğini ortaya koyduğunu kaydetmiştir. 9. Başvurucu aynı gün İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği huzuruna çıkarılmıştır. Diğer hususların yanı sıra, ByLock şifreli mesajlaşma sistemini cep telefonu hattı üzerine indirmek ve kullanmakla suçlanmıştır. Başvurucu söz konusu mesajlaşma uygulamasını indirdiği ve kullandığı iddiasını hakim huzurunda reddetmiştir. Hakim, duruşma sonunda başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Hakim bu kararı verirken şu unsurları dikkate almıştır: başvurucu aleyhinde kuvvetli şüphelerin varlığı; kaçma riski; söz konusu suçların niteliği ve bu suçların 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100 § 3 maddesinde sıralanan suçlar arasında yer alması – yani kural olarak kuvvetli şüphelerin bulunduğu durumlarda şüphelinin tutuklu yargılanmasının haklı görüldüğü \”katalog suçlar\” olarak adlandırılan suçlar. Hakim kararında şu delillere atıfta bulunmuştur: şifreli mesajlaşma programı ByLock’un başvurucunun telefon hattına indirildiğini ve uygulamanın başvurucu tarafından kullanıldığını ortaya koyan yukarıda belirtilen rapor (yukarıdaki 7. paragraf); başvurucunun (FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen)Zaman gazetesi gibi bazı yayınlara aboneliği; başvurucunun kız kardeşinin bu gazetenin editörü ile evli olması; çocuklarının söz konusu örgüt tarafından yönetilen ve kanun hükmünde kararname ile kapatılan okullara gitmesi; FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen banka kurumu Bank Asya nezdinde açılan hesaplar. 10.  Başvurucu, 15 Haziran 2017 tarihinde hakkında verilen tutuklama kararına itiraz etmiştir. İtirazını desteklemek için, tutuklu kalmasını haklı çıkaracak somut bir delil bulunmadığını ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu\’nun 100. maddesi anlamında tutukluluğunun devamı için gereken koşulların mevcut olmadığını ileri sürmüştür. 11. 23 Haziran 2017 tarihinde, mevcut delil durumunu ve isnat edilen suçun niteliğini göz önünde bulunduran İzmir

AİHM Taner Kılıç Kararı: Bylock İddiasıyla Hukuka Aykırı Tutuklama ve Tutukluluğun Uzatılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Vedat Şorli Kararı: Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunda Uygulanan Ceza, İfade Özgürlüğü İhlalidir

AİHM Vedat Şorli Kararı: Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ve Cezası VEDAT ŞORLİ Kararı – TÜRKİYE (Başvuru No. 42048/19) KARAR Vedat Şorli / Türkiye davasında, Başkan, Jon Fridrik Kjølbro; Hâkimler, Carlo Ranzoni, Valeriu Griţco, Egidijus Kūris, Branko Lubarda, Pauliine Koskelo, Saadet Yüksel ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan başvuruyu (42048/19 No.lu), Türk vatandaşı olan Vedat Şorli’nin (“başvuran”) İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca 10 Temmuz 2019 tarihinde Mahkemeye başvurmasını, başvurunun Türk Hükümetine (“Hükümet”) bildirilmesi yönündeki kararı, davalı Hükümet tarafından bildirilen görüşleri ve başvuran tarafından sunulan cevapları, Bölüm Başkanı’nın müdahil taraf olmasına izin verdiği İfade Özgürlüğü Derneğinden alınan görüşleri (Sözleşme’nin 36. maddesinin 2. fıkrası ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün 44. maddesinin 2. fıkrası) dikkate alarak, 14 Eylül 2021 tarihinde gerçekleştirdiği kapalı oturumdaki müzakereler sonucunda aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1. Dava, başvuran tarafından Facebook hesabında paylaşılan iki içerik nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan, ilgilinin on bir ay, yirmi gün hapis cezasına mahkûm edilmesi ve ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesiyle sonuçlanan, ilgili hakkında yürütülen ceza yargılamasıyla ilgilidir. OLAYLAR 2. Başvuran, 1989 doğumlu olup, İstanbul’da ikamet etmektedir. Başvuran, Avukat İ. Akmeşe tarafından temsil edilmektedir. 3. Türk Hükümeti (“Hükümet”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye temsilcisi olan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. I. Başvuranın Facebook Hesabında Paylaşılan İçerikler Nedeniyle İlgili Hakkında Başlatılan Ceza Yargılaması 4. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü, 20 Aralık 2016 tarihinde, başvuranın Facebook hesabında paylaşılan içeriklerle ilgili bir şikâyet almıştır. 5. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, açık kaynaklara ilişkin bir soruşturma yürütmelerinin ardından, 31 Ocak 2017 tarihinde soruşturma raporu düzenlemişlerdir. Bu raporda, diğerlerinin yanı sıra, başvuranın Facebook hesabında paylaşılan şu iki içerik ifade edilmiştir: – 10 Ekim 2014 tarihinde paylaşılan birinci içerik, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın kadın kıyafetleri içinde resmedilen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı öperken görüldüğü bir karikatürden oluşmaktaydı. Cumhurbaşkanı’nın resminin üzerine yerleştirilen konuşma baloncuğunda, Kürtçe olarak “Suriye’nin tapusunu benim adıma yapacan mı kocacım?” yazılıydı. – 15 Mart 2016 tarihinde paylaşılan ikinci içerikte, Cumhurbaşkanı’nın ve eski Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın fotoğrafları yer almaktaydı ve bu fotoğrafların altında şu yorum yazılıydı: “Kandan beslenen iktidarınız yerin dibine batsın / Can aldıkça sağlamlaştırdığınız koltuklarınız yerin dibine batsın / Çaldığınız hayallerle yaşadığınız lüks hayatlarınız yerin dibine batsın / Başkanlığınız da, iktidarınız da, hırslarınız da yerin dibine batsın.” 6. Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek ve Facebook hesabı üzerinde paylaşılan diğer içeriklerle terör örgütü lehine propaganda yapmak suçlarını işlediğine dair hakkında şüphelenilen başvuran, 18 Mayıs 2017 tarihinde gözaltına alınmıştır. Ertesi gün, Bakırköy Sulh Ceza Hâkimliği, bu iki suça ilişkin iki ayrı dosyada, iki defa başvuranın tutuklanmasına karar vermiştir. 7. Bakırköy Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan 11 Temmuz 2017 tarihli iddianamede, başvuran hakkında yukarıda belirtilen iki Facebook içeriği nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan kamu davası açılmıştır. 8. Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi (“Asliye Ceza Mahkemesi”), 21 Temmuz 2017 tarihinde yapılan duruşmanın sonunda, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçuna ilişkin yargılama kapsamında başvuranın serbest bırakılmasına karar vermiştir. Bununla birlikte, ilgilinin halen terör örgütü lehine propaganda yapmak suçuna ilişkin yargılama kapsamında tutuklu bulunması nedeniyle, ilgili serbest bırakılmamıştır. 9. Asliye Ceza Mahkemesi, aynı duruşmada, başvuranı Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan suçlu bulmuş ve ilgiliyi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin 1. fıkrası uyarınca on bir ay, yirmi gün hapis cezasına mahkûm etmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi, bununla birlikte, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca (aşağıda 15. paragraf), beş yıl boyunca başvurana herhangi bir yükümlülüğün getirilmemesi gerektiğini ve bu süre zarfında kasıtlı olarak bir suçun işlenmemesi halinde, açıklanması geri bırakılan hükmün öngördüğü cezanın kaldırılması ve davanın düşürülmesi gerektiğini belirterek, beş yıl süreyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygun olduğu kanaatine varmıştır. Bu kararın gerekçesi, aşağıdaki gibidir: “…Sanık ve avukatının, Facebook üzerinde paylaşılan söz konusu içeriklerin hakaret suçunu oluşturan unsurları bir araya getirmediğini, bunların ifade özgürlüğünün kapsamına girdiğini ve [yalnızca] sert ve yaralayıcı eleştiriler teşkil ettiğini belirtmesine rağmen, mahkememiz, bu içeriklerin şikâyetçinin onurunu, haysiyetini ve itibarını zedelemeyi amaçladığı kanısına varmaktadır (…). Sanığın Facebook hesabında paylaştığı içerikler, Cumhurbaşkanı’nın onuruna, haysiyetine ve itibarına zarar verecek niteliktedir. Bu içeriklerin sanığın ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu kanaatine varılması mümkün değildir (…). İçeriklerin genel menfaati ilgilendiren bir konuyla ilgili fikir alışverişini teşkil etmemesi ve herkes tarafından görülebilir bir sosyal ağ üzerinde paylaşılması nedeniyle, bunların eleştiri sınırlarını aştığı ve ifade özgürlüğü kapsamına girdiğinin değerlendirilemeyeceği kanısına varılmaktadır. …” 10. Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Eylül 2017 tarihinde, başvuran hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının usul ve kanuna uygun olduğu, bu kararın gerekçesinin dosyanın içeriğiyle uyumlu olduğu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde belirtilen koşullar bakımından bu kararda herhangi bir uygunsuzluğun bulunmadığı kanaatine vararak, Asliye Ceza Mahkemesinin kararına karşı başvuran tarafından yapılan itirazı reddetmiştir. II. Başvuran Tarafından Anayasa Mahkemesine Yapılan Bireysel Başvuru 11. Başvuran, 3 Kasım 2017 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuran, iki ay, iki gün boyunca tutuklu bulunmasının, on bir ay, yirmi gün hapis cezasına mahkûm edilmesinin ve kendi ifadesine göre, güncel siyasi konular hakkında görüşlerinin bir ifadesini teşkil eden, Facebook hesabında paylaşılan içerikler nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı uyarınca beş yıl boyunca denetim altında tutulmasının, ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğini ileri sürmmüştür. 12. Anayasa Mahkemesi, 21 Mart 2019 tarihinde, başvuranın iddialarının mesnetsiz olduğu kanısına vararak, başvuranın bireysel başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. İLGİLİ ULUSAL VE ULUSLARARASI YASAL ÇERÇEVE I. ULUSAL MEVZUAT A. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 13. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren, 26 Eylül 2004 tarihli 5237 sayılı Kanun) “Hakaret” başlıklı 125. maddesi, aşağıdaki şekildedir: “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (…) (3) Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, (…) işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.” 14. Türk Ceza Kanunu’nun “Cumhurbaşkanı’na Hakaret” başlığı altında yer alan 299. maddesi aşağıdaki gibidir: “Cumhurbaşkanı’na hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun alenen işlenmesi halinde, verilecek ceza altıda biri oranında

AİHM Vedat Şorli Kararı: Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunda Uygulanan Ceza, İfade Özgürlüğü İhlalidir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Turan ve Diğerleri Kararı: Suçüstü Kavramının Makul Olmayan Bir Şekilde Genişletilmesi

AİHM Turan ve Diğerleri Kararı: Suçüstü Kavramının Makul Olmayan Bir Şekilde Genişletilmesi © Tercüme eden, Orhan ARSLAN, İnsan Hakları Hukukçusu ve AİHM Eski Hukukçusu, 2021. Tercümana atıfta bulunmak kaydıyla alıntı yapılabilinir. İKİNCİ DAİRE TURAN VE DİĞERLERİ Kararı – TÜRKİYE (Başvuru No. 75805/16 ve 426 diğerleri) KARAR Turan ve Diğerleri – Türkiye davasında, Başkan Jon Fridrik Kjølbro, Hâkimler Carlo Ranzoni, Egidijus Kūris, Branko Lubarda, Pauliine Koskelo, Marko Bošnjak, Saadet Yüksel ve Bölüm Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Hasan Bakırcı olmak üzere Daire olarak toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), 427 Türk vatandaşının (\”başvuranlar\”) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (\”AİHM\” veya \”Mahkeme\”), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (\”Sözleşme\”) 34. maddesi uyarınca, çeşitli tarihlerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine yapmış oldukları başvuruları (no. 75805/16 ve 426 diğerleri); Sözleşme’nin 5. maddesinin 1, 3, 4 ve 5. fıkraları kapsamında öne sürülen şikâyetlerin Türk Hükûmetine (\”Hükûmet\”) iletilmesi kararı ve başvurunun geriye kalan kısmının kabul edilemez olarak ilan edilmesi kararını; Tarafların görüşlerini dikkate alarak; 19 Ekim 2021 tarihinde gerçekleştirilen kapalı müzakereler sonrasında, anılan tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir: GİRİŞ 1. Mevcut başvurular temel olarak tümü söz konusu zamanda farklı tür ve/veya seviyelerdeki mahkemelerde hâkim ve savcı olarak görev yapan başvuranların, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında, Türk makamları tarafından \”Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması\” (bundan böyle \”FETÖ/PDY’ olarak anılacaktır) olarak nitelendirilen bir örgüte üyelik şüphesiyle yakalanma ve tutukluluklarıyla ilgilidir. OLAYLAR 2. Başvuranların listesi ekte yer almaktadır. Mevcut başvurulara sonuç veren olayların olduğu dönemde başvuranlar, Yargıtay ya da Danıştay üyeleri ya da daha alt mahkemelerde hâkim (bundan böyle \”düz hâkim\” olarak anılacaktır) ya da savcı (bundan böyle \”düz savcı\” olarak anılacaktır) olarak görev yapıyordu. 3. Başvuranların bazıları, avukatlar tarafından temsil edilmiştir. Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Davaya konu olaylar, taraflar tarafından ibraz edildiği şekliyle, aşağıdaki gibi özetlenebilir. I.        DAVANIN ARKA PLANI A. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ve olağanüstü hal ilanı 5. 2016 yılında 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gecede, kendilerini \”Yurtta Sulh Konseyi\” olarak adlandırılan Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu bir grup, demokratik yollarla seçilen Meclisi, Hükûmeti ve Türkiye Cumhurbaşkanını devirmek amacıyla bir askeri darbe girişiminde bulunmuştur. Söz konusu gece meydana gelen olaylar hakkındaki ek bilgiler, Baş/Türkiye kararında (no. 66448/17, 7. paragraf, 3 Mart 2020) bulunabilir. 6. Askeri darbe girişiminin ertesi günü ulusal makamlar, darbe girişiminden Pennsylvania’da (Amerika Birleşik Devletleri) yaşayan bir Türk vatandaşı olan ve FETÖ/PDY’nin lideri olduğu iddia edilen Fetullah Gülen’in cemaatini suçlamışlardır. 7. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu, 16 Temmuz 2016 tarihinde, üçüncü şahıslar arasından FETÖ/PDY’nin yargı içindeki üyeleri olduğundan şüphelenilen kişilere karşı re’sen ceza soruşturması başlatmıştır. Hükûmet tarafından verilen bilgilere göre yüksek mahkeme üyeleri dâhil, hâkim ve savcılar aleyhine açılan bu soruşturma, ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçüstü hali bulunduğu gerekçesiyle olağan hukuk kuralları uyarınca açılmıştır. 8. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, aynı gün Emniyet Genel Müdürlüğü’ne iletilen talimatta, Hükûmeti devirmeye ve anayasal düzeni değiştiremeye cebren teşebbüs suçunun halen devam ettiğini ve söz konusu suçu işlediklerinden şüphe edilen FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının ülkeden kaçabileceklerini belirtmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, talimata ekli listede isimleri belirtilen (aralarında başvuranların bazılarının da bulunduğu) bütün hâkim ve cumhuriyet savcılarının polis nezaretine alınması amacıyla bütün bölgesel makamlarla iletişime geçilmesini ve söz konusu hâkim ve savcıların, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 309. maddesi uyarınca tutuklanmak üzere cumhuriyet savcısı huzuruna çıkarılmasının sağlanmasını istemiştir. 9. Hükûmet 20 Temmuz 2016 tarihinde, 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, üç ay süreli olağanüstü hal ilan etmiş ve bu olağanüstü hal daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile üç aylık süreler boyunca uzatılmıştır. 10. Türk makamları, 21 Temmuz 2016 tarihinde, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni, Sözleşme’nin 15. maddesi uyarınca Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinin askıya alındığı konusunda bilgilendirmiştir (bildirinin içeriği için bkz. Alparslan Altan – Türkiye kararı, no. 12778/17, 66. paragraf, 16 Nisan 2019 ya da yukarıda anılan Baş – Türkiye kararı, 109. paragraf). 11. Olağanüstü hal sürecinde, Bakanlar Kurulu, Anayasa’nın 121. maddesi uyarınca birtakım kanun hükmünde kararnameler çıkarmıştır (bkz. yukarıda anılan Baş – Türkiye kararı, 52. paragraf). Bu kararnameler arasında yer alan ve 23 Temmuz 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 3. maddesinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK), terör örgütlerine ya da Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ya da iltisakı ve yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkimleri ve savcıları ihraç etme yetkisi verilmiştir. 12. Olağanüstü hal, 18 Temmuz 2018 tarihinde kaldırılmıştır. B. Görevden uzaklaştırma ve ihraç işlemleri 1. Düz hâkim ve savcıların görevden uzaklaştırılması 13. HSYK 3. Dairesi, 16 Temmuz 2016 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının talimatları doğrultusunda, FETÖ/PDY üyesi oldukları konusunda şüphe bulunan hâkimler ve savcılar hakkında ceza soruşturması başlatıldığını belirtmiştir (bkz. yukarıdaki 7. paragraf). HSYK 3. Dairesi, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun (2802 sayılı Kanun) 82. maddesi uyarınca, bir soruşturma açılmasının onaylanmasına yönelik olarak HSYK Başkanına teklifte bulunulmasına karar vermiştir (2802 sayılı Kanun’un ilgili maddesi için bkz. yukarıda anılan Baş – Türkiye kararı, 67. paragraf). 14. Aynı tarihte, HSYK 2. Dairesi olağanüstü bir toplantı gerçekleştirmiştir. HSYK 2. Dairesi, 3. Daire tarafından soruşturmanın açılmasına yönelik sunulan teklifin, HSYK Başkanı tarafından kabul edildiğini ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın bir başmüfettiş atadığını belirtmiştir. HSYK 2. Dairesi, başmüfettiş tarafından düzenlenen rapora dayanarak, darbe teşebbüsünü gerçekleştiren terör örgütünün üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunduğu ve bu kişileri görevlerinde tutmanın, soruşturmanın ilerleyişini engelleyeceği ve yargının otoritesine ve itibarına zarar vereceği gerekçeleriyle, 2802 sayılı Kanun’un 77(1) ve 81(1). maddeleri uyarınca, başvuranların bazılarının da aralarında bulunduğu 2.735 hâkim ve savcının 3 ay süreyle görevden uzaklaştırılmasına karar vermiştir. HSYK 2. Dairesinin söz konusu kararı, darbe teşebbüsü öncesinde kendisine iletilen soruşturma dosyalarındaki bilgi ve belgeler ile istihbarat birimleri tarafından yapılan araştırma sonucunda elde edilen bilgilere dayanmaktadır. HSYK’nın kararı hakkındaki ek bilgiler Baş – Türkiye kararında (adı geçen karar, 17-20. paragraflar) bulunabilir. 15. Hükûmet tarafında verilen bilgilerden, 19 ve 22 Temmuz, 10 Ağustos ve 13 Ağustos 2016 tarihlerinde alınan kararlarda HSYK’nın, 16 Temmuz 2016 tarihli önceki kararına benzer gerekçelerle (başvuranların bazıları da dâhil olmak üzere) daha fazla sayıda hâkim ve savcıyı görevden uzaklaştırmaya karar verdiği anlaşılmaktadır. 2. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevden uzaklaştırılması 16. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu 17 Temmuz 2016 tarihinde bir karar (no.

AİHM Turan ve Diğerleri Kararı: Suçüstü Kavramının Makul Olmayan Bir Şekilde Genişletilmesi Read More »