Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Paylı Mülkiyette Taşınmazdan Yararlanamayan Paydaş, Diğer Paydaştan Ecrimisil İsteyebilir mi?

Paylı Mülkiyette Paydaştan Ecrimisil İstenebilir mi? Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, elbirliği mülkiyetine ilişkin davalar ile ecrimisil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Ecrimisil; bir eşyanın, sahibinin rızası bulunmaksızın, onun üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip olmayan kötüniyetli 3. kişi tarafından kullanılmasından dolayı oluşan zarara karşılık verilen tazminat olarak nitelenen özel giderim biçimidir. Ecrimisil davası da; malı haksız ve kötü niyetli olarak kullanan ve geri verme yükümlülüğünü de yerine getirmeyen kişilerden haksız işgal tazminatının alınmasını amaçlayan bir dava türüdür. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenmesini ve ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Ecrimisil sanılanın aksine kira alacağı değildir. Kirada, kiracı ile kiraya verenin hukuka uygun olarak karşılıklı irade açıklamaları söz konusu iken; ecrimisilde hukuka uygun bir irade açıklaması yoktur. Kötüniyetli olan 3. kişinin, başkasına ait olduğunu bildiği bir gayrimenkulü, malikin veya zilyedin rızası olmadan sanki kendi malıymış gibi kullanması durumu söz konusudur. Ecrimisil davası ile ilgili daha fazla bilgi almak için 15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuz tarafından hazırlanan makalemizi inceleyebilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Paylı Mülkiyette Diğer Paydaşın Muvafakati ile Taşınmazı Kullanan Kişi, Ecrimisilden Sorumlu Tutulabilir mi? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1-1235 Karar No: 2018/1386 K. Tarihi: 02.10.2018 Özet: Somut olayda, davacının Ordu 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında taşınmazdaki payına karşılık binada kullandığı daire bulunduğuna dair beyanı ile dosya içinde bulunan tanık anlatımlarından çekişme konusu iş yerini davalının önceleri kahvehane olarak işletirken sonrasında davacının da muvafakati ile kiraya vererek kullandığı, bir başka ifade ile davalı tarafın yararlanmasına bırakıldığı, bu durumda taşınmazda fiili kullanım biçimi oluştuğu ve dolayısıyla davalının kullanımının kötü niyetli olmadığı hususları dikkate alınmadan ecrimisilden sorumlu tutulması doğru değildir. (4721 S. K. m. 683) Taraflar arasındaki “ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ordu 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.03.2013 gün ve 2012/280 E., 2013/121 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 04.11.2013 gün ve 2013/12288 E., 2013/15083 K. sayılı kararı ile, “…Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Dosya içeriği ve toplanan delillerden dava konusu 185 ada 15 parsel sayılı taşınmazın ¼ payının davacı, ¾ payının ise davalı adına kayıtlı olduğu, taşınmazın arsa niteliği taşıdığı ancak üzerinde depo, işyeri ve 3 katlı bina bulunduğu, binanın 2. katındaki daireyi davacının, kalan kısımları ise davalının kullandığı anlaşılmaktadır. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenmesini ve ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış birtakım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır. Paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz. Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı) Bilindiği üzere ecrimisil kötüniyetli zilyedin malike ödemekle yükümlü olduğu bir bedeldir. Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca bakıldığında, taraflar arasında fiili kullanım biçiminin oluştuğu, davacının taşınmazdaki binanın 2. katındaki daireyi kullandığı, davalının diğer bölümleri kullanmasının kötüniyete dayalı olduğunun söylenemeyeceği bu nedenle ecrimisilden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı açıktır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkindir. Davacı vekili; 185 ada 15 parsel sayılı taşınmazın ¼ payının müvekkiline ait olduğunu, dava konusu taşınmazdaki binanın altında bulunan iş yerinin davalı tarafından kiraya verilerek kullanıldığını ve kira gelirinin davalı tarafından alındığını diğer taraftan iş yerinin yanında bulunan deponun ve binanın iki katının da davalı kullanımında olduğunu ileri sürerek 15.07.2000 tarihinden dava tarihine kadar toplam 10.000 TL ecrimisilin faizi

Paylı Mülkiyette Taşınmazdan Yararlanamayan Paydaş, Diğer Paydaştan Ecrimisil İsteyebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bakım Karşılığı Yapılan Devir, Mirasçılardan Mal Kaçırma Olarak Değerlendirilebilir mi?

Bakım Karşılığı Yapılan Devir, Mirasçılardan Mal Kaçırma Olarak Değerlendirilebilir mi? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Esas No: 2017/1263 Karar No: 2019/603 Karar tarihi: 23.05.2019 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki \”tapu iptali ve tescil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.05.2012 tarihli ve … sayılı kararın davalılar vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.05.2012 tarihli ve 2013/6625 E., 2013/8684 K. sayılı kararı ile: \”…Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir. Mahkemece, muvazaa olgusu sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanlar F..\’nın 16.02.2004 Ş.\’nün ise 12.12.2009 tarihinde öldükleri, yasal mirasçı olarak davacı kızları, davalı oğlu İbrahim ile ölen oğullarından olma torunlarını bıraktıkları, miras bırakan F..\’nın 20.02.1985 tarihinde kayden maliki olduğu 5673 parsel sayılı taşınmazı davalı oğlu İbrahim\’e; diğer miras bırakan Ş.\’nün maliki olduğu 5672 parsel sayılı taşınmazı 12.02.2004 tarihinde davalı …\’in eşi diğer davalıya satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; 5673 parsel sayılı taşınmaz bakımından, miras bırakan tarafından davalı …\’e yapılan temliki tasarrufun diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu belirlenmek ve benimsenmek suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı …\’in bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, oybirliği ile REDDİNE, Davalı …\’nin temyiz itirazına gelince; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığı olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet veya emekte olabileceği kabul edilmelidir. (HGK’nun 29.04.2009 tarih 2009/1-130 E. 2009/150 K. sayılı kararı) Somut olaya gelince, 1917 doğumlu miras bırakan Ş.\’nün 92 yaşında öldüğü, çekişme konusu arsa niteliğindeki taşınmazı davalı gelini Kamile\’ye 2004 yılında temlik ettiği, davalı …\’in ise bu dönemde yurt dışında bulunduğu, eşi 2004 yılı başlarında ölen miras bırakan Ş.\’ye davalı …\’nin baktığının tanık anlatımlarından anlaşıldığı, keza miras bırakan Ş.\’nün terekesinde başka taşınmazlar bulunduğu, mal kaçırma kastıyla hareket etmesi halinde bu taşınmazları da temlik edebileceği halde etmediği görülmektedir. O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakan Ş.\’nün yapmış olduğu temlikle ilgili gerçek amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, 5672 parsel bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir…\” gerekçesi ile oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Davacılar vekili, müvekkillerinin annesi F. Hayda\’nın 5673 parsel sayılı arsayı davalı oğlu …\’ya, annelerinin ölümünden sonra yalnız kalan babaları Ş. Hayda\’nın da aynı yerde kayıtlı 5672 parseli gelini olan davalı …\’ya gerçekte bağışladıkları hâlde mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla tapuda satış suretiyle devrettiklerini, murislerin taşınmazları satmaya ihtiyacı bulunmadığını, müvekkillerinden mal kaçırmak gayesiyle hareket ettiklerini, tapudaki satış bedellerinin de bunu gösterdiğini, murislerin dört oğlu ile dört kızı varken davalı … dışındaki oğullarının vefat ettiğini, mal kaçırmada bu hususun da etkili olduğunu, davalıların murisin yaşı ve saffetinden de yararlanmış olabileceklerini düşündüklerini, aksi hâlde gelinine yapılan satışın makul bir sebebinin bulunmadığını, davalıların alım güçlerinin de olmadığını ileri sürerek, davacıların miras payları oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ise tenkis isteğinde bulunmuştur. Davalılar vekili, iddianın gerçek dışı olduğunu, müvekkillerinden …\’nın 5673 parseli 20.02.1985 tarihinde ortak muris F. Hayda\’dan, …\’nın ise 5672 parseli 12.04.2004 tarihinde ortak muris Ş. Hayda\’dan satın aldığını, her iki taşınmazın da gerçek değerleri üzerinden alındığını, murislerin ekonomik durumlarının da iddia edildiği gibi olmadığını, hayatlarının yoksulluk içerisinde geçtiğini, en az 30-35 yıl boyunca infak ve iaşelerinin müvekkilleri tarafından sağlandığını, yıllarca yatağa bağımlı kalan her iki murisin de müvekkilleri tarafından bakılıp tedavilerinin yaptırıldığını, neredeyse her gün aynı çatı altında refakat ederek tüm zamanlarını ayırdıklarını, davacılar ve diğer kardeşlerin ise bir katkılarının bulunmadığını, cenazelerine dahi katılmadıklarını, ayrıca davalıların her yıl tütün ekerek birikim yaptıklarını, yine müvekkili İ..\’in sigortalı-sigortasız çalışmaları bulunduğu gibi bir süre de İtalya\’da çalıştığını, bu birikimlerinin bir kısmını taşınmazları satın alırken kullandıklarını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Yerel mahkemece, her iki taşınmazın da tapuda gösterilen bedellerinin gerçek değerlerinin çok altında olduğu, davacı tanıklarının beyanında geçtiği üzere muris F. ve Ş.\’nün bu taşınmazları satmaya ihtiyaçları bulunmadığı gibi hacca gidip gelecek kadar maddi durumlarının iyi olduğu, sırf yaşlandıklarında davalı … ve K.\’nin kendilerine bakmaları için taşınmazları devrettikleri ve her iki taşınmazın devrinin de muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar davalılar vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle davaya konu 5672 parsel bakımından karar bozulmuştur. Mahkemece, bozma kararında satışa konu edilen bir malın bedelinin para olmasının şart olmadığı, bedelin bir hizmet veya emek de olabileceği ve davalı …\’nin murise bakmak suretiyle taşınmaz bedelini ödediğinin kabulü gerektiği belirtilmiş ise de; taşınmazın bu saikle temlik edildiğini davalının ispatlaması gerektiği, ancak davalı tarafın taşınmazın gerçek bedeli karşılığında satın alındığını ileri sürdüğü, davalının murise bakmış olması gerçekten bir hizmet olarak kabul edilse dahi böyle bir savunmanın bulunmadığı, ayrıca murisin gerçek iradesi taşınmaz karşılığı bakım sağlamak ise bunun usulüne uygun bir bağış veya ölünceye kadar bakma akdiyle yapılıp gerçek iradenin işleme yansıtılması gerektiği, sonuç olarak yapılan devrin muvazaalı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 5672 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan Ş. Hayda tarafından davalı gelini …\’ya yapılan temlikinin gerçekte mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında

Bakım Karşılığı Yapılan Devir, Mirasçılardan Mal Kaçırma Olarak Değerlendirilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hata ve Hile Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Açılmasında Hak Düşürücü Süre

Hata ve Hile Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Tapu iptal ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez. Bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması, diğer bir anlatımla sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 39. maddesinde (818 sayılı BK\’nın 31. maddesinde) belli bir süreye bağlanmıştır. Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Tapu iptali ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 nolu Ek Protokol, tüm sözleşmeci devletlere mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde bireye etkin koruma mekanizmaları sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ihlalleri iç hukuk yolları ile giderilmediği takdirde AİHM’e bireysel başvuru yapılması mümkündür. Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Tapu iptal ve tescil davası ile ilgili emsal Yargıtay kararlarına sitemizden ulaşabilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda  15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuzdan ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Hata ve Hile Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davasında Hak Düşürücü Süre Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/1-889 Karar No: 2018/1939 Karar tarihi: 13.12.2018 ÖZET: Somut olayda da yanılma (hata) ve aldatma (hile) hukuksal nedenlerine dayalı olarak … tarihinde bağış suretiyle yapılan temlikin iptali istenilmiş olup, eldeki dava … tarihinde açılmış ve dayanılan irade bozukluğu hâllerinin … tarihinde öğrenildiği ileri sürülmüştür. Mahkemece davacının bu iddiası ile dayandığı delillerin açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü sürenin sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı ve resmî senedin aksinin de yine aynı derecede bir belge ile kanıtlanması gerektiği yönündeki gerekçeyle karar verilmiş olması isabetli değildir. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (6098 S. K. m. 1, 24, 25, 26, 28, 31, 30, 39) (4721 S. K. m. 2, 7) (1086 S. K. m. 429, 440) (YHGK. 01.06.2011 T. 2011/14-281 E. 2011/373 K.) Taraflar arasındaki \”tapu iptali ve tescil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.04.2010 tarihli ve … sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.10.2010 tarihli ve 2010/7711 E., 2010/12574 K. sayılı kararı ile: \”… Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 84 parsel sayılı taşınmazı 27.04.2006 tarihli akitle bağış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, davalı …’nun bakıcı olarak yanında bulunduğunu, maliki olduğu 1160 ada 74 parsel sayılı taşınmazın tasarrufu bakımından kira sözleşmesi yapılacakken hata ve hileye düşürülmek suretiyle, tapuya götürüldüğünü ve dava konusu 1160 ada 84 parselin bağış suretiyle temlikinin sağlandığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanunu’nda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanunu’nun 25. ve Medeni Kanun’un 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def\’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir. Diğer taraftan; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanunu\’nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece, Borçlar Yasasının 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin her iki hukuksal sebep bakımından da akdin yapılış tarihinden itibaren başladığı, dava tarihine göre hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu, öte yandan, taşınmazın temlikine esas alınan akdin resmi belge olduğu ve resmi belgenin aksinin aynı derecede yine bir belge ile kanıtlanması gerekeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıda

Hata ve Hile Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Açılmasında Hak Düşürücü Süre Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Hangi Mahkemede Açılır

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Tapu iptal ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez. Muris muvazaası, diğer deyişle mirastan mal kaçırma; mirasçılarının sahip olduğu miras hakkını ortadan kaldırmak üzere miras bırakan tarafından yapılan hileli işlemlerdir. Muris muvazaası en çok miras bırakanın tapuda kendi adına kayıtlı taşınmazları üçüncü kişilere devretmesi yoluyla meydana gelmektedir. Miras bırakanın hileli gayrimenkul devirleri tapu iptal ve tescil davasına konu olmaktadır. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında çözülmesi gereken hukuki sorun miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma iradesiyle hareket edip etmediğinin tespitidir. Miras bırakan mirasını paylaştırırken hoşgörü ile karşılanabilecek makul oranlarda farklılıklar yaratarak paylaşım yapabilir. Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasında; miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı ve mal paylaşımının hakkaniyete uygun bir paylaşım olup olmadığı Yargıtay içtihatlarında belirtilen ölçütler kullanılarak tespit edilir (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi-Karar: 2016/5445) Tapu iptal ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 nolu Ek Protokol, tüm sözleşmeci devletlere mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde bireye etkin koruma mekanizmaları sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ihlalleri iç hukuk yolları ile giderilmediği takdirde AİHM’e bireysel başvuru yapılması mümkündür. Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Tapu iptal ve tescil davası ile ilgili emsal Yargıtay kararlarına sitemizden ulaşabilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda  15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuzdan ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Hangi Mahkemede Açılır? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1-2616 Karar No: 2019/1330 Karar Tarihi: 10.12.2019 Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Asıl dava 06.09.2007, birleşen dava 09.10.2009 tarihlerinde açılmış olup, davacılar dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 13. maddesinin 3. fıkrası gereğince taşınmazların birinin bulunduğu yerde dava açma hakkına sahiptirler. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece HUMK’nın 13. maddesinin 3. fıkrasının tanıdığı yetkiye dayanarak S… ilçesi sınırları içerisinde yer alan taşınmazlar bakımından yetkisizlik kararı verilmesine gerek olmadığına ilişkin olarak verilen direnme kararı yerindedir. Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir. (2709 S. K. m. 141, 142) (1086 S. K. m. 13, 24, 43, 45, 77) (6100 S. K. m. 5, 12, 30, 57, 166) (4721 S. K. m. 683, 706, 713, 1025) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26) (5235 S. K. m. 7) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki \”tapu iptali ve tescil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen 11.10.2012 tarihli ve 2007/242 E., 2012/474 K. sayılı kararın davalı … vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.06.2013 tarihli ve 2013/6509 E., 2013/9094 K. sayılı kararı ile: \”…Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı murisi …\’nın Hatay İli Samandağ İlçesinde bulunan 21, 27, 28, 18, 4695, 4697 ve 4698 parsel sayılı taşınmazları davalı …\’ya; Hatay İli, Antakya İlçesinde bulunan 12393, 173, 10662, 10663, 10664, 10665, 10669, 10670, 10671, 10672, 10672 ve 530 parsel sayılı taşınmazları da diğer davalılara temlik ettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu, mahkemenin davanın kabulüne karar verdiği, dava konusu taşınmazların farklı ilçelerin idari sınırları içerisinde yer aldığı, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmadığı anlaşılmaktadır. 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 13/1. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 12/1.) maddesi gereğince taşınmazın aynı ile ilgili davaların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözüme kavuşturulması gerekeceği tartışmasızdır. Taşınmazın bulunduğu yerden maksat ise tapuda kayıtlı olduğu yer değil, fiilen içinde bulunduğu mülki sınırdır. Anılan yetki kuralı kesin ve kamu düzeniyle ilgili olup, davanın her aşamasında mahkemece re\’sen (kendiliğinden) gözetilmesi gerekir. Hemen belirtilmelidir ki, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin dava da taşınmazın aynına ilişkin bir dava olup, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 13/1 (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 12/1.) maddesinde öngörülen mahkemede açılmalıdır. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda mahkemece öncelikle yetki bakımından bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilleri; müvekkillerinin babası olan muris …’nın 06.09.2006 tarihinde vefat ettiğini, murisin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla Hatay ili Samandağ ilçesi Zeytunlu mahallesinde kain 21, 27, 28, 18, 29 (ifraz ile 4688-4700) parsellerdeki payını davalı …’ya, Hatay ili Antakya ilçesi Çekmece köyünde kain 530 ve 12393 parsellerdeki payını davalı …’na, 173 parseldeki payını davalı …’a, 1057 parseldeki (imar ile 10662, 10663, 10664, 10665, 10669, 10670, 10671, 10672) payını da davalı …’ya devrettiğini, satış işleminin tarafların gerçek iradelerine uygun olmadığı gibi satış bedellerinin de düşük gösterildiğini, satış işlemlerinden sonra da malların ölene kadar murisin zilyetliğinde bulunduğunu, görünüşteki satış işleminin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığını, gizlenen bağış sözleşmesinin de şekil şartlarını taşımadığından geçersiz olduğunu ileri sürerek davalılar adlarına olan tapu kayıtlarının müvekkillerinin miras payı oranında iptali ile müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar …, …, … ve … vekilleri ile …, …, …; yapılan satışların gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlar, davalı … vekili öncelikle müvekkili adına kayıtlı taşınmazların Samandağ’da olması nedeniyle mahkemenin yetkisiz olduğunu, esasa ilişkin olarak da satışların gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel mahkemece; yapılan yargılamaya, toplanan delillere, açıklanan maddi ve hukuki olgulara, dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunan bilirkişi raporuna, itibar olunan davacı tanık anlatımlarına ve

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Hangi Mahkemede Açılır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ortak Alanın Haksız Kullanımından Doğan Zarara ilişkin Ecrimisil Davasında Görevli Mahkeme

Ecrimisil Davasında Görevli Mahkeme Ortak alanın haksız kullanımından doğan zarar ve haksız işgal tazminatı istemine ilişkin ecrimisil davası ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Haksız işgal tazminatı istemine ilişkin ecrimisil davası, Türk Medeni Kanunu genel hükümleri uyarınca genel mahkemelerde görülmesi gereken bir dava türüdür. Kat Mülkiyeti Kanununda haksız işgal tazminatına yönelik herhangi bir düzenleme bulunmadığından uyuşmazlığa Kat Mülkiyeti Kanunu gereğince sulh hukuk mahkemelerince bakılacağından söz etmek mümkün değildir. Görevli Mahkeme Ecrimisil davalarında görevli mahkeme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 2. maddesinde yer alan açık düzenlemeye göre asliye hukuk mahkemesidir. HMK 2. Madde: \”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.\” Görev hususu kamu düzenine ilişkin olduğundan dolayı mahkeme tarafından yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekecektir. Yetkili mahkeme Ecrimisil davalarında yetki mahkeme, sıkça hataya düşüldüğü üzere sanıldığı gibi taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi değildir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/7717 E., 2021/77 K. sayılı kararında: \”Ecrimisil 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İBK\’da haksız eylem olarak nitelendirilmiş bulunduğundan HMK\’nın 16 maddesi uyarınca; haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davası taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için HMK’nin 12. maddesi uygulanmaz. Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK’deki genel yetki kuralı uygulama alanı bulur ve bu bağlamda, genel yetkili mahkeme olan davalının ikametgahı mahkemesi de yetkilidir.\” Bu kapsamda ecrimisil davasında yetkili mahkemeler: Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi, Zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi, Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi, ve genel yetki kuralı olan davalının ikametgah adresi mahkemesidir. Gayrimenkul hukuku alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; kamulaştırmasız el atma ile ilgili dava sürecinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Ortak Alanın Haksız Kullanımından Doğan Zarara İlişkin Ecrimisil Davasında Görevli Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1275 Karar No: 2019/752 Karar tarihi: 20.06.2019 Mahkemesi: Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki \”ecrimisil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.09.2013 tarih ve 2013/175 E., 2013/1069 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.10.2014 tarih ve 2014/11640 E., 2014/15641 K. sayılı ilamı ile: \”…Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re\’sen göz önünde tutulması gereken bir usül kuralıdır. Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 2/1. maddesi \”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.\” düzenlemesini içermektedir. Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davacı yöneticinin kat maliki olmayan davalı şirkete, apartman ortak alanına el atması nedeniyle haksız kullanım tazminatı istediği anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre değil genel hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği dolayısıyla davanın HMK\’nın 2. maddesi kapsamında kaldığı, görevli mahkemenin ise asliye hukuk mahkemesi olduğu tartışmasızdır. Hal böyle olunca, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esası yönünden karar verilmiş olması doğru değildir…\” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, ecrimisil istemlerine ilişkindir. Davacı vekili, davalı şirketin apartman zemin katındaki 11 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerde kiracı olduğunu, davalıya apartman ortak yeri olan ön bahçenin birinci kat çıkıntısını aşmamak ve aylık 200,00TL bedel ödemek koşuluyla ürün teşhirinde kullanması için kat malikleri kurulunca izin verildiğini, ancak bir süre sonra ödeme yapmayan şirket hakkında icra takibi başlatılıp, itirazın iptali davası açıldığını, 2008 yılı genel kurul toplantısında da kira ödemek suretiyle dahi davalının apartman girişini kullanmasına son verilmesi ve bahçenin eski hâline getirilmesi için karar alındığını, davalının bu karara uymadığı gibi apartman ortak yeri olan bahçenin tümünü işgal ettiğini, bunun üzerine Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açıldığını ve davalının müdahalesinin men\’ine karar verdiğini, kararın üç kez icraya konulmasına karşın davalının işgalini ısrarla sürdürdüğünü belirterek, şimdilik 10.000,00TL ecrimisilin kademeli faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, iddianın gerçeği yansıtmadığını, kiracı olan müvekkilinin kiralanan alanın dışına çıkmadığını, kat malikine teban ortak alandan yararlanan davalının ortak alanı kullandığı için bir bedel ödemek zorunda olmadığı gibi apartman ortak yeri kiraya verilemeyeceğinden ecrimisil de istenemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, el atmanın önlenmesi istemiyle Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonucunda 16.12.2010 tarih ve 2008/2418 E., 2010/2690 K. sayılı karar ile kat maliki hakkındaki davanın reddine, kat malikinin kiracısı olan davalı şirket hakkında ise binanın ilk kat çıkıntısını geçer şekilde ortak yer olan bahçeyi kullanımının önlenmesine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, ancak mahallinde yapılan keşifte davalının ortak yer olan bahçede kullanımına izin verilen yer dışındaki alana müdahale ederek kullanıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur. Mahkemece, davalının kat maliki olmasa da aynı binada kiracı olduğu, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu\’nun kat maliki dışında kullanıcı ve kiracıları da kapsadığı, kiracı konumundaki davalının kiralanan alan dışındaki ortak alana haksız el atmasının 634 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık mahkemenin görevine ilişkin olup; apartman yönetimi tarafından kat malikinin kiracısı olan davalı şirket aleyhine ortak alanı (apartman bahçesini) işgal ettiği iddiası ile açılan ecrimisil istemine konu davanın, 634

Ortak Alanın Haksız Kullanımından Doğan Zarara ilişkin Ecrimisil Davasında Görevli Mahkeme Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi Geçerse Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilebilir mi?

Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Sonrasında Yetkili Mahkemeye Başvurma Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim  bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürecine katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren on gün içinde yetkili (veya yetkisizlik kararını veren) mahkemeye dilekçeyle başvurulmadığı veya çağrı kağıdı çıkarılmadığı takdirde dava açılmamış sayılır. Yetkisizlik kararı sonrasında davacı veya vekili tarafından dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebini içeren bir dilekçe verilmese bile, karşı tarafa yetkili mahkemede tebligat yaptırmak için gerekli tebligat giderinin davacı tarafça yatırılması halinde (mülga) HUMK\’nın 193. maddesinde öngörülen usul işleminin on günlük hak düşürücü süre içerisinde yerine getirildiği ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Kayseri avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yetkisizlik Kararı Sonrasında Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi ve Davanın Açılmamış Sayılması Koşulları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/1-502 Karar No: 2018/1049 Karar tarihi: 09.05.2018 Kanunda öngörülen usul işleminin on günlük hak düşürücü süre içerisinde yerine getirildiği ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığı açıktır. Hal böyle olunca, davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir. Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. (4721 S. K. m. 683) (6100 S. K. m. 20, 193, 448) (1086 S. K. m. 27) Taraflar arasındaki \”el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.09.2012 gün ve … sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince karar önce onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine de istem kabul edilerek onama kararı kaldırılmış ve 09.12.2013 gün ve 2013/13861 E., 2013/17433 K. sayılı karar ile: \”…Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca temyiz edilerek, Dairece onanmış olup, davalı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; dava 11.01.2011 tarihli dilekçe ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış, anılan mahkemece verilen yetkisizlik kararı temyiz edilmeksizin 26.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun (HMK) 20. maddesine göre görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkeme bu kararında dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden (re’sen) görevli veya yetkili mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi ve davaya görevli veya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde taraflardan birinin görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkemeye başvurarak tebligat yaptırması gerekir. Buradaki iki haftalık süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemece re’sen gözetilir. Somut olayda yetkisizlik kararı 26.05.2011 tarihinde kesinleştiği halde, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.05.2011 tarihli yazısı ile dosyanın re\’sen yetkili Sincan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği görülmektedir. Hal böyle olunca, HMK\’nin 20/1. maddesi dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, işin esasının hükme bağlanması doğru değildir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmiş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin mülkiyetinde bulunan taşınmazın bir bölümünün davalı tarafından izinsiz bir şekilde servis alanı olarak kullanıldığını ileri sürerek, haksız el atmanın önlenmesi ile yıkıma ve davacının uğradığı zararın belirlenerek tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, taşınmazın Etimesgut\’ta bulunduğunu, bu nedenle Sincan Mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuştur. Davanın açıldığı Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, yetkili mahkemenin taşınmazın bulunduğu yer olan Sincan Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiş, Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece önce onanmış ise de davalı vekilinin karar düzeltme yoluna gitmesi üzerine bu kez onama kararı kaldırılarak, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, olayda uygulanması gereken kanun hükümlerinin yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri olduğu, HUMK\’nın 193. maddesine göre yetkisizlik kararı üzerine dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye yapılacak başvurunun kural olarak bir dilekçe ile yapılacağı, ancak başvurma dilekçesi için bir şeklin öngörülmediği, on günlük süre içerisinde yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvurarak karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ödenmesinin de gerekli ve yeterli olduğu, tebligatın bu on günlük süre içinde yapılmasının şart olmayıp, gecikmiş olmasının davanın açılmamış sayılmasını gerektirmeyeceği, somut olayda da davacı tarafın yasal on günlük süre içerisinde mahkemeye başvurarak davetiye tebliğ giderini yatırdığı ve yasal düzenleme gereğini yerine getirdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: yetkisizlik kararının kesinleşmesi üzerine dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi için yapılacak başvurunun dilekçe ile yapılması zorunluluğunun bulunup bulunmadığı, tebligat giderinin yatırılmış olmasının yeterli sayılıp sayılmayacağı, varılacak sonuca göre somut olayda davacı vekilince süresi içerisinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulup bulunulmadığı ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Usul Kanununun Zaman Bakımından Uygulanması Hemen belirtmek gerekir ki eldeki dava 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun (HUMK) yürürlükte olduğu 12.01.2011 tarihinde açılmış olup, dava derdest iken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiştir. Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine yargılamaya görevli ya da yetkili mahkemede devam edilebilmesi için yapılacak işlemler hakkında her iki kanun hükümleri

Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi Geçerse Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre Kamulaştırmasız el atma, idarenin, özel mülkiyete konu bir taşınmaza, kamulaştırma usullerine aykırı bir şekilde “fiilen” ve “bedelsiz” bir şekilde veya fiilen olmasa bile hukuki bir işlemle mülkiyet hakkını sınırlayarak el koymasıdır. Kamu idaresi, bir kamulaştırma işleminde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu başta olmak üzere belli hukuki prosedürleri uygulayıp mülkiyet hakkı sahibine kamulaştırılan yerin bedelini ödeyerek kamulaştırma yapmaktadır. Kamulaştırmasız el atmada ise, idare mülkiyet hakkı sahibine hiçbir bedel ödemeden mülkiyet hakkını eylem veya işlemleriyle sınırlamaktadır. Kamu idaresi, kamulaştırmasız el atma yoluyla mülkiyet hakkına müdahale ettiğinde, mülkiyet hakkı sahibinin müdahaleden kaynaklanan her türlü zararını karşılamak zorundadır. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Gayrimenkul hukuku ve gayrimenkul davaları konusunda 15 yılı aşkın bir deneyime sahip uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; müvekkillerimize kamulaştırmasız el atma davasının her türlü aşamasında danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre​ ve Anayasa Mahkemesi İptal Kararı Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce Kamulaştırma Kanunu\’nda öngörülen yirmi yılık hak düşürücü süre geçirildiğinden, davalının mülkiyet hakkı sona ermiş, taşınmaz, artık tesisi yapan davacı idarenin mülkiyetine geçmiştir. Anayasa’nın 153. maddesinin ikinci fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını ve bir hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği belirtildikten sonra beşinci fıkrasında da iptal kararlarının geriye yürümeyeceği açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları idari yargıda verilen iptal kararlarından farklı özelliğe sahiptir. İdari yargıda asıl olan, iptal kararlarının geriye yürümesi, bir başka ifade ile iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas olmasına karşın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2005/5-288 Karar No: 2005/352 Karar Tarihi: 25.05.2005 ÖZET: Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce Kamulaştırma Kanunu\’nda öngörülen yirmi yılık hak düşürücü süre geçirildiğinden, davalının mülkiyet hakkı sona ermiş, taşınmaz, artık tesisi yapan davacı idarenin mülkiyetine geçmiştir. Olayda, davacı idare yararına gerçekleşmiş ve tamamlanmış hukuki durum söz konusu olup, bu nedenle Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından etkilenmeyeceği açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının ilke olarak Resmi Gazete’de yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hüküm ve sonuç doğuracağı unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak, davacı idare yararına kazanılmış mülkiyet hakkının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği, kuşku ve duraksamadan uzaktır. Daha açık anlatımla Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce davacı yararına gerçekleşen kazanılmış hakka etkili olması olanaklı değildir. Yirmi yıllık hak düşürücü süre iptal kararından önce dolduğundan; Yerel Mahkemece taşınmazın, gerçek hak sahibi durumuna gelen davacı idare adına tesciline karar verilmesi ve aynı nedene dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır. (2942 S. K. m. 8, 10, 17, 38) (6830 S. K. m. 17) (4721 S. K. m. 701, 705, 712, 713, 984) (743 S. K. m. 618, 629, 633, 638, 639, 897) (2709 S. K. m. 35, 152, 153) (334 S. K. m. 36, 152) (221 S. K. m. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9) (ANY. MAH. 12.12.1989 T. 1989/11 E. 1989/48 K.) (ANY. MAH. 11.10.1963 T. 1963/124 E. 1963/243 K.) (ANY. MAH. 02.06.1964 T. 1964/13 E. 1964/43 K.) (YİBK 16.05.1956 T. 1956/1 E. 1956/6 K.) (YİBK 01.11.1944 T. 1944/9 E. 1944/30 K.) (ANY. MAH. 10.04.2003 T. 2002/112 E. 2003/33 K.) Dava: Taraflar arasındaki \”tescil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi\’nce davanın kabulüne dair verilen 24.2.2004 gün ve … sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi\’nin 24.5.2004 gün ve 4278-5930 sayılı ilamıyla; “…Dava, kamulaştırmasız el konulan taşınmazın elatma tarihinden dava tarihine kadar Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesinde yazılı 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tapuya tescili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesi, Anayasa Mahkemesi\’nin 04.11.2003 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2002/112 Esas, 2003/33 Karar sayılı ve 10.04.2003 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. Yasal dayanağı kalmayan davanın reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Davalı idare vekilinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde görüldüğünden mahkemesince gerekli karar verilmek üzere hükmün bozulmasına…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu\’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Karar: Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38. maddesinde öngörülen yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle tapu kaydının iptali ve davacı idare adına tescili istemine ilişkindir. A- Davacının İsteminin Özeti: Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü vekili 12.08.2002 tarihli dava dilekçesinde; davalı idare adına tapuda kayıtlı bulunan … ada 2 parsel sayılı taşınmazın İstanbul Tıp Fakültesi gelişme alanı içerisinde kalmakta olup; taşınmaz üzerinde Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı inşaatına 1968 yılında, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı inşaatına ise 1980 yılında başlanıldığını ve kamu hizmetine tahsis edildiğini; davalıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atma tarihinden dava tarihine kadar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38. maddesinde öngörülen yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ileri sürerek, dava konusu … ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile, davacı idare adına tesciline karar verilmesini istemiştir. B- Davalının Cevabının Özeti: Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilip edilmediği belli olmadığından, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38.maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediğini savunmuş; aşamalarda, davacı tarafça dayanılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38.maddesinin, 04.11.2003 gün ve 25279 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Anayasa Mahkemesi\’nin 10.04.2003 gün ve E:2002/112, K:2003/33 sayılı kararıyla iptal edildiğini, dolayısıyla davanın yasal dayanağının kalmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Yerel Mahkeme; … gerekçesiyle karar vermiştir. D- Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire\’ce yukarıda yazılı gerekçesiyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla, direnme kararı vermiştir. F- Maddi Olay: Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, tapuda davalı adına kayıtlı bulunan dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza 1968 ve 1980 yıllarında Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Binası ve Çocuk Ruh Sağlığı Ana Bilim Dalı binaları inşa etmek suretiyle kamulaştırmasız

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptali Davası Bir Mirasçı Tarafından Açabilir mi?

Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptali Davası Nasıl Açılır? Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Tapu iptal ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez. Tapu iptal ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 nolu Ek Protokol, tüm sözleşmeci devletlere mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde bireye etkin koruma mekanizmaları sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ihlalleri iç hukuk yolları ile giderilmediği takdirde AİHM’e bireysel başvuru yapılması mümkündür. Murisin ölüm tarihine göre terekesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)\’nun 701 ilâ 703 maddelerinde öngörülen elbirliği mülkiyetine tabidir. Bilindiği üzere, el birliği mülkiyetine tabi olan durumlarda ayrık haller dışında (TMK\’nin 702/4 fıkrası) tüm mirasçılar tarafından dava açılması asıldır. Bir mirasçının tereke adına dava açması halinde ise, dava dışı mirasçıların açılan davaya muvafakat etmesi veya TMK\’nin 640. maddesi gereğince terekeye mümessil tayin edilmesi halinde davanın dinlenmesi olanaklıdır. Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Tapu iptal ve tescil davası ile ilgili daha fazla bilgi almak için 15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuz tarafından hazırlanan makalemize sitemizden ulaşabilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda Hukuk Büromuzdan  ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptali Davası Miras Payı Oranında Açılamaz, Tüm Mirasçılar Dahil Edilmelidir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/10846 E.  2015/14004 K. \”İçtihat Metni\” Mahkemesi: … Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil- tenkis davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil davasının reddine, davalı … yönünden tenkis talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …\’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; KARAR Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakanı babası … diğer mirasçılarını mirastan mahrum bırakmak amacıyla adına kayıtlı tüm taşınmazları davalı … bırakmak istediğini, bunun gerçekleşmesi için de iki ayrı vekaletname tanzim ederek adına kayıtlı tüm taşınmazları satması için … genel vekil tayin ettiğini, davalı … bu vekaletname ile 1857 ve 1882 parsel sayılı taşınmazları önce kendi eşi … onun da davalı … devrettiğini, 1803 sayılı parselin ifrazından oluşan 2082 ve 2083 sayılı parsellerin … tarafından muris adına vekaletle davalılar … ve M..\’e satıldığını, murisin tasarruf ehliyetini kaybedecek derecede hasta olması nedeniyle davalı … vasi olarak atandığını, … vasi atandığı duruşmada hazır olması ve atamaya ilişkin kararı bilmesine rağmen vesayete ilişkin kararı ihlal ederek murisin genel vekili sıfatıyla bu işlemleri yaptığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteği ile eldeki davayı açmıştır. Davalı …, kardeşi olan muris … ile birlikte kadastrodan önce babası …\’dan köy senedi ile taşınmaz satın aldıklarını, aldıkları yerin tamamının kadastro tespiti sırasında 1803 sayılı parsel olarak muris adına yazılması nedeniyle kardeşi … aleyhine tapu iptal ve tescil davası açtığını ve 30.05.1985 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile 1803 sayılı parselin ifrazından oluşan 2083 sayılı parseli tapuda iktisap ettiğini, davalı …\’dan yer almadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur. Davalı …, 1857 ve 1882 parsel sayılı taşınmazları davalı …\’ın eşi …\’den satın aldığını, dava konusu taşınmazların tarla komşusu olup bu taşınmazların mirasbırakana ait olduğunu bildiğini, mirasbırakanın 10 yıldır felç hastası olduğunu, ancak …\’ın kendisine vasi atandığını bilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı …, 2082 sayılı parseli amcası olan mirasbırakan …\’den satın aldığını, kendisinin taşınmazı satın aldığı tarihte davalı …\’ın mirasbırakana vasi olarak atandığını bildiğini, taşınmazın bedelinin bir kısmını murisin kendisine olan borcuna saydığını, bir kısmını da murise ödediğini bildirip davanın reddini savunmuştur. Davalı …, mirasbırakan babasının felçli olması nedeniyle işlerini takip edemediğinden vekalete istinaden babasının talep ve talimatıyla bir kısım işlemleri yaptığını, taşınmazları 3. şahıslara sattığını, 10 yılı aşkın bir süre boyunca anne ve babasına yalnız kendisi ve eşinin bakıp gözettiğini, murisin akli melekelerinin gidip geldiği için bakıma muhtaç hale geldiğini, taşınmazların değersiz olup satıştan gelen paraların tedavi ve geçim için mirasbırakan tarafından tasarruf edildiğini, babalarının sağlığında tüm kardeşlere gerek para olarak gerekse arsa olarak hak sağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı … yönünden muris muvazaasının sübut bulmadığı, diğer davalılar … ve …yönünden muris muvazaası sabit ise de bu davalıların iyiniyetli oldukları gerekçesiyle tapu iptal ve tescil davasının reddine, davalı … yönünden tenkis talebinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının babası … 30.05.2009 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak davacı kızı …, davalı oğlu … ve dava dışı çocukları …, …ve …kaldığı, davalı …\’ın murisin kardeşi, davalı …\’nin murisin yeğeni, davalı … murisin akrabası ve tarla komşusu oldukları, davacı … tarafından 30.04.2007 tarihinde açılan vasi tayini davasında, 26.11.2008 tarihli oturumda, mirasbırakana \”beyin işlev bozukluğuna bağlı organik duygulanım bozukluğu + sekel sağ hemiparesi + motor disfazi\” tanısı konulduğundan bahisle Türk Medeni Kanunu\’nun 405. maddesi gereğince kısıtlanmasına, kendisine oğlu … vasi olarak atanması yönünde hüküm kurulduğu, kararın vasi adayı … yüzüne karşı verildiği, vesayet dosyasında vasi … tarafından alınmış bir satışa izin kararının bulunmadığı, mirasbırakanın … Noterliğinin 22.01.2007 tarihli vekaletnamesi ile … köyünde bulunan tüm taşınmazlarının satışı için, Antalya 16.Noterliğinin 02.12.2008 tarihli vekaletnamesinde ise …, … ilçesi ve köylerinde bulunan taşınmazlarının satışı için davalı oğlu …’na genel yetki verdiği, çekişme konusu 1803 parsel sayılı taşınmazın tapulamaca mirasbırakan adına kayıtlı iken … tarafından açılan … Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı ilamına istinaden 2 parçaya ifraz görerek 16.12.1985 tarihinde 2083 sayılı parselin …, 2082 sayılı parselin mirasbırakan adına tescil edildiği, 2082 sayılı parselin daha sonra mirasbırakan adına yetkili vekili … tarafından 02.12.2008 tarihli vekaletname kullanılarak, 05.12.2008 tarihinde davalı …’ya

Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptali Davası Bir Mirasçı Tarafından Açabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu İptal ve Tescil Davası ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları

Tapu İptal ve Tescil Davası – Emsal Yargıtay Kararları Tapu iptal ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez. Tapu iptal ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 nolu Ek Protokol, tüm sözleşmeci devletlere mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde bireye etkin koruma mekanizmaları sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ihlalleri iç hukuk yolları ile giderilmediği takdirde AİHM’e bireysel başvuru yapılması mümkündür. Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Tapu iptal ve tescil davası ile ilgili daha fazla bilgi almak için 15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuz tarafından hazırlanan makalemize sitemizden ulaşabilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda Hukuk Büromuzdan  ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Tapu İptal ve Tescil Davası ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları “Aile Konutu” Tescili Boşanma ile Sona Erer Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Karar No: 2018/2407 Mahkemece, davanın aile konutundan kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası (TMK m. 194) olduğu, davacı eşin açık rızası alınmadan yapılan satış işleminin geçersiz olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının kabulüyle taşınmazın davalı eş Y… adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, verilen bu karar davalı eş tarafından temyiz edilmiştir. Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır. (TMK madde 194). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ileri sürebilir. Evlilik, boşanmayla sona ermekle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Dava konusu taşınmazın maliki olan davalı eş Y… ile davacının, karardan önce 03.06.2015 tarihinde kesinleşen karar ile boşanmış oldukları anlaşılmaktadır. Evlilik, karar tarihinden önce boşanma ile sona erdiğine göre, davaya konu taşınmaz aile konutu olmaktan artık çıkmıştır. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması: Tapu İptal ve Tescili Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/8229 Karar No: 2015/7977 Dava, vekâletnamenin hile ile alındığı ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, davalıdan borç para istediğini, davalının noterden borç senedi düzenlenmesi koşuluyla borç para verebileceğini bildirmesi üzerine notere gittiklerini, davalının hileli işlem yapmak suretiyle borç senedi yerine satış yetkisi içerir biçimde vekâletname düzenlettirdiğini, bu şekilde dava dışı b. e. adına düzenlenen vekâletname kullanılarak 228 parsel sayılı taşınmazının davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, öte yandan temlikin hileli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, hile hukuksal nedenine dayalı olan davanın, hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Ne var ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada hile hukuksal nedenine değil, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Evrakta Sahtecilik ve Üçüncü Kişinin İyiniyeti Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Karar: 2015/5667 Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyiniyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasında “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, “kötüniyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir. Açıklanan ilke ve olgular dikkate alınarak somut olay incelendiğinde, çözülmesi gerekin ilk sorun olayda davalı …. ‘nın ilk el mi, yoksa ikinci el mi olduğudur. Tapu kaydı ve tedavülleri incelendiğinde dava konusu 566 parsel tapu kaydında … oğlu … adına kayıtlı iken sahte isim tashihine ilişkin ilam ile önce …… oğlu …. olarak değiştirildiği, daha sonra da …. oğlu …‘e ait mirasçılık belgesi ile intikal yaptırılıp devamında da davalı ……‘a satıldığı anlaşılmaktadır. Sahte isim tashihi ile başlayan bu silsilede işlemlerin de kısa aralıklarla gerçekleşmesi karşısında taşınmazı önce sahte isim tashihi ilamı sonra mirasçılık belgesiyle üzerlerine intikal ettirenlerin, bu intikali gerçekleştirmeden, kayden başka

Tapu İptal ve Tescil Davası ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu İptal ve Tescil Davası Nasıl Açılır?

Tapu İptal ve Tescil Davası Nedir, Nasıl Açılır? Tapu iptal ve tescil davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez. Tapu iptal ve tescil davası, ayni hakkı ihlal edilen kişinin mülkiyet hakkını temin eden en önemli dava türüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 nolu Ek Protokol, tüm sözleşmeci devletlere mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde bireye etkin koruma mekanizmaları sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, mülkiyet hakkı ihlalleri iç hukuk yolları ile giderilmediği takdirde AİHM’e bireysel başvuru yapılması mümkündür. Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Tapu iptal ve tescil davası ile ilgili emsal Yargıtay kararlarına sitemizden ulaşabilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda  15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuzdan ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Tapu İptal ve Tescil Davası Kime Karşı Açılır? Taşınmaz mülkiyetine ilişkin tüm davalar ile tapu iptal ve tescil davası, tapu kaydında taşınmazın mülkiyet hakkı sahibi olarak gözüken kişiye karşı açılır. Kayıt malikinin ölü olması halinde ise tapu iptal ve tescil davasının malikin mirasçılarına yöneltilmesi gerekir. Tapu iptal ve tescil davası ile birlikte tapu kaydında yer alan üçüncü kişiye ait ayni veya şahsi bir hakkın ortadan kaldırılması da talep edilirse, tapu kaydındaki hak sahibine de ayrıca dava açılması gerekir. İpotek, önalım hakkı, tapuya şerh edilmiş gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, sükna hakkı vs. gibi ayni veya şahsi hakların da terkini talep ediliyorsa, lehine bu haklar tesis edilen kişiler aleyhine de dava açılmalıdır. Olağanüstü zamanaşımı nedeniyle açılacak tapu tescil davaları, ilgili tüzel kişilik ve hazine aleyhine birlikte açılmalıdır (TMK md.713/3). Bu bağlamda bir köyün sınırları içerisinde bulunan taşınmazı nizasız ve aralıksız 20 yıl malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, hem köy tüzel kişiliğine hem de hazine aleyhine tapu tescil davası açmalıdır. Tapu İptal ve Tescil Davası Nasıl Açılır? Tapu iptali davası, tüm gayrimenkul davaları gibi taşınmazın bulunduğu yerde açılır (HMK md.12). Taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili mahkemedir. Taraflar anlaşarak davanın kesin yetkili yer mahkemesi dışında bir mahkemede görülmesini sağlayamazlar. Tapu iptal ve tescil davası, asliye hukuk mahkemesinde açılır (HMK md.2/1). Taşınmazın vasfı, büyüklüğü, değeri vb. gibi özellikleri ne olursa olsun davaya bakmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Tapu iptal ve tescil davası dilekçesinde taşınmazın kayıt bilgileri ile arazideki durumu ve olayın özelliklerine göre yapılan işlemdeki hukuka aykırılıklar açık bir şekilde anlatılmalıdır. Tapu kayıtları, kayıtlara dayanak teşkil eden belgeler ile birlikte dava dosyasına getirtileceği için doğru bilgi zaman kaybını azaltacaktır. Tapu iptali davası dilekçesinde özellikle hangi hususlarda bilirkişi incelemesi talep edildiği, keşif işleminde veya tanıklar dinlenirken nelere dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Tapu İptal ve Tescil Davası Nedenleri Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Vekalet görevinin (vekillik yetkisinin) kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, İmar uygulamasından kaynaklanan tapu iptali ve tescili davası, Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Aile konutu nedeniyle tapu iptal ve tescil davası, Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik nedeniyle tapu tescil davası. Yolsuz Tescil Nedir? Ayni haklar tescille doğmakla beraber, tescilin bir hüküm ve sonuç meydana getirmesi için geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerekir. Çünkü, hukuk sistemimizde tapu kayıtlarının oluşumunda “illiyet / sebebe bağlılık” prensibi esas alındığından bu prensip uyarınca tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu husus, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1024. maddesinin ikinci fıkrasında “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur” şeklinde açıklanmıştır. Yasa maddesindeki bu tanımdan da anlaşılacağı üzere gerçek hak durumuna uymayan tescil, yolsuz tescildir. Belirtilmelidir ki yolsuz tescil bir üst kavramdır. Yolsuzluk, tescil talebinde bulunan kişinin fiil ehliyetine veya tasarruf yetkisine sahip bulunmaması, tescile dayanak teşkil eden işlemin (satış, bağış vb.) şekil, irade sakatlığı, sahte vekâletnameyle veya vekâletnamede belirtilen yetkilerin aşılması suretiyle gerçekleştirilmesi, aynı taşınmaza ait birden çok tapu kaydı bulunması (çifte tapu kaydı) ya da tapu ve kadastro memurlarının kasıtlı davranışları veya hataya düşmeleri gibi çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. Tescilin yolsuz olması hâlinde, tescil işlemi gerçek hak sahipliğini ve hakkın kapsamını göstermez. Bu tür bir tescil yolsuzluğu nedeniyle sonuç doğurmaz. Diğer bir anlatımla geçerli bir sebebe dayanmayan tescil veya terkin işlemi taşınmaz üzerindeki ayni hakkın durumunu etkilemez ve böyle bir durumda gerçek hak sahipliğinde herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Ancak, tapu sicilindeki bir kaydın gerçek hak durumunu yansıtmayıp, sadece şekli bir değer taşıması hâlinde, tapu sicilinin kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirmesi imkânı ortadan kalkar. Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir (TMK m. 1025/1). (YHGK-K.2020/477). Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz (TMK md. 1024). Türk Medeni Kanunu’na göre, yolsuz tescili “bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi” başkaca bir delile gerek duyulmadan kötüniyetli addedilir. Üçüncü kişinin yolsuz tescili “bilen veya bilmesi gereken kişi” olup olmadığı şu olgular dikkate alınarak değerlendirilir: Tarafların tapu devrinden önce birbirini tanıyıp tanımadıkları, Akrabalık ilişkileri, Ticari ve ekonomik ilişkiler, Tarafların yaşadığı yer ve bu nedenle oluşan sosyal ilişkiler Tapu devir bedeli ve tarihi. Hukuki Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Tapuda taşınmazın devri işlemini yapan herkesin devir anında temyiz kudretine ve fiil ehliyetine sahip olması gerekir (TMK md.9). Türk Medeni Kanunu’na göre temyiz kudreti; bireyin davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme gücüdür. Örneğin; kişinin 18 yaşından küçük olması, devir sırasında sarhoş olması, akıl zayıflığı olması, yaşlılık veya bunlara benzer sebeplerden herhangi biriyle akla uygun hareket etme yeteneğini kaybetmiş kişi fiil ehliyetine sahip değildir. Fiil ehliyetine sahip olmayan kişinin yaptığı gayrimenkul satış işlemleri ve tapuda gayrimenkul devirleri hukuka aykırı olup tapu iptal ve tescil davasına konu olmaktadır. TMK md. 15’te de belirtildiği üzere, ayırtım gücü (temyiz kudreti) olmayan kişinin geçerli bir iradesi

Tapu İptal ve Tescil Davası Nasıl Açılır? Read More »