Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davalarında Yargılama Giderlerinden Sorumluluk

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davalarında Yargılama Giderlerinden Sorumluluk 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yargılama giderlerinden sorumluluk – Madde 326 (1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırması öngörülmüştür. Kural kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davaları yönünden incelenmiştir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; kuralın mülkiyet hakkının özüne dokunduğu ve anılan hakkı işlevsiz hâle getirdiği, mülkiyet hakkının korunması ile bu hakka yönelik müdahalelerin Anayasa’ya ve kanuna uygun olarak gerçekleşmesini sağlamanın devletin temel amaç ve görevleri arasında yer aldığı, ayrıca bunun hukuk devleti ilkesinin de bir gereği olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat talebiyle açılan davada davacının kısmen haksız çıkması, idarenin Anayasa’ya açıkça aykırı bir eyleminin bulunduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bu itibarla kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davası kısmen reddedilmiş olsa da davacı gerçek karşılığın ödenmesine yönelik güvenceden yararlanmalıdır. Kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davalarında malike yüklenecek külfet nedeniyle taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden idare adına tescil edilmesi sonucunu doğurabilecek herhangi bir hüküm Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığın ödenmesi güvencesi ile bağdaşmayacaktır. Bu bağlamda söz konusu davaların kısmen kabulüne karar verildiği hâllerde kural uyarınca davacının yargılama giderlerinin bir bölümünden sorumlu tutulması taşınmazın gerçek karşılığını elde edememesine yol açabilecektir. Bu itibarla kuralla kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davalarında mülkiyet hakkına getirilen sınırlama kamulaştırmanın gerçek karşılığın ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebileceğini öngören Anayasa’nın 46. maddesinin sözüyle bağdaşmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davalarında Yargılama Giderlerinin Haklılık Oranına Göre Paylaştırılması Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2023/101 Karar Sayısı: 2023/207 Karar Tarihi: 30/11/2023 R.G.Tarih-Sayı: 18/1/2024-32433 İtiraz Yoluna Başvuran: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi İtirazın Konusu: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. ve 330. maddelerinin “kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davaları” yönünden Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükümleri Kanun’un itiraz konusu; 1. 326. maddesi şöyledir: “Yargılama giderlerinden sorumluluk MADDE 326- (1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” 2. 330. maddesi şöyledir: “Vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi MADDE 330- (1) Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 22/6/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu sorunu görüşülmüştür. 2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; anılan fıkranın (a) bendinde “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Anayasa Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. 3. Söz konusu İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 4. 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrasında açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır. İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği belirtilmiştir. 5. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun itiraz konusu 326. maddesinin (3) numaralı fıkrasında aleyhine hüküm verilenlerin birden fazla olması durumunda mahkemenin yargılama giderlerini bunların arasında paylaştırabileceği gibi müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebileceği hükme bağlanmıştır. 6. Anılan Kanun’un itiraz konusu 330. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre takdir edilecek vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği öngörülmüştür. 7. Yapılan incelemede gerekçeli başvuru kararında, aleyhine hüküm verilenlerin birden fazla olması durumunda mahkemenin yargılama giderlerini bunların arasında paylaştırabilmesi veya müteselsilen sorumlu tutulmalarına karar vermesi ile vekille takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre takdir edilecek vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi hususlarının Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır. 8. Bu itibarla Kanun’un 326. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 330. maddesine yönelik başvurunun yöntemine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. 9. Açıklanan nedenle 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; A. 326. maddesinin; 1. (3) numaralı fıkrasına ilişkin başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE, 2. Kalan kısmının esasının incelenmesine, B. 330. maddesine ilişkin başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE, 22/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 10. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 11. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin (1)

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Tazminat Davalarında Yargılama Giderlerinden Sorumluluk Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hasar Tespit Raporunun Ancak Asıl İşlemle Birlikte Dava Konusu Edilmesine ilişkin Düzenlemenin İptali

Hasar Tespit Raporunun Ancak Asıl İşlemle Birlikte Dava Konusu Edilmesi AYM Kararı Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapıların ve kamu tesislerinin incelenerek düzenlenen hasar tespit raporlarının ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilmesi öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; taşınmazın afet sonrası durumunu gösteren hasar tespit işlemi yapıldıktan sonra taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı fiilen kısıtlanacağından bu işleme karşı doğrudan dava açılamamasının mülkiyet hakkını ihlal ettiği, kuralda hasar tespit işleminin niteliği bakımından bir ayrım yapılmadığı, bu çerçevede hasarsız ve az hasarlı yapılar yönünden yıkım ve hak sahipliği olan asıl işlemlerin tesis edilmesi çoğu zaman mümkün olmadığından bu yapılara ilişkin olarak asıl işlem tesis edilmesini beklemenin hukuki bir fayda sağlamayacağı, bu durumun mahkemeye erişim hakkını kullanılamaz hâle getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun uyarınca düzenlenen hasar tespit raporları, hak ve yükümlülük getiren başka işlemlere dayanak teşkil etmekte ve taşınmazın değerini etkilemektedir. Bu itibarla yapıların hasar durumlarının raporlanması faaliyeti sırasında hukuka aykırı işlem tesis edildiğinin ilgililer tarafından ileri sürülmesi hâlinde bu işlemlerin hukuka aykırılığının tespiti ve iptali için yetkili makama başvurma imkânının sağlanması Anayasa\’nın 40. maddesinin gereğidir. Hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis edilecek işlemlerden olan hak sahipliği başvurusunun olumsuz sonuçlanması durumunda söz konusu hak sahipliği başvurusunun reddine ilişkin işlem ile hakkında hasar tespit raporu düzenlenen taşınmazın hasar durumuna göre alınabilecek yıkım ve tahliye kararlarına karşı idari yargı mercileri nezdinde iptal davası açma imkânı bulunmaktadır. Öte yandan hasar tespit raporuyla taşınmaz üzerinde bulunan yapı, tekniğe uygunluk ve depreme dayanıklılık nitelikleri yönünden etiketlenmektedir. Yapının inşaat kalitesi yönünden bir tür etiketleme işlevi gören hasar tespit raporlarının -sonrasında bir işlem tesis edilsin veya edilmesin- maliklerin mülkiyet hakkını etkilemektedir. Sonrasında başka bir idari işlem tesis edilen hasar tespit raporlarının hukuka uygun olup olmadığının yargı mercileri önünde tartışılacağı söylenebilirse de tüm hasar tespit raporları, sonradan bir idari işlem tesisine yol açmadığı gibi idarenin işlem tesisinde gecikmesi de söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda ise belirlenen hasar durumundan kaynaklı olarak yapının ekonomik değerini etkileyecek mahiyette olan hasar tespit raporlarının hukuka uygun olup olmadığının incelenmesine imkân sağlayan bir yargı yolu bulunmamaktadır. Sonuç olarak taşınmazın değerini etkileyen bir idari işleme karşı tek başına dava açılmasının önlenmesinin Anayasa’nın 40. maddesinin gerekleriyle uyumlu olmadığı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2023/134 Karar Sayısı : 2023/209 Karar Tarihi : 30/11/2023 R.G.Tarih-Sayı : 16/1/2024-32431 İtiraz Yoluna Başvuran: Elâzığ 1. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 2/7/1968 tarihli ve 1051 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 13. maddesinin (a) fıkrasına 29/5/2003 tarihli ve 4864 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen altıncı paragrafın birinci cümlesinde yer alan “…hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresinin Anayasa’nın 13., 35., 36. ve 125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Davacı tarafından, hasar tespit çalışması sonucunda taşınmazının az hasarlı olarak belirlenmesine ilişkin hasar tespit raporunun iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (a) fıkrası şöyledir:  “Afet bölgelerinde yapılacak teknik işler – Madde 13 a) Yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit raporu düzenlenir. Gereken hallerde, yapılarda meydana gelen hasarı tespit etmek üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığının isteği üzerine diğer bakanlık, kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, üniversiteler ve meslek odaları, konusunda deneyimli yeteri kadar inşaat mühendisi ve/veya mimarı hasar tespiti çalışmalarında derhal görevlendirmekle yükümlüdürler. Arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verilir. Bu makamlarca böyle binalar derhal boşalttırılır. Yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesi sahiplerine bildirilir. Mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durum, mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle, bildiri yapılmış sayılır. Mal sahibi veya vekili, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebilir. İdare kurulları bu itirazı en geç 3 gün içinde inceler ve karara bağlar. Süresinde itiraz olunmıyan, yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı takdirde bu binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan elde edilecek malzeme bedelinden ödenmek üzere, mahallin en büyük mülkiye amirinin emri ile yıktırılır. Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 13/9/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatih TORUN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri afetlerde; yapılar ve kamu tesislerinin genel hayata etkili olacak derecede zarar gördüğü veya görmesi muhtemel olan yerlerde gerekli tedbirlerin alınması ve zarara uğrayanlara yardım edilmesi ile ilgili hususlar 7269 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. 4. Anılan Kanun’un 13. maddesinde afetin gerçekleşmesinin ardından afet bölgelerinde yapılacak teknik işlere ilişkin hususlara yer verilmiştir. Maddenin (a) fıkrasının birinci paragrafında, yapılacak işlemlere esas olmak üzere Bakanlıkça kurulacak fen kurulları tarafından afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek hasar tespit raporunun düzenleneceği; ikinci paragrafında ise gereken hâllerde, yapılarda meydana gelen hasarı tespit

Hasar Tespit Raporunun Ancak Asıl İşlemle Birlikte Dava Konusu Edilmesine ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Köy Merasına Tecavüz Suçu: Meranın Belediye Sınırları İçerisinde Kalması Halinde Ceza Verilir mi

Köy Merasına Tecavüz Suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Hakkı olmayan yere tecavüz – Madde 154 (1) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir. (2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır. (3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır. Madde Gerekçesi Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen işgal edilmesi, taşınmazın sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıştır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terkedilmiş, bahis konusu yerler hakkında işlendiğinde de keza suç oluşacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiştirmek suç hâline getirilmiştir. Suların kamuya ait olması veya özel nitelikte bulunması önemli değildir. Köy Merasına Tecavüz Suçu: Meranın Belediye Sınırları İçerisinde Kalması Halinde Ceza Verilir mi? Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2015/989 Karar No: 2016/305 Karar Tarihi: 20-09-2016 Yargıtay Dairesi: 8. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi İçtihat Metni Köy merasına tecavüz suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 154/1-2, 62/1, 51/1 ve 52/1-2. maddeleri gereğince 5 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin, Besni Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2011 gün ve 6-295 sayılı hükmün, katılan … vekili ile sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.12.2013 gün ve 11001-29623 sayı ile; \”A- Hazine vekilinin temyizine yönelik incelemede; Köy merasına tecavüz suçundan açılan davada suçun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya müdahale hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından müdahale kararı verilmiş olması da hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle; Maliye Hazinesi vekilinin temyiz isteminin CMUK’nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle reddine, B- Sanığın temyizine yönelik incelemeye gelince; Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak: Köy merasına tecavüz suçundan açılan davada suçun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı gözetilmeden, hazine lehine vekâlet ücreti tayini, Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı (mülga) CMUK’nın 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümden hazine lehine vekâlet ücreti tayinine ilişkin bölüm çıkarılmak suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına\” karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.01.2014 gün ve 178526 sayı ile; \”Kamu davasına katılma 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. CMK’nın 237/1. maddesine göre; \’Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.\’ Tüm dosya kapsamından dava konusu yerin köy merası olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda dava konusu yer Maliye Hazinesi\’ne ancak kullanım hakkı köylüye ait bir yerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu\’nun 14.01.2014 tarih ve 222-6 sayılı kararı da nazara alındığında, köy merasına tecavüz suçlarında Maliye Hazinesi\’nin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılabileceği ve yasa yollarına müracaat hakkının var olduğu kabul edilmelidir. Şu halde, davaya katılma ve hükme yönelik yasa yollarına müracaat hakkı bulunan Maliye Hazinesi vekilinin sanık aleyhine yapmış olduğu temyiz itirazları gözetilerek temyiz davasının kapsamı belirlenmeli ve buna göre bir karar verilmelidir.\” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire kararının kaldırılması, sanık ile birlikte hazine vekilinin de temyiz itirazları gözetilerek inceleme yapılması ve onama kararı verilmesi isteminde bulunmuştur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2015 gün ve 1972-21879 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasına Maliye Hazinesinin katılıp hükmü temyize hak ve yetkisi bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; Besni Cumhuriyet Başsavcılığının 17.12.2010 gün ve 717-361 sayılı iddianamesiyle, sanık …’nin Besni İlçesi Doğankaya Köyü 882 nolu mera arazisini işgal ederek tecavüzde bulunduğu iddia edilerek, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 154/2. maddesi delaletiyle aynı maddenin 1. fıkrası gereğince cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, Kovuşturma aşamasında Hazine vekilinin suçtan zarar gördüklerinden bahisle davaya katılma isteminde bulunduğu, yerel mahkemece söz konusu talep kabul edilerek suçtan zarar görmesi ihtimaline binaen Hazine vekilinin katılan olarak davaya kabulüne karar verildiği, Suça konu Doğankaya Köyü 882 nolu parselin, Hazine adına kayıtlı ve köy tüzel kişiliği yararına tahsisli mera olduğunun belirtildiği, Sanığın duruşmada; aynı yerle ilgili olarak aynı mahkeme tarafından daha önce ceza verildiğini, o tarihten sonra tecavüzü sona erdirdiğini savunduğu, Anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, meranın hukuki statüsü ile Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir. Mera, 4342 sayılı Mera Kanunu’nun, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un “Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu” kenar başlıklı 4. maddesinde ise meraların kullanma hakkının bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, meralarda zamanaşımının uygulanmayacağı sınırlarının daraltılamayacağı, ancak kullanım hakkının kiralanabileceği hüküm altına alınmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16-B maddesinde meraların

Köy Merasına Tecavüz Suçu: Meranın Belediye Sınırları İçerisinde Kalması Halinde Ceza Verilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasının Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Bekletici Mesele Yapılması

Acele Kamulaştırma Kararının İptali AYM Kararı Değerlendirme Olaylar Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin kamu yararı kararı almıştır. Bu doğrultuda Maliye Bakanlığı, belirlenen taşınmazların kamulaştırılmasına karar vermiş ve Bakanlar Kurulu bu taşınmazların kamulaştırma işlemlerinde acele kamulaştırma usulünün uygulanmasını kararlaştırmıştır. Maliye Hazinesi (Hazine) tarafından adli yargıda açılan davalara istinaden taşınmazlara el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucular, taşınmazlarının rüzgâr enerjisi santrali yapımı amacıyla Hazine adına tescil edilmesi için alınan kamu yararı, kamulaştırma ve acele kamulaştırma kararlarının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. Dava sırasında başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. Bu dava devam ederken Hazine tarafından başvurucular aleyhine açılan bedel tespiti ve tescil davalarında başvurucular, idari yargıdaki iptal davasının bekletici mesele yapılması talebinde bulunmuş ancak yürütmeyi durdurma kararı ibraz edilemediği gerekçesiyle talepleri reddedilmiştir. Bedel tespiti ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesinden sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), acele kamulaştırma usulünün hukuka uygun olmadığını tespit etmiş ve işlemi iptal etmiştir. Ancak İDDK, kamu yararı ve kamulaştırma kararları yönünden davayı reddeden daire kararını onamıştır. İddialar Başvurucular, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Olağan ve acele usulde kamulaştırma işlemlerine ilişkin iptal davası idari yargıda, malikler aleyhine idarelerce açılan bedel tespiti ve tescil davası ise adli yargı mahkemelerinde görülmektedir. Benzer dönemde görülmeye başlayan bu davalardan bedel tespiti ve tescil davaları, bazen idari yargıda devam eden iptal davalarından önce sonuçlanabilmektedir. Bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin hüküm kesin olduğundan taşınmazlar idareler adına tescil edilmekte ve bu tarihten sonra malikler lehine idari yargıda verilen kararlar ise çeşitli hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Malikler kamulaştırma gibi ağır bir müdahaleye maruz bırakılmanın ötesinde taşınmazın yeniden adlarına tescili için ayrı bir dava açma külfeti ile karşı karşıya kalmaktadır. Bununla birlikte adli yargı mahkemeleri, özellikle acele usulde kamulaştırma kararlarına ilişkin idari yargıda verilen yürütmenin durdurulması kararlarının bekletici mesele yapılmasını gerektirmediğini değerlendirmektedir. Bu nedenle de yürütmenin durdurulması kararlarının bedel tespiti ve tescil davasında devam eden yargılamalara somut bir etkisi olamamaktadır. Bu bilgiler ışığında, iki ayrı yargı yolunda devam eden davalar sonunda verilen hükümlerin birbiriyle uyumsuz olmasını önleme maksadıyla yapılan yürütmenin durdurulmasına ilişkin kanuni düzenlemenin yeterli bir çözüm sağlama imkânı kalmadığı görülmüş ve acele kamulaştırma usulüne ilişkin yapısal bir sorun olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nda yer verilen yürütmenin durdurulması müessesesinin kapsamının uygulamada adli yargı mahkemeleri tarafından dar olarak yorumlandığı ve anılan müessesenin yeterli bir koruma sağlayamadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan kamulaştırma işlemlerindeki aşamaların birbirinden bağımsız görülmesi yönündeki güncel İDDK içtihadının, malikler tarafından açılacak yolsuz tescil davalarının başarıya ulaşmasını olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda adli yargı mahkemeleri taşınmazlara acele el konulmasına karar vermiş ve bu tarihten sonra taşınmazlar idare tarafından fiilen kullanılmaya başlanmıştır. İdareler tarafından taşınmazların fiilen kullanılmaya başlandığı tarihlerden idari yargıda iptal kararının verildiği tarihe kadar iki yılı aşkın süreyle hukuka uygunluk denetiminin sonuçlandırılmamış olması nedeniyle başvurucular mülkiyet hakkının kendilerine sağladığı korunmadan mahrum bırakılmıştır. Ayrıca başvurucuların maruz kaldıkları acele usulde kamulaştırma işleminin idari yargı kararı ile hukuka aykırı olduğu saptanmış ancak taşınmazları idare adına tescil edilmiştir. İdari yargı sürecinin uzaması neticesinde başvurucular lehine verilen iptal kararının etkisizleştiği, mahkeme kararının somut bir etki yaratmadığı ve etkili bir yol olarak sonuç doğurmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan acele usulde kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Acele Kamulaştırma Kararının İptaline Rağmen Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Taşınmazın İdare Adına Tescil Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ali Kömürcü ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/2890 Karar Tarihi: 25/10/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 3/1/2024-32418 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Olcay ÖZCAN Başvurucular:  Ali KÖMÜRCÜ, Ali YİNİT, Ekrem TOPAL, İsmail ÇETİN, İsmail TAŞDÖNER, Mehmet ÇETİN, Metin SARGIN, Yusuf İzzettin KULAKOĞLU, Nurten ÇETİN, Gülşen ÇAKMAKÇI, Mesut ÇAM, Hasan AKYÜZ, Hasan KULAKOĞLU, Fatma DERELİER, Hatice NAZİLLİ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 3/8/2017 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkı dışında kalan şikâyetler yönünden 2017/31418 sayılı başvuru dosyasından ayrılmasına ve ayrılan dosyanın 2019/2890 başvuru numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir. 4. Başvurucu Mehmet Çetin 12/11/2019 tarihinde vefat etmiştir. 5. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 7. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 9. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) 21/7/2011 tarihli kararı ile İzmir\’in Kiraz ve Beydağı ilçelerinde rüzgâr enerjisine dayalı K. Rüzgâr Enerjisi Santrali (RES) Projesi yapılması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda K. Elektrik Yatırım Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (Şirket) lehine karar tarihinden geçerli olmak üzere 49 yıl süreyle üretim faaliyeti göstermek üzere üretim lisansı verilmiştir. 10. EPDK tarafından lisans kapsamında yer alan tesislerin kurulabilmesi için gerekli olan ve aralarında başvuruculara ait taşınmazların da olduğu taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu\’nun 19. maddesine göre 23/1/2014 tarihinde kamu yararı kararı alınmıştır. Bu karar 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 6. maddesi uyarınca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından 14/4/2014 tarihinde onaylanmıştır. 11. EPDK\’nın kamulaştırma işlemlerini yapmakla görevli Maliye Bakanlığına yazdığı 16/4/2014 tarihli yazıda, kurulacak RES kapsamında kalan tarım arazileri hakkında 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince İzmir Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün 8/10/2013 tarihli yazısı ile tarım dışı kullanım izni verildiği belirtilmiştir. Projeye ait kamulaştırma planları ile eklerinin İzmir Kadastro Müdürlüğü tarafından onaylandığı ve \”Çevresel etki değerlendirmesi [ÇED] gerekli değildir.\” kararının da Aydın Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün (Çevre ve Orman Müdürlüğü) 23/6/2011 tarihli kararıyla

Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasının Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Bekletici Mesele Yapılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma İşleminin İptali: Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Kamulaştırma İşlemi Yapılamaz

Kamulaştırma İşleminin İptali Davası Anayasa Kamulaştırma – Madde 46 Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Yapılan Kamulaştırma İşleminin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirme Olaylar Başvurucunun taşınmazının da içinde bulunduğu alan 1/5.000 ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi, nâzım imar planında ve 1/1.000 ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi 1. Etap uygulama imar planında yoğunluklu olarak sanayi alanında kalmaktadır. Anadolu Sanayicileri Toplu İşyeri Yapı Kooperatifinin (ASKOOP) Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) yazdığı yazıda başvuru konusu taşınmazın da içinde bulunduğu alanın tüm harcamaları Kooperatif tarafından karşılanmak üzere kamulaştırılması talep edilmiştir. Bu talep üzerine başvuru konusu taşınmazı da kapsayan alanın 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun\’un 9. maddesine dayanılarak Avrupa Yakası’ndaki sanayi tesislerinin tek bir merkezde toplanmasını sağlamak amacıyla kamulaştırma kararı verilmiştir ASKOOP\’un talebi üzerine alınan kamulaştırma kararı sonrasında TOKİ ve ASKOOP arasında düzenlenen protokolde kamulaştırma işlemleri için ASKOOP\’un TOKİ hesabına avans yatıracağı, kamulaştırma bedellerinden, tapu masraflarından, her türlü vergi ve harçlardan ASKOOP\’un sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır. Ayrıca davaların ASKOOP avukatları tarafından takip edileceği ve kamulaştırma sonrası TOKİ adına tapuya tescil edilen taşınmazların ASKOOP\’a devredileceği konularında anlaşmaya varılmış ve başvuru konusu taşınmazı da kapsayan alanın TOKİ adına tescil edilmesinden sonra taşınmazlar ASKOOP\’a satılarak devredilmiştir. Kamulaştırma kararı üzerine TOKİ, asliye hukuk mahkemesinde başvurucu aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açmış; asliye hukuk mahkemesi 7.250.000 TL kamulaştırma bedeli tespit etmiş ve bu bedelin başvurucuya ödenmesi karşılığında taşınmazların TOKİ adına tesciline hükmetmiştir. Yargıtay bu kararı bedelin yüksek belirlendiği gerekçesiyle bozmuştur. Başvurucunun kamulaştırma işleminin iptali talebiyle TOKİ aleyhine açtığı davada idare mahkemesi yetki yönünden ret kararı vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, yetkili idare mahkemesinde kamulaştırma işleminin iptali talebiyle dava açmış; idare mahkemesi ise davanın reddine karar vermiştir.  İdare mahkemesi kararının Danıştay tarafından bozulması sonrası TOKİ karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Danıştay bozma kararını kaldırarak ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir. İddialar Başvurucu, kamulaştırma işleminin iptali davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Öncelikle belirtmek gerekir ki kamu hizmeti alanı niteliği bulunmayan sanayi alanlarının devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından kamulaştırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu noktada ASKOOP, TOKİ\’den kamulaştırma yapılmasını talep etmeksizin doğrudan başvuru konusu taşınmazı satın alma imkânına sahiptir. Öte yandan kamu hizmet alanı olmasa da 1164 sayılı Kanun uyarınca, TOKİ\’nin sanayi yatırımları için arsa ve arazi sağlanmasına yönelik kamulaştırma yapma yetkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte kamulaştırma yetkisi olan devlet ve TOKİ dâhil tüm kamu tüzel kişilerinin özel mülkiyete kamulaştırma yoluyla son verilebilmesi için kamulaştırmanın Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen güvencelere uygun olarak yapılması gerekmektedir. Somut olayda bir özel hukuk tüzel kişisi olan ASKOOP\’un talebi üzerine başlayan kamulaştırma işlemlerinin tüm masrafları ASKOOP tarafından karşılanmış, ASKOOP\’un kontrolünde kamulaştırma süreci tamamlanmış ve TOKİ adına tescil edilen taşınmazlar ASKOOP\’a satılarak devredilmiştir. Bu olgular ışığında henüz kamulaştırma işlemleri başlamadan önce, kamulaştırılacak taşınmazların ASKOOP\’a devredileceği belli olduğuna göre söz konusu kamulaştırma işlemlerinin TOKİ aracı kılınarak bir özel hukuk tüzel kişisi olan ASKOOP için yapıldığı aşikârdır. Kamulaştırma mahiyeti itibarıyla Anayasa\’nın 46. maddesi uyarınca devlet ve kamu tüzel kişilerince kamu yararının gerektirdiği hâllerde yapılabilir. Somut olayda olduğu gibi özel bir kişinin talebiyle ve bütünüyle özel bir kişi adına yürütüldüğü anlaşılan kamulaştırma işlemi mülkten yoksun bırakmayı mümkün kılan kamu yararının varlığını tartışılır hâle getirmektedir. Bu durum, bireylerin kendi taşınmazını imar kuralları çerçevesinde serbest piyasa ortamında dilediği gibi -taşınmazı devretmeme dâhil- tasarruf edebilmeleri imkânının ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Üstelik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda kamulaştırma işleminin devlet ve kamu tüzel kişilerince ancak özel kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına kamulaştırma yapılabileceği belirtilmişken somut olayda ASKOOP lehine böyle bir kamulaştırma yapılabileceğine dair özel bir kanun hükmünün varlığı da ortaya konulamamıştır. Sonuç olarak TOKİ tarafından kamulaştırma yapılmış gözükse de aslında ASKOOP için yapıldığı anlaşılan söz konusu kamulaştırma işleminin Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen devlet ve kamu tüzel kişilerince kamu yararının gerektirdiği hâllerde kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırma yapılması güvencesine uygun düşmemektedir. Bu bağlamda başvuruya konu kamulaştırma işleminin mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara yol açtığı, müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hakan Bilal Kutlualp Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/19597 Karar Tarihi: 14/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2023 – 32399 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Mahmut ALTIN Başvurucu: Hakan Bilal KUTLUALP I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; kamulaştırma işleminin iptali davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 14/6/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 4. İkinci Bölüm tarafından başvurunun Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu 1959 doğumlu olup İstanbul\’da ikamet etmektedir. Başvurucu, İstanbul ili Arnavutköy ilçesi Ömerli köyünde kâin 250 parsel numaralı 25.000 m² yüz ölçümündeki taşınmazın malikidir. 7. 29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile kurulan Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü (Arsa Ofisi) 8/12/2004 tarihli ve 5273 sayılı Kanun\’la 1164 sayılı Kanun\’da yapılan değişikliklerle lağvedilmiş ve Arsa Ofisine verilen görevler Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ/İdare) devredilmiştir. 8. S.S. Anadolu Sanayicileri Toplu İşyeri Yapı Kooperatifinin (ASKOOP/Kooperatif) TOKİ\’ye yazdığı 7/4/2011 tarihli yazıda; üyelerinin İstanbul genelinde dağınık vaziyette

Kamulaştırma İşleminin İptali: Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Kamulaştırma İşlemi Yapılamaz Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/1-249 Karar No: 2023/747 Karar Tarihi: 12-07-2023 Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması: Vekâletnamelerin farklı amaç ve söylemlerle alınarak kötüye kullanıldığının davacılar tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Dosya kapsamındaki deliller bu açıdan değerlendirildiğinde, vekâlet veren … ile …’in paylarının toplam 51.500,00 TL bedelle devredildiği, mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda devir tarihi itibariyle her bir payın değeri 28.600,00 TL olmak üzere toplam 57.200,00 TL olarak belirlendiği, devrin kardeşler arasında yapıldığı gözetildiğinde arada vekâlet görevini kullanıldığını gösterecek bir farkın bulunmadığı gibi davacı tanık beyanları da vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun kabulü için yeterli değildir. Aksine dosya kapsamında dinlenen davacı …’in oğlu …’in tanık olarak verdiği beyanında dayısı … ile annesi …’in taşınmazdaki hisselerini rıza ile verdiklerini ve bedelinin de ödendiğini hatta alınan para ile …’in eşi olan yengesinin Umreye gittiğini ve dişlerini yaptırdığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenler karşısında vekâletnamelerin hile ile alındığı ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığının davacı tarafça ispat edilemediği görülmektedir. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu sonucuna varılmıştır. (6098 S. K. m. 40, 48, 502, 504, 506) (4721 S. K. m. 2, 3, 6) (6100 S. K. m. 190) (818 S. K. m. 389, 390, 398) (YHGK. 07.12.2011 T. 2011/14-609 E. 2011/744 K.) Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinden davacı … ile diğer davacıların murisi …’in … ili, … ilçesi, … Mahallesinde kain 7 pafta 2165 parselde bulunan taşınmazda davalı … ile birlikte elbirliği mülkiyeti şeklinde ortak olduklarını, farklı bir taşınmazın devri için davacı … ile diğer davacıların miras bırakanı …’den vekâletname alındığını, bu vekâletnamede davalı …’in değil eşi …’nin vekil olduğunu ve vekilin taşınmazdaki miras paylarını eşi olan davalı …’e temlik ettiğini, devirle ilgili kendilerine bilgi verilmediği gibi satış bedelinin de ödenmediğini, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek 2165 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile yolsuz tescilin düzeltilmesini, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP 1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, davacıların dava konusu taşınmazı miras yolu ile edindikleri bilgisini müvekkilinin verdiğini, müvekkilinin konuyla ilgili bu yerlerin miras kaldığını akrabasından öğrenmesinden sonra vefat eden … ve … ile bir görüşme gerçekleştirdiğini, bu görüşmede davacıların dava konusu taşınmazlardaki hisselerinin satılmasını beyan ettiklerini, müvekkilinin de maddi durumunun iyi olması sebebiyle dava konusu yerleri almaya karar verdiğini ve bu durumu davacılara ilettiğini, davacıların dava konusu taşınmazı müvekkiline satmayı kabul etmelerinden sonra vekâletnamelerin çıkarıldığını, davacıların vekâletnamelerde özel bir yetki vermediklerini, “İntikal ve satış yetkileri … ili, ilçeleri, mahalle ve köyleri hudutları dâhilinde bulunan bilumum taşınmaz” için verildiğini, müvekkilinin kötüniyetli ve hile ile hareket etme niyetinin olmadığını, davacıların taşınmazları satın alabilmesi için müvekkilinin vefat eden eşine vekâlet verdiklerini, müvekkilinin taşınmazları alabilmesi için ya davacılarının ya da vekillerinin tapu sicil müdürlüğüne gitmeleri gerektiğini, bir gerçek kişi aynı anda hem taşınmazı alıp hem satamayacağından vekâletin eşi … adına çıkarıldığını, vekâlet çıkartan kişilerin ortalama zekaya sahip insanlar olduğunu, fiili ehliyetlerini kaybetmiş durumda da olmadıklarını, davacıların satış işleminden haberdar olduklarını, taşınmaz bedelini davacılara elden ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. 2. Diğer davalılar; usulüne uygun olarak yapılan davetiye tebliğine rağmen davaya cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamışlardır. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/138 Esas, 2019/679 Karar sayılı kararıyla; davacıların murisi … ile …’in …’e vermiş oldukları vekâletnameyle ilgili olarak iradelerinin fesada uğratıldığına yönelik herhangi bir şikâyet ve iddialarının bulunduğuna dair dosyada delil olmadığı, miras hisselerinin devrine karşılık bedellerinin ödendiğine dair tanık beyanlarının bulunduğu, taşınmaz satışına ilişkin vekâlet verenlerin paralarını alamaması hâlinde ve kandırılmaları durumunda bu hususu en azından yakın çevreleri ile dinlenen tanıklara sözlü olarak beyan etmeleri beklenirken böyle bir beyanda bulunmadıkları, davacıların vekâlet alınırken ve satışta hile olgusu iddialarını doğrular nitelikte dosyaya delil sunamadıkları ve iddialarını ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 17.02.2021 tarihli ve 2020/459 Esas, 2021/201 Karar sayılı kararıyla; dosya kapsamındaki deliller bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, davacı tarafın iddialarını kanıtlayamadığı, satışın iradi olduğu, bir kısım davacıların murisi …’in Kartal 3. Noterliğinde düzenlenen, 07.03.2008 tarihli ve 12334 yevmiye nolu vekâletname ile davacı …’in ise … 7. Noterliğinde düzenlediği 14.04.2009 tarihli ve 9002 yevmiye nolu vekâletname ile … ve … illerinde miras bırakandan intikal edecek bilimum taşınmazlardaki hak ve hisselerinin intikal ve satış işlemleri yapması için … kızı …’i vekil olarak tayin ettikleri, davaya konu edilen intikal ve satış işlemlerinin anılan vekâletnameler kullanılarak yapıldığı, vekâletnamelerin hile ile alındığı ya da kötüye kullanıldığının davacılar tarafından ispat edilemediği, zira davacı tarafça dayanılan tanık beyanlarının maddi delillerle desteklenmeyen soyut ifadeler içerdiği, buna karşılık davacılardan …’in oğlu olan ve davanın kabulünde menfaati bulunan (davacı …’in muhtemel mirasçısı olarak) … tanık olarak vermiş olduğu beyanında dayısı … ile annesi …’in iradi olarak taşınmazdaki hisselerini sattıklarını ve bedelinin de ödendiğini beyan ettiği, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir… Dosya içeriği ve toplanan delillerden, bir kısım davacının mirasbırakanı …’in Kartal 3. Noterliğinin 17.03.2008 tarih ve 12334 yevmiye nolu vekaletnamesi ve davacı …’in … 7. Noterliğinin

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İhtiyari dava arkadaşlığı – Madde 57 (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir: a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması. b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri. c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması. İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu – Madde 58 (1) İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret – Madde 8 (1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Seri davalarda ücret – Madde 22 (1) İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü olan seri davalar ister ayrı dava konusu yapılsın ister bir davada birleştirilsin toplamda on dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam avukatlık ücretine, toplamda elli dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk on dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %50’si oranında avukatlık ücretine, toplamda yüz dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk elli dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %40’ı oranında avukatlık ücretine, toplamda yüzden fazla açılan seri davalarda ilk yüz dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %25’i oranında avukatlık ücretine hükmedilir. Duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya ilişkin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/5-25 Karar No: 2023/653 Karar tarihi: 21-06-2023 Özet: Somut olay incelendiğinde; dosya kapsamından davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı … ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma uyuşmazlıklarının mevcut olduğu, bu süreçte taşınmazlar üzerine davalının talebi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesine dayanılarak şerh konulduğu, ilgili hak sahiplerinin vekilleri aracılığıyla ayrı ayrı davalar açtığı ve bu davaların tamamında hukuka aykırı olduğu iddiasıyla söz konusu işlemin iptalinin talep edildiği, yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Yüzlerce hak sahibi tarafından aynı davalıya açılan tüm bu davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebep birebir aynıdır. Bu durumda, açılan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 nci maddesinin (c) bendi anlamında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceğinden takip edilen seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği açıktır. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (2942 s. K. m. 31) (6100 s. K. m. 57, 58, 59, 166) (1086 s. K. m. 43) (DİBK 28.02.1975 T. 1971/13 E. 1975/8 K.) Taraflar arasındaki tapu kaydındaki şerhin terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine, kamu düzenine aykırı hüküm nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; müvekkiline ait taşınmaz üzerine davalının istemiyle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesi çerçevesinde satılamaz şerhi konulduğunu, bu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek şerhin terkinine karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili; taşınmaz üzerindeki şerhin kaldırıldığını, şerhin terkini için öncelikle müvekkiline başvuru yapılmadan dava yolunun tercih edildiği gözetildiğinde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini, aksi kabul edilecek olursa Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin (AAÜT) 22 nci maddesi çerçevesinde seri davalara ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI 1. Adıyaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2020 tarihli ve 2020/358 Esas, 2020/917 Karar sayılı birinci kararı ile; davalının talebi üzerine davacıya ait taşınmaz üzerine konulan şerhin hukuka aykırı olduğu, davaların Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin (AAÜT) 22 nci maddesi anlamında seri dava niteliği taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne, şerhin terkinine, 1.360,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. 2. Karara karşı her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 01.06.2021 tarihli, 2021/10 Esas, 2021/1310 Karar sayılı birinci kararıyla; tapu kaydındaki şerhin terkin edilmesine ilişkin kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı ancak Mahkemece AAÜT\’nin 22 nci maddesi çerçevesinde vekâlet ücreti belirlenmiş olmakla birlikte dosya kapsamında seri davalara ilişkin bu hükmün işlerlik kazanması gerektiğini gösterir bir belirleme bulunmadığı, aynı taşınmazda hissedar olan diğer paydaşlar tarafından dava açılıp açılmadığı ve açılmışsa duruşmalarının yapıldığı tarihler itibariyle 22 nci maddedeki göreceli düzenlemenin uygulanıp uygulanmayacağının tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf taleplerinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın bu yönde değerlendirme yapılmak üzere Mahkemesine iadesine karar verilmiştir. 3. İlk Derece Mahkemesinin 07.09.2021 tarihli, 2021/338 Esas, 2021/565 Karar sayılı ikinci kararıyla; aynı gün aynı taşınmazla ilgili diğer paydaşların açtığı bir dava bulunmadığından seri davalara ilişkin AAÜT\’nin 22 nci maddesi düzenlemesinin somut olayda uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, şerhin terkinine, 4.080,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 17.12.2021 tarihli ve 2021/3021 Esas, 2021/3696 Karar sayılı kararı ile; terkine ilişkin verilen kararda hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı ancak terkin kararının davacının taşınmazdaki hissesiyle sınırlı olarak verilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, resen yapılan inceleme sonucunda İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne, taşınmaz üzerindeki şerhin davacının hissesi bakımından terkinine, 4.080,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma Yapılmaksızın İdarenin Taşınmaza Fiili El Atması Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Kamulaştırma Yapılmaksızın İdarenin Taşınmaza Fiili El Atması 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Hakların sınırlandırılması ve mülkiyetin idareye geçmesi – Madde 25 Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi, mal sahibi için 10 uncu madde uyarınca mahkemece yapılan tebligatla başlar. Mülkiyetin idareye geçmesi, mahkemece verilen tescil kararı ile olur. Mahkemece verilen tescil kararı tarihinden itibaren taşınmaz mal sahibinin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malda yeni inşaat veya ekim yapmak veya mevcut inşaatta esaslı değişiklikler meydana getirmek gibi kullanma hakları kalkar. Bundan sonra yapılanların değeri dikkate alınmaz. Baraj, sulama şebekeleri ve boru hatları, karayolu, demiryolu, liman ve havaalanı gibi gelecek yıllara sari büyük projelerde kamu yararı kararı kamulaştırılacak taşınmazların bulunduğu mahalle ve/veya köy muhtarlığında on beş gün süre ile asılmak suretiyle ilan edilir. Kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedeli, kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaz. Taşınmazlardaki bu sınırlama ilan tarihinin bitiminden itibaren beş yıl olup, (Anayasa Mahkemesinin 16/7/2020 tarihli ve Esas No.:2018/104; Karar No.:2020/39 sayılı Kararı ile bu fıkranın üçüncü cümlesinde yer alan “bu süre” ve “bir defaya mahsus olmak üzere beş yıl süre ile uzatılabilir.” ibareleri ile “Cumhurbaşkanı tarafından” ibaresinin iptaline karar verilmiştir.) Ek Madde 3 Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlâk Kanununun 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile bu Kanunun mülga 16 ncı ve 17 nci maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılacak her türlü davada değer; taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilir. Tespit edilen bu bedel, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) tablosundaki aylık değişim oranları esas alınmak suretiyle güncellenir ve ortaya çıkan bedel hak sahibine ödenir.  Bu hüküm, tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına tescil edilmiş olan taşınmazlar hakkında da uygulanır. Mülga 6830 sayılı Kanunun 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile bu Kanunun mülga 16 ncı ve 17 nci maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların kamulaştırılması için kamulaştırma bedellerinin eski malikleri adına kamu bankalarına yatırılması ve hak sahiplerine ödenmesi halinde, tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri, kamulaştırma bedelinin ödendiği tarih itibarıyla kesinleşmiş kabul edilir. Bu hüküm, tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına tescil edilmiş olan taşınmazlar hakkında da uygulanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/5-297 Karar No: 2023/438 Karar tarihi: 10-05-2023 Özet: Somut olay değerlendirildiğinde; davacılar murisi tapu kayıt malikinin Tapu Müdürlüğünden tüm adresleri ile ana-baba adı ve doğum tarihleri tespit edildikten sonra bu bilgiler belirtilmek suretiyle adresinin tespiti ve ayrıca zabıta aracılığıyla adres araştırması yapılırken bu bilgilerin gösterilmesi gerekirken, muhtarlık, belediye ve jandarmaya müzekkere yazıldığı, ancak yazılan müzekkere ekinde liste olduğu belirtilmesine rağmen, ekli listenin dosya içinde olmadığı, ayrıca Tapu Müdürlüğünden yukarıda belirtilen bilgilerin alındığını gösterir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, yine Vergi Dairesinden alınan cevabi listede yazılı adres yönünden bir araştırma yapılmadığı gibi, bu adrese de tebligat çıkmadığı, bu nedenle usulüne uygun adres araştırması yapılmadığı anlaşılmakla; mahkemece tamamlanmış bir kamulaştırma işlemi olmaksızın idarece taşınmaza fiilen el konulduğu, bu nedenle de davacıların tazminat talebinde bulunma haklarının olduğu nazara alınarak işin esasına girilip 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Ek 3 üncü maddesinin de değerlendirmesi suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. (2942 s. K. m. 25, Ek m. 3) (6830 s. K. m. 7, 13, 14) (YİBK 11.02.1959 T. 1958/17 E. 1959/15 K.) 1. Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 17.01.2020 tarihli ve 2019/565 Esas 2020/43 Karar sayılı kararın, direnme uygun bulunarak davacılar vekilinin diğer temyiz itirazları ile ilgili değerlendirme yapılması için dosyanın Yargıtay 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2022 tarihli ve 2020/5-354 Esas, 2022/1736 Karar sayılı kararının, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. 2. Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 3. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin … ili … ilçesi … mevkiinde bulunan 48 parsel sayılı taşınmazda 870/22100 hisse ile mirasçı olduklarını, davalı idare tarafından usulüne uygun tebligat yapılmadan taşınmazın kamulaştırıldığını, müvekkillerine kamulaştırma bedelinin ödenmediğini, taşınmazın Arsa Ofisine devri için ferağ verilmediğini, değerinin yüksek olduğunu, bu sebeplerle fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000,00 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 27.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır. Davalı Cevabı 4. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kamulaştırıldığını, kamulaştırma bedelinin taşınmaz malikleri adına bloke edildiğini, taşınmaz maliklerinin adreslerinin araştırıldığını, yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilen adrese noter kanalı ile çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edildiğini, bunun üzerine 13.11.1982 ve 27.11.1982 tarihli … Gazetesi ile ilanen tebligat yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 5. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.03.2016 tarihli ve 2015/233 Esas, 2016/102 Karar sayılı kararı ile; davaya konu olan taşınmazda kamulaştırma kararının 1979 yılında alındığı, vergi dairesi, tapu müdürlüğü, belediye başkanlığı, muhtarlıktan gerekli adres araştırmaları yapıldığı ancak ilgiliye ulaşılamaması nedeniyle ilanen tebliğ yoluna gidildiği, bedelin bloke edildiği, bu nedenle kamulaştırma işleminin kesinleştiği ve Kanunda öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 6. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 7. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20.11.2018 tarihli ve 2018/6394 Esas, 2018/21297 Karar sayılı kararı ile; “…2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 25. maddesi gereğince; hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi taşınmaz sahibi için usulüne uygun tebliği ile başlar. Davacılar murisine noter tebligatı tebliğ edilmemiştir. Kamulaştırma işleminin ilan yoluyla tebliğ edilebilmesi için de kamulaştırmanın yapıldığı tarihteki 6830 sayılı (mülga) İstimlak Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen tüm mercilerden adresin araştırması ve bu araştırma sonucunda adresinin tespit edilememiş olması gerekir. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacılar murisi tapu kayıt malikinin Tapu Müdürlüğünden tüm adresleri ile ana-baba adı ve doğum tarihleri tespit edildikten sonra bu bilgiler belirtilmek suretiyle adresinin tespiti ve ayrıca zabıta aracılığıyla adres araştırması yapılırken bu bilgilerin gösterilmesi gerekirken, muhtarlık, belediye

Kamulaştırma Yapılmaksızın İdarenin Taşınmaza Fiili El Atması Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali Davası: Satış Bedeli ile Gerçek Değer Arasında Fahiş Fark Olması

Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/1-89 Karar No: 2023/709 Karar Tarihi: 05.07.2023 Özet: Dosya kapsamında yer alan belgeler ile dinlenen tanık beyanlarına göre, miras bırakanın ekonomik durumunun yerinde olduğu, dava konusu taşınmazın satış tarihinde tapuda gösterilen bedel ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, murisin dava konusu taşınmazı satmasını gerektirir makul ve haklı bir nedenin olduğu ortaya konulamadığı gibi davalı tarafça da tapudaki devir işlemi sırasında murise herhangi bir bedel ödenmediğinin kabul edildiği, murisin sağlığında tüm mirasçılarını kapsar şekilde yapılan bir taksim işleminin olmadığı, murisin dava konusu taşınmazı temlikinden sonra davalıdan diğer mirasçıların haklarını vermesini istediği, ölümünden sonra bu konuda tanıklık etmesi için davacı tanığına vasiyette bulunduğu, davalı ile ve kardeşi …\’ın yaşları ve Almanya\’da çalışarak geçirdikleri sürenin kısalığı ile tanık beyanları dikkate alındığında davalının yurt dışından gönderdiği paraların bu taşınmazla ilgisinin olmadığı, murisin davalıya yaptığı temliğin mal kaçırmak amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmıştır. Her ne kadar taşınmazların dava dışı … ve davalı tarafından yurt dışından gönderilen paralarla alındığı savunulmuş ise de; davalı tarafın savunmasında yer alan bu olgunun ispatlanamadığı, taşınmazın … ve davalının katkıları ile alınması durumunda murisin …\’ın mirasçılarına da pay vermesi gerekmektedir. Murisin edinme tarihi ile temlik tarihi arasında yirmi üç yıl olduğu gözetildiğinde murisin yirmi üç yıl boyunca hakkın iadesini gerçekleştirmemesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi inandırıcı da bulunmamıştır. (4721 s. K. m. 6, 706) (6098 s. K. m. 19, 237) (2644 s. K. m. 26) (6100 s. K. m. 190) (818 s. K. m. 18) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı dava dilekçesinde; tarafların babası olan miras bırakan …’ün en değerli mal varlığı olan 298 ada 1 parsel (yeni 571 ada 1 parsel) sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırma amacıyla davalı oğluna satış suretiyle devrettiğini, temlik tarihi itibariyle miras bırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin uzun yıllar kardeşi … ile birlikte yurt dışında çalıştığını, birikimlerini miras bırakana gönderdiklerini, miras bırakanın bu birikimler ile çekişmeli taşınmazı satın aldığını ancak aile büyüğü olması nedeniyle taşınmazı adına tescil ettirdiğini, taşınmazın alımında miras bırakanın bir katkısının olmadığını, murisin davalının ve abisinin kazançları ile aldığı yeri iade etmek amacıyla devir yaptığını, ancak davalının kardeşi …\’ın vefat ettiği için mirasçılarının muvafakati ve talimatı ile tapuda devrin müvekkiline yapıldığını, yapılan devrin sadece gerçekte bedeli ödenmek suretiyle alınan yerin gerçek hak sahiplerine iadesi amacı taşıdığını, murisin amacının uzun süre gelirlerini kendisine tahsis eden ve birlikte topladıkları bedellerle alınan yerleri gerçekte hak sahibi olan müvekkili ve kardeşine iade etmek olduğunu, temlik harici terekenin de bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 11.09.2018 tarihli ve 2016/187 Esas, 2018/298 Karar sayılı kararıyla; murisin varlıklı olduğu, dava konusu taşınmazın satış tarihinde tapuda gösterilen bedel ile gerçek bedeli arasında aşırı fark bulunduğu, her ne kadar taşınmazların dava dışı … ve davalı tarafından yurt dışından gönderilen paralarla muris adına alındığı savunulmuş ise de tanık anlatımlarına göre murisin de katkılarının olduğu, gönderildiği söylenen paralarla ilgili herhangi bir ödeme makbuzunun ibraz edilmediği, taşınmazın … ve davalının katkıları ile alınması durumunda murisin …\’ın mirasçılarına da pay vermesi gerektiği, …\’ın mirasçılarının bu derece değerli bir taşınmazın davalıya tescili konusunda murise talimat vermeyecekleri, tanık beyanlarında da bu şekilde bir talimattan bahsedilmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde murisin gerçek amacının aslında davalıya dava konusu taşınmazı bağış yapmak olduğu ancak tapuda satış gibi gösterdiği, görünürdeki sözleşmenin tarafların gerçek iradelerine uymadığı, gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşullarından yoksun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 02.11.2018 tarihli ve 2018/2 Esas, 2018/2 Karar sayılı kararıyla; murisin iki erkek evladı ile birlikte Almanya\’da yaşamaktayken Türkiye\’ye kesin dönüş yaptıktan sonra davaya konu taşınmazı kendi adına satın aldığı, taşınmazın tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, tapudaki devir işlemi sırasında murise davalı tarafça herhangi bir bedel ödenmediği, ancak toplanan deliller itibariyle murisin hâlen adına kayıtlı bulunan taşınmazları da davaya konu taşınmaz gibi devretme imkânı varken bunu yapmadığı ve tanık anlatımlarına göre muris … ile davacı kızı … arasında hiçbir dönemde husumetin bulunmadığının anlaşıldığı, davaya konu taşınmazın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muris tarafından davalıya devredildiği iddiasının ispatlanamadığı, aksine, davacı tanıklarının dava konusu taşınmazın inançlı bir işlemle davalıya devredildiğini belirttiği, davacı tarafın bu hususta da yazılı bir belge veya yazılı delil başlangıcı kapsamında değerlendirilebilecek bir belge sunmadığı, açık bir şekilde yemin deliline de dayanmadığı, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan …’ün 1985 yılında edindiği 4595,18 m2 yüz ölçümlü arsa nitelikli 1 parsel sayılı taşınmazını 30/10/2008 tarihinde davalı 1963 doğumlu oğluna satış suretiyle devrettiği, miras bırakanın 23/05/2015 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı, davalı oğlu ile kendisinden evvel ölen oğlu …’dan olma dava dışı torunları … ve …’ün kaldıkları, miras bırakanın temlik harici terekesinde Kocaeli ili Körfez ilçesinde üç adet bağımsız bölüm ile Artvin ili Şavşat ilçesinde on beş adet taşınmazın bulunduğu

Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali Davası: Satış Bedeli ile Gerçek Değer Arasında Fahiş Fark Olması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Meydana Gelen Zararların Tazmini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Yargı yolu – Madde 125  İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.  Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Kanun, olağanüstü hallerde, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu İptal ve tam yargı davaları – Madde 12 İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır. Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması – Madde 13 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. 2. Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. İdarenin Hizmet Kusuru Sonucu Oluşan Zararların Tazmini Danıştay 10. Daire Esas No: 2018/5498 Karar No: 2022/6317 Karar Tarihi: 21.12.2022 İstemin Konusu: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…., K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada … parsel üzerinde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları neticesinde oturulamayacak derecede zarar görmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek Sulh Hukuk Mahkemesinde yaptırılan tespit ile belirlenen 255.907,00 TL taşınmaz zararı ile 431,74 TL tespit gideri olmak üzere toplam 256.338,74 TL maddi tazminatın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespitin yaptırıldığı 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: … İdare Mahkemesince, Mahkemelerinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının Danıştay Onuncu Dairesinin 29/11/2017 tarih ve E:2016/1061, K:2017/5133 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma kararına uyularak yeniden yapılan incelemede dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen 21/06/2018 tarihli ek raporda, dava konusu yapıdaki oturmalar ve çatlakların, davalı kurum tarafından yapılan yol çalışmasından sonra meydana gelmiş olması, davalı kurumun kamulaştırma sınırına uymayıp, kamulaştırma sınırını 2 metre geriye çekerek yapıyı kamulaştırma sınırında tutup, kamulaştırmadan kaçınma nedeniyle davalı kurumun %80 kusurlu olduğu, dosya kapsamında yer alan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazda 248.949,00 TL maddi zararın bulunduğunun belirlenmesi birlikte değerlendirilerek, dava konusu olay nedeniyle ortaya çıkan zararın 199.156,00 TL\’isinden davalı idarenin sorumlu olduğunun belirlendiği, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilir nitelikte bulunduğu öte yandan , davacı tarafından, uğradığı zararın tazmini istemiyle açılacak davaya esas olacak uyuşmazlık konusu miktarın tespiti istemiyle … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde açtığı tespit davasında yapılan masrafların da, idarenin eylemi nedeniyle uğranılan zarar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden, adli yargı yerinde yapılan toplam 431,74 TL masrafın da tazmini gerektiği gerekçesiyle davacının maddi tazminat isteminin 199.587,74 TL\’sinin idareye başvuru tarihi olan 29/09/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenlerin İddiaları: Davacı tarafından, … İdare Mahkemesinin 249.380,74 TL\’sinin kabulüne ilişkin kararının Danıştay Onuncu Dairesince müdahale talebi hakkında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ve yollamada bulunulan 6100 sayılı Kanun hükümleri uyarınca gerekli sürecin işletilmesi ve bu konuda bir karar verilmesi gerekirken bu talebin karşılanmaksızın karar verildiği gerekçesiyle bozulmasına dair verilen karar sonrasında verilen kararda bozma kararına uyulduğu belirtilerek yeniden kusura ilişkin bir rapor alınıp kendilerine %20 kusur izafesinin ardından tazminat istemlerinin 199.587,74 TL\’sinin kabulüne karar verildiği, dava konusu zararın gerçekleşmesinde herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, hukuka aykırı verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. Davalı idare tarafından, dava konusu olayın üçüncü kişilerin kusurundan kaynaklandığı, idarelerinin kusuru bulunmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi’nin Düşüncesi: Davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE Maddi Olay: Dava; davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada, … numaralı parselde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları sırasında oturulamayacak derecede zarar gördüğünden bahisle uğranılan 256.338,74 TL zararın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespit yaptırıldığı tarih olan 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. … İdare Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli ara kararı ile yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan raporda; Uyuşmazlık konusu yapının yol kenarında ve yamaçta yerleşik olup, yapının zemin katında dükkanların, üst katında da daireler ve küçük bir sundurmanın olduğu, söz konusu binanın zemin katının alanının 357 m², üst katının alanının 376 m² olduğu ve deponun alanının ise 26,37 m² olduğu, yapının özellikle duvarlarında, döşemesinde kısmen de taşıyıcı elemanlar olan kolon ve kirişlerde yol yönünde çatlakların olduğu, yapıda bir kaymanın olduğunun belirlendiği, yapının önden bakıldığında

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi Read More »