Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tespit Bilirkişisinin Sorumluluğu: Kadastro Tespiti Sırasında Tutanağı Okumadan İmzalaması

Tespit Bilirkişisinin Sorumluluğu 3402 sayılı Kadastro Kanunu Kadastro ekibi ve komisyonun kuruluşu – Madde 3 Kadastro ekibi; en az iki kadastro teknisyeni, mahalle veya köy muhtarı ile üç bilirkişiden oluşur. Kadastronun fennî işlerinin ihale yoluyla yaptırılması halinde, kadastro ekibinde iki kadastro teknisyeni, iki teknisyenin temin edilememesi durumunda yerine bir kadastro teknisyeni görevlendirilebilir. Ekipteki kadastro teknisyeni yerine kontrol memuru da görevlendirilebilir. Muhtarın diğer bir kadastro ekibi ile çalışması veya herhangi bir sebeple hazır bulunmaması halinde, yerine kanuni vekili katılır. Belediyesi olan yerlerde belediye meclisi, köylerde ise köy derneği tarafından en geç onbeş gün içinde altı bilirkişi, çalışma alanında birden çok ekibin görev yapması halinde her ekip için ayrıca üç bilirkişi seçilir. Seçilen bilirkişilerin 40 yaşını bitirmiş olması ve kısıtlı veya yüzkızartıcı bir suçtan kesinleşmiş mahkumiyeti bulunmaması gerekir. Bilirkişilerin zamanında seçilememesi veya bilirkişiliklerine mani hallerin bulunması halinde, bölgenin mülki amiri tarafından aynı sayıda bilirkişi belirlenir. Seçilen bilirkişiler kadastro ekibinin çalışması sırasında; kendisine, eşine, usul ve füruuna,  kardeşine, kardeşinin çocuklarına ve eşinin usul ve füruuna ait tespitler ile bunların hak iddia ettiği tespitlerde ve ayrıca hak iddia edenlerden biri ile kendisi veya usul ve füruu arasında davası bulunanlara ait tespitlerde de bilirkişi olarak dinlenemezler. Bilirkişiliğe mani yukarıdaki haller, kadastro teknisyeni, muhtar ve diğer görevliler ile bunların yerine kaim olanlar hakkında da uygulanır. Kadastro komisyonu; kadastro müdürü veya yardımcısının başkanlığında, bir kadastro üyesi ve itirazın mahiyetine göre kontrol mühendisinden veya tasarruf kontrol memurundan oluşur. Kontrol mühendisinin bulunmaması halinde yerine fen kontrol memuru katılır. Bu maddede unvanları belirtilen memurlar bu maksatla açılmış okul veya kurslardan mezun olanlar arasından atanırlar. Kadastro Ekibinde Görevli Tespit Bilirkişisinin Sorumluluğu: Kadastro Tespit Tutanağını Okumadan İmzalaması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1112 Karar No: 2019/563 Karar Tarihi: 14.05.2019 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.09.2013 tarihli ve 2012/804 E., 2013/542 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 17.04.2014 tarihli ve 2014/596 E., 2014/4619 K sayılı kararı ile; \”…Kadastro sonucunda Alabaş Köyü çalışma alanında bulunan 111 ada 44 parsel sayılı 156.813,43 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz mera niteliği ile sınırlandırılmıştır. Davacı … kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak çekişmeli taşınmazın bir bölümünün sınırlandırmasının iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı … tarafından temyiz edilmiştir. Davacı mera niteliği ile sınırlandırılan taşınmazın bir bölümünün sınırlandırmasının iptali ve adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece davacının kadastro çalışmalarında tespit bilirkişisi olduğu, tutanak altındaki imzasını da ikrar ettiği, davacının imzasını içeren tutanağın aksine bir durumun söz konusu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki davacının 30.09.2013 tarihli, tutanak altındaki imzasını ikrar ettiği celse, tutanağı bakmadan imzaladığı yolundaki beyanına mahkemece değer verilmediği gibi kadastro çalışmalarında tespit bilirkişisi olarak çalışılması işin esasına girilmeksizin başlı başına davanın reddi sebebi olamaz. Bu nedenle mahkemenin kabul ve değerlendirmesinde isabet bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, davanın esasına girilerek inceleme yapılması, davacıya tutanak hakkındaki beyanlarının yeniden sorularak bundan sonra toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kadastro öncesi nedenlere dayalı olarak mera olarak sınırlandırılan taşınmazın bir bölümünün sınırlandırılmasının iptali ile davacı adına tescil isteğine ilişkindir. Davacı vekili; kadastro çalışmaları sırasında müvekkiline ait 111 ada 25 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün hatalı tespit edilerek, bir kısmının çekişme konusu olan 111 ada 44 parsel sayılı taşınmaz içinde Alabaş Köyü Tüzelkişiliği adına tespit ve tescil edildiğini, 44 parsel sayılı taşınmazda müvekkiline ait olan kısmın yüzölçümünün fiili sınırlarla belli olduğunu, davaya konu yerin uzun yıllardır vekil edeni ve mirasbırakanları tarafından ekilip biçilmek suretiyle kullanıldığını ileri sürerek dava konusu 111 ada 44 parsel sayılı taşınmazda müvekkiline ait (Mahkemece yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak olan) kısmının tapu kaydının iptali ile müvekkiline ait 111 ada 25 parsele eklenmesi suretiyle tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiş, 14.02.2013 havale tarihli dilekçesinde dava dilekçesini tekrarla Hazineyi dâhili davalı olarak göstermiştir. Davalı Alparslan Köyü Tüzelkişiliği savunmada bulunmamış, davaya dâhil edilen Hazine vekili, dava konusu taşınmazın kadim mera olduğunu ve zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece; davaya konu taşınmaza ait kadastro tutanağında; tutanak tanıkları arasında davacının da yer aldığı ve altındaki imzanın 30.09.2013 tarihli celsede davacı asilin beyanından da anlaşıldığı üzere davacıya ait olduğunun sabit olduğu, davacının imzasını içeren kadastro tutanağının aksine bir durumun söz konusu olamayacağı ve mera niteliği ile köy orta malı vasfının davacı tarafça kabul edildiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; tutanak bilirkişisi olan davacının tutanağı okumadan imzaladığı yolundaki savunmasının iyi niyetli bir davranış olmadığı, gerekli dikkat ve özeni göstermeyen davacının eyleminden hukuken sorumlu olduğunu, Yasa düzeninin hakkın kötüye kullanılmasına izin vermeyeceği gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çekişme konusu yere ilişkin kadastro tespiti sırasında tespit bilirkişisi olarak görev yapan davacının; tutanağı okumadan imzaladığı yönündeki savunması karşısında tutanak altındaki imzasından sorumlu olup olmadığı, bu yöndeki savunmanın iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır. Dosya içeriğinden; dava konusu 111 ada 44 parsel sayılı 15.6813,43 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın, 20.08.2003 tarihinde yapılan kadastro tespiti sırasında; tapu ve vergi kaydına rastlanmadığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kayseri Tarım İl Müdürlüğü Mera Komisyonunun 18.08.2003 tarih 4478 sayılı yazılarından anlaşıldığı üzere Mera Komisyonu tarafından mera olarak tahdidinin yapıldığı, gönderilen krokideki sınır ve koordinatlara itibar edilerek 3402 sayılı Kadastro Kanunu\’nun 16. maddesi gereğince mera vasfı ile orta malı olarak sınırlandırıldığı, tutanakta davacı …\’ün bilirkişi olarak imzasının yer aldığı ve tutanağın itiraz edilmeksizin kesinleşerek taşınmazın 16.01.2004 tarihinde Mera Yaylak ve Kışlak Kütüğüne tescil edildiği anlaşılmaktadır. Davacının, çekişmeli taşınmazın tespit tutanağında bilirkişi olarak imzası bulunmakta ise de; kadastro tespit tutanaklarının toplu olarak imzalatıldığı ve imzalayan kişilerin içeriklerini kontrol etme imkân ve uzmanlığına sahip olmadığı bilinen bir gerçektir. Yargıtay uygulamasında da,

Tespit Bilirkişisinin Sorumluluğu: Kadastro Tespiti Sırasında Tutanağı Okumadan İmzalaması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kadastro Davalarında Keşif Yapılması ve Tanıkların Taşınmazın Başında Dinlenmesi Zorunlu mu

Kadastro Davalarında Keşif Yapılması ve Tanıkların Dinlenmesi 3402 sayılı Kadastro Kanunu Tapuda kayıtlı taşınmaz malların tespiti – Madde 13 Tapuda kayıtlı taşınmaz mal: A) Kayıt sahibi veya mirasçıları zilyet bulunuyorsa; a) Kayıt sahibi adına, b) Kayıt sahibi ölmüş ise mirasçıları adına, c) Mirasçılar tayin olunamazsa, ölü olduğu yazılmak suretiyle kayıt sahibi adına, B) Kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyet bulunuyorsa; a) Kayıt sahibi veya mirasçılarının kadastro teknisyeni huzurunda muvafakatları halinde zilyet adına, b) Zilyet, taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına, c) Kayıt sahibinin yirmi yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş veya tapu sicilinden malikin kim olduğu anlaşılamamış ise çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl müddetle ve malik sıfatıyla zilyet bulunan kimse adına tespit olunur. Noter tarafından tespit ve tevsik edilen muvafakat beyanı veya düzenlenen satış vaadi senedi teknisyen huzurunda yapılmış muvafakat sayılır. Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku – Madde 36 Taraflardan her biri dava harcını, dinlenmesini talep ettiği tanık ve bilirkişi ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılamak zorundadır. Davacı hakim tarafından belirlenecek süre içinde gerekli giderleri mahkeme veznesine yatırmadığı takdirde, onunla ilgili delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır. Kadastro hakimi, dava harcı, yargılama giderlerinin tespit ve hesaplanmasında ilgili taşınmaz mala ait son beyan dönemi emlak vergisi değerini esas alır. Hakim, hükmün kesinleşmesinden itibaren onbeş gün içinde giderin miktarı ile mükellefin kimliği ve en son ikametgahını bir yazı ile maliyeye bildirir. Bu yazıda belirtilen giderler maliye tarafından yapılacak tebligattan başlayarak iki ay içinde ödenir. Süresi içinde ödenmeyen giderler için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kadastrosu yapılan taşınmaz mallara, emlak vergisi son beyan dönemi esas alınarak 492 sayılı Harçlar Kanununa ekli 4 sayılı tarifede gösterilen oranlarda, kadastro harcı tahakkuk ettirilir. Kadastrosu yapılan yerlerde, emlak vergisi değeri belli olmayan taşınmaz mallara, kadastro ve dava harcı ile yargılama giderlerine esas olmak üzere kadostro komisyonunca kıymet takdir edilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Sürelerin belirlenmesi – Madde 90 (1) Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. (2) Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler. Delil ikamesi için avans – Madde 324 (1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır. Kadastro Davalarında Keşif Yapılması ve Tanıkların Taşınmazın Başında Dinlenmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/480 Karar No: 2019/981 Karar Tarihi: 01.10.2019 Mahkemesi: Kadastro Mahkemesi Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bulancak Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.10.2013 tarihli ve 2009/185 E., 2013/130 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 02.12.2014 tarihli ve 2014/4449 E., 2014/14443 K. sayılı kararı ile: \”…Kadastro sırasında Ata Köyü çalışma alanında bulunan, 121 ada 2 parsel sayılı 4.709,98 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz …, 121 ada 24 ve 51 parsel sayılı sırasıyla 3.109,16 ve 1.408,29 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar …, 121 ada 11 parsel sayılı 3.701,45 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz …, 121 ada 4 ve 27 parsel sayılı sırasıyla 1.368,69 ve 3.901 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar … adına tapu kaydına, satın almaya, hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak tespit edilmiştir. Davacılar … ve arkadaşları pay tapu kaydına dayanarak tapudaki payları oranında adlarına tapuya tescili için dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli taşınmazların tespit gibi tescillerine karar verilmiş; hüküm, davacı … ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece çekişmeli taşınmazların tespit dayanağı tapu kayıtlarının kapsamında kaldığı, tapu kayıt maliklerinin paylarını haricen davalı tarafa sattığı, davalı taraf lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-b maddesinde yazılı olan şartların gerçekleştiği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme uygulama hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi davacı taraf tanıklarını bildirdiği halde tanıklarının dinlenmemesi, bu şekilde davacı tarafın savunma hakkının kısıtlanması da doğru değildir. Tarafların tespit dayanağı tapu kayıtlarının kapsamına ilişkin bir itirazları bulunmamaktadır. Ancak davalı taraf, davacıların tapudaki paylarını kendilerine haricen sattıklarını, tespit dayanağı tapu kayıtlarında davacıların paylarının kalmadığını iddia etmişlerdir. Nitekim dosya arasında davacılar … ile …, … ve …\’nin murisi …\’nin davalılardan …\’ün babası …\’e satışına ait 05.12.1993 tarihli senedi, yine davalı taraf dayanağı 17.1.1994 ve 21.11.2005 tarihli senetleri mevcuttur. Diğer yandan dava dışı 121 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kadastro tutanağının edinme bölümü dikkate alındığında davacılardan …\’nun tespitte tapunun paydaşlarından …\’nin paylarını cebri icra yoluyla satın aldığı fakat 2002 yılında…\’nin kızı…\’ye haricen sattığına dair teknisyen huzurunda muvafakat verdiği, yine dava dışı 121 ada 6, 25, 26, 49 ve 50 parsellerdeki harici satışlara da muvafakat verdiği görülmektedir. Mahkemece tespit dayanağı tapu kayıtları tesisinden itibaren tedavülleri ile birlikte getirtilerek davacıların payları kesin olarak belirlenmeden, davalı taraf dayanağı senetler gereği gibi yerine uygulanmadan ve harici satışlar dikkate alınmadan karar verilmiştir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için davacı tarafın tutunduğu tapu kayıtları tesisinden itibaren tedavülleri ile birlikte eksiksiz getirtilmeli, davacıların payları kesin olarak belirlenmeli, davacıların tapu kayıt malikleri ile akdi ve irsi ilişkisi konusunda gerekirse bilirkişiden rapor alınmalı, daha sonra mahallinde keşif yapılarak yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, senet tanıkları ve fen bilirkişi katılımıyla keşif yapılmalı, senetlerdeki satışların tespit dayanağı tapu kayıtlarındaki paylara ilişkin olup olmadığı ve satın alanlar lehine taşınmaz tespit edilip edilmediği araştırılmalı, aynı davacılar tarafından aynı nedene dayanılarak açılan başka davaların da mevcut olduğu belirlendiği takdirde bu davaların birleştirilmesi gereği nazara alınmalı, bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğü…\” gerekçeleriyle bozularak dosya yerine geri

Kadastro Davalarında Keşif Yapılması ve Tanıkların Taşınmazın Başında Dinlenmesi Zorunlu mu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhya Edilen Taşınmazın Kazanılması Amacıyla Kadastro Tespitine İtiraz Davası Açılabilir mi

İhya Edilen Taşınmazın Kazanılması 3402 sayılı Kadastro Kanunu Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti – Madde 14 Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır. 4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı Ziraat Mühendisi dâhil edilir. Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır. A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları, B) Tasdikli irade suretleri ile fermanlar, C) Muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri, D) Kayıtları bulunmayan tapu veya mülga hazinei hassa senetleri veya muvakkat tasarruf ilmuhaberleri, E) Tasdiksiz tapu yoklama kayıtları, F) Mülkname, muhasebatı atika kalemi kayıtları, G) Mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri, H) Evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları. İhya edilen taşınmaz mallar – Madde 17 Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz. Bu Kanunun uygulanacağı diğer haller – Madde 33 Kadastro işlemlerinin bir bölgede tamamlanmasından sonra veya iş hacmi itibariyle kadastro mahkemesinin devamına ihtiyaç kalmadığının anlaşılması halinde, Adalet Bakanlığı o bölgede kadastro mahkemesini kaldırmaya ve görülmekte olan dava dosyalarını taşınmaz malların bulunduğu mahalli asliye hukuk mahkemesine devretmeye yetkilidir. Bu mahkemede davaya bu Kanunda yazılı usul ve esasa göre, kaldığı noktadan devam olunur. Devredilen bu davalar ile kesinleşmemiş kadastro tespitleri aleyhine sonradan mahalli mahkemelerde açılacak davalarda, dördüncü bölüm hükümleri uygulanır. Bu Kanunun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmaz mallar hakkında da 14, 15, 17, 18, 20, 21 inci maddeler uygulanır. Bu Kanunun zilyede tanıdığı haklar, kadastrosuna başlanan bölgede zilyedin leh ve aleyhine açılan davalarda iddia ve defi olarak ileri sürülebilir. Bu hükümler henüz kesinleşmemiş davalarda da uygulanır. Geçici Madde 8 Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan tapulama veya kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan tapuda kayıtlı taşınmazlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerde ve çalışma alanı içinde orman olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan alanlarda, daha sonra kesinleşen orman kadastrosu sonucunda orman sınırı dışında kalan tapulu ve tapusuz taşınmazların 3402 sayılı Kanun hükümleri gereğince kadastrosu yapılır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Olağanüstü zamanaşımı – Madde 713 Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur. Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar – Madde 715 Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir. İhya Edilen Taşınmazın Kazandırıcı Zamanaşımı ile Kazanılması Amacıyla Kadastro Tespitine İtiraz Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/16-2744 Karar No: 2018/760 Karar Tarihi: 11.04.2018 Özet: Önceki bilirkişiler dışında seçilecek 3 kişilik ziraat mühendisinden oluşan ziraatçi bilirkişi kurulu, bir harita mühendisi bilirkişi ve dava sonucunda yararı olmayan elverdiğince yaşlı, yansız yerel bilirkişiler ve tarafların göstereceği tanıkların tümü hazır olduğu hâlde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın geçmişte ne durumda bulunduğu, ilk olarak ne zaman ve nasıl kullanılmaya başlandığı, kime ait olduğu, kimden nasıl intikal ettiği, taşınmazın öncesinde tespit harici alan olduğu göz önünde bulundurularak imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, edilmiş ise ihyanın ne zaman başlayıp bitirildiği etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi hâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişki giderilmeye çalışılmalı, harita mühendisi bilirkişiden keşfi takibe elverişli, dava konusu taşınmazı komşularıyla birlikte gösterir krokili rapor alınmalı, üç kişilik ziraat mühendisi bilirkişi kurulundan taşınmazın toprak yapısı ve niteliğini, zirai durumunu, üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresini, taşınmazlar üzerindeki bitki örtüsü (özellikle bitkilerin aşı yaşları), imar ve ihyaya konu edilmişse imar ve ihyanın tamamlandığı tarihi bildirir ve komşu parsellerle karşılaştırmalı değerlendirmeyi ve taşınmazların değişik yönlerden çekilmiş renkli fotoğraflarını da içerir, önceki bilirkişinin esas ve ek bilirkişi raporlarını irdeler şekilde ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, üç kişilik jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiden yukarıda belirtilen tarihlerde çekilmiş üç adet hava fotoğrafının (özellikle iktisaba elverişli en yakın tarih olan 1995 yılı hava fotoğrafı) stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde taşınmazın sınırlarını ve niteliğini, mümkün olduğu takdirde (1995 yılı öncesine ilişkin) taşınmazda imar ve ihya tamamlanmış ise hangi tarihte tamamlandığını belirtir şekilde rapor alınmalı, böylece tespit tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu\’nun 14 ve 17.

İhya Edilen Taşınmazın Kazanılması Amacıyla Kadastro Tespitine İtiraz Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifinin Eda Edilmesi Halinde Davanın Kabulüne Karar Verilir mi

Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu İspat yükü – Madde 6 Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İspat yükü – Madde 190 (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. Yeminin konusu – Madde 225 (1) Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır. Yemine konu olamayacak vakıalar – Madde 226 (1) Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz: a) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar. b) Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller. c) Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar. Yemin teklifi – Madde 227 (1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. (2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Yemine davet -Madde 228 (1) Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. (2) Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır. Yemin etmemenin sonuçları – Madde 229 (1) Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır. (2) Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır. Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifinin Eda Edilmesi Halinde Davanın Kabulüne Karar Verilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/16-1561 Karar No: 2019/11 Karar Tarihi: 17.01.2019 Özet: Davacıların dayandığı 07.03.1984 tarihli \”tarla alım satım senedi\” başlıklı senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu …\’ın 1973 yılında ölmüş olduğu, ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında çekişme konusu taşınmazın kök muris Hüseyin\’den davacı ve davalıların ortak murisi …\’a intikal ettiğinin belirtildiği görüldüğünden, Mahkemece yerel bilirkişi ve tanıkların tümü hazır olduğu hâlde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan, senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu…\’ın 1973 yılında vefat ettiği ve senet tarihinin de 1984 olduğu nazara alınarak, taşınmazın kime ait olduğunun etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi hâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişki giderilmeye çalışılmalı ondan sonra tüm deliller değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. (6100 S. K. m. 187, 190, 225, 227) (4721 S. K. m. 6) Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Almus Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.12.2013 tarihli ve 2013/27 E., 2013/221 K. sayılı kararın davalılar … ve … vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 07.04.2015 tarihli ve 2014/13974 E., 2015/3349 K. sayılı kararı ile: \”…Kadastro sonucu Kol Köyü çalışma alanında bulunan 157 ada 1 parsel sayılı 3.198,78 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ölü … ile…, …ve…adına tespit ve tescil edilmiştir Davacılar … ve müşterekleri satın alma, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile çekişmeli 157 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile … mirasçıları adına miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 7.3.1984 tarihli \”tarla alım satım senedi\” başlıklı senet ile davacıların murisi …\’a satıldığı, bir kısım tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarının da bunu doğruladığı kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de dairemizin geri çevirme kararı doğrultusunda dosya arasına getirtilen nüfus kayıtlarına göre bahsi geçen senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu kök muris…\’ın 1973 yılında ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların dayandığı 1984 tarihli senede göre satıcı konumunda bulunan…ın ölümünden 11 yıl sonra böyle bir senet düzenleyemeyeceği nazara alınarak ve ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında kök muris Hüseyin\’den davacı ve davalıların ortak murisi …\’a intikal ettiğinin belirtilmesine göre mahallinde yeniden keşif yapmak suretiyle beyanlar arasındaki çelişkilerde giderilerek toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kadastro öncesi satın alma, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacılar temsilcisi; çekişme konusu Almus İlçesi, Bağtaşı Köyü 157 ada 1 parsel sayılı taşınmazın, davacılar murisi … tarafından 07.03.1984 tarihli \”tarla alım satım senedi\” başlıklı senet ile bedeli ödenmek suretiyle kök muris …’dan satın alındığını ve o tarihten bu yana 23 yılı aşkın süredir müvekkillerinin zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına müştereken tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … ve … vekili, dava konusu taşınmaz hakkında acele el koyma kararı verildiğini ve el koyma amacına uygun tahsisinin yapıldığını, bu nedenle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, taşınmazın kök muris…’dan …’a, ondan da taraflara intikal ettiğini, … tarafından satın alındığı iddiasının doğru olmadığını, Osman’ın hiçbir zaman tek başına malik sıfatıyla zilyet olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, davalı …\’a dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun tebliğ edildiği hâlde bu davalı cevap dilekçesi sunmamış, yargılama oturumlarına katılmamıştır. Mahkemece, mahalli bilirkişi, davacı tanıkları (senet şahitleri), …\’ın beyanları, senet şahitlerinin davacının iddiasına konu senedin içeriğini ve imzalarının kendilerine ait olduğunu doğrulamaları, davalılar tarafından davacı tarafın dayandığı senede ilişkin herhangi bir sahtelik

Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifinin Eda Edilmesi Halinde Davanın Kabulüne Karar Verilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı: Zilyetliğin Aralıksız ve Davasız Yirmi Yıl Sürdürülmesi

Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Olağanüstü zamanaşımı – Madde 713 Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur. Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı: Tescil Davasında Zilyetliğin Aralıksız ve Davasız Yirmi Yıl Sürdürülmesi Şartı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/16-478 Karar No: 2019/41 Karar tarihi: 29.01.2019 Özet: Y… Kadastro Müdürlüğünün 15.11.1996 ve 30.10.2001 tarihli yazılarında, dava konusu yerde yapılan kadastro tespit çalışmalarının 12.04.1977 tarihinde kesinleştiği ve davaya konu yerin kadastro çalışmaları sırasında \”taşlık ve kayalık\” olarak tescil harici bırakıldığının bildirilmesi, … tarafından 27.04.1984 tarihinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak taşınmazın adına tescili talebiyle açılan davanın, tespit dışı bırakma işleminin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kararının 19.09.2002 tarihinde kesinleşmesi, bahsi geçen kararın eldeki birleşen dosya davacıları yönünden az yukarıda açıklanan şekilde kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurması ve birleşen davanın 24.04.2003 tarihinde açılmış olması karşısında; birleşen dosya davacıları yararına gerek kanunda, gerekse Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklanan şekilde zilyetliğin aralıksız ve davasız yirmi yıl süreyle sürdürülmesi koşulu somut olayda gerçekleşmemiştir. Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen, Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (4721 S. K. m. 713) (6100 S. K. m. 303, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 429) (YİBK. 19.01.2007 T. 2005/1 E. 2007/1 K.) Dava: Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen 21.11.2013 tarihli ve 2003/32 E., 2013/249 K. sayılı kararın davacı-birleşen dosya davalısı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16.06.2014 tarihli ve 2014/7838 E., 2014/8429 K. sayılı kararı ile: Karar: \”…Davacı Hazine, Ağcaşar Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında… tarafından Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tescil davasının reddedildiği, davaya konu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğu iddiasıyla Hazine adına tescili istemi ile dava açmıştır. Davacılar… mirasçıları… ve … irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak adlarına tescil istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda Hazine\’nin davasının reddine, davacılar … ve …\’nin davalarının kabulüne uzman teknik bilirkişinin raporuna ekli krokide 18.503 m2 olarak gösterilen taşınmazın yeni bir parsel numarası verilerek davacılar… mirasçıları … ve … adına miras payları oranında tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Aynı taşınmazla ilgili olarak 1984 yılında eldeki dosyanın davacılarından… ve …\’nin miras bırakanları… tarafından Hazine ve Köy Tüzel Kişiliği aleyhine 1984 yılında açılıp, …\’nın 1988\’de ölümü üzerine mirasçıları … ve … tarafından devam olunan dava, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 – 2002/38 sayılı ilamı ile taşınmazın tespit dışı bırakıldığı 1977 yılı ile dava tarihi arasında 20 yıllık iktisabı sağlayan süre dolmadığı gerekçesi ile reddedilmiş ve ilam 2002 yılında Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bundan sonra davacı Hazine, 22.01.2003 tarihli dilekçesi ile taşınmazın Hazine adına tescili istemi ile dava açmıştır. Davacılar… ve … de 24.04.2003 tarihli dilekçeleri ile tespit dışı bırakıldığı 1977 yılından bu yana taşınmaza zilyet oldukları ve zilyetliklerinin 20 yılı doldurduğu iddiasıyla adlarına tescil istemi ile dava açmışlardır. Mahkemece, yukarıda sözü edilen kesinleşmiş mahkeme ilamının doğru bir tespit hükmü olmadığı, birleşen dosya davacıları… ve … murisi … yararına dava tarihi olan 1984 yılından önce mülkiyet şartlarının oluştuğu gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Konusu, tarafları ve sebebinin aynı olması nedeniyle zilyetlik süresinin dolmadığına ilişkin önceki hükmün taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğu kuşkusuzdur. Bu ilamla taşınmaz üzerindeki zilyetliğin kesilmesi nedeniyle aynı yerle ilgili olarak açılan ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu\’nun 19.01.2007 gün ve 2005/1 Esas, 2007/1 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı gibi ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekir. Hal böyle olunca, karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bulunan 6360 sayılı Kanun hükümleri gereğince Kayseri İlinin mülki sınırlarının Büyükşehir Belediyesi sınırları olarak kabul edildiği, davalı Ağcaşar Köyü\’nün Tüzel Kişiliğinin kalkmış olduğu göz önüne alınarak Yahyalı Belediyesi ile … davaya dahil edilip, husumet yaygınlaştırılmalı, bundan sonra açılan ilk tescil davasının 19.09.2002 tarihinde kesinleşmesi, görülmekte olan ikinci davanın ise 24.04.2003 tarihinde açılması, ilk davanın kesinleşmesi ile ikinci davanın açılması arasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun madde 713\’te öngörülen 20 yıllık yasal kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmamış bulunması karşısında davacılar … ve … davasının reddine, davacı Hazine davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Asıl ve birleşen dava, kadastro çalışmalarında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir. Asıl dosya davacısı Hazine vekili; Ağcaşar Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan mevki ve sınırları belirtilen çekişme konusu taşınmaz hakkında, Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tescil davasının reddedildiğini, davaya konu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu ileri sürerek Hazine adına tesciline karar verilmesini

Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı: Zilyetliğin Aralıksız ve Davasız Yirmi Yıl Sürdürülmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kadastro Tespitine İtiraz Davası: Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Tescili için Dava Açılabilir mi

Kadastro Tespitine İtiraz Davası 3402 sayılı Kadastro Kanunu Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu ve tescili -Ek Madde 4 6831 sayılı Orman Kanununun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir. Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz. Bu maddeye göre yapılacak kadastro sırasında orman ve Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin sınır nokta ve hatları; orman kadastro tutanakları esas alınmak suretiyle orman işletme müdürlüğünce görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin iştirak ettirildiği kadastro ekibince zemine aplike edilir. Bu çalışmalar sırasında kadastro veya orman haritalarında düzeltmeyi gerektiren tutanak, pafta ve zemin uyumsuzluğunun tespiti halinde, yukarıda oluşturulan kadastro ekibince teknik mevzuata uygun hale getirilir. Bu çalışmalara kadastro kontrol mühendisi de iştirak ettirilir. Çalışma sonucunda bir zabıt düzenlenir ve bu zabıt ekip görevlileri ile kontrol mühendisi tarafından birlikte imzalanır. Düzeltme işlemleri, orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile de ilan ve tebliğ edilmiş sayılır. Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir. Bu işlemler sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar, yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir. (İptal beşinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 12/5/2011 tarihli ve E.: 2009/24, K.: 2011/75 sayılı Kararı ile.) Kadastro çalışmalarına başlanılmadan önce, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve kuruluşlarına yazı ile sorulur. İlgili idarelerce 15 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde cevap verilmiş sayılır. Bu bilgilere veya ilgili idarelerce zeminde gösterilen sınırlara göre bu yerler içindeki bu alanların sınırları ölçülerek krokisinde gösterilir ve beyanlar hanesinde belirtilir. 6831 sayılı Orman Kanunu – Madde 2 Orman sayılan yerlerden: A) Öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler, B) 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim  alanları, Orman sınırları dışına çıkartılır. Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır. Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz. Bu madde hükümleri; muhafaza ormanı, millî park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlar ve 3 üncü madde ile orman rejimi içine alınan yerlerde bu niteliklerinin devamı süresince; yanan orman sahalarında ise hiçbir şekilde uygulanmaz. Bu maddenin (B) bendi ile orman sınırları dışına çıkarılıp, 2924 sayılı Kanunun 11 ve 12 nci maddeleri gereğince fiili durumlarına göre ifraz edilerek bedeli karşılığı satılacak yer, yapı ve tesisleri kullananlardan, satış işlemleri tamamlanıncaya kadar ecri misil alınmaz. Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerde Ayni Hak Sahibi Olmayan Kişi Kadastro Tespitine İtiraz Davası Açabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/16-474 Karar No: 2018/1435 Karar Tarihi: 16.10.2018 Özet: Sahibine herkese karşı ileri sürmek ve doğrudan doğruya bir şey üzerinde mahiyetine göre hakimiyet kurmak yetkisini veren haklara ayni hak denilir. Ayni hakkın kazanılması için gerekli tescili talep yetkisi, üzerinde hak kazanılacak taşınmazın malikine aittir. Ayni hak sahibi olmayan davacı tarafından Hazineye ait taşınmazda mülkiyet değişikliği sonucunu doğuracak türde bir dava açılamaz. Çekişmeli yer öncesinde 2/B uygulaması nedeniyle Hazine adına tapuya kayıtlı 479 parsel iken bu parselin ifrazı sonucu yol olarak ayrılmıştır. Bu nedenle davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan dosya arasında bulunan bilgi ve belgeler, özellikle de bizzat davacı tarafından dayanılan idari men kararından çekişmeli taşınmazın tespit tarihi itibariyle yol olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece taşınmaz başında 20.10.2011 tarihinde yapılan keşifte yöntemince dinlenen yerel bilirkişi, tespit bilirkişisi ve tanıklar da bu yolun 20 yıl önce açıldığını ifade etmişlerdir. Bu durumda tespit tarihi olan 13.05.2010 tarihinde çekişmeli taşınmazda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek 4. maddesi anlamında davacının kullanımının varlığından söz edilemez. (3402 S. K. Ek. m. 4) (6831 S. K. m. 2/B) Dava: Taraflar arasındaki tespite itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa 7. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.10.2012 tarihli ve 2012/266 E., 2012/31 K. sayılı karar, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 25.06.2013 tarihli ve 2013/6435 E., 2013/7248 K. sayılı kararı ile, Karar: \”…3402 sayılı Kadastro Kanunu’na 5831 sayılı Kanun ile eklenen Ek 4. madde kapsamında 6831 sayılı Orman Kanunu 2/B maddesi gereğince yapılan kullanım kadastrosu sonucu, İnkaya Köyü çalışma alanında bulunan 826 parsel sayılı taşınmaz ile 827 ve 867 parsel sayılı taşınmazlar arasında kalan 607,50 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz bölümü, haritasında yol olarak gösterilmiştir. Davacı …, fiili kullanıcı şerhi sahibi olduğu 826 parsel sayılı 270,93 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın devamı olan bölümünün paftasında “yol” olarak gösterildiğini ileri sürerek, bu bölümün, 826 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle Hazine adına tapuya tesciline ve beyanlar hanesinde kendi lehine zilyetlik şerhi verilmesi istemiyle Kadastro Mahkemesinde dava açmıştır. Kadastro Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, dava konusu taşınmaz bölümü hakkında tutanak düzenlenmediği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, 26.10.2011 tarihli fen

Kadastro Tespitine İtiraz Davası: Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Tescili için Dava Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tescil Davasında Husumetin Hazineye ve İlgili Kamu Tüzel Kişiliğine Yöneltilmesi Zorunlu mu

Tescil Davasında Husumetin Hazineye Yöneltilmesi 3402 sayılı Kadastro Kanunu Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre – Madde 12 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir. Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir. Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz. Kesinleşmemiş tutanaklar herhangi bir nedenle tapuya tescil edilmişse, iddia ve taşınmazın niteliğine bakılmaksızın, taşınmazı tescil tarihinden itibaren 20 yıl müddetle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduranlar ile bunların akdi ve kanuni halefleri açılmış ve açılacak olan davalarda medeni kanunun tapuya itimat prensibinden yararlanırlar. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti – Madde 14 Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır. 4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı Ziraat Mühendisi dâhil edilir. Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır. A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları, B) Tasdikli irade suretleri ile fermanlar, C) Muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri, D) Kayıtları bulunmayan tapu veya mülga hazinei hassa senetleri veya muvakkat tasarruf ilmuhaberleri, E) Tasdiksiz tapu yoklama kayıtları, F) Mülkname, muhasebatı atika kalemi kayıtları, G) Mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri, H) Evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Olağanüstü zamanaşımı – Madde 713 Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur. Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Tescil Davasında Husumetin Hazineye ve İlgili Kamu Tüzel Kişiliğine Yöneltilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/16-472 Karar No: 2018/1620 Karar Tarihi: 06.11.2018 Özet: Davada yasal hasım durumunda bulunan … İli … Köyünün tüzel kişiliğinin 6360 sayılı Kanunun 1. maddesi uyarınca kaldırılarak … İlçesine katıldığı anlaşılmaktadır. Tescil davasının kamusal niteliği gereğince hâkim, yasal hasım durumundaki Hazine ile varsa ilgili kamu tüzel kişilerini kendiliğinden davaya dâhil ederek taraf teşkilini sağlamak zorundadır. (6360 S. K. m. 1) (2709 S. K. m. 36) (3402 S. K. m. 12, 16) (4721 S. K. m. 713) (YHGK. 22.04.2015 T. 2013/8-2061 E. 2015/1256 K.) (YHGK. 30.09.2015 T. 2014/16-102 E. 2015/2026 K.) Dava: Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.12.2013 tarihli, 2013/493 E., 2013/733 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 29.05.2014 tarihli, 2014/6745 E., 2014/7287 K. sayılı kararı ile, Karar: \”…Davacı …, Düzardıç Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sonucu paftasında yol olarak bırakılan taşınmazın bir bölümü hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, davanın tespit dışı bırakılma tarihinden itibaren makul sürede açılmadığı, tespitten sonra ise dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresi dolmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dava, kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan yolun tesciline ilişkindir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesi gereği yollar kadastro tespiti sırasında haritasında gösterilmekle yetinilir. Bu tip yerlerin komşu parselleri hakkında kadastro tespit tutanaklarının düzenlenmesi usulüne uygun olarak sürdürülen zilyetliği kesintiye uğratmaz. Dolayısıyla davacı kadastro tespiti öncesinden beri sürdürdüğü zilyetlik nedenine dayanarak adına tescil talebinde bulunabilir. 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde yalnızca hakkında tutanak düzenlenen taşınmazlarla ilgili olarak 10 yıllık hak düşürücü süre belirlenmiş olup, gerek 3402 sayılı Kanun\’da, gerekse de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun tescil hükümlerini düzenleyen maddelerinde, hakkında tutanak düzenlenmeyen ya da tespit harici bırakılan yerler hakkında kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açılmasını engelleyen ya da hak düşürücü süre belirleyen yasal düzenleme yoktur. Hal böyle olunca yasal dayanağı bulunmadığı halde makul süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir. Ayrıca, 4721 sayılı Kanun\’un 713/3. maddesi uyarınca tescil davasında husumetin Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişiliğine yöneltilmesi zorunludur. Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun\’un 1. maddesi gereğince Samsun Büyükşehir Belediyesinin sınırları tüm ilin mülki sınırları olarak belirlenmiş ve köylerin tüzel kişiliği kaldırılmış olmakla taşınmazın bulunduğu İlçe Belediyesi ile Samsun Büyükşehir Belediyesine de husumet yöneltilerek davaya devam edilmesi gerekir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine

Tescil Davasında Husumetin Hazineye ve İlgili Kamu Tüzel Kişiliğine Yöneltilmesi Zorunlu mu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ruhsatsız İnşaat Yapma ve İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunda Cezanın Belirlenmesi

Ruhsatsız İnşaat Yapma ve İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu İmar kirliliğine neden olma  – Madde 184 (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır. (5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. (6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz. 3194 sayılı İmar Kanunu Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar – Madde 32 Bu Kanun hükümlerine göre; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine veya ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılarda projelerine ve ilgili mevzuatına aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Yapının imar mevzuatına aykırı olduğuna dair bilgi, tapu kayıtlarının beyanlar hanesine kaydedilmek üzere ilgili idaresince tapu dairesine en geç yedi gün içinde yazılı olarak bildirilir. Aykırılığın giderildiğine dair ilgili idaresince tapu dairesine bildirim yapılmadan beyanlar hanesindeki kayıt kaldırılamaz. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası muhtara bırakılır, bir nüshası da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne gönderilir. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir. Yapı tatil tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir ay içinde yapı sahibi tarafından yapının ruhsata uygun hale getirilmediğinin veya ruhsat alınmadığının ilgili idaresince tespit edilmesine rağmen iki ay içinde hakkında yıkım kararı alınmayan yapılar ile hakkında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen altı ay içinde ilgili idaresince yıkılmayan yapılar, yıkım maliyetleri döner sermaye işletmesi gelirlerinden karşılanmak üzere Bakanlıkça yıkılabilir veya yıktırılabilir. Yıkım maliyetleri %100 fazlası ile ilgili idaresinden tahsil edilir. Bu şekilde tahsil edilememesi halinde ilgili idarenin 5779 sayılı Kanun gereğince aktarılan paylarından kesilerek tahsil olunur. Tahsil olunan tutarlar, Bakanlığın döner sermaye işletmesi hesabına gelir olarak kaydedilir. İdare tarafından ruhsata bağlanamayacağı veya aykırılıkların giderilemeyeceği tespit edilen yapıların ruhsatı üçüncü fıkrada düzenlenen bir aylık süre beklenmeden iptal edilir ve mevzuata aykırı imalatlar hakkında beşinci fıkra hükümleri uygulanır. Ruhsatsız İnşaat Yapma ve İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunda Cezanın Alt Sınırdan Uzaklaşılarak Belirlenmesi Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2014/132 Karar No: 2018/163 Karar Tarihi: 10.04.2018 Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 4. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi İçtihat Metni İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık …’ün 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 184/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.09.2009 tarihli ve 680-990 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.11.2012 tarih ve 3576-26346 sayı ile onanmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.03.2013 tarih ve 14919 sayı ile; “… Suça konu yapının ne zaman yapıldığı keşif yapılarak tespit edilmediğinden yerel mahkeme kararı eksik araştırma sonucu verilmiştir. Sanık temyiz dilekçesinde binanın ilk iki katını 2004 yılının nisan ve ağustos aylarında inşa ettiğini belirtmiştir. Teşdit sebebi olarak gösterilmesi nedeniyle binanın katlarının ne zaman yapıldığı önem arz etmektedir. Sanık hakkında tayin edilen cezanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 61 ve 3. maddelerindeki kıstaslara uygun olarak belirlenmediği düşünülmektedir. Zira sanığın savunmasında belirttiği bir durum gerekçe gösterilip, teşdit uygulanması gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur. Kat sayısına göre teşdit uygulaması çok sayıda kata veya geniş bir alana sahip binalar bakımından geçerliliğini yitirecektir. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi \’Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir\’ düzenlemesine yer vererek İdarenin ruhsatsız yapılara ilişkin sahip olduğu görev ve yetkilere vurgu yapmaktadır. Somut olayda, İdare kanunun kendisine vermiş olduğu bu açık görev ve yetkiyi kullanmamıştır. Anılan yetki zamanında kullanılmış ve verilen görevin gereği yerine getirilmiş olsaydı, binanın inşası daha temelden engellenmiş olacaktı. Sanığın belki tüm malvarlığını kullanarak inşa ettiği binanın yıkılması hakkaniyete uygun olmadığı gibi milli ekonomiye de zarar verecektir. İdareler bir takım mülahazalar ile ruhsatsız yapıları yıkmamakta, yargı organlarını da yerine getirmedikleri bu görevleri için araç olarak kullanmaktadırlar. Bu nedenlerle sanık hakkında belirlenen cezanın yerinde olmadığı\” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 16.01.2014 tarih ve 15238-1005 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci

Ruhsatsız İnşaat Yapma ve İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunda Cezanın Belirlenmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Dava Konusunun Üçüncü Kişiye Devri

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Dava Konusunun Üçüncü Kişiye Devri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2262 Karar No: 2019/649 Karar tarihi: 13.06.2019 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında birleştirilerek görülen önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen 16.05.2013 tarihli ve 2010/864 E., 2013/180 K. sayılı karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 24.06.2014 tarihli ve 2014/6863 E., 2014/8456 K. sayılı kararı ile bozulmuş ise de bu kez davacı vekilinin karar düzeltme talep etmesi üzerine Özel Dairenin 15.12.2014 tarihli ve 2014/15483 E., 2014/14359 K. sayılı kararı ile: “…Davacı, paydaş olduğu 5 parsel sayılı taşınmazda dava dışı önceki paydaşların paylarını satış yoluyla davalılara devrettiklerini, bildirim yapılmadığını, gerçek pay satış değerinin toplamı 532.000,00 TL olmasına rağmen önalım hakkına engel olmak için tapuda yüksek gösterildiğini ileri sürerek, gerçek değer üzerinden davalılar adına kayıtlı payların önalım nedeniyle adına tescilini istemiştir. Davalılar vekili davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bedelde muvazaa iddiası kabul edilerek satılan kısmın belirlenen değeri ve tapu masrafları dahil olmak üzere toplam 594.076,00 TL bedel depo ettirilip, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir. Dairemizin 24.06.2014 tarihli 2014/6863 Esas 2014/8456 Karar sayılı ilamı ile \”davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine, ancak soyut tanık anlatımları bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya tek başına yeterli bulunmadığından, davacının muvazaa iddiasına itibar edilmemelidir. Bu durumda, davacıya dava konusu payların satış bedeli ile ödenmesi zorunlu harç ve masrafın toplamından oluşan önalım bedelinin depo edilmesi için süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi\” gerektiği yönünden bozulmuştur. Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 1- Yapılan yargılamaya toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki karar düzeltme itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir. 2- Ancak, dava önalım hakkı nedeniyle bedelde muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacının bedelde muvazaa iddiası kanıtlanamadığından önalım bedeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 734/2. maddesi uyarınca resmi senetlerde gösterilen bedellerin toplamı olan 1.500.000,00 TL satış bedeli ile davalılar tarafından ödenen harç ve tapu giderlerinin toplamından ibaret ise de davalılar vekili 07.02.2013 tarihli celsedeki beyanında ve 04.10.2013 tarihli temyiz dilekçesinde davaya konu olan paylara ilişkin önalım bedelinin açıkça keşifte belirlenen 921.000,00 TL olduğunu kabul ettiğinden bu bedel ve bu bedel yönünden davalılar tarafından ödenmesi gereken tapu harç ve masraflarının toplamını depo edip etmeyeceği davacıya sorularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Kararın, açıklanan bu nedenle bozulması gerekirken farklı nedenle bozulması maddi hataya dayalı olduğundan, karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Asıl ve birleşen dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı vekili asıl ve birleşen davada; müvekkilinin 334 ada 5 parsel sayılı taşınmazda kayden paydaş olup, ayrıca pay sahibi olan Leman (Lamia) Öztürk’ün de mirasçısı olduğunu, önceki paydaşlar tarafından davalılara yapılan pay satışları sırasında satış bedellerinin gerçek dışı ve son derece yüksek olarak gösterildiğini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 733. maddesi uyarınca noter aracılığıyla bildirim yapılmadığını ileri sürerek, gerçek satış bedeli ile tapu masrafları toplamı olan 577.000TL’nin depo edilmesi koşuluyla taşınmazda asıl ve birleşen dosya davalılarına ait payların tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili; tapuda gösterilen bedelin gerçek satış bedeli olduğunu pay satışından haberi olan davacının taşınmazı düşük bedel ile satın almak için bu davayı açtığını, iyi niyetli olmadığını belirterek; asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, “344 ada 5 parsel sayılı taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olduğu, 27.04.2010 ilâ 13.07.2010 tarihleri arasında yapılan pay satışları arasında fahiş fiyat farkı bulunduğu, bu kadar kısa süre içinde yapılan pay satışlarındaki fiyat farklılığının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dinlenen tanıklardan bir kısmının taşınmazın tamamının değerinin 1.150.000TL olarak belirlenip bu bedel üzerinden satın alma tekliflerinin yapıldığına dair beyanda bulunduğu, bu hususunun banka kayıtları ile de doğrulandığı, dolayısıyla davacının bedelde muvazaa iddiasının kanıtlandığı” gerekçesiyle satış bedeli ve tapu masrafları toplamı olarak 594.076TL bedel depo ettirilmek suretiyle asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece “davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddiyle, davacının bedelde muvazaa iddiası bakımından dinlenilen tanıkların görgüye dayalı bilgileri olmadığı gibi, tanık anlatımlarının bilirkişi raporu ile çelişen soyut beyanlar olduğu, tanık beyanı dışında başkaca bir kanıt da sunulmadığı; soyut tanık ifadeleri bedelde muvazaa iddiasını kanıtlamaya tek başına yeterli bulunmadığından davacının anılan iddiasına itibar edilemeyeceği; bu durumda, dava konusu payların satış bedeli ve tapu masrafları toplamından oluşan önalım bedelinin hükümden önce belirlenecek uygun bir zaman içinde depo edilmesi için davacıya süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği\” gerekçesiyle bozulmuştur. Davacı vekilinin karar düzeltme talep etmesi üzerine hüküm, Özel Dairece bu kez yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece, önceki gerekçelerle ve özellikle davacının bedelde muvazaa iddiasını doğrulayan tanık beyanlarının banka kayıtları ile desteklendiği gibi satış senedinde taşınmazın gerçek değerinin gösterilmediği hususunun bilirkişi raporu ile doğrulandığı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı taraf vekillerince temyize getirilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada davacının bedelde muvazaa iddiasının kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır. 1- Davalılar … ve N. Ece E. vekillerinin temyizi yönünden; Bilindiği üzere, paylı mülkiyette paydaşlar arasında ortak idare ve kullanma durumu söz konusu olduğundan paydaşların birbirlerini bilmeleri ve tanımaları önem taşımaktadır. Bu ihtiyacın gereği olarak paydaşlar arasına yabancı bir kişinin girişini engellemek, taşınmazın daha küçük parçalara ayrılmasını önleyebilmek, hisselerin mümkün olduğu kadar az sayıda hissedar elinde toplanmasını temin etmek amacıyla paylı taşınmazlarda hissedarların temlik hakkı sınırlandırılarak kanuni önalım hakkı tanınmıştır. Önalım hakkı; taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri olup 26.12.1951 tarihli ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “16.05.1951 tarih ve 19/6 esas 3 karar sayılı tevhidi içtihat kararıyla da teyit olunduğu üzere şufa hakkının inşai bir hak olduğu” belirtilmiştir. Öte yandan,

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Dava Konusunun Üçüncü Kişiye Devri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muarazanın Giderilmesi ve İrtifak Hakkına ilişkin Davalar Hangi Mahkemede Açılmalıdır?

Muarazanın Giderilmesi ve İrtifak Hakkına ilişkin Davalarda Yetkili Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2260 Karar No: 2018/1191 Karar Tarihi: 13.06.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında birleştirilerek görülen borçlu olmadığının tespiti, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifası, muarazanın giderilmesi davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın kabulüne birleşen davanın reddine dair verilen 14.06.2012 sayılı gün ve 2010/175 E., 2012/311 K. sayılı kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 12.03.2013 gün ve 2012/13634 E., 2013/3585 K. sayılı kararı ile: “…Davacı kurum vekili, davalı Hazineye ait taşınmazlarda 49 yıl süreyle tesis edilen 14.10.1998 günlü intifa hakkı uyarınca taşınmazlarda tasarrufta bulunduklarını, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının intifa hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek hasılat payı ödenmesini ve intifa hakkının terkinini istemek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir. Birleştirilen davada da, davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek taşınmazlarda irtifak hakkının yeniden kurulmasını istemiştir. Davalı Hazine, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, davacının irtifak hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir. Dava, irtifak hakkı ile davacı kurumun kullanımına bırakılan taşınmazlarda çıkartılan muarazanın giderilmesi, birleştirilen dava ise kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesi istemlerine ilişkindir. Taşınmazın aynına ilişkin davalarda kesin yetki kuralı uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun 13/2 maddesi gereğince “İrtifak hakkına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.” Benzer nitelikteki Harçlar Kanunu’nun 16. maddesinde de “Müdahalenin meni, tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynını taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır” hükmüne yer verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta; davacı, davalı Hazinenin irtifak hakkı ile tasarruflarına bırakılan taşınmazlarda irtifak hakkının kaldırılması istemini de içeren talepleri ile muaraza yarattığını belirterek muarazanın giderilmesini, birleştirilen davada da kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesini istemiştir. Tapu kayıtlarının incelenmesinden dava konusu taşınmazların Sincan ilçesi yargı çevresine bağlı Etimesgut\’ta bulunduğu anlaşılmaktadır. 1086 sayılı HUMK\’nın 13/2 maddesi gereğince irtifak hakkına ilişkin uyuşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözülmesi hususunda kesin yetki söz konusu olduğundan davanın Sincan Mahkemesinde görülmesi gerekir. Bu durumda mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esasının incelenmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava menfi tespit ve muarazanın önlenmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili asıl davasında müvekkili ile davalı Hazine arasında 1996 ve 1998 yıllarında, mülkiyeti davalı Hazineye ait olan ve Etimesgut ilçesi sınırlarında yer alan çeşitli taşınmazların üzerinde irtifak hakkı tesis edildiğini, davacı üniversitenin söz konusu taşınmazlar üzerinde ağaçlandırma ve üniversitede kullanılmak üzere çeşitli binaları yapma taahhüdü altına girdiğini, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının taşınmazların irtifak hakkı sözleşmesine aykırı kullanıldığı gerekçesiyle hasılat payı ödenmesini aksi hâlde taşınmazlar üzerindeki irtifak hakkının terkininin talep edileceğini bildirmek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek, hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir. Birleşen davada ise davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek, dava konusu parseller yönünden davalının yarattığı muarazanın menine, taşınmazların üniversite uhdesinde ağaçlandırılacak alan olarak kullanımına devam edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Hazine vekili, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının müstakilen tüzel kişiliği bulunmayan Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile yine tüzel kişiliği olmayan Milli Emlak Dairesi Başkanlığını davalı göstererek açılan davanın öncelikle ehliyet yokluğu ve dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca davacı tarafından yapılması gereken ağaçlandırmanın tamamen yapılmadığını, bir kısım yerin boş bırakıldığını, üniversite tarafından sözleşmeye aykırı olarak televizyon kanalı kurulup işletildiğini, iki banka ile anlaşarak ATM cihazı konulduğunu yine kantin ve kafeterya işlerinin izinsiz olarak devredildiğini, tüm bunların irtifak sözleşmesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece asıl davada taşınmazların irtifak hakkının amacına uygun olarak kullanıldığı, amaç dışında bir kullanımın tespit edilemediği gerekçesiyle asıl davada davanın kabulü ile davalı tarafından 26.11.2009 tarih. 48605 sayılı ve 19.03.2010 tarih 15871 sayılı işlem ile yarattığı muarazanın meni ile davalı tarafından istenilen hasılat payları ve bunların gecikmelerinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasına; birleşen davanın ise 885 sayılı parsel iken imar uygulaması ile 944 ve 946 parsel numarası alan taşınmazlar üzerinde davacı lehine kurulan bir irtifak hakkı bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece birleşen davada bozma kararına uyularak mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; asıl davada ise somut olayda irtifak hakkının varlığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın irtifak sözleşmesinin şartlarına uygun davranılıp davranılmadığına ilişkin olması nedeniyle davanın, davalının ikametgâhı mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olay bakımından davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinin mi yoksa üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin mi yetkili olduğu noktasında toplanmaktadır. I- Yerel mahkemenin verdiği direnme kararı yönünden yapılan incelemede; Yetki kural olarak bir yerin mahkemesinde dâva açmak zorunluluğunu değil, aksine o mahal mahkemesinde dâva açmak imkânını ifade eder. Anayasamıza göre mahkemelerin kesin yetkisi kanunla belirlenir (m. 142). Anayasa

Muarazanın Giderilmesi ve İrtifak Hakkına ilişkin Davalar Hangi Mahkemede Açılmalıdır? Read More »