Ceza Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bank Asya Hesabı, Sendika ve Dernek Üyeliği, Gazete Aboneliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi

Bank Asya Hesabı, Dernek veya Sendika Üyeliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi Sanığın Bank Asya hesabında gerçekleştirdiği rutin bankacılık işlemlerinin, müzahir kurumlarda çalışmasının, KHK ile kapatılan dernek veya iltisaklı sendika üyeliğinin, dergi veya gazete aboneliğinin müsnet silahlı terör örgütüne üye olma suçunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, kanuna aykırıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2022/19658 Karar No: 2025/12712 Karar tarihi: 29.04.2025 İlk Derece Mahkemesi: Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi Tebliğname Görüşü: Bozma Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; 1. Sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına organik bağla katılarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluluk arz eden faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması açısından sanığın örgüt ile bağlantısını gösteren tek delilin etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan tanık delili olması, sanığın da soyut tanık anlatımlarını kabul etmediğini beyan etmesi, mahkûmiyete esas alınan, suçun sübutu ve cezanın kişiselleştirilmesi bakımından belirleyici delil olan tanık …’ün beyanında; “sanıkla ilgili doğrudan görgüye dayalı bilgisi olmadığını ancak kendisinin katıldığı toplantılarda MEB ünite sorumlusu … Y.’in, ilçe imamı Ş. U.’nun da katıldığı mütevelli toplantısına sanığın katıldığını kendisine söylediğini” beyan etmesi karşısında, tanığın anlatımlarına dayanak gösterdiği bu şahısların açık kimlik bilgilerinin tespiti ile varsa tüm aşama beyanlarının dosyaya celbi, gerektiğinde tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması, 2. Mahkûmiyete esas alınan, suçun sübutu ve cezanın kişiselleştirilmesi bakımından belirleyici diğer delil olan ve talimat ile dinlenen tanık …’in doğrudan aleni duruşmada sanık ve müdafii huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenip AİHS’in 6/3-d ve Anayasa’nın 36. maddeleri ile teminat altına alınan “iddia/kamu tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek” hakkı tanınması gerektiği gözetilmeden; sanığın tanığı sorgulama hakkının engellenmesi suretiyle 5271 sayılı Kanun’un 180/1 ve 181/1. maddelerindeki emredici hükümlere riayet edilmeyerek savunma hakkının kısıtlanmasına yol açacak şekilde 5271 sayılı Kanun’un 181/1 ve 210. maddelerine muhalefet edilmesi, 3. UYAP örgütlü suçlar bilgi bankasından araştırma yapılıp sanık hakkında dosya kapsamı dışında herhangi bir beyan olup olmadığının saptanması, bulunması halinde bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin dosya içerisine getirtilmesi sonrasında ilgili şahısların tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve yetersiz belgelere dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabul ve uygulamaya göre de; Sanığın Bank Asya hesabında gerçekleştirdiği rutin bankacılık işlemlerinin, iltisaklı sendika ve dernek üyeliğinin, gazete aboneliğinin sempati ve iltisak boyutunu aşan, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca Tebliğname’ye uygun olarak BOZULMASINA, dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2022/19654 Karar No: 2025/11441 Karar Tarihi: 17.04.2025 İlk Derece Mahkemesi: Denizli 5. Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi Tebliğname Görüşü: Onama Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1. maddesi gereğince REDDİNE, Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; A) ByLock’un suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında; ByLock kullanıcısı olmadığını bildiren sanığın örgütsel konumunun ve örgütsel faaliyetlerinin tespiti bakımından dosya içerisinde bulunan ByLock tespit ve değerlendirme tutanağına göre; ekleyen, eklenen ve aynı grupta yer alan kişilerin, sanık ile irtibatlı olup olmadığı, bu kişiler hakkında örgüt üyeliği sebebiyle ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediğinin araştırılması, yürütülen bir ceza soruşturması mevcut ise bu kişilerin aşamalardaki ifade örnekleri getirtilerek incelenmesi ve ekli kişilerin tanık olarak ifadelerine başvurulması, B) Temyiz kanun yolu aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/6863 sayılı soruşturma dosyasından, 28.05.2022 tarihli yazı ekinde gönderilen KYOK kararı ve ekinde tanık Nesip K’nın sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/2159 Muh. sayılı dosyasından, 04.03.2020 tarihli yazı ekinde gönderilen Kudret Ç’nin sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin ve ayrıca Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/3131 sayılı soruşturma dosyasından, 05.09.2022 tarihli yazı ekinde gönderilen Veli D’nin sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin, 5271 sayılı Kanun’un 217 nci maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine ayrı ayrı okunması, anılan şahısların aşamalardaki ifade örnekleri getirtilerek incelenmesi, gerektiğinde duruşmada sanık ve müdafiinin huzurunda veya SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması, C) UYAP örgütlü suçlar bilgi bankasından araştırma yapılıp sanık hakkında herhangi bir beyan olup olmadığının tespiti, bulunması halinde bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin dosya içerisine getirtilmesi sonrasında ilgili şahısların tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanık ve müdafiinin huzurunda veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 180/1-2-5 maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması ile tüm delillerin CMK’nın 217. maddesi gereğince duruşmada okunup tartışılması neticesinde sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanılarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi, D) Kabul ve uygulamaya göre de; Sanığın Bank Asya’daki rutin bankacılık işlemlerinin, müzahir kurumlarda çalışmasının ve KHK ile kapatılan dernek üyeliğinin müsnet suç bakımından delil ya da örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnamede onama isteyen düşünceye iştirak edilmeyerek, hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca Denizli 5.

Bank Asya Hesabı, Sendika ve Dernek Üyeliği, Gazete Aboneliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun Kanun No: 7550 Kabul Tarihi: 4/6/2025    MADDE 1 – 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “hükmün verildiği” ibaresi “davanın açıldığı veya şikâyet başvurusunun yapıldığı” şeklinde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 2 – 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 125 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 125– Noterlere; sıfat ve görevlerinin gereklerine uymayan hâl ve hareketlerinin tespit edilmesi üzerine, durumun niteliğine ve eylemin ağırlık derecesine göre 126 ncı maddede yazılı disiplin cezalarından biri verilir.” MADDE 3 – 1512 sayılı Kanunun 126 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 126 – Noterler hakkında uygulanacak disiplin cezaları uyarma, kınama, para cezası, geçici olarak işten çıkarma ve meslekten çıkarmadır. Uyarma; notere görevinde daha dikkatli davranması gerektiğinin yazıyla bildirilmesidir. Aşağıdaki hâllerde uyarma cezası verilir: a) Noterlik mesleğiyle ilgili genelge veya genel yazılara aykırı davranarak noterlikler arasında uygulama farklılıkları oluşmasına sebep olmak. b) Noterlik dairesi personeli üzerinde denetim, gözetim ve disiplin görevini yerine getirmemek ve bu suretle personelin, mesleğin vakar ve onuruyla bağdaşmayan iş ve işlemler yapmasına sebep olmak. c) Noter odasına veya Türkiye Noterler Birliğine verilmesi gereken bilgi, belge veya raporları vermemek. d) Sözleşme yapmaksızın noterlik dairesinde personel çalıştırmak. e) Noterlik işlemlerinden alınacak giderlerin doğru tahakkuk ve tahsili konusunda gereken özeni göstermemek veya gereken tedbiri almamak. f) Haklı bir engeli olmaksızın 1 günden 3 güne kadar göreve gelmemek. g) Meslektaşlarına, noterlik dairesi personeline ve görevi nedeniyle muhatap olduğu kişilere veya iş sahiplerine karşı kırıcı ve küçük düşürücü davranmak. h) Görevli olduğu meslek organlarınca kendilerine verilen görevleri yapmamak, özensiz yapmak veya savsaklamak. ı) Geçerli bir mazereti olmaksızın noter odası genel kurul toplantılarına veya seçimlerine ya da delege olduğu hâlde Türkiye Noterler Birliği Kongresine veya seçimlerine katılmamak. j) Seçimlerle ilgili olarak hâkimin ve sandık kurulunun aldığı tedbirlere uymamak. k) Noterlik çalışma saatleriyle ilgili mevzuata ve bu konuda yetkili makamlarca alınan kararlara aykırı davranmak. l) Noterlikler ortak cari hesabına yatırılması gereken parayı süresinde yatırmamak. m) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Kınama; notere görevinde veya davranışında kusurlu sayıldığının yazıyla bildirilmesidir. Aşağıdaki hâllerde kınama cezası verilir: a) İlgililerin mevzuata uygun noterlik işlem taleplerini haklı bir neden olmaksızın karşılamamak. b) Mahkemeler, sulh ceza hâkimliği, Cumhuriyet başsavcılığı ve soruşturmaya yetkili kılınan resmî daireler tarafından talep edilen bilgi ve belgeleri geç göndermek veya göndermemek. c) Göreve geç gelmeyi veya erken ayrılmayı alışkanlık hâline getirmek. d) Kendisi, noterlik dairesi personeli veya kanunla yasaklanmış derecedeki yakınlarıyla ilgili noterlik işlemlerini yapmak. e) Noterlik dairesinde bulunması gereken altyapı, tesis, donanım veya yazılımları bulundurmamak, çalıştırmamak veya uygulamamak. f) Noterlik işlemlerinde gereğinden fazla gider almayı alışkanlık hâline getirmek. g) Sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranmak. h) Türkiye Noterler Birliği adına denetim yapmakla görevli olan kişilerin bu görevlerini yapmalarına engel olmak. ı) Haklı bir engeli olmaksızın ve kesintisiz olarak 4 günden 7 güne kadar göreve gelmemek. j) Devrettiği noterlikte yeterli donanım, yazılım veya personel bırakmayarak bu noterliğin hizmet sunumunu zorlaştırmak. k) Mesleğin ifası dolayısıyla tahsil edilen kamuya ait parayı süresi içinde ilgili kurumlara yatırmamak. l) Yazıyla bildirime rağmen Türkiye Noterler Birliği aidatını haklı bir neden olmaksızın ödememek. m) Bu Kanunda düzenlenen seçimlerin düzen içerisinde ve sağlıklı biçimde yürütülmesi amacıyla hâkimin ve sandık kurulunun aldığı tedbirlere uymamak. n) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Para cezası; yirmi bin Türk lirası ila iki yüz bin Türk lirası arasında belirlenecek bir paranın Türkiye Noterler Birliğine ödenmesidir. Bu cezalar her yıl, bir önceki yıla ilişkin 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılarak uygulanır. Aşağıdaki hâllerde para cezası verilir: a) Emredici hükümlere aykırı noterlik işlemleri yaparak üçüncü şahıslara ya da kamuya zarar vermek. b) Devrettiği noterlikte yeterli donanım, yazılım veya personel bırakmayarak bu noterliğin, hizmette zafiyet oluşacak şekilde yetersiz kalmasına sebep olmak. c) Asılsız ihbar, şikayet ve suçlamalarla mesleği, meslek mensuplarını, noter odası veya Türkiye Noterler Birliği ile bunların alt birimlerini kamuoyunda küçük düşürmek. d) Başvuru veya şikayet hakkını kötüye kullanarak Türkiye Noterler Birliği organlarını çalışamaz hâle getirmek. e) Haklı bir engeli olmaksızın ve kesintisiz olarak 8 günden 14 güne kadar göreve gelmemek. f) Kefil olma yasağına aykırı davranmak. g) Reklam ve rekabet yasağına aykırı davranmak. h) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Geçici olarak işten çıkarma; noterlik sıfatı saklı kalmak kaydıyla noterin bir aydan altı aya kadar görevinden uzaklaştırılmasıdır. Aşağıdaki hâllerde geçici olarak işten çıkarma cezası verilir: a) Mesleğin vakar ve onuruna aykırı veya görevin gerektirdiği güveni sarsıcı davranış ve hareketlerde bulunmak. b) Ticari faaliyette bulunma yasağına aykırı davranmak. c) Aracı kullanmak. d) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Meslekten çıkarma; noterliğe engel bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olan noterin, bir daha atanmamak üzere noterlik mesleğinden çıkarılmasıdır.” MADDE 4 – 1512 sayılı Kanunun 127 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Bir üst veya alt derece disiplin cezasının uygulanması ve zamanaşımı: MADDE 127- Hakkında herhangi bir disiplin cezası verilen noterin bu cezanın kesinleşme tarihinden itibaren beş yıl içinde disiplin cezası verilmesini gerektiren yeni bir fiil işlemesi hâlinde, bu fiil için bu Kanunda öngörülen disiplin cezasının bir derece ağır olanı uygulanır. İlk defa disiplin cezası verilmesini gerektiren bir fiil işleyen ve geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan notere, meslekten çıkarma cezasını gerektiren durumlar hariç olmak üzere, verilecek disiplin cezasından bir derece hafif olanı uygulanabilir. Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylemler hariç olmak üzere, disiplin soruşturmasını gerektiren eylemlerin öğrenilmesinden itibaren üç yıl geçmiş olması halinde disiplin soruşturması açılamaz. Disiplin cezasını gerektiren eylemin işlendiği tarihten itibaren beş yıl geçmiş olması halinde disiplin cezası verilemez. Disiplin cezasını gerektiren eylemle ilgili olarak aynı zamanda ceza soruşturması veya kovuşturması açılmışsa, üçüncü fıkrada belirtilen süre yerine ceza kanunlarında belirlenen zamanaşımı süreleri uygulanır. Disiplin Kurulu tarafından kovuşturma sonucunun beklenmesine karar verilmesi halinde, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar.” MADDE 5 – 1512 sayılı Kanunun 157 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 6 – 1512 sayılı Kanunun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “(B) bendi” ibaresi “ikinci fıkrasının (l)

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara Karşı Eksik Soruşturma Nedeniyle Kanun Yararına Bozma Talep Edilebilir mi

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara Karşı Eksik Soruşturma Nedeniyle Kanun Yararına Bozma Talep Edilebilir mi Hatalı gerekçe ve eksik soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz üzerine soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi yerine KYOK itirazın reddine karar verilmesi Kanun’a aykırı olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi kapsamında kanun yararına bozma yoluna başvuru yapılabilir. Yargıtay 11 . Ceza Dairesi Esas No: 2024/3582 Karar No: 2024/14938 Tebliğname No: KYB – 2024/56941 Kanun Yararına Bozma İnceleme Konusu: Kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karara karşı yapılan itirazın reddi Mahkemesi: Kayseri 3. Sulh Ceza Hakimliği  Şikâyetçi: Kemal Ö. Vekili: Av. Zülküf Arslan Şüpheliler: Aytekin S., Gufran Ş., Melisa Ö. Suç: Bilişim sistemlerinin banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık Kanun Yararına Bozma Yoluna Başvuran: Adalet Bakanlığının istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Tebliğname Görüşü: İlgili kararın kanun yararına bozulması Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının, 22.11.2023 tarihli ve 2023/3286 Soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Kayseri 3. Sulh Ceza Hakimliğinin, 01.12.2023 tarihli ve 2023/7594 Değişik İş sayılı kararının (İhbarnamede sehven 2023/534 Değişik İş şeklinde yanlış belirtilmiş.), 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 271/4. maddesi uyarınca kesin nitelikte olması sebebiyle karar tarihi olan 01.12.2023’te kesinleştiği belirlenmiştir. Adalet Bakanlığının, 5271 sayılı Kanun’un 309/1. maddesi uyarınca, 14.05.2024 tarihli ve 2024/7436 sayılı evrakı ile kanun yararına bozma istemine istinaden düzenlenen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 28.05.2024 tarihli ve KYB-2024/56941 sayılı Tebliğnamesi ile soruşturma dosyası Daireye gönderilmekle, gereği düşünüldü: I. İstem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.05.2024 tarihli ve KYB-2024/56941 sayılı kanun yararına bozma isteminin; “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla soruşturmanın genişletilmesine karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, Dosya kapsamına göre, müştekinin Messenger isimli uygulama üzerinden kadın olduğunu düşündüğü bir kişi üzerinden sohbet ederken, sohbet ettiği kişinin 18 yaşından küçük olduğunu ve annesi olarak müştekiyi şikayet edeceğini söyleyen bir mesaj geldikten sonra müştekinin sohbeti sonlandırması akabinde,  kendisini avukat olarak tanıtan bir kadının, 0534… numaralı telefon hattından kendisini arayarak şikayetten vazgeçilmesi için 20.000,00 Türk lirası göndermesi gerektiğini söylemesi üzerine, müştekinin bahse konu miktarı kendisine belirtilen hesaba EFT yoluyla gönderdiğini, sonrasında kamu davasının şikayetten vazgeçilse dahi açılmamasını sağlamak için 30.000,00 Türk lirasına daha ihtiyaç olduğunun belirtilmesinin ardından müştekinin anılan miktarı da kendisine bildirilen IBAN numarasına göndermek suretiyle toplamda 50.000,00 Türk lirası bedelinde dolandırıldığından bahisle şikayetçi olunması üzerine, soruşturma işlemlerine başlanılmasına rağmen, asıl şüphelinin Mehmet Emin G. olması nedeniyle kamu davası açmaya yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, Dosyada mevcut Akbank Genel Müdürlüğünün 24/01/2023 tarihli yazısı ile, müşteki tarafından 20.000,00 Türk lirasının yatırıldığı hesabın şüpheli Melisa Özdemir’e ait olduğunun, hesaba gelen miktarın hemen sonrasında şüpheli Aytekin S.’nin hesabına EFT olarak gönderildiğinin, yine Yapı Kredi Bankasının 01/03/2023 tarihli yazısı ile 30.000,00 Türk lirasının şüpheli Mehmet Emin G. adına gönderildiğinin belirtildiği, Müştekinin bahse konu paraların kendisine belirtilen hesap numaralarına yatırdığı süreçte kendisini avukat olarak tanıtan bir kadın ile telefonda görüştüğünü belirtmesi, şüpheli Melisa’nın, erkek arkadaşı olan diğer şüpheli Aytekin’in, Mehmet Emin ile aralarındaki ticari ilişki sebebiyle müşteki tarafından yatırılan paranın kendisinin hesabına gönderildiğini, bu parayı da yine kendisinin çektiğini belirttiği, gibi şüpheliler Aytekin ile Mehmet Emin arasında bağlantı olduğunun, söz konusu para transferlerinin birbirleri tarafından yapılmış olduğuna dair karşılıklı suçlamalarının bulunması, 0534… numaralı telefon hattının şüpheli Gufran’a ait olduğu kabul edilmesine rağmen olay tarihlerine ilişkin  HTS dökümünün yaptırılmadığı ancak gerek gelen Banka yazı cevapları gerekse dosyada mevcut ifadeler karşısında şüphelilerin birbirleriyle bağlantılı oldukları anlaşılmakla, HTS kayıtlarının temin edilmesi ve uzlaştırma işlemlerinin yapılması gerektiği anlaşılmakla, belirtilen hususların temin edilerek sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumlarının takdir ve tayin edilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği gözetilmeden, soruşturmanın genişletilmesi yerine, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır. II. Gerekçe 1. 5271 sayılı Kanun‘un 160. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında; Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu belirlenmiştir. 2. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172/1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir…“ 3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin inceleme konusu ile ilgili olan birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan düzenlemeye göre; “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir. (2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir. (3) (Değişik: 18/6/2014-6545/71 md.) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir. (4) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/26 md.) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir…“ 4. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan düzenlemelerden de görüleceği üzere; Cumhuriyet savcısı, suçun

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara Karşı Eksik Soruşturma Nedeniyle Kanun Yararına Bozma Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Dosyasında Bulunan Ancak Cumhuriyet Savcısı Tarafından Değerlendirilmeyen Delil, Yeni Delil Olarak Kabul Edilir mi

KYOK İtirazda Yeni Delil: Dosyada Bulunan Ancak Cumhuriyet Savcısı Tarafından Değerlendirilmeyen Delil, “Yeni Delil” Olarak Kabul Edilir mi Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK)’dan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, “yeni delil”dir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında, tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2013/7-700 Karar No: 2015/241 Karar tarihi: 23.06.2015 Özet: Asliye Ceza Mahkemesi’nin direnme hükmünün, sanıklar hakkında aynı fiilden dolayı verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara vaki itiraz (KYOK İtiraz) üzerine merciince, itirazın reddine karar verilmesinden sonra Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen şarta uymadan iddianame düzenlemesi sebebiyle usulüne uygun açılmış bir kamu davası bulunmadığından, mahkemece durma kararı verilerek önceden verilen itiraz dilekçesi hakkında karar vermiş olan itiraz merciinin bu hususta karar vermesi beklenip sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir. (2499 s. K. m. 15, 19, 47, 49) (6362 s. K. m. 110) (5237 s. K. m. 43, 53, 155) (1412 s. K. m. 164) Dava ve Karar Sermaye Piyasası Kanunu’na aykırılık suçundan sanıklar A. D., İ. B., H. V. D. B. ve A. R. T.’nun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesi gereğince beraatlerine ilişkin, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 6.7.2011 gün ve 1043-826 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 17.4.2012 gün ve 12736-8459 sayı ile; “…2499 sayılı (mülga) Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15/son madde fıkrasında ‘Halka açık anonim ortaklıklar; yönetim, denetim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi örtülü işlemlerde bulunarak karını ve/veya mal varlığını azaltamaz.’ hükmü bulunmakta olup, anılan Kanun’un 47/A-6 madde fıkrası uyarınca da ‘Bu kanunun 15. maddesinin son fıkrasında belirtilen işlemlerde bulunarak karı veya mal varlığı azaltılan tüzel kişilerin yetkilileri ve bunların fiillerine iştirak edenler…’in cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Kanun metninden anlaşılacağı üzere, ‘örtülü işlem’ kanunda açıkça tanımlanmamış, ancak, ‘… emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi örtülü işlemler…’ ifadesi kullanılarak örtülü işlemlere örnek verilmiştir. Bu şekilde örnekleme yoluyla sayma yöntemi, örtülü işlemlerin yalnızca emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat tespit edilmesi halinde suç olarak kabul edilebileceği algısını ortadan kaldırdığı gibi, böyle bir ilişki olmasaydı hiç yapılmayacak veya farklı bir şekilde yapılacak olan muvazaalı işlemlerin de bu madde kapsamında suç olarak değerlendirilmesini mümkün hale getirmiştir. Başka bir anlatımla, ilişkili şirketlerle yapılan işlemlerde sadece emsalinden bariz şekilde farklı fiyat uygulanması değil, normal şartlarda yapılmayacak olan bir işlemin, sırf aradaki ilişkinin/bağlantının varlığından ötürü yapılması halinde de bu madde kapsamında suç olarak değerlendirilmesini gerektirecektir. Anılan madde hükmü dikkate alındığında, ilişkili şirketlerle yapılan ve halka açık anonim ortaklığın karını ve/veya mal varlığını azaltan her türlü örtülü/muvazaalı işlemin bu madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ’emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat, ücret ve bedel uygulamak’ tabirinin yasada yazılı sınırlayıcı olmayan örtülü işlem örneklerinden biri olduğu, bu sebeple örtülü işlemin fiyat farklılığından başka bir şekilde gerçekleşmesi durumunda ’emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat…’ ın suçun unsuru olarak kabul edilmesine imkan bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Dosyadaki tüm bilgi ve belgeler incelendiğinde; D. grubu bünyesinde bulunan ve halka açık anonim ortaklık statüsünde olan H… Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. ve M… Gazetecilik A.Ş. (yeni unvanı D. Gazetecilik A.Ş.)’nin gazete kağıdı ve baskı malzemesi ihtiyacı için ithalatı gerçekleştiren yine D. grubu bünyesinde bulunan D. Dış Ticaret ve Mümessillik A.Ş. (1997-2007 dönemi) ile Işıl İthalat İhracat Mümessillik A.Ş. (2006-2007 dönemi)’nin bu alımları bir çok kez doğrudan üretici/satıcı firmalar yerine, D. grubunun/ailesinin sahibi olduğu/kontrolü altında bulundurduğu, off-shore ülkelerde kurulu olan ve yine D. grubunda fiili olarak görev yapan kişilerin yönetici olarak göründüğü, personeli ve müştemilatı olmaması sebebiyle herhangi bir operasyonel yetkisi bulunmayan, ithalat sürecine fiili olarak herhangi bir katkısı olmayan ve bir katma değer yaratmayan off-shore şirketler (S… Ltd. ve ShawclifTrading Ltd.) gereksiz yere aracı kılınarak üretici/satıcı birim fiyatlarından daha yüksek bedellerle ithal edilmesi neticesinde halka açık anonim ortaklıklar olan H… ve M…’in karının/mal varlığının azaltıldığı anlaşılmaktadır. Somut olayda, gazete kağıdı ve baskı malzemesi alımı/ithalatı işlemlerinde, D. grubunun kontrolünde olan, dolayısıyla halka açık anonim ortaklıklar H… ve M…’le ilişkili olan yurt dışında kurulu S… Ltd. ve ShawclifTrading Ltd. Şirketlerinin, 2. bir aracı olarak dolanlı işlemler için kullanıldıkları ve örtülü/muvazaalı işlemlerle halka açık şirketler olan H… ve M…’in karının/mal varlığının azaltılarak, örtülü kazanç aktarımı yapıldığı anlaşılmaktadır. Burada, emsallerinden bariz şekilde farklı fiyat uygulanması hususu aranmayacaktır. Çünkü, normal şartlarda bu off-shore şirketler, (S… Ltd. ve ShawclifTrading Ltd.) D. grubunun/ailesinin kontrolü altında/ilişkili olmasaydı hiçbir şekilde ithalata dahil edilmeyeceklerdi. Dolayısıyla, halka açık anonim şirketler olan H… ve M…’ten D. grubuna/ailesine kaynak aktarımını gizlemek amacıyla ithalat sürecine hiçbir katkısı bulunmayan off-shore şirketlerin dahil edilmesi Sermaye Piyasası Kanunu 15/son madde fıkrası kapsamında başlı başına yeterli örtülü/muvazaalı bir işlemdir. Kaldı ki, bu örtülü işlemler sonucunda D. grubu/ailesi lehine fakat, halka açık anonim ortaklıklar olan H… ve M…’in aleyhine olarak aktarılan miktarların büyüklüğü dikkate alındığında, normal şartlarda hiçbir şekilde yapılmayacak olan bu işlemlerin, aradaki ilişki/bağlantı sebebiyle yapılması emsallere göre bariz farklılığı da ortaya koymaktadır. Tüm bu anlatılanlar ve dosya kapsamına göre; sanıkların üzerlerine atılı bulunan suçun maddi ve manevi unsurlarının gerçekleştiği ve atılı suçun sanıklar tarafından işlendiği sabit olduğu halde, mahkemeye sunulan 17.5.2011 tarihli bilirkişi heyet raporunun çoğunluk görüşüne göre; ‘halka açık anonim şirketin faaliyetine yönelik ihtiyaç duyulan malzemelerin ilk elden üretici firmalardan temini yerine, bahsi geçen şirket hissedarlarıyla irtibatlı off-shore firmalarına kazanç aktarmak suretiyle temin edildiği, eylemin halka açık anonim ortaklığın mal varlığını normale göre azaltıcı bir mahiyet taşıdığı, suçun maddi unsurunun işlemin yapıldığı anda tamamlandığı ve emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat unsurunun da gerçekleştiği’ belirtilmiş olmasına rağmen, yasal ve yeterli olmayan azınlık görüşüne itibar edilerek, emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat veya bedel uygulandığı yönünde delil bulunmadığı ve atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek, atılı suçun unsurlarında yanılgıya düşülmek suretiyle sanıkların mahkumiyetleri yerine yazılı gerekçelerle beraatlerine karar verilmesi…” isabetsizliğinden BOZULMASINA karar verilmiştir. Direnme

Ceza Dosyasında Bulunan Ancak Cumhuriyet Savcısı Tarafından Değerlendirilmeyen Delil, Yeni Delil Olarak Kabul Edilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağır ve Dilsizlik Halinde Sanık Hakkında Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulleri Uygulanmaması

Sağır ve Dilsizlik Halinde Sanık Hakkında Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulleri Uygulanmaması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen itiraz konusu kurallarda, sağır ve dilsizlik hâlinde seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin uygulanmayacağı öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; bedensel engeli nedeniyle dezavantajlı konumda bulunan sağır ve dilsizler hakkında itiraz konusu kurallar uyarınca seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin uygulanmamasının bu kişilerin maddi ceza hukuku alanına etki eden bir ceza usul kurumundan yararlanamamalarına yol açtığı, bu durumun kanun önünde eşitlik ve ölçülülük ilkelerini ihlal ettiği, anılan kişilerin hak arama özgürlüğünden eksiksiz bir biçimde yararlanamayacağı, yine kuralların devletin engelli kimselerin korunmaları ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirlerin alınması yükümlülüğüyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Sağır ve dilsizlerin anlama ve isteme yetenekleri fiziksel ve psikolojik sebeplerle diğer bireylere göre daha yavaş gelişebilir. Bu bağlamda davranış ve tercihlerinin sorumluluğunu üstlenme konusunda tam olarak yetkin kabul edilmedikleri durumlarda bu kişileri koruyucu tedbirlerin alınması kamu yararının da bir gereğidir. Bu itibarla ceza kovuşturmasında sağır ve dilsiz olan failin özel durumu sebebiyle taraf beyanlarının bizzat hâkim tarafından alınarak delillerin duruşmada tartışılması gerekli görülebilir. Dolayısıyla sağır ve dilsiz şüpheli/sanık hakkında tüm usul güvencelerinin uygulandığı bir yargılama yapılarak karar verilmesi yönünde kanun koyucunun takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Bu yönüyle kuralların yirmi bir yaşını doldurmamış ve cezai sorumlulukları tam olmayan sağır ve dilsizler hakkında ceza kovuşturmasının etkin bir şekilde yürütülerek bu kişilerin korunmalarına ve böylece kamu yararının gerçekleşmesine katkı sağladığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte kurallarla öngörülen farklılığının makul ve nesnel bir nedeni olup olmadığının yirmi bir yaşını dolduran sağır ve dilsizler yönünden de değerlendirilmesi gerekir. Kurallar uyarınca sağır ve dilsizlik hâline bağlı olarak seri muhakeme usulünün uygulanmaması durumunda yarı oranda, basit yargılama usulünün uygulanmaması durumundaysa dörtte bir oranında ceza indiriminden yararlanamama söz konusu olacaktır. Başka bir ifadeyle aynı fiil sebebiyle yirmi bir yaşını doldurmuş ve cezai sorumluluğu tam olan sağır ve dilsiz faile, diğer faillere göre daha fazla ceza verilebilecektir. Öte yandan seri muhakeme ve basit yargılama usulleri inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya delillerin sözlü olarak ortaya konulmasını gerektirecek durumların bulunmadığı ve belli bir önemin altındaki suçlar yönünden uygulanmaktadır. Bu suçlar yönünden de sağır ve dilsiz şüpheli/sanık ceza soruşturması veya kovuşturmasında kendisini bizzat savunma hususunda diğer şüpheli/sanıklara göre dezavantajlı bir konumda bulunabilir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilecek ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanacaktır. Anılan Kanun’un (9) numaralı fıkrasına göre ise mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra usul kapsamında hüküm kuracaktır. Dolayısıyla şüphelinin iradesinin ön planda olduğu söz konusu usulün zorunlu müdafii olmadan uygulanmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Basit yargılama usulünde ise Kanun’un 251. maddesi uyarınca mahkemece gerekli görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilecektir. Yine basit yargılama usulüyle verilen karara karşı itiraz edildiğinde 252. maddesi uyarınca genel hükümlere göre yargılama sürdürülecektir. Söz konusu usul kapsamında sağır ve dilsizler yönünden müdafii ile ilgili olarak Kanun’da yer alan diğer güvencelerin de uygulanacağı açıktır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinde ise müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın sağır ve dilsiz olması hâlinde istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirileceği öngörülmüştür. Yine 202. madde uyarınca gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamasında sağır ve dilsizlerin hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanacak tercüman vasıtasıyla savunma yapma imkânları bulunmaktadır. Sağır ve dilsizlerin korunmasına ilişkin devletin pozitif yükümlülüğünün gereği olan bu düzenlemelerin seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin uygulanması sırasında sağır ve dilsizlerin sağlıklı karar verebilmelerine katkı sunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla öngörülen güvenceler seri muhakeme ve basit yargılama usullerinde sağır ve dilsizlik hâli nedeniyle ortaya çıkan dezavantajlı durumu ortadan kaldıracak niteliktedir. Seri muhakeme ve basit yargılama usullerinde genel yargılama usulünden farklı olarak adil yargılanma hakkının güvencelerinin bir kısmı uygulanmamaktadır. Kuşkusuz adil yargılanma hakkına ilişkin asgari güvencelerin sağlanması kaydıyla yargılamada birtakım usule ilişkin güvencelerden feragat edilmesi mümkündür. Bununla birlikte feragatin Anayasa’ya uygun olabilmesi için feragat iradesinin açık olması, sonuçlarının kişiler yönünden makul ve öngörülebilir olması gerekir. Cezai sorumluluğu tam olan, dolayısıyla işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirebildiği kabul edilen bir kişinin Kanun’da sağır ve dilsizler bakımından sağlanan güvenceler de gözetildiğinde seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin -normal bir yargılama usulüne kıyasla- kendisi açısından ortaya çıkarabileceği dezavantajları anlayamayacağı ve anayasal anlamda geçerli bir feragat iradesini ortaya koyamayacağı söylenemez. Sonuç olarak yirmi bir yaşını doldurmuş sağır ve dilsiz şüpheli/sanıklar ile on sekiz yaşını doldurmuş diğer şüpheli/sanıklar arasında seri muhakeme ve basit yargılama usullerinin uygulanması bakımından oluşturulan farklılığın nesnel ve makul bir sebebinin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Sağır ve Dilsizlik Halinde Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulleri Uygulanmamasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/66 Karar Sayısı: 2024/188 Karar Tarihi: 5/11/2024 R.G.Tarih-Sayısı: 10/3/2025-32837 İtiraz Yoluna Başvuran: Yalova 4. Asliye Ceza Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un; A. 23. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 250. maddesinin (12) numaralı fıkrasında yer alan “…sağır ve dilsizlik…” ibaresinin, B. 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (7) numaralı fıkrasında yer alan “…sağır ve dilsizlik hâlleri…” ibaresinin, Anayasa’nın 10., 13., 36. ve 61. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. I. İptali İstenen Kanun Hükümleri 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun iptali talep edilen kuralların da yer aldığı; 1. 250. maddesinin (12) numaralı fıkrası şöyledir:  “(12) Seri muhakeme usulü, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik hâllerinde uygulanmaz.” 2. 251. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir: “(7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in katılımlarıyla 4/4/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve

Sağır ve Dilsizlik Halinde Sanık Hakkında Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulleri Uygulanmaması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybına ilişkin Etkin Bir Soruşturma Yürütülmemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ceyhan/Türkiye Davası (Başvuru no. 5576/19) AİHM Başvurusu, askeri mühimmatın patlaması sonucu yaralanma ve organ kaybına ilişkin etkin bir soruşturma ve ceza yargılaması yapılmamasına ilişkin olup; AİHM Kararı’nın bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Sözleşme’nin 2.maddesi (esas ve usul) • Pozitif yükümlülük • Köyün yakınlarında askeri tatbikat sırasında kaybolan askeri mühimmatın patlaması sonucu elini kaybeden küçük çocuk • Tehlikeli bölgenin güvenliğini sağlamaya, halkı bilgilendirmeye, küçük çocuklar arasında farkındalığı arttırmaya ve sivillerin patlamamış askeri mühimmatları keşfetmesini veya hareket ettirmesini engellemeye yönelik acil, somut ve yeterli tedbirlerin olmaması • Etkin bir soruşturma olmaması • Olaylardan yaklaşık on beş yıl sonra zamanaşımı nedeniyle davalar sona ermiş ve kazanın kesin koşulları belirsiz kalmıştır • Ulusal makamların cezai sorumlulukları gerekli ivedilik ve titizlikle açıklığa kavuşturmada başarısız olması Giriş 1. Başvuru, başvuranın yaşadığı köyün yakınlarındaki bir askeri tatbikat sırasında kaybolmuş bir askeri mühimmatın patlaması sonucu sağ elini kaybetmesi ve bu bağlamda yürütülen ceza yargılamasının etkililiği ile ilgilidir. Başvuru Sözleşme’nin 2. maddesine dayanmaktadır. Olay ve Olgular 2. Başvuran, 1990 doğumlu olup, Diyarbakır’da ikamet etmektedir. Başvuran, aynı bölgede görev yapan Avukatlar R. Yalçındağ Baydemir, S. Çelebi ve A. Zeytun tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet, o dönemde görevli olan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekliyle, aşağıdaki gibi özetlenebilir: I. Davanın Başlangıcı 5. Türk Kara Kuvvetleri Topçu Birliği, 11 ve 12 Ocak 2007 tarihlerinde, başvuranın çobanlık yaptığı Şölen Köyü’ne (Diyarbakır’ın Ergani bölgesi) 3,5 km uzaklıkta olan Karataş bölgesinde bulunan eski bir dağ eteğinde askeri bir tatbikat yapılmasına karar vermiştir. Topçu tatbikatlarının başlamasından önce, Başçavuş B., bu konuyu Şölen Köyü’nun Muhtarı R.A.’dan gayri resmi olarak köylüleri uyarmasını istemiştir. 10 ve 11 Ocak 2007 tarihlerinde yani tatbikattan bir önce ve tatbikat günü, R.A. köylüleri atış alanına yaklaşmamaya çağırdığı caminin hoparlöründen iki anons yapmıştır. R.A. daha sonra bu yönde resmi bir uyarı almadığını doğrulamıştır. 6. 11 ve 12 Ocak tarihlerinde yapılan tatbikatlar boyunca, tüfek ve bombalar da dâhil olmak üzere, çok sayıda topçu atışı gerçekleştirilmiştir. Operasyondan sonra yapılan bir denetim esnasında, bir RPG-7, bir LAW ve üç T-40 tipi bombanın patlamadığı tespit edilmiştir. Tatbikattan sorumlu Komutan Albay B.K., 13 Ocak 2007 tarihinde konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak üst komutanlığı bilgilendirmiştir. Mayın Tugayından Astsubay Ö.Ö.’ye “amir” sıfatıyla patlamamış askeri mühimmatın bulunması ve imha edilmesi sorumluluğu verilmiştir 7. Bulunan askeri mühimmatlar, Astsubay Ö.Ö.’nün gözetiminde imha edilmiştir. Tüm çabalara rağmen, T-40 bombalarından biri zeminin karla kaplı olması nedeniyle bulunamamıştır. Bu olayı tespit eden tutanak, 22 Ocak 2007 tarihinde, Albay B.K.’ya gönderilmiş ve Albay B.K. da “S-4” olarak bilinen lojistikten sorumlu “S-4” subatı Binbaşı S.D.’ye “gerekli işlemlerin” yapılması talimatını vermiştir. 8. Muhtar R.A.’nın ifadesine göre, köy halkına bu patlamamış askeri mühimmatın kaybı konusunda hiçbir şekilde resmi olarak bilgi verilmemiştir. 9. Yaklaşık iki ay sonra, 18 Mart 2007 tarihinde, o zamanlar 17 yaşında olan başvuran, arkadaşı M.S.P. ile birlikte hayvanları otlatmak için Karataş bölgesine gitmiştir. M.S.P., yolda, eğimli arazinin yakınında metal bir nesne bulmuş ve bunu başvurana vermiş, o da cebine koymuştur. M.B.P., hayvanları bir araya getirmek için uzaklaştığı esnada, başvuran bu cismi cebinden düşürmüş ve bu durum cismin ucunun zarar görmesine neden olmuştur. Başvuran, bu cismi bir kayaya vurarak sökmeye çalışmıştır. Bomba, ikinci bir darbede patlamıştır. M.S.P., başvuranın yanına koşmuş ve ilgilinin sağ elinin bilek hizasından koptuğunu görmüştür. Köylüler, olay yerine gelerek başvuranı Diyarbakır Devlet Hastanesine götürmüşlerdir. 10. Aynı gün düzenlenen geçici sağlık raporuna göre, ampute edilen eline ek olarak, başvuranın sağ femoral bölgesinde de şarapnel yaraları vardı; hayatı risk altındaydı. Başvuranın bacağından alınan iki şarapnel parçası, bilirkişi raporu için gönderilmiş ve acil bir müdahalenin ardından başvuran Dicle Üniversite Hastanesine nakledilmiştir. 11. Yine 18 Mart 2007 tarihinde saat 13.20’de, kazayla ilgili Ergani Jandarma Komutanlığına bilgi verilerek, bir soruşturma ekibi sevk edilmiştir. Ekip, etrafa dağılmış taş, toprak, kıyafet ve et parçalarını toplamıştır. İki kayanın arasında 3-4 mm’lik metal parçalar, bulunmuştur. II. Soruşturma ve Ceza Yargılaması 12. Başvuranın babası R.C., ertesi gün, kazadan sorumlu tuttuğu B.K. ve S.D hakkında Ergani Cumhuriyet Savcılığı önünde suç duyurusunda bulunmuştur (yukarıda 6 ve 7. paragraflar). Savcılık 2007/421 dosya numarasıyla soruşturmayı astsubay Ö.Ö.’yü de kapsayacak şekilde genişletmiştir (yukarıda 6. paragraf). 13. Cumhuriyet Savcısı tarafından 18 Nisan 2007 tarihinde dinlenen R.C., tatbikattan önce muhtarın atış yapılacağı, köylülerin dikkatli olmaları gerektiği konusunda anons yaptığını ancak gerek tatbikat esnasında ve sonrasında dikkat edilmesi gerekse bölgeye hayvan götürülmemesi hususunda hiçbir çağrının veya uyarının yapılmadığını belirtmiştir. R.C., kazadan sonra, bölgeyi görmeye gittiğini, bazıları patlamamış olan birçok fişek bulduğunu, bu kovanları eve getirdiğini ve bu cisimlerin birini M.S.P.’ye gösterdiğini ifade etmiştir. R.C., bu cismin başvuranı yaralayan cisim ile aynı olduğunu dile getirmiştir. Yaklaşık bir çay fincanı çapında (4-5 cm) ve 10-15 cm uzunluğunda, yumurta şeklinde oval bir ucu olan ve diğer ucu pile benzeyen bir cihazdı. R.C, bu cismi Cumhuriyet savcılığına teslim edeceğini belirtmiştir. Hükümete göre, R.C. bir seri numarasıyla birlikte söz konusu cismin üzerinde “FUZE” ifadesinin yer aldığını iddia etmiştir. 14. 26 Nisan 2007 tarihinde Ergani Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuarı’na iki adet askeri mühimmat teslim etmiştir. İlk mühimmatın üzerinde, “PD M533 FUZE HWC97F873-023” ve ikinci mühimmatın üzerinde ise “CTG.40 MM HE K 200” şeklinde bir ifade yer almıştır. R.C.’nin Cumhuriyet savcılığına teslim ettiği mühimmatlar söz konusudur (yukarıda 13. paragrafın son cümlesi (in fine)). 15. Van Jandarma Kriminal Laboratuvarı, 1 Mayıs 2007 tarihinde, kaza günü anılan örnekler hakkında bilirkişi raporunu sunmuştur (yukarıda 11. paragraf). Rapora göre, hiçbir unsur in situ olay yerinde bulunan sertleştirilmiş alüminyum 13 adet metal parçanın veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağının belirlenmesine imkân vermemektedir. Buna karşın, bu iki parça ve toprak örnekleri patlayıcı RDX’in izlerini taşımaktadır. Ayrıca, bu bileşenlerin bir savaş mühimmatına ait olabileceği de belirtilmektedir. 2007 tarihinde, Van Jandarma Kriminal Laboratuarı, kaza günü alınan numuneler hakkındaki uzman raporunu sunmuştur (bkz. yukarıdaki 11. paragraf). Rapora göre, yerinde bulunan 13 adet sertleştirilmiş alüminyum metal parçasının veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağını belirlemek mümkün değildir. Öte yandan, son iki parça ve toprak

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Mert Ekinci Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/43584 Karar Tarihi: 25/6/2025 İkinci Bölüm – Karar Başkan: Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Kenan YAŞAR, Ömer ÇINAR Raportör: Batuhan Salim YEŞİLKÖY Başvurucu: Mert EKİNCİ I. Başvurunun Özeti 1. Başvuru; polis memurlarının güç kullanımı neticesinde meydana gelen yaralanma ve bunun hakkında yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, gösteri yürüyüşünün engellenmesi nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. 2. Başvurucu, gerçekleştirmek istedikleri bir gösteri yürüyüşünün engellenmesi esnasında yaşadığını iddia ettiği olaylar hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) hitaben yazdığı 18/11/2020 tarihli dilekçesi vasıtasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçedeki iddia ve açıklamalar aşağıdaki gibi özetlenebilir: i. Avukat olan başvurucu, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun bazı maddelerinde ve Türkiye Barolar Birliğinin yapısında değişiklik yapılmasını öngören kanun taslağına karşı düzenlenecek olan gösteriye katılmak için 22/6/2020 tarihinde diğer göstericilerle biraraya gelmiş ve çeşitli yerlerden gösteriye katılacak baro başkanlarını karşılamak için beklemeye başlamıştır. Baro başkanları, göstericilerin bulunduğu yere uzaklığı yaklaşık olarak 200 metre olan bir noktaya gelip göstericilere doğru yürüyerek sembolik bir yürüyüş gerçekleştirmek istemişlerdir. Bu yürüyüş gerçekleştikten sonra otobüslere binilerek topluca Anıtkabir’e gitmeyi planlamaktadırlar. ii. Başvurucu ve diğer göstericiler, kendilerine doğru yürümelerini bekledikleri baro başkanlarına polis memurlarınca müdahale edildiği haberini almıştır. Bu müdahale öncesinde baro başkanları, polis memur ve amirleri ile defalarca görüşmüş ve yapmak istedikleri gösterinin barışçıl ve hukuka uygun olduğunu izah etmeye çalışmıştır. Müdahale üzerine baro başkanları, o bölgede bulunan bir işyerinin önünde oturma eylemi yapmaya başlamıştır. Bunun üzerine başvurucu ve diğer göstericiler, baro başkanlarına katılmış ve onlar da oturma eylemine başlamıştır. iii. Polis memurları başvurucunun içinde olduğu bu kalabalığın etrafını bariyerler ve kalkanlarla kapatarak giriş ve çıkışları engellemiştir. Göstericiler, ara ara yaptıkları açıklamalarla bu durumu kınamıştır. iv. Başvurucu, kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için bariyerlerle çevrilen alanın dışına çıkmak istediğinde polis memurları başvurucuya dışarı çıkabileceğini ancak tekrar içeri giremeyeceğini söylemiştir. Polis memurları sadece baro başkanlarının söz konusu bölgeden ayrıldıktan sonra tekrar giriş yapmalarına müsaade etmiştir. v. İlerleyen saatlerde yağmur başlamış, polis memurları göstericilerin kendilerini korumak için arayışa girmelerini fırsat bilmiş ve göstericileri dağıtmak için güç kullanmıştır (Başvurucu kendisine karşı nasıl bir güç kullanıldığını somut olarak tarif etmemiştir.). vi. Başvurucu, polis memurlarının müdahalesi sonucunda yaralanmıştır (Başvurucu, tam olarak nasıl bir müdahale neticesinde yaralandığını açıklamamış, yaralanmasına dair olayın nasıl gerçekleştiğini de tarif etmemiştir.). vii. Polis memurlarının güç kullanımı sonrasında göstericiler dağılmamış, oturma eylemini ertesi gün öğlen saatlerine kadar devam ettirmiştir. Polis memurları tüm bu süre boyunca göstericilerin toplu şekilde Anıtkabir’e gitmelerine izin vermemiştir. 3. Başvurucu 18/11/2020 tarihli suç duyurusu dilekçesine bir adli muayene raporu eklemiştir. Rapor, olayın gerçekleştiği günden iki gün sonra yani 24/6/2020 tarihinde devlet hastanesinde düzenlenmiştir. Raporda, başvurucunun sağ ön kolunda lineer tarzda, 10 cm boyutunda iki abrazyon tespit edilmiş ve bu yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu, olaya dair görüntü kayıtlarını daha sonra başka bir dilekçeyle sunacağını bildirmiştir. Başvurucunun bu kayıtları dosyaya sunup sunmadığı belli değildir. 4. Soruşturmayı yürüten Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak soruşturmaya konu olay hakkında hazırlanan belgeleri soruşturma dosyasına getirtmiştir. 5. Emniyet Müdürlüğünün soruşturma dosyasına sunduğu belgeler arasında bulunan 24/6/2020 tarihli Olay Tutanağı’nda yer alan açıklamalar aşağıdaki gibi özetlenebilir: i. Emniyet güçleri, 22/6/2020 tarihinde bir gösteri yürüyüşü yapılmasının planlandığından sosyal medya araştırması yaparken tesadüfen haberdar olmuştur. Göstericiler Valiliğe, gerçekleştirmek istedikleri gösteri konusunda herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Göstericiler arasında bulunacak baro başkanları ve diğer yetkililer ile yapılan görüşmeler akabinde, göstericilerin tüm illerden gelecek baro başkanlarının katılımıyla Anıtkabir’i ziyaret edeceği ve devamında da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) önünde basın açıklaması yapacakları öğrenilmiştir. Ancak gösteriyi organize eden baro başkanlarının yürüyüş güzergâhı ve programın detayları konusunda kararsız olduğu ve sürekli fikir değiştirdiği anlaşılmıştır. ii. Gösteri yürüyüşü programının düzenlenmesindeki kararsızlıklar ve belirsizlikler ile toplanacak kalabalığın sayıca fazlalığı hususlarının gösterinin amacı ile hiçbir alakası olmayan kötü niyetli kişilerin gösteriye katılarak kamu güvenliğini tehlikeye sokabileceğine kanaat getirilmiştir. Ayrıca Valiliğe kırk sekiz saat önceden bildirimde bulunulmadan ve pandemi kurallarına uyulmadan gösteri yürüyüşü yapılmasının COVID-19 salgını sebebiyle halkın kontrolsüz olarak bir araya gelmesinin yasaklanmasına dair Ankara İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu Kararına (17/6/2020 tarihli ve 2020/48 sayılı) aykırılık teşkil edeceği ve genel sağlık açısından olumsuz durumlara sebep olacağı sonucuna varılmıştır. iii. Bu hususlar toplanma alanındaki göstericilere açıklanmış ve göstericilerin Anıtkabir’i ziyaret etmek istemesi hâlinde bunu kendilerine ait araçlarla yapabilecekleri ve Anıtkabir’den TBMM’ye bir yürüyüş yapacaklar ise buna müsaade edilmeyeceği bildirilmiştir. Ayrıca 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 22. maddesi uyarınca TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde ve şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşünün düzenlenemeyeceği özel olarak vurgulanmıştır. iv. Göstericiler bu ikazlara uymamış, şehirler arası yolu kullanmak ve trafiği durdurmak suretiyle yürümek istemiştir. Polis memurları bu yürüyüşü engellemiş, bunun üzerine göstericiler bulundukları yerdeki bir inşaat alanında oturma eylemine başlamıştır. Bir süre sonra göstericiler tekrar yürüyüşe başlamak istemiş, polis memurlarınca engellendikleri esnada yaşanan arbedede polis memurlarına ait iki kalkan kırılarak kullanılamaz hâle gelmiştir. v. Oturma eyleminin yapıldığı yerdeki inşaatın yetkilileri inşaat faaliyetini engelledikleri için göstericilere tepki göstermiştir. İki grup arasında sözlü ve fiziksel tartışma yaşanmış, polis memurları tartışmaya müdahale etmiştir. vi. Baro başkanlarını olası fiziksel saldırılardan korumak için akordiyon olarak tabir edilen bariyerlerle bir alan oluşturulmuş ve bu alan içinde sadece baro başkanlarının bulunması gerektiği göstericilere bildirilmiştir. Bu alandaki baro başkanlarının ihtiyaçları bizzat kolluk görevlileri tarafından sağlanmıştır. Alan dışındaki göstericilerin ihtiyaçlarını karşılamaları için bölgeden ayrılıp geri gelmeleri ise engellenmemiştir. vii. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar gerilim devam etmiş ve göstericiler arasında olan bazı kişiler basın açıklamaları yapmıştır. Yapılan son basın açıklamasından sonra kalabalık kendiliğinden dağılmıştır (Göstericilerin dağıtılması için polis memurlarının güç kullandığına dair hiçbir açıklama anılan tutanakta bulunmamaktadır.) . 6. 7/12/2020 tarihli DVD İzleme ve Tespit/Teşhis Tutanağı’nda başvurucunun toplanma alanında olduğu, yapılan tüm ikazlara rağmen polis memurlarının oluşturduğu barikatlara ve kalkanlı polis memurlarına yüklendiğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Söz konusu tutanak, başvurucuya yönelik bir güç kullanımı gerçekleştirildiğine dair herhangi bir tespit içermemektedir. 4/2/2021 tarihli Bilirkişi Raporu’nda, göstericilerin ve kolluk görevlilerinin yüzlerinde maske olması sebebiyle görüntülerin büyük bir kısmının teşhise elverişli olmadığı, göstericilerle kalkanlı polis memurlarının kimi zaman birbirlerini iteklediği, başvurucunun görüntülerde kimi zaman görünüp kimi zaman kaybolduğu ve darbedilip edilmediğine dair somut bir görüntüye ulaşılmadığı

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi?

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi? Öğrenci Evlerinde Kalma: Sanığın üniversite öğrenciliği döneminde örgüte ait öğrenci evlerinde kalma ve 2014 yılı HSYK seçimlerinde örgüte mensup adaylara oy verilmesi gerektiğini savunmaktan ibaret eylemlerinin vuku bulduğu tarihler itibariyle niteliği ve öğrenci olan sanığın örgütle irtibat derecesi nazara alındığında; anılan örgütün kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel herhangi bir faaliyetinin tespit edilemediği, bu haliyle örgüt üyeliği suçu için öngörülen süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmayan davranışlarının sempatizan boyutunda kaldığı görüldüğünden, delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle organik bağ kurup örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmak suretiyle müsnet suçu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla şüpheden sanık yararlanır/in dubio pro reo ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraate karar verilmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2023/537 Karar No: 2024/375 Karar Tarihi: 27.11.2024 Yargıtay Dairesi: 3. Ceza Dairesi Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi I. Hukukî Süreç Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2019 tarihli ve 97-25 sayılı hükmün, sanık müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 08.10.2020 tarih ve 551-676 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Kararı Bu hükmün de sanık ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 05.10.2022 tarih ve 14308-5567 sayı ile; “Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan sanığın eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçu için öngörülen çeşitlilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmadığından sanığın örgütle irtibatının sempatizanlık düzeyini aşıp hiyerarşik yapıya girdiği her türlü şüpheden uzak kesin delil bulunmaması karşısında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı İlk Derece Mahkemesi ise 15.12.2022 tarih ve 540-442 sayı ile; “Sanığın uzun yıllar Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştığı, kamudaki statüsü nedeniyle söz konusu örgütün amaç ve saiklerinde bilgi sahibi olmamasının mümkün olmayacağı, üniversite yıllarından başlayarak örgüte ait evlerde kalması, özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra da eylemlerine devam etmiş olması, 2014 HSYK seçimlerinde aktif rol alması, bu koşullarda sanığın örgütün yapısından ve işleyişinden haberdar olmamasının mümkün olmadığı, sanığın eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçu için öngörülen çeşitlilik ve yoğunluk boyutuna ulaştığı ve örgütle irtibatının sempatizanlık düzeyini aşıp hiyerarşik yapıya girdiği anlaşılmakla Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2022/14308 E ve 2022/5567 K sayılı ilamına direnilmesine karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir. Direnme Kararının Temyizi Bu kararın da sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.05.2023 tarihli ve 9819 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile dosya, CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 11.10.2023 tarih ve 14139-7106 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. II. Uyuşmazlık Konusu Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup, sübutun kabulü hâlinde; CMK’nın 22/1-h hükmü karşısında soruşturma aşamasında yakalama, arama ve el koyma ve kısıtlama kararlarını veren tanık …’in beyanlarının hükme esas alınmasının yerinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. III. Olay ve Olgular İncelenen dosya içeriğinden; sırasıyla Bozkır, Nusaybin, Elbistan ve Bandırma Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanığın 05.06.2016 tarih ve 904 sayılı kararname ile Adana iline atandığı, HSYK’nın 16.07.2016 tarih ve 345 sayılı kararıyla görevden uzaklaştırıldığı, 14.10.2016 tarih ve 2016/386 sayılı kararla görevden uzaklaştırma süresinin iki ay uzatıldığı, 24.08.2016 tarihli ve 426 sayılı kararla da meslekten ihraç edildiği, Meslekten uzaklaştırılması üzerine başlatılan soruşturmada kendisine ulaşılamaması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkartıldığı, iddianame düzenlenip dava açıldıktan sonra 21.09.2018 tarihinde yakalandığı, Anlaşılmıştır. Tanık …; sanıkla 2013 yılı kura kararnamesiyle atandığı Bandırma ilçesinde tanıştıklarını, 2014 yılı HSYK seçimleri döneminde sanığın Bağımsızlar adı altında seçime giren ancak daha sonra bağımlı oldukları anlaşılan bir grup adayın bağımsız ve tarafsız olduklarını sürekli söylediğini, bir keresinde o zamanki Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ….’nin odasında oturmaktayken seçimlerle ilgili konuştuklarını, sanığın kendisine “Bağımsızlar’a değil mi?” diye sorduğunu, akabinde ….’nin de “Biz Hakim Beyin hukukçuluğunu biliyoruz, yargının bağımsız ve tarafsızlığını iyi biliyor.” dediğine şahit olduğunu, yine seçimlerle ilgili olarak sanığın Yargıda Birlik Platformu adaylarından bahsedilince bu adayların tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olmadıkları ve yürütmeyle uyumlu oldukları şeklinde konuştuğunu, seçimlerden önce Marmara Adliyesinde görevli bir hâkimden oy istediğini duyduğunu, seçim günü oy kullanmak için Balıkesir Adliyesine gittiğinde sanığı da orada gördüğünü, o gün nöbetçi olan sanığın oy kullanmak için Balıkesir Adliyesine giden Bandırma Başsavcısıyla eşine selam vermediğini duyduğunu, seçimin başından sonuçlanmasına kadar beklediğini bildiği sanıkla seçimden hemen sonra yürüyüş yaparken karşılaştıklarını, konuşurken konunun paralel devlet yapılanmasına geldiğini, sanığa “Savcım bir paralel devlet yapılanması vardır.” dediğinde sanığın karşılık olarak “Hâkim bey asıl mesele saygı.” tarzında bir cümle kurduğunu, sanıkla daha sonra bir irtibatı ve iletişimi olmadığından seçimlerden sonraki düşünceleri hakkında bilgi sahibi olmadığını, Tanık …; sanığın 2013 yılı yaz kararnamesi ile Bandırma’ya tayin olduğunu, kendisinin mesleğe başladığı ilk yılda Bandırma Adliyesinde hâkim ve savcılar arasındaki ileşitimin çok iyi olduğunu, ancak 2014 yılı HSYK seçimleri yaklaşmaya başladığında bazı meslektaşların tavrında değişiklikler olmaya başladığını, sanıkla da insani ilişki bakımından aralarının iyi olduğunu, 17/25 Aralık süreci ve sonrasındaki FETÖ/PDY örgütünün dâhil olduğu dershane kapatılması ve MİT tırları gibi olaylarla ilgili genel olarak arkadaşlar

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi: Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle İhlal Kararı

Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edilmesi Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesinin genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır Anayasa Mahkemesi, bir kimsenin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi için “Kişinin örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, örgütün bir parçası olmayı istemesi ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağlaması gerekir.” şeklinde, eldeki başvurunun çözümlenmesinde de anahtar olan bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu karar ve onu takip eden kararlarda örgüte üye olmanın “fiilî bir katılma olduğu ve dolayısıyla üyeliğin suç olarak kabul edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebebin, terör örgütü üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve isteyerek katkı sağlaması olduğu, kişinin örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi gerektiğini” ifade etmektedir. Yargıtay da FETÖ/PDY’nin oldukça uzun süredir mahkemelerce ve devlet kurumlarınca terör örgütü olarak kabul edilen, toplum tarafından da öyle bilinen bir örgüt olmadığını göz önünde bulundurmuştur. Yargıtay, birçok kararında “FETÖ/PDY’nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen gösterdiği” ve toplumun her katmanının büyük bir kesimi tarafından da böyle algılandığı tespitini yapmıştır. Gerçekten de toplumda önemli bir kesim, bu yapılanmanın illegal yönünü bilmeden sosyal ve ekonomik alanda gelişerek kurumsallaşmasına ve faaliyetlerine destek olmuştur. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında; bir kimsenin FETÖ/PDY’ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay, terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY’nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasının şart olduğunu belirtmiştir. Somut olayda ilk derece mahkemesi -başvurucunun örgüte müzahir Aktif Eğitim-Sen üyeliği ile bir dernek kaydı, cemaat ile yakın olduğuna ve cemaat içinde olduğuna, sohbetlere katıldığına ilişkin tanık beyanı, Bank Asya hesap hareketleri ve Zaman gazetesine aboneliğiyle alakalı olgular bir bütün olarak ele alındığında- başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini somut olayın koşullarında ortaya koymakta başarılı olamamıştır. Mahkeme, başvurucunun FETÖ/PDY’nin nihai amacını ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarından biri olduğunu ileri sürmediği gibi FETÖ/PDY’nin devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önce söz konusu oluşumun bir terör örgütü olduğundan haberdar olduğunu da iddia etmemiştir. Başvurucunun mahkûmiyetinde esas alınan deliller gözetildiğinde tek başına örgütün nihai amacını bildiğini ve terör örgütü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetlerin varlığını ortaya koyduğu söylenemez. Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hasan Sarıcı Başvurusu (B. No: 2018/37695) Karar Tarihi: 9/10/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 22/1/2025 – 32790 Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Mustafa ŞENOCAK Başvurucu: Hasan SARICI I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 26/12/2018tarihinde yapılmıştır. 3. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki iddiaların kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Olayın Arka Planına ve Asya Katılım Bankası Anonim Şirketine İlişkin Genel Açıklamalar 7. Olayın arka planına ve Asya Katılım Bankası Anonim Şirketine (Bank Asya/Banka) ilişkin genel açıklamalar için bkz. Gürcan Balık, B. No: 2020/16435, 17/11/2022, §§ 7-13; Raziye Akçay, B. No: 2019/1665, 28/6/2022, §§ 5-10. Anayasa Mahkemesi Raziye Akçay Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz (AYM Bireysel Başvuru No: 2019/1665, Karar Tarihi: 28/6/2022). B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar 8. Başvurucu, öğretmen olarak görev yapmakta iken 1/9/2016 tarihli ve 29818 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. 9. Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığının 29/12/2016 tarihli iddianamesi ile aralarında başvurucunun da olduğu bir kısım şüpheli hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. 10. Kırklareli 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılama sekiz celsede tamamlanmıştır. Duruşmanın 31/3/2017 tarihli üçüncü celsesinde başvurucu ile ilgili olarak Bank Asya’ya müzekkere yazılmasına, başvurucunun hesap hareketlerinin Mahkemeye bildirilmesine, tanık R.D.nin adresine göre işlem yapılmasına karar verilmiştir. 11. Bank Asya’ya yazılan müzekkereye 25/5/2017 tarihli dördüncü celsede cevap verilmiş, düzenlenen evraklar CD içinde Mahkemeye bildirilmiştir. Yine aynı celsede, soruşturma aşamasında istenilen mali analiz raporu Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) tarafından Mahkemeye sunulmuştur. MASAK raporunda başvurucunun 31/12/2013 tarihinden itibaren hesap hareketlerinin incelendiği, hesap

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi: Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle İhlal Kararı Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yasak Kararı İncelemesi: Terör Örgütü Üyeliği İddiasıyla Açılan Davalarda Ceza Hukukunun Geriye Dönük Uygulanması

AİHM Yasak Kararı İncelemesi: Terör Örgütü Üyeliği İddiasıyla Açılan Davalarda Ceza Hukukunun Geriye Dönük Uygulanması AİHM Yasak Kararı İncelemesine ilişkin bu yazı, Kerem Altıparmak ve Rümeysa Budak tarafından Strasbourg Observers sitesinde yayımlanan İngilizce makaleden çevrilmiştir. Makalenin orijinal metnini okumak için tıklayınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) İkinci Dairesi, 27 Ağustos 2024 tarihinde, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye Hükümeti tarafından FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) olarak adlandırılan silahlı terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle yargılanan ve hapis cezasına çarptırılan başvurucu Şaban Yasak açısından kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin (AİHS m. 7) ihlal edilmediğine karar verdi. (AİHM Yasak Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz.) Bu yazıda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin terör suçlarıyla ilgili önceki kararlarında sorunlu olmayan bazı konuları ele almamasının, suçların ve cezaların geriye dönük olmaması ilkesini Yasak kararında göz ardı etmesine yol açtığı gösterilmeye çalışılacaktır. AİHM Yasak Kararı, Mahkemenin silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla ilgili 2016’dan beri incelediği çok sayıda dava arasında tartışmalı bir bulgu olarak yerini aldı. Mahkeme son yıllarda, hakimler Alparslan Altan, Baş, Turan ve Diğerleri ile Aydın Sefa Akay; gazeteciler Sabuncu ve Diğerleri, Atilla Taş, Ahmet Hüsrev Altan ve Bulaç; insan hakları savunucusu Taner Kılıç (No. 2) ile siyasetçiler Demirtaş (No. 2) ve Yüksekdağ Şenoğlu ve Diğerleri başvuruları başta olmak üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla yapılan ceza yargılamalarına ilişkin çok sayıda başvuru hakkında karar vermek zorunda kalmıştır. Anılan AİHM Alparslan Altan Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Hakan Baş Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Turan ve Diğerleri Kararı’nın İnsan Hakları Hukukçusu ve AİHM Eski Hukukçusu Dr. Orhan Arslan tarafından yapılan Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Kararın Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan çevirisi için tıklayınız. Anılan AİHM Aydın Sefa Akay Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Sabuncu ve Diğerleri Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Atilla Taş Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Ahmet Hüsrev Altan Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Ali Bulaç Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Taner Kılıç (No. 2) Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Kararın PDF’si için tıklayınız. Anılan AİHM Selahattin Demirtaş (No. 2) Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Yüksekdağ Şenoğlu ve Diğerleri Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda, Büyük Daire, Eylül 2023 itibarıyla Mahkeme önünde ByLock ile ilgili 8000 davanın beklediğini belirtmiştir ( § 414). Ancak bu sayı buzdağının sadece görünen kısmı olabilir. Nitekim 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de terör örgütü üyeliği nedeniyle 1768530 soruşturma ve 492540 kovuşturma başlatıldığı göz önüne alındığında, Türkiye’nin terör örgütü üyeliğine ilişkin şikâyetlerle ilgili insan hakları sorununun AİHM’yi uzun süre meşgul edeceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nın Türkçe çevirisine ve Karara ilişkin Değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), daha önce Işıkırık Kararı (§70)’nda  “terör örgütü adına hareket etmek” ve İmret (No.2) (§59) ile Bakır ve Diğerleri (§69) Kararı’nda yardım ve yataklık etmek gibi ilişkili faaliyetlerin öngörülemez olduğunu tespit etmiş olsa da, ‘terör örgütü üyeliği’ temel suçlamasının, bir bireyin madde kapsamında hangi eylemlerin suç sayılacağını öngörebilmesini sağlayacak kadar yeterli ve kesin bir şekilde çizilip çizilmediği sorusunu geçiştirmiştir. Anılan AİHM Işıkırık Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM İmret (No.2) Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Anılan AİHM Bakır ve Diğerleri Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin bu temel yönü ele almadaki başarısızlığı, birbiriyle çelişen ve tutarsız görünen kararlara yol açmıştır. AİHM Yasak Kararı’nın içerdiği sorunları anlamak için , bu makalede öncelikle Yalçınkaya davasında Büyük Daire’nin kararından önce ve sonra terör örgütüne üyelikle ilgili Mahkeme’nin içtihatlarına yer verilecektir. Ardından, Yalçınkaya ve seleflerinde açık bırakılan konuların Yasak kararında Sözleşme’ye uygun olarak çözülüp çözülmediğini tartışılacaktır. AİHM Yalçınkaya Kararı Öncesi: Silahlı Örgütün Tanımlanmasına İlişkin Sorunlar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında silahlı örgüt üyeliği suçu düzenlenmiş olup, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişiler hakkında 10 ila 15 yıl hapis cezası, örgüt üyeleri hakkında ise 5 ila 10 yıl hapis cezası verilmesi düzenlenmiştir. Venedik Komisyonu tarafından da belirtildiği üzere anılan maddede veya Türk Ceza Kanunu’nda ‘silahlı örgüt’ ve ‘silahlı grup’ kavramları tanımlanmamıştır. Ancak, bir suç örgütü için nitelik ölçütleri, Türk Yargıtay içtihatlarında ortaya konmuştur. ‘Silahlı örgüt üyeliği’ ile ilgili olarak, Yargıtay, şüphelilere atfedilen eylemlerin sürekliliğini, çeşitliliğini ve yoğunluğunu dikkate alarak, bu eylemlerin şüphelinin örgütle ‘organik bir ilişkisi’ olduğunu kanıtlayıp kanıtlamadığını veya eylemlerin örgütün ‘hiyerarşik yapısı’ içinde bilerek ve isteyerek işlenmiş sayılıp sayılmayacağını belirlemektedir. AİHM Yalçınkaya Kararı’na kadar terör örgütü üyeliği suçunun yasallığına ilişkin iddialar ceza yargılamasının mahkumiyet öncesi aşamalarına ilişkin şikâyetler bağlamında inceleniyordu. Bu başvurularda AİHM, terör örgütü üyeliğini cezalandıran TCK’nın 314. maddesini öngörülemez bulmak yerine, ulusal yargı makamlarının TCK’nın 314. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında öngörülen suçları, Yargıtay kararlarında belirtilen ölçütlere aykırı olarak geniş yorumladığını ve dolayısıyla başvurucuların davasında terörle ilgili suçları düzenleyen hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasının dikkate alınmaması nedeniyle yasallık ilkesinin ihlal edildiği sonucuna vardı (Demirtaş (No.2), §§ 278, 281). (Anılan AİHM Selahattin Demirtaş (No. 2) Kararı’nın Türkçe çevirisine sitemizden ulaşabilirsiniz.) Bir Dönüm Noktası olarak AİHM Yalçınkaya Kararı Başvurucuların terör örgütü üyeliği suçlamasıyla yargılandığı Türkiye aleyhine daha önce yapılan başvuruların aksine, tutuklu öğretmen Yüksel Yalçınkaya’nın başvurusunda ilk kez kesin mahkûmiyet söz konusu olmuş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu başvuruyu Sözleşme’nin 5. ve 10. maddeleri kapsamında değil, 7. maddesinde düzenlenen “Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi” kapsamında incelemiştir. Başvurucu Yalçınkaya, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından, iddia edilen Gülen hareketi bağlantıları nedeniyle, Türk hükümetinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü olarak adlandırdığı örgüte üyelik suçlamasıyla tutuklanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. Başvurucu hakkındaki mahkumiyet kararı, esas olarak, bu örgüt tarafından kullanıldığı iddia edilen şifreli bir mesajlaşma uygulaması olan ByLock’un bir kullanıcısı olduğu iddiasına dayanıyordu. Bununla birlikte yardımcı deliller; ilgili zamanda yasal olan banka hesabı ve sendika üyeliği ile gizli bir tanığın ifadesiydi. AİHM Büyük Daire, ByLock delilini Sözleşme’nin 7. maddesi kapsamında yaptığı incelemesinin merkezine koymuş ve ByLock temelli silahlı terör örgütü üyeliği davalarına ilişkin içtihadını, kanunsuz suç ve ceza olmadığı ilkesine uygun olarak ortaya koymuştur. Önceki davalarda belirtildiği gibi, AİHM Büyük Daire, özellikle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/ 2 maddesinin yeterli açıklıkla formüle edildiğini tespit etmiştir.

AİHM Yasak Kararı İncelemesi: Terör Örgütü Üyeliği İddiasıyla Açılan Davalarda Ceza Hukukunun Geriye Dönük Uygulanması Read More »