Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davasında Bakımın Bedel Olarak Kabul Edilmesi

Taşınmaz Devrinde Bakımın Bedel Olarak Kabul Edilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1218 Karar No: 2021/688 Karar Tarihi: 03-06-2021 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili 06.02.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların kardeş olup, mirasbırakan (babaları) … …\’nun 26.10.2011 tarihinde vefat ettiğini, murisin … 1. Noterliğince düzenlenen 25.10.1993 tarih ve 5278 sayılı vasiyetname ile tek mal varlığı olan dava konusu 7 numaralı bağımsız bölümü kızı davalıya vasiyet ettiğini, vasiyetnamenin açılıp okunduğunu ancak murisin 15.04.1995 tarihinde taşınmazı intifa hakkı kendinde kalmak üzere kızına satış göstererek bedelsiz şekilde devrettiğinin tespit edildiğini, vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonra yapılan satışın gerçek bir satış olmayıp murisin mal kaçırmak amacına yönelik olduğunu, davalının da alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek muvazaalı olan işlemin iptali ile taşınmazın tekrar mirasbırakan adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 12.07.2012 tarihli ön inceleme duruşmasında ise davacının miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğunu açıklamıştır. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın süre yönünden reddi gerektiğini, sağlığında murisle maddi ve manevi olarak davalının ilgilendiğini, murisin de evini davalıya satarak bedelini tam olarak aldığını, ölümünden onaltı yıl önce yapılan satışın mal kaçırma amaçlı olduğunun ileri sürülmesinin tamamen kötü niyetli olduğunu, aksi hâlde aile arasında hiçbir satışın yapılamayacağını, sözü edilen vasiyetnameden ise müvekkilinin muris vefat edene kadar haberdar olmadığını, olsaydı vasiyet edilen bir yeri ödeme yaparak satın almayacağını, murisin taşınmazı satmasındaki gerçek amacın ise duyduğu para ihtiyacına rağmen kızından karşılıksız şekilde para almayı kabul etmemesi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. … Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.01.2014 tarihli ve 2012/38 E., 2014/16 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre murisin dava konusu taşınmazı kızı olan davalıya satış suretiyle devrettiği, ancak yakın akrabalık ilişkisi, tapuda gösterilen bedelin gerçek değerden çok düşük olması, murisin öncesinde vasiyetname yaparak taşınmazı davalı kızına vasiyet etmiş olması hususlarının murisin taşınmazı bedelsiz şekilde davalı kızına devretme arzusunu gösterdiği, intifa hakkını kendinde bırakıp ölünceye kadar taşınmazda oturması hususunun da daireyi kendisine bakıp gözeten davalıya bağışlamak ve diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı satış yaptığının kanıtı olduğu gerekçesiyle davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.06.2015 tarihli ve 2014/9261 E., 2015/8830 K. sayılı kararı ile; \”… Somut olaya gelince; tanık anlatımları ve yapılan araştırmadan hasta ve bakıma muhtaç olan murisin bakımının davalı kızı tarafından yapıldığı, oğlu olan davacının ise murisle ilgilenmediği anlaşılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.\’nın 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukukî dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmaya yönelik olması gerekmektedir. Özellikle davanın kabulü halinde kendisine de pay isabet edecek olan dava dışı diğer mirasçı Nilgün beyanında, evleninceye kadar kendisi, davalı kardeşi ve babasının birlikte oturduklarını, evin maddi yükünün muhasebe şirketinde çalışan ve geliri iyi olan davalının üzerinde bulunduğunu, kendisinin 1992 yılında evlenmesi üzerine babası ile davalının birlikte kalmaya başladığını, murisin tüm ihtiyaçlarını davalı tarafından karşıladığını, davacının herhangi bir katkısının olmadığını, murisin de bu nedenle evi kardeşine devretmek istediğini, ancak davalının karşılıksız almak istemediği için ev eşyaları satın alıp, evde tadilatlar yaptırdığını ayrıca aldığı emekli ikramiyesini de murise verdiğini ifade etmiştir. Açıklanan hususlar yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın dava konusu taşınmazı temlikinde gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmayıp, taşınmazı kendisi ile ilgilenip, bakımını yapan kızına duyduğu minnet duyguları sonucu devrettiğinin kabulü gerekir. Diğer taraftan, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı sayılamaz. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle oy çokluğu ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. … Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/61 E., 2016/119 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında tanık anlatımlarına göre 2006 yılında …\’ya taşınan davalının babasını bakımevine yatırdığı ve murisin burada vefat ettiği, bu gerçek karşısında ölene kadar babasının yanında kalmadığı, sonuç olarak murisin tek malvarlığını bedelsiz olarak davalıya devrettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK  11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mirasbırakan tarafından davalı kızına satış suretiyle yapılan temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı, dosya kapsamı ve toplanan delillere göre murisin taşınmazını kendisi ile ilgilenip bakımını yapan kızına duyduğu minnet duygusu ile devrettiğinin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. 13. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede yer alan düzenlemeye göre; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” 14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir. 15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada

Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davasında Bakımın Bedel Olarak Kabul Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi

Diğer Eşin Rızası Olmadan Konulan Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-2906 Karar No: 2017/1723 Karar Tarihi: 13-12-2017 Özet: Dava açıldığı tarihte davalı eş üzerine kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. O halde, sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla hakları bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı, yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında, halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlanmadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekir. (4721 S. K. m. 193, 194, 240, 279, 652) (6100 S. K. m. 206) (YHGK. 15.04.2015 T. 2013/2-2056 E. 2015/1201 K.) (YHGK. 02.03.2016 T. 2015/2-53 E. 2016/211 K.) Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması davasından dolayı Konya 4. Aile Mahkemesince verilen 25.01.2016 gün ve 2015/1424 E., 2016/82 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılması ve tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Davalı banka vekili, davaya konu ipoteğin bizzat davacının yazılı muvafakatına istinaden tesis edildiğini, davacının söz konusu ipotek işleminden haberdar olmadığını iddia etmesinin de haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yargılama sırasında davalı İ. K.’ın ölümü üzerine dava mirasçılarına yöneltilmiş, davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Yerel mahkemece davaya konu taşınmazın davacı ile davalı İbrahim’in aile konutu olduğu ancak davacı ile davalı İbrahim arasındaki evliliğin, davalı İbrahim’in davanın devamı sırasında 31/05/2012 tarihinde ölümüyle sona erdiği, ölümle sona eren evlilik nedeniyle de davaya konu taşınmazın aile konutu özelliğini kaybettiği, davacının tapu kaydına aile konutu şerhi konulması hususundaki davasının konusuz kaldığı, ancak davaya konu taşınmaz üzerine ipotek tesis edilirken davacının haberinin olmadığı ve açık rızasının alınmadığı, tacir olan davalı şirketin de ipotek tesis edilirken taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği, banka tarafından davacının rızasının alındığı iddia edilen muvafakatnamenin de HMK’nın 206. maddesinde öngörülen şartları taşımadığından resmî belge niteliğinde olmadığı gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne karar verilmiştir. Davalı banka vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece; “Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK md.194/1). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ancak evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacı ile aile konutu üzerinde ipotek tesis ettiren eşi İbrahim’in evliliği, İbrahim’in yargılama devam ederken 31.05.2012 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer bir ifadeyle evliliğin sonlanmasıyla aile konutu ile kira sözleşmesini feshetme, devretme ve üzerindeki hakları sınırlandırmaya ilişkin kısıtlama “kendiliğinden” ortadan kalkar. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanılmak suretiyle yazılı şekilde “ipoteğin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmuştur. Yerel Mahkemece ipotek tesis işlemi sırasında davacı eşten muvafakatname almak isteyen davalı bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde taşınmaz üzerine ipotek tesis ettirdiği, davacı eşin davanın devamı sırasında vefat eden kocasının mirasçısı konumunda olduğu ve davacı eşin bu davadaki hukuki yararının devam ettiği, davanın reddedilmesi hâlinde icra takibinin sonunda taşınmazın satılacağı ve davacı eşin aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme olanaklarından yoksun kalacağı belirtilerek ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne ilişkin önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararının, davalı banka vekili tarafından ipoteğin kaldırılması yönünden, davacı vekili tarafından ise vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; “…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde tanınan aile konutu korumasının evliliğin ölüm ile sona ermesi durumunda da devam edeceği, sözü edilen hükmün sadece evliliğin korunması için getirilmiş bir hüküm olmadığı, aksi hâlde malik olmayan eşin TMK’nın 240, 279 ve 652. maddelerinde yer alan haklarını kullanamayacağı, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının devam ettiği gerekçesiyle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı İ.K.’ın ölümü nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yargılama sırasında davalı eşin (malik eşin) ölümü nedeniyle, aile konutuna tanınan korumanın sona erip ermeyeceği, aile konutu niteliğinin devam edip etmeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davanın konusuz kalıp kalmayacağına ilişkindir. Bilindiği üzere “aile konutu” kavramı 743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’nde yer almayıp 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile hayatımıza girmiş bulunmaktadır. Anılan Kanun’un 194. maddesine ilişkin gerekçede aile konutu “Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Talep Edilebilir mi

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/505 Karar No: 2023/2098 Karar Tarihi: 03-05-2023 Mahkemesi: Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi İlk Derece Mahkemesi: Zonguldak 1. Aile Mahkemesi Taraflar arasındaki tasarruf yetkisinin sınırlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müşterek haneyi terk ettiğini ve şu anda başka bir kadınla birlikte yaşadığını, müvekkilinin kredi çekerek gönderdiği para ile Arnavutköy’de arsa alındığını, yine tarafların daha önce Kahramanmaraş’taki evi satın aldıklarını, davalının bu taşınmazları satma girişiminde bulunduğunu, bu şekilde ailenin ekonomik varlığının tehlike altına girdiğini, bu nedenle davalının her iki taşınmazda bulunan tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını, haksız ve şartları oluşmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin kararı ile davalı …’ın yaklaşık 2 yıl kadar önce müşterek evden ayrıldığı, tarafların ayrı yaşamaya başladıkları, …’ın başka bir kadınla münasebetinin olduğu, başka bir kadına gittiği, davacı tanığının Derya’nın Almanya’da çocuk parası almak için dava açtığını, Derya’dan Almanya’da açmış olduğu bu dava sonuçlandıktan sonra …’a boşanma davası açacağını duyduğunu beyan ettiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde davacının boşanma davası açtığının ve halen Almanya’da derdest olduğunun belirtildiği, davaya konu taşınmazların tapuda davalı adına kayıtlı olduğu, davaya konu Kahramanmaraş Dulkadiroğlu ilçesi Yenişehir mahallesinde kain 3185 Ada, 16 Parsel sayılı taşınmazın dava dilekçesine ekli ilan çıktısından da anlaşıldığı üzere davalı tarafından satışa çıkarıldığı, davaya konu İstanbul ili, Arnavutköy ilçesi Tayakadın Köyünde kain 164 Ada, 27 Parsel sayılı taşınmazın satın alınması için davacı tarafından davalıya kredi çekerek 98.168,0 Euro banka havalesi ile gönderdiği, dekontun dosya arasında mevcut olduğu, havale tarihinin 07.08.2018 olduğu, taşınmazın dosyada mevcut tapu kayıtları ve resmi senet örneğinden davalı üzerine 25.09.2018 tarihinde resmi senetle satış ve tescil işlemlerinin yapıldığı, davacı tarafından ailenin ekonomik varlığının tehlike altına girdiğinden bahisle davalı adına tapuya kayıtlı Kahramanmaraş İli, Dulkadiroğlu İlçesi, Yenişehir Mahallesinde kain 3185 ada, 16 parsel sayılı ve İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, Tayakadın Köyünde kain 164 ada, 27 parsel sayılı taşınmazlarda davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının talep edildiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesinde “Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan malî bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Hâkim bu durumda gerekli önlemleri alır. Hâkim, eşlerden birinin taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini kaldırırsa, re’sen durumun tapu kütüğüne şerhedilmesine karar verir.” hükmü uyarınca davacının davasının kabulü ile, davalı adına tapuya kayıtlı Kahramanmaraş İli, Dulkadiroğlu İlçesi, Yenişehir Mahallesinde kain 3185 ada, 16 parsel sayılı ve İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, Tayakadın Köyünde kain 164 ada, 27 parsel sayılı taşınmazlarda davalının tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Kanun’un 199 uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına, bu taşınmazlara yönelik tasarrufların ancak davacının rızası ile yapılabileceğine, bu hususun tapu kütüğüne şerh edilmesine, ilgili tapu müdürlüklerine şerh için yazı yazılmasına karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. İstinaf Sebepleri Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek istinaf yoluna başvurmuştur. C. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin kararı ile tarafların ayrı yaşadıkları süreçte davalı erkeğin ailenin ekonomik birliğini tehlikeye düşürecek mahiyette herhangi bir tasarrufunun davacı tarafça ispat edilememesi hususu dikkate alındığında ailenin ekonomik varlığının korunması gereği veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu olmadığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. V. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davacı vekili; davalı erkeğin taşınmazları satma girişiminde olduğu, mal kaçırma niyeti bulunduğunun ispatlandığı, davanın reddinin usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; davanın reddi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. C. Gerekçe 1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Uyuşmazlık, tasarruf yetkisinin sınırlanması kararı verilmesi şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. 2. İlgili Hukuk 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 maddeleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 199 uncu maddesi. 3. Değerlendirme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesine göre, ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim belirleyeceği mal varlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Davacı dava dilekçesi ile davalının tasarruf yetkisinin kısıtlanmasını talep etmiş İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince, ailenin ekonomik varlığının korunması gereği veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu olmadığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tarafların fiilen ayrı yaşadıkları, davalı erkeğin mal varlığının bir kısmını elden çıkarma yönünde girişimlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hale göre, davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasında gereklilik bulunduğu gerçekleşmiş olup, 4721 sayılı Kanun’un 199 uncu maddesi koşulları oluşmuştur. Buna göre; Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulü kararının doğru olduğu kabul edilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. VI. KARAR Açıklanan sebeplerle; Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, Peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Eşlerden Birinin Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/5268 Karar No: 2023/6066 Karar

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/207 Karar No: 2023/821 Karar Tarihi: 20-09-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan 23.06.2008 tarihli sözleşme uyarınca müvekkilinin davalının Tekirdağ, Çorlu ve Çerkezköy İşletme Müdürlükleri bölgesinde ikinci ihbarname dağıtımı ve borçtan dolayı enerji kesme-açma gibi hizmetleri üstlendiğini, sözleşme devam ederken işçilik ücret ve giderlerine ilişkin taraflar arasında ihtilaf çıktığını, idarenin hakedişlerin hesaplanması safhasında bu hesap tarzının yanlış olduğunu ileri sürerek bordrolara müdahale ettiğini, internet sitesinde işçilik hesaplama modülüne göre düzenlenmeyen bordrolarda hakedişlerdeki işçilik ücretlerine ait bölümün ödenmeyeceğini duyurduğunu, işveren payı ayrıca dâhil edilerek hesaplama yapıldığı için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ödenen işçi ve işveren sigorta payı, damga vergisi, kaynakta kesinti yoluyla vergi dairesine ödenen vergi ve işçi ücretinde işçiye ödenen net maaş tutarı fazla hesaplanmak ve ödenmek suretiyle müvekkilinin zarara uğratıldığını, fazladan SGK ve vergi kesintisi, damga vergisi ve işçi ücreti ödenmek zorunda kaldığını ileri sürerek 80.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 16.05.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 176.032,45 TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; işçilik maliyetinin idari şartnamenin 26 ncı maddesindeki esaslar dikkate alınmak suretiyle kamu ihale kurumunun işçilik hesaplama modülü kullanılarak yapıldığını, davacının ihale konusu işle ilgili çalıştırması istenen asgari sayıdan fazla sayıda personel çalıştırdığı hâlde kâr elde ettiğini, ilgili hakediş dönemine ait tüm bedelleri eksiksiz aldığını gösterecek şekilde “bu hak edişi aynen kabul ediyorum” beyanıyla imza altına alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı 6. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 12.11.2012 tarihli ve 2010/496 Esas 2012/468 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde işveren payı dâhil işçilik ücretlerinin belirlendiği, anılan maddenin düzenleme biçiminden de anlaşıldığı üzere brüt asgari ücrete işveren payının da dâhil olduğu, bu miktara söz konusu maddede belirtilen pozisyonlarda çalışanlar için belirlenen katsayı uygulanmak suretiyle ödenecek ücretin belirleneceğinin açık olduğu, buna göre davacı şirketin fazladan ödeme yaptığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Onama Kararı 7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.05.2013 tarihli ve 2013/2077 Esas, 2013/3304 Karar sayılı kararı ile; kararın onanmasına karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 03.03.2014 tarihli ve 2013/7516 Esas, 2014/1516 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı tarafça, hak edişlerin alınması sırasında davacının \”hak edişleri aynen kabul ediyorum\” beyanıyla ödemeleri kabul ettiği iddia edilmiş olup, mahkemece bu savunma üzerinde usulüne uygun bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Anılan sözleşmenin 13.1. maddesinde yükleniciye yapılacak ödemelerin her ay düzenlenecek, ara hak ediş raporları ile fatura karşılığı ödeneceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, hak edişler getirilip, ihale mevzuatı ve uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi heyetinden bordrolar, hak ediş belgeleri, sözleşme ve şartname hükümleri değerlendirilip, davalının bu yöndeki itirazlarını cevaplandıran, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak, oluşacak uygun sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı belirtilerek, bozulması gerekirken, onandığı anlaşılmakla, davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı 10. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 16.11.2015 tarihli ve 2014/185 Esas, 2015/337 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, hakedişler getirtilip ihale mevzuatı konusunda uzman iki mali müşavir ve bir hukukçu bilirkişiye dosya tevdi edilerek bilirkişi raporu alındığı, alınan bilirkişi raporunda; davalı idarenin uygulamasına göre 1.048.167,13 TL ödeme yapılabileceği, SGK primi dâhil hesaplama yapılması hâlinde ise ödenebilecek toplam ücretin 872.134,68 TL olması gerektiği, davacı vekilinin itirazlarının kabulü hâlinde 176.032,45 TL fazladan ödeme yapıldığının tespit edildiği, \”söz konusu hakedişleri aynen kabul ediyorum\” beyanının ibra olarak kabul edilip edilmeyeceğinin mahkemenin takdirinde olduğunun belirtildiği, sözleşme eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde düzenlenen işçilik ücretlerinin işveren payı dâhil hesaplanması gerektiği, hakedişlerin alınması sırasında davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise, iş sahibi ile yüklenici arasında ekonomik bakımdan ciddi bir dengesizliğin bulunduğu, bu tür sözleşmelerde yüklenicinin işini devam ettirebilmek için iş sahibinin istediği ya da hazırladığı belgeleri imzalamak zorunda olduğu, ayrıca davacıya ödenen miktar ile ödenmeyen miktar oranlandığında % 20\’den fazla bir orana karşılık geldiği, bu nedenle ödenmeyen 176.032,45 TL\’lik alacağın fahiş olduğu, davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra sayılamayacağı, davacı tarafından makbuz verilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki 23.06.2008 tarihli sözleşmenin 9.2. maddesinin (6) nolu bendinde sözleşmenin ekleri arasında KİK Hizmet İşleri Genel Şartnamesi de yer

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kooperatif, İnşaatlar Bitmeden Hesaplanan Kesin Maliyet Bedelini Ortaklardan Talep Edebilir mi

Kooperatif Kesin Maliyet Bedelinin Talep Edilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/1227 Karar No: 2023/1045 Karar Tarihi: 01.11.2023 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.01.2022 tarihli ve 2021/6310 Esas ve 2022/185 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davacının tapu iptali ve tescil isteminin reddine, alacak talebinin ise kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili kooperatif tarafından bugüne kadar usulüne uygun olarak kesin maliyet bedellerinin belirlenmesine ve üyelerden talep edilmesine yönelik herhangi bir karar alınmadığını, davalı ile kooperatiften dairesini alan diğer üyelerden yalnızca geçici maliyet bedeli alındığını, kooperatiften istifa eden üyelere olan borçların, evlerini teslim alan üyeler için yapılan inşaatlarda kullanılan banka kredisi borçlarının, vergi, SGK vs. borçların dairesini teslim alan üyelerin kesin maliyet bedeli hesabına eklenmediğini ve tüm bu borçların dairesini teslim almamış olan üyelere bırakıldığını, yapılan bu fahiş hataların müvekkili kooperatifin mevcut yönetimi tarafından görev başına geldikleri zaman kooperatif kayıtlarında yapılan incelemeler neticesinde tespit edildiğini, bu nedenle 21.04.2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında, daha önce hesaplanan tüm geçici ve kesin maliyet bedellerinin iptali ile yeniden kesin maliyet bedeli hesaplanmasına karar verildiğini ve alınan kararların kesinleştiğini, bu kapsamda verilen yetki uyarınca yönetim kurulu tarafından ilgili hazırlıkların yapıldığını ve alınan kararlar ile kesin maliyet bedeli hesaplanması sürecinin başlatıldığını, hesaplanan kesin maliyetlerin ana sözleşmenin 61 inci maddesindeki usule uygun şekilde üyelere tebliğ edildiğini ve on beş günlük itiraz süresi ile devamındaki prosedürlerin de 61 inci maddeye uygun olarak tamamlanmasının sağlandığını, bu kapsamda tüm üyelerin paylarına düşen kesin maliyet bedeli borcunun üyelere tebliği ile ödeme yapmalarının talep edildiğini, ancak davalının verilen bu sürelere rağmen borcunu ödemediğini, kooperatif tarafından yeniden kesin maliyet bedeli hesabı yapılmasından ve genel kurulda alınan kararlardan sonra davalı ile birlikte bir kısım üyelerin haksız ve kötüniyetli olarak kooperatif üyeliklerinden istifa ettiklerini müvekkili kooperatife bildirdiklerini, müvekkili kooperatifin de ilgili üyelere gönderdiği cevap ihtarında hak ve vecibelerde eşitlik ilkesi gereğince üyelikten istifalarının hukuken sonuç doğurabilmesi için ya teslim aldıkları daireleri ve tapuları ihtarnamenin kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde kooperatife devretmeleri gerektiğinin ya da kesin maliyet bedellerinin ve %10 risk payının ana sözleşmenin 61/e maddesinde belirtildiği üzere ödenmesinin bildirildiğini, ne var ki ihtara rağmen belirtilen süre içinde davalı tarafından kooperatife daire ve tapu devri yapılmadığı gibi muaccel olan kesin maliyet bedelinin de ödenmediğini, davalının kooperatiften elde ettiği menfaate (daireye) karşılık üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalının kooperatiften çıkma iradesi (istifası) mahkemece geçerli kabul edildiği takdirde dava konusu … İli, … İlçesi, … … Mahallesi 6074 ada 5 nolu parselde bulunan A Blok 7 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili kooperatif adına tesciline, davalının istifa beyanı geçersiz ve hâlen kooperatif üyesi olduğu kabul edilerek tescil talebinin reddedilmesi hâlinde ise kooperatif yönetimi tarafından ana sözleşmenin 61 inci maddesine göre yeniden hesaplanan kesin maliyet bedeli ve diğer hususlardan … edim borçları nedeniyle şimdilik 5.000,00 TL kesin maliyet bedeli alacağının arabuluculuk başvuru tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 12.04.2021 tarihli ıslah dilekçesinde ise davada istenen 5.000,00 TL kesin maliyet bedeli alacağını 177.415,58 TL artırarak toplam talebini 182.415,58 TL’ye çıkarmıştır. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının kendi belirlediği kesin maliyet bedeli alacağının müvekkili tarafından ödenip kat mülkiyeti tapusu alınmasına rağmen 21.04.2019 tarihli genel kurul kararını dayanak göstererek yeniden kesin maliyet bedeli istemesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, kooperatife olan borcunu ödeyerek 2011 yılında kat mülkiyeti tapusunu alan müvekkilinin kooperatifle ilişiğinin kesildiğini, zira müvekkilinin 2011 yılında tapuyu almasından sonra kooperatif tarafından yapılan genel kurul toplantıları ile hazirun listesinde adının bulunmadığını ve genel kurula da davet edilmediğini, davacı tarafından 21.03.2011 tarihinde daire kesin maliyetlerinin tespit edildiğine dair evrakın, 02.06.2011 tarihinde de taahhütname ve ilişik kesme belgesinin müvekkiline verildiğini, anılan belgelerden de anlaşılacağı üzere müvekkilinin belirlenen kooperatif kesin maliyet bedelini ödemesi sonucu tarafların birbirini ibra ettiğini, yapı kooperatifleri ana sözleşmesinin ortakların şahsi sorumlulukları başlıklı 20 nci maddesinde her ortağın kooperatifin borçlarına karşı taahhüt ettiği pay tutarı kadar sorumlu olduğu ve kooperatiften ilişkisi kesilen ortağın sorumluluğunun ayrıldığı tarihten itibaren iki yıl devam edeceğinin düzenlendiği, kooperatifle 2011 yılında ilişkisi kesilen müvekkiline bu kadar yıl sonra yeniden borç çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu ve davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, davacı kooperatifin eşitlik ilkesine aykırı davrandığını belirterek davanın usulden, aksi hâlde esastan reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 08.07.2021 tarihli ve 2019/774 Esas, 2021/577 Karar sayılı kararıyla; davacının tapu iptali ve tescile yönelik talebinin menfaatler dengesine uygun olmadığından reddi gerektiği, buna karşılık terditli talebi olan alacak yönünden yargılamaya devam edildiği, genel kurulca ödeme günü belirlenerek aidat bedelinin süresinde ödenmesine, süresinde ödenmediği takdirde temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi hâlinde bu kararın tüm ortakları bağlayacağının açık olduğu, bilirkişi heyetinin hükme esas alınan raporuna göre davacı tarafından kooperatif üyesi olan davalıdan kesin maliyet bedeli alacağı olarak 182.415,58 TL talep edilebileceği, davalıya 27.07.2019 tarihinde … Gazetesinde ilanen tebligat yapıldığından ve kesin maliyet bedeli tebliğ tarihinden itibaren bir ay sonra muaccel olacağından, davalının borcuna 28.08.2019 tarihinden itibaren genel kurulda kararlaştırılan yıllık %18 (aylık %1,5) oran üzerinden gecikme faizi uygulanacağı gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteminin reddine, terditli alacak talebinin kabulü ile; 5.000,00 TL alacağın dava tarihi 22.11.2019 tarihinden itibaren, 177.415,58 TL’nin ise ıslahın yapıldığı 12.04.2021 tarihinden itibaren işleyecek aylık %1,5, yıllık %18 faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 13.10.2021 tarihli ve 2021/1602 Esas, 2021/1705 Karar sayılı kararıyla; somut olayın özelliklerine uygun ve denetime elverişli bilirkişi

Kooperatif, İnşaatlar Bitmeden Hesaplanan Kesin Maliyet Bedelini Ortaklardan Talep Edebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taahhüt Nedeniyle Tahliye: Kira Sözleşmesinden Önce Tahliye Taahhütnamesi İmzalatılması

Taahhüt Nedeniyle Tahliye Davası: Kira Sözleşmesinden Önce Tahliye Taahhütnamesi İmzalatılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/6-975 Karar No: 2021/1108 Karar Tarihi: 28-09-2021 Özet: Somut olay incelendiğinde; davacı vekili davalı …’un dava konusu taşınmazda 05.03.2010 başlangıç tarihli kira sözleşmesi gereğince aylık 3.350TL kira bedeli ile kiracı olduğunu, davalının dört yıldır kiracı olarak bulunduğu işyerini son dönem başından sonra verdiği 14.03.2013 tarihli taahhütname ile 04.03.2014 tarihinde boşaltacağını kayıtsız ve şartsız olarak kabul ettiğini, davalının yazılı taahhüdüne uymadığını ileri sürerek taahhüt nedeniyle kiralanandan tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davaya dayanak yapılan tahliye taahhüdünün davacı tarafça kira sözleşmesinin imza edildiği tarihten önce alındığını, davacının, taşınmazın kiracı sıfatıyla kullanılabilmesinin ön şartı olarak ileri sürdüğü taahhütnameyi müvekkiline manevi cebir altında imzalattığını, bu şekilde imza edilen taahhüt tarafların gerçek iradelerini yansıtmaktan uzak olduğundan geçerli olmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş ise de yukarıda da belirtildiği üzere TMK’nın 6 ve HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Tahliye taahhütnamesinin kira sözleşmesinden önce imzalatıldığını iddia eden davalı kiracı bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bu durumda mahkemece ispat yükümlülüğü ters çevrilerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. (6098 s. K. m. 352) (6570 s. K. m. 7) (4721 s. K. m. 6) (6100 s. K. m. 190) (YHGK 04.10.1944 T. 1944/15-20 E. 1944/28 K.) 1. Taraflar arasındaki taahhüt nedeniyle tahliye davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 2. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda önce onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı …’un dava konusu taşınmazda 05.03.2010 başlangıç tarihli kira sözleşmesi gereğince aylık 3.350TL kira bedeli ile kiracı olduğunu, davalının dört yıldır kiracı olarak bulunduğu işyerini son dönem başından sonra verdiği taahhütname ile 04.03.2014 tarihinde boşaltacağını kayıtsız ve şartsız olarak kabul ettiğini, yazılı taahhüdüne uymayan davalıya … 1. Noterliğinin 06.03.2014 tarihli ve 2454 yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini, davalının ihtar ve uyarılara rağmen yazılı taahhüdüne uymadığını ileri sürerek taahhüt nedeniyle kiralanandan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya dayanak yapılan tahliye taahhüdünün davacı tarafça kira sözleşmesinin imza edildiği tarihten önce alındığını, davacının, taşınmazın kiracı sıfatıyla kullanılabilmesinin ön şartı olarak ileri sürdüğü taahhütnameyi müvekkiline manevi cebir altında imzalattığını, bu şekilde imza edilen taahhüt tarafların gerçek iradelerini yansıtmaktan uzak olduğundan geçerli olmadığını, davacının aynı taşınmaz ile ilgili olarak başka hukuksal nedene dayalı olarak … 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde müvekkili aleyhine tahliye davası açtığını ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17.12.2014 tarihli ve 2014/256 E., 2014/963 K. sayılı kararı ile; gerek davacı vekilince dosyaya sunulan içeriği doldurulmuş 14.03.2013 tarihli tahliye taahhütnamesinin, gerekse davalı vekilince dosyaya sunulan içeriği doldurulmamış ancak tarafların isim ve imzalarını taşıyan tarihsiz tahliye taahhütnamesinin basılı (matbu), bilgisayar çıktısı olarak düzenlenmiş olmaları ve imzaları taraflarca inkâr edilmeyen (asılları da bulunan) bu iki belgenin mevcut olması, diğer taraftan gerek davacı tanığı …’in yeminli beyanı, gerekse davacı asilin duruşma sırasındaki isticvabında bizzat söylediği “tahliye taahhütnamesini sözleşmeyi yaparken aldığı, bu taahhütnameyi almadan sözleşme yapmadığı” yönündeki ifadesi karşısında, 14.03.2013 tarihli “tahliye taahhütnamesi” başlıklı belgenin, sözleşmenin yapıldığı 05.03.2010 tarihinde içeriği boş ve zemini basılı olarak düzenlendiği ve taraflarca altının imzalandığı, bu belgenin daha sonra davacı tarafça içeriğinin el yazısı ile doldurulduğu yönünde bir kanaat oluştuğu, bunun üzerine; davacı vekiline, dilekçesinde “her türlü yasal delil” ifadesi geçtiği için, karşı tarafa yemin teklif edip etmeyeceğinin sorulduğu, davacı vekilinin yemin teklif etmeyeceklerini belirttiği, bu durumda; “taraflar arasında düzenlenen tahliye taahhütnamesinin sözleşme yapıldığı sırada kiralayan tarafından kiracıdan alındığı” yönündeki karine ve bu konuda oluşan kanaat çerçevesinde, davacı tarafın “taahhütnamenin sonraki bir tarihte kiracı tarafından verildiği” yönündeki iddiasını kanıtlayamadığı, davaya konu tahliye taahhütnamesinin sözleşme başlangıcında alındığı ve bu yönüyle kiralayanın sözleşme yapmama baskısı altında alınan bir taahhütname niteliğinde olup hukuken geçersiz olduğu, dolayısıyla davada tahliye koşullarının oluşmadığı, davacı taraf davada haksız olup taşınmazın tahliye edilmesi nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında herhangi bir karar verilmesine yer olmadığından yargılama giderlerinden davacı tarafın sorumlu olduğu gerekçesiyle dava konusu taşınmaz kiracı tarafından tahliye edildiğinden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davacı tarafın davalının yargılama giderlerine mahkum edilmesi yönündeki talebinin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 26.03.2015 tarihli ve 2015/2042 E., 2015/3042 K. sayılı kararı ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 16.11.2015 tarihli ve 2015/7313 E., 2015/9971 K. sayılı kararı ile; “…Davacı vekili dava dilekçesinde; 05.03.2010 başlangıç tarihli ve 2 yıl süreli sözleşme ile kiracı olan davalının 14.03.2013 tarihli tahliye taahhütnamesi ile kiralananı 04.03.2014 tarihinde tahliye edeceğini taahhüt etmesine rağmen bu tarihte tahliye etmediğini belirterek tahliye taahhüdü nedeniyle kiralananın tahliyesini talep etmiştir. Davalı vekili tahliye taahhütnamesinin kira sözleşmesinin imzalanmasından önce boş ve tarihsiz olarak alındığını, davacının ön şart olarak taahhütnameyi imzalatmak istediğini belirterek manevi cebir altında alınan tahliye taahhütnamesinin geçersiz olduğunu ve davanın reddini savunmuştur. Mahkemece kiralananın yargılama sırasında tahliye edilmesi sebebiyle dava konusuz kaldığından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davacının dava açmakta haklı olmadığı gerekçesiyle yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. …nun 190. Maddesi uyarınca ispat yükü, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Tahliye taahhütnamesinin kira sözleşmesinden önce imzalatıldığını iddia eden davalı bu iddiasını ispat etmekle yükümlü olup, mahkemece ispat yükümlülüğü ters çevrilerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı bu defaki incelemeden anlaşılmakla davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 09.03.2016 tarihli ve 2016/85 E., 2016/356 K. sayılı kararı ile; davalının “tahliye taahhütnamesi” başlıklı, içeriği doldurulmamış ancak tarafların isim ve imzalarını taşıyan belge ve tanık delili ile “davacıya verilen tahliye taahhütnamesinin

Taahhüt Nedeniyle Tahliye: Kira Sözleşmesinden Önce Tahliye Taahhütnamesi İmzalatılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kira Bedelinin Tespiti Davasında Fazlaya ilişkin Hakların Saklı Tutulması ve Talebin Islah Edilmesi

Kira Bedelinin Tespiti Davasında Fazlaya ilişkin Hakların Saklı Tutulması ve Saklı Tutulan Hakla İlgili Islah Talebinde Bulunulması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/6-2792 Karar No: 2021/267 Karar Tarihi: 16-03-2021 Özet: Davacılar vekili, davalı ile aralarında 01.02.2011 tarihinde başlayıp 01.02.2016 tarihinde sona erecek kira sözleşmenin 3. maddesine göre kira bedelinin 2011 yılı için 4.500,00TL olarak belirlendiğini, sonraki yıllarda kira bedelinin (ÜFE+TEFE)/2 oranında artırıldığını, sözleşmenin 3. maddesinin son fıkrasında, tarafların ilk üç yılın sonunda kira bedelinde yapılacak olan artışa ilişkin mutabakata varamazlar ise, kira bedeli artışının bilirkişi marifeti ile tespit ettirileceğinin düzenlendiğini, ancak davalının kira bedeli konusunda ortak mutabakata varılmaksızın 2014 yılı için 5.693,27TL ödeme yaptığını ileri sürerek taşınmazın kira bedelinin 17.02.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 8.000,00TL olarak tespitine karar verilmesini talep etmiş, 12.02.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile de davayı brüt 8.000,00TL kira bedeli üzerinden açtıklarını belirterek kira bedelinin brüt 9.200,00TL olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Kira bedelinin tespiti davaları kendine özgü bir dava olup inşai davalar sonunda verilen kararlara yakın bir niteliktedir. Bu davalarda sadece ilgili kira döneminde geçerli olacak kira bedelinin tespiti istenir ve kira bedelinin tespiti davasının sınırlı bir konusu vardır. Dava sonucunda hâkim, ileriye yönelik olarak bir yıllık süre zarfında uygulanacak olan kira bedelini belirler ve kira sözleşmesinde yer alan kira bedeli, hâkim kararı ile değiştirilmiş olur. Davanın bu niteliği gereğince kira bedelinin tespitine ilişkin talep bölünemez ve kira bedeli davacı tarafından bir seferde açık ve net olarak istenilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla kira bedelinin tespiti davalarında fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamaz ve saklı tutulan bu hakla ilgili olarak ıslah talebinde bulunulamaz. Öte yandan kira bedelinin tespitine ilişkin talep dava dilekçesinde belirtilen döneme ilişkin olduğundan, ıslahla bedelin artırılması durumunda ise daha sonraki bir dönemi kapsayacak şekilde talepte bulunulmuş olur ve bu da kira bedelinin tespiti davalarının niteliğine aykırıdır. (6098 s. K. m. 344, 345) (6100 s. K. m. 109, 176, 180) (6570 s. K. m. 2, 3) (YİBK 12.11.1979 T. 1979/1 E. 1979/3 K.) (YHGK 26.02.2014 T. 2013/3-633 E. 2014/154 K.) (YHGK 21.11.1966 T. 1966/19 E. 1966/10 K.) 1. Taraflar arasındaki kira bedelinin tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkilleri ile davalı arasında imzalanan kira sözleşmesine göre kira döneminin 01.02.2011 tarihinde başlayıp 01.02.2016 tarihinde sona ereceğini, sözleşmenin 3. maddesine göre kira bedelinin 2011 yılı için 4.500,00TL olarak belirlendiğini, sonraki yıllarda kira bedelinin (ÜFE+TEFE)/2 oranında artırıldığını, sözleşmenin 3. maddesinin son fıkrasında, tarafların ilk üç yılın sonunda kira bedelinde yapılacak olan artışa ilişkin mutabakata varamazlar ise, kira bedeli artışının bilirkişi marifeti ile tespit ettirileceğinin düzenlendiğini, ancak davalının kira bedeli konusunda ortak mutabakata varılmaksızın 2014 yılı için 5.693,27TL ödeme yaptığını, müvekkillerinin Bakırköy 51. Noterliğinin 13.01.2014 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kira bedelinin 8.000,00TL olarak belirlenmesini istediklerini, davalının Beyoğlu 60. Noterliğinin 10.02.2014 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile müvekkilleri tarafından tek taraflı artış yapıldığını belirterek müvekkillerinin hesabına ödenen tutarın uygun olduğunu beyan ettiğini ileri sürerek taşınmazın kira bedelinin 17.02.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 8.000,00TL olarak tespitine karar verilmesini talep etmiş, 12.02.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile de davayı brüt 8.000,00TL kira bedeli üzerinden açtıklarını belirterek kira bedelinin brüt 9.200,00TL olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin kira sözleşmesi uyarınca kira artışını her yıl düzenli olarak yaptığını, 2014 yılı için ödediği kira bedelinin 5.693,27TL olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 344. maddesi gereğince taraflarca kira bedeli konusunda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedelinin bir önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmemek koşuluyla hakkaniyete göre belirleneceğini, davacıların talep ettiği kira bedelinin üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçtiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/159 E., 2015/79 K. sayılı kararı ile; mahallinde yapılan bilirkişi incelemesine göre, Yargıtay kararlarında da benimsenen yönteme göre endeks uygulamasının art arda 3 yıl için uygulanabileceği, bu süreden sonra taraflar arasındaki kira bedelinde anlaşmazlık olması hâlinde kira parasının hak ve nefaset kurallarına göre belirlenmesi gerektiği, emsal ve rayiçler nazara alınarak taşınmazın hali hazır durumu itibariyle boş olarak yeniden kiraya verilmesi hâlinde aylık kira bedelinin 9.000.00-10.000,00TL aralığında bir bedel olacağı, ancak taşınmazın hâli hazır bu konumuna etki eden ve davalı tarafından yapılan iyileştirmeler göz önüne alındığında mevcut durumu itibariyle ve hak ve nefaset kuralları doğrultusunda aylık kiranın brüt 8.750,00TL (net 7.000,00TL) olacağının belirlendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile dava konusu taşınmazın 17.02.2014 tarihinden itibaren aylık kira bedelinin takdiren brüt 8.750,00TL (net 7.000,00TL) olarak tespitine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 23.11.2015 tarihli ve 2015/7190 E., 2015/10218 K. sayılı kararı ile; “…Davacı vekili, taraflar arasında 01.02.2011 başlangıç, 01.02.2016 bitiş tarihli kira sözleşmesi bulunduğunu, aylık kira bedelinin net 4.500 TL olup, yıllık kira artışının tefe-tüfe ortalaması olarak belirlendiğini, bundan ayrı sözleşmede “Taraflar, ilk 3 (üç) yılın sonunda sözleşme de belirtilen koşullar da arttırılan kira bedelini karşılıklı mutabakatla bölge rayiçlerine göre yeniden belirleyecek ve yazılı mutabakat yapacaktır, yapılacak olan artışa ilişkin mutabakata varamazlar ise son 2 yıla ait söz konusu kira bedeli artışı bilirkişi marifeti ile tespit ettirilir.” düzenlemesi bulunduğunu, tarafların aylık bedel konusunda anlaşmadıklarını belirterek aylık kiranın hakkaniyete uygun biçimde 17.02.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 8.000 TL olarak belirlenmesini istemiş, 12.02.2015 tarihli beyan dilekçesi ile davayı brüt 8.000 TL kira bedeli üzerinden açtıklarını, 22.12.2014 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda brüt kira bedelinin aylık 9.200 TL olarak belirlenmesi için davalarını ıslah ettiklerini belirtmiştir. Davalı vekili 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 344 gereği davacının talebinin kabul edilemeyeceğini, endekse göre artış yapılması gerektiğini, davaya konu yerde kiraların davacının istediği kadar olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan keşifler sonucunda ilk bilirkişi kurulu kiralananın boş olarak kiraya verilmesi halinde aylık brüt 8.750 TL, hak ve nesafet indirimi ile

Kira Bedelinin Tespiti Davasında Fazlaya ilişkin Hakların Saklı Tutulması ve Talebin Islah Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ön Alım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Bedelde Muvazaa İddiasının İleri Sürülmesi

Ön Alım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Bedelde Muvazaa İddiası Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Esas No: 2019/4471 Karar No: 2019/7987 Karar Tarihi: 28-11-2019 Özet: Dava, ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Somut olayda, her ne kadar mahkemece, davalının gerçek satış bedelinin tapuda gösterilenden daha yüksek olduğu yönündeki savunmasına da değer verilerek davanın reddine karar verilmiş ise de satış akdinin tarafı olan davalının bedelde muvazaa iddiası dinlenemeyeceğinden, açıklanan ilkeler doğrultusunda işin esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru değildir. (4721 s. K. m. 733) Dava Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18/05/2015 gününde verilen dilekçe ile ön alım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 14/01/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Karar Dava, ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, paydaşı olduğu … ada 1 parsel sayılı taşınmazın dava dışı önceki paydaşı …\’in taşınmazdaki 1/4 payını 17.02.2014 tarihinde 20.000,00TL bedelle davalıya sattığını, satışla ilgili kendisine noter bildirimi yapılmadığını ileri sürerek bedeli karşılığında, davalı adına kayıtlı payın iptali ile adına tescilini talep ve dava etmiştir. Davalı, davacının satıştan haberdar olduğunu, dava konusu taşınmazda çiftçilik yapmakta olup payı satın almak istemediğini, kötüniyetli olarak bu davayı açtığını, tapuda düşük gösterilmiş ise de gerçek satış bedelinin 200.000,00TL olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacı ile payı satanın yakın akraba olup duruşmada dinlenen davalı tanıklarının beyanlarına göre, davacının satıştan haberdar olmasına rağmen ön alım hakkını kullanmadığı, davalının 185.000,00TL ödeyerek satın aldığı dava konusu payı, davacının tapuda gösterilen değer üzerinden satın almak istemesinin, davanın bu bedel üzerinden kabulü halinde sebepsiz zenginleşmeye yol açacağı, ayrıca davalının payı satın aldıktan sonra üzerindeki şerhleri temizleyerek taşınmazda emek sarfettiği, buna karşılık ön alım hakkını zamanında kullanmayan davacının bu hakkını şimdi ileri sürmesinin iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. Ön alım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda, bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde, diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir. Ön alım hakkı alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 733/3. maddesi hükmüyle yapılan satışın, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Ön alım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir. Ön alım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Ön alım hakkını kullanan paydaşın, bu payı satın almak isterken tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masraflar toplamından ibaret olan ön alım bedelini depo etmesi gerekir. Ancak, davacı tapuda yapılan satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bedelde muvazaa iddiasında bulunabilir ve bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabilir. Davalı ise satış akdinin tarafı olduğundan, bu akdin bedele ilişkin kısmının muvazaalı olduğunu, gerçek satış bedelinin tapudaki miktarın üstünde bulunduğunu iddia edemez. Zira bir kimse 3. kişilere karşı yaptığı akitle bağlı olup kendi yaptığı muvazaalı işlemden, kendi yararına sonuç çıkartamaz. Başka bir ifadeyle, bir kimse 3. kişilere karşı kendi muvazaasına dayanamaz. Bu durum, kimse kusurlu hareketinden kendi lehine sonuç çıkaramaz kuralının doğal bir sonucudur. Somut olayda, her ne kadar mahkemece, davalının gerçek satış bedelinin tapuda gösterilenden daha yüksek olduğu yönündeki savunmasına da değer verilerek davanın reddine karar verilmiş ise de satış akdinin tarafı olan davalının bedelde muvazaa iddiası dinlenemeyeceğinden, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda işin esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de davalının, dava konusu pay üzerindeki takyidatları kaldırmış olması, satış bedelinin tespiti ve depo edilmesi aşamalarında nazara alınacağından, bu hususun da davanın reddine gerekçe gösterilmesi doğru görülmemiş; bu nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir. Sonuç Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/13-682 Karar No: 2021/255 Karar Tarihi: 11-03-2021 Özet: Somut olayda; davalının zararı, harici sözleşme gereğince kararlaştırılan satış bedelinin ödenmesinden değil, tapudaki satış ve resmî senedin düzenlenmesi sırasında tapu masraflarından kaçınmaya yönelik eksik satış bedelinin bildirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla davalı sebepsiz zenginleşmemiş ve fakat davacı alıcı ön alım davası sonrası taşınmaz mülkiyetini gerçek bedeli geri alamadan kaybederek fakirleşmiştir. Bu fakirleşmenin sebebi ise vergi ve masrafları daha az ödemek gibi birtakım gayelerle, haksız çıkar elde etmek amacıyla resmî belgenin düzenlenmesinde gerçeğe aykırı beyanda bulunulmasıdır. Davacının, bu eyleminden dolayı yani kendi kusuru ile zarar gördüğü açıktır. Hukukun temel ilkelerine göre hiç kimse kendi kusurundan kendisi lehine sonuç çıkaramayacağından davacı, sebep olduğu zarara katlanmak zorundadır. Nitekim kararıyla Hukuk Genel Kurulu, benzer bir uyuşmazlıkta satıcının menfi tespit talebini yerinde görmüş; zarara, Devlet aleyhine satış bedelini muvazaalı şekilde düşük gösteren alıcının sebep olduğuna ve bu sebeple davacı satıcının sorumluluğuna gidilemeyeceğine hükmetmiştir. (4721 s. K. m. 706) (2644 s. K. m. 26) (1512 s. K. m. 60, 89) (818 s. K. m. 61, 189) (6098 s. K. m. 237) (13.HD. 21.01.2016 T. 2015/38078 E. 2016/1141 K.) 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; müvekkilinin müşterek (paylı) mülkiyete konu 1342 parsel sayılı taşınmazda davalıya ait payı 15.07.2007 tarihli sözleşme ile 35.000,00TL bedel karşılığında satın aldığını, tapu devri gerçekleştikten sonra diğer paydaşın ön alım hakkına dayalı açtığı tapu iptali ve

Ön Alım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Bedelde Muvazaa İddiasının İleri Sürülmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Orman Tahdidi İçindeki Taşınmazın Orman Kanunu 2B Maddesi Uyarınca Orman Sınırı Dışına Çıkarılması

Orman Kanunu 2B Maddesi Uyarınca Orman Sınırı Dışına Çıkarılan Yerler 6831 sayılı Orman Kanunu Madde 1 Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır… Madde 2 Orman sayılan yerlerden: A) Öncelikle orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi maksadıyla, orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler, B) 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, Orman sınırları dışına çıkartılır. Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır. Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz. Bu madde hükümleri; muhafaza ormanı, millî park alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlar ve 3 üncü madde ile orman rejimi içine alınan yerlerde bu niteliklerinin devamı süresince; yanan orman sahalarında ise hiçbir şekilde uygulanmaz. Bu maddenin (B) bendi ile orman sınırları dışına çıkarılıp, 2924 sayılı Kanunun 11 ve 12 nci maddeleri gereğince fiili durumlarına göre ifraz edilerek bedeli karşılığı satılacak yer, yapı ve tesisleri kullananlardan, satış işlemleri tamamlanıncaya kadar ecri misil alınmaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/901 Karar No: 2023/1211 Karar Tarihi: 06.12.2023 Taraflar arasındaki dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu\’nun 2/B maddesi ile ormandan çıkartılan yer olduğu hususunun tapuya şerh verilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu taşınmazın 1942 yılında yapılan orman tahdidi sonucunda kesinleşen orman sınırları içerisinde kaldığını, 1976 yılında ise 6831 sayılı Orman Kanunu\’nun 2/B maddesi kapsamında çalışma yapıldığını ve taşınmazın orman sınırı dışına çıkarıldığını, buna karşın tapu kaydında 2/B parseli olduğuna dair şerh bulunmadığından müvekkilinin taşınmazı satın alamadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydına Orman Kanunu’nun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olduğunun ve yarı payının zilyetliğinde bulunduğuna dair tapu kaydının beyanlar hanesine şerh verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; bir yerin orman olup olmadığı ya da orman sınırları dışına çıkarılıp çıkarılmadığının buna ilişkin tutanak ve haritalara göre belirleneceğini, taşınmazın orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olmadığı gibi tapu kaydının beyanlar hanesinde de böyle bir şerhin bulunmadığını, eldeki davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 29.05.2018 tarihli ve 2016/403 Esas, 2018/200 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın … Kadastro Mahkemesinin kesinleşen ilâmına göre 1976 yılında 6831 sayılı Kanun\’un 2/B maddesi hükmü gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığının sabit olduğu, ancak davacının zilyetliliğinde bulunduğuna ilişkin şerh verilmesi hususunun idareye başvuru yapılarak çözülebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile … ili, … ilçesi, … … Mahallesi (eski 1402 parsel ) 28125 ada 59 parselin Orman Kanunu\’nun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer olduğunun tapuya şerh verilmesine, davacının zilyetliğinde olduğunun tapuya şerh verilmesine ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 27.03.2019 tarihli ve 2018/802 Esas, 2019/111 Karar sayılı kararıyla; ilk derece mahkemesi tarafından çekişmeli taşınmazın beyanlar hanesine 6831 sayılı Orman Kanunu\’nun 2/B maddesi uyarınca orman sınırı dışına çıkarıldığının şerh verilmesi bakımından kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmadığı, zilyetlik şerhi verilmesi isteminin ise idareye başvuru yapılarak sonuçlandırılması gerektiğinden ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı Hazine vekili yararına vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken vekâlet ücretine hükmedilmemesi doğru olmadığından davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun bu yönden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile … ili, … ilçesi, … … Mahallesi (eski 1402 parsel) 28125 ada 59 parselin Orman Kanunu\’nun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer olduğunun tapuya şerh verilmesine, davacının zilyetliğinde olduğunun tapuya şerh verilmesine ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır. 2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…1. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde karar verilmiş ise de bilirkişi raporları ve aynı bölgeye ait Dairemizin temyiz incelemesinden geçen diğer dosyalardaki tahdit evraklarından çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre ilk kez 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman sınırları içinde bulunduğu, Vakıflar İdaresinin Muratpaşa Vakfına ait tapu kaydına dayanarak 1942 tahdidine itiraz etmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarihli ve 208 sayılı iptal kararının sadece vakfın tapulu taşınmazlarına ilişkin olduğu, bu itibarla Vakıf tapusu kapsamı dışında kalan taşınmazlar yönünden tahdidin kesinleştiği ve geçerliliğini sürdürdüğü, 1952 yılında makiye tefrik çalışmalarına konu edildiği, makiye tefrik işleminin bir tespit niteliğinde olup orman sınırları dışına çıkarma işlemi olmadığı, bu hususa 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 Esas, 2010/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında “3116 sayılı Kanun hükümlerine göre

Orman Tahdidi İçindeki Taşınmazın Orman Kanunu 2B Maddesi Uyarınca Orman Sınırı Dışına Çıkarılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu İptali ve Tescili Davasında Ön Alım Bedelinin Enflasyon Nedeniyle Değer Kaybına Uğraması

Ön Alım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Ön Alım Bedelinin Değer Kaybına Uğratılarak Ödenmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru İlkay Mahanoğlu Başvurusu Başvuru Numarası: 2018/17652 Karar Tarihi: 19/10/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 25/1/2024-32440 Birinci Bölüm – Karar Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN Raportör: Heysem KOCAÇİNAR Başvurucu: İlkay MAHANOĞLU I. Başvurunun Özeti 1. Başvuru, aleyhine açılan ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasında başvurucuya ait ön alım bedelinin yaklaşık altı yıllık dava sürecinde nemalandırılmaması ve değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. Başvurucu, Mersin ili Yenişehir ilçesi Emirler köyü Çeşmegediği mevkiinde bulunan 102 ada 162 parsel numaralı taşınmazın 4417/8835 hissesini 22/5/2012 tarihinde 706.680 TL bedel karşılığında satın almıştır. 3. Bu taşınmazda 1/4 hissesi olan paydaş Ş.K. kanuni ön alım hakkına dayalı olarak 22/11/2012 tarihinde başvurucu aleyhine Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Davacı Ş.K. dava dilekçesinde, ön alım hakkının kullanılmasını önlemek amacıyla bedelin yüksek gösterildiğini belirterek bedelde muvazaa iddiasında bulunmuş ve mahkemece belirlenecek gerçek bedel karşılığında taşınmazın tapusunun iptaliyle adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. 4. Başvurucu 11/12/2012 tarihli cevap dilekçesinde 706.680 TL satış bedeli ve tapu masraflarının ödenmesi şartıyla davayı kabul ettiğini belirtmiştir. 5. Mahkemece davacının bedelde muvazaa iddiası nedeniyle yargılama boyunca sırasıyla 7/5/2013, 6/12/2014 ve 26/5/2015 tarihlerinde üç kez mahallinde keşif icra edilmiş, ek raporlar da dâhil olmak üzere aynı olguya ilişkin birden çok bilirkişi raporu temin edilmiştir. 6. Mahkeme 5/11/2015 tarihli duruşmada ön alım hakkını kullanmak isteyen davacıya satış bedeli ve tapu masraflarından oluşan toplam 718.502,72 TL\’yi vezneye depo etmesi için kesin süre vermiş ve davacı da 3/12/2015 tarihinde belirlenen ön alım bedelini depo etmiştir. Mahkeme 10/12/2015 tarihinde davanın kabulüne karar vererek başvurucuya ait payın iptaliyle davacı adına tesciline ve depo edilen 718.502,72 TL ön alım bedelinin hüküm kesinleştiğinde başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir. 7. Taraflarca temyiz edilen karar Yargıtay 14. Dairesince (Daire) 28/3/2017 tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme talebi de Daire tarafından 19/4/2018 tarihinde reddedilmiştir. 8. Başvurucu 718.502,72 TL ön alım bedelini 21/5/2018 tarihinde tahsil etmiştir. 9. Başvurucu, nihai hükmü 18/5/2018 tarihinde öğrendikten sonra 7/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 10. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. II. Değerlendirme 11. Başvurucu 22/11/2012 tarihinde aleyhinde açılan ön alım hakkı davasının yargılamanın gereksiz uzamasına sebebiyet verilerek beş yılı aşkın bir süre sonra kabul edildiğini ve bunun sonucunda satış bedelini ödediği 22/5/2012 ile ön alım bedelini teslim aldığı 21/5/2018 tarihleri arasında oluşan enflasyon farkı nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 12. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun uyuşmazlığa konu taşınmaz payını tapuda satın aldığı dikkate alındığında başvurucu yönünden Anayasa\’nın 35. maddesi anlamında mülkün mevcut olduğu kuşkusuzdur. 13. Yine başvuru konusu olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir. 14. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa\’nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa\’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43). 15. Başvurucunun taşınmaz üzerindeki payı 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 732., 733. ve 734. maddelerine istinaden davacı adına tescil edilmiş olup belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün varlığı tartışmasızdır. Ayrıca mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme imkânının da başvurucuya tanındığı anlaşılmıştır. 16. Ön alım hakkının kullandırılmasının ve ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasında bedelin geç depo edilmesi, depo edilen bedelin vadeli hesapta nemalandırılmamasının mülkiyet hakkı yönünden başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemediği önemlidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın şartları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine aittir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Abbas Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/17715, 9/11/2017, § 48). 17. Anayasa Mahkemesi daha önce ön alım bedelinin enflasyon karşısında uğradığı değer kaybına ilişkin şikâyetleri karara bağlamıştır. Buna göre ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davalarında mahkeme, ön alım bedelinde oluşan değer kaybı şikâyeti yönünden dava açıldıktan sonra makul bir süre içinde ön alım bedelinin vadeli bir mevduat hesabına yatırılması biçiminde basit tedbirle yargı sürecinin hızlı işlememesinin kişiler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirme imkânına sahip olup mahkemenin bu tedbirleri almamış olması, mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüğün ihlali sonucunu doğurmaktadır (benzer bir değerlendirme için bkz. Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 71). Öte yandan Anayasa Mahkemesi özel kişiler arası icrai bir uyuşmazlığın söz konusu olduğu Fatma Yıldırım (B. No: 2014/6577, 16/2/2017, §§ 53-63) başvurusunda da ihale bedelinin icra sürecinde nemalandırılmamasının mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüğün ihlali sonucunu doğurduğu değerlendirmesini yapmıştır. 18. Somut olayda 22/5/2012 tarihinde satın alınan taşınmaza ilişkin 14/6/2012 tarihli noter ihtarnamesinden sonra ön alım hakkına dayalı olarak başvurucu aleyhine 22/11/2012 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Başvurucunun 11/12/2012 tarihli cevap dilekçesinde davacının ön alım talebini kabul ettiğini belirtmesine, ayrıca 20/3/2013 tarihli ön inceleme duruşmasında bu kabulünü yinelemesine rağmen Mahkemece yargılama boyunca üç kez mahallinde keşif yapılmış; ek raporlar da dâhil olmak üzere aynı olguya

Tapu İptali ve Tescili Davasında Ön Alım Bedelinin Enflasyon Nedeniyle Değer Kaybına Uğraması Read More »