Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İmar Planında Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Halinde Zararın Tazmini için Dava Açılabilir mi

Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılmasına Rağmen Kamulaştırma Yapılmaması 2016 yılı öncesinde Danıştay kararlarında da ifade edildiği üzere 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun da içinde yer aldığı mevzuatta imar planlarının onaylanmasından sonra kamulaştırmaların belirli bir sürede yapılmasına ilişkin bir açıklık bulunmamaktaydı. Söz konusu dönem Danıştay içtihadında imar planlarının onaylanmasından itibaren beş yıllık süre geçmesine rağmen ilgili idarelerce imar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının mülkiyet hakkının kullanımında belirsizliğe yol açtığı kabul edilmiştir. Danıştay, bu beş yıllık makul sürenin hesaplanmasında imar planının onaylanmasına ilişkin nihai karar tarihinin esas alınmasını öngörmekteydi. 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek madde 1 ile “uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar program ve uygulamalarının yapılması ve gerekli kamulaştırmaların yapılması/yaptırılması” öngörülmüş, böylelikle imar planına bağlı kamulaştırma gibi belirli işlemlerin yapılması süreye bağlanmıştır. Ancak, yine sözü edilen 6745 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 11. madde ile söz konusu maddenin yürürlüğe girmesinden önce uygulama imar planlarında kamu yararı gözetilerek tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık sürenin maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. Daha sonra itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine taşınan bu kural Mahkeme tarafından E.2016/196, K.2018/34 sayılı ve 28/3/2018 tarihli kararla iptal edilmiştir. İptal kararında sürenin Kanun’da ihdas edilen maddenin yürürlüğe girmesiyle başlamasının mülkiyet hakkına kamu yararı gereği müdahale edilen taraflar için geçerli olan kısıtlamayı makul ve belirli sürenin dışına taşırması, dolayısıyla taşınmaz malikine aşırı bir külfet yüklemesi ve kuralın malikin zararlarını karşılayacak bir giderim imkânı da getirmemesi gerekçe gösterilmiştir. Takip eden süreçte idare mahkemeleri, Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce geçerliliğini sürdüren Kanun hükmü gereğince “kanun hükmünün yürürlüğe girmesinden önce açılmış veya henüz karar bağlanmamış olan kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar” için bedel ödenmesini talep eden tam yargı davalarında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Benzer nitelikte olup ihlal ile sonuçlanan çok sayıda bireysel başvurunun incelemesinde emsal alınan Hüseyin Ünal kararında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun imar kısıtlılığının devam ettiği süre zarfında mülkiyet hakkından dilediği gibi yararlanamaması ve üzerinde serbestçe tasarruf edememesini gözeterek imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın uzun süre kamulaştırılmamasını ve başvurucuya hiçbir tazminat ödenmemesini mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu cihette mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin benzer durumdaki başvurucular aleyhine bozulduğuna kanaat getirmiştir. Emsal AYM Kararları Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018 Başvuru, taşınmazın imar planında kamu hizmet alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İsmail Aytekin, B. No: 2018/6338, 14/11/2018 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Rukiye Gönül Yalçın ve diğerleri, B. No: 2018/11270, 19/2/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İbrahim Sözer ve Diğerleri, B. No: 2016/10425, 4/4/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İsa Aykaç, B. No: 2016/59959, 4/4/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Seyfettin Aytekin ve diğerleri, B. No: 2017/30559, 2/6/2020 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Levent Öztaş, B. No: 2018/37630, 30/9/2020 Başvuru; imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının, tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Fatma Feda, B. No: 2018/13259, 24/3/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ali Seymen ve diğerleri, B. No: 2018/7817, 13/4/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Atanur Ekin ve diğerleri, B. No: 2018/1406, 30/6/2021 Başvuru, riskli yapı olarak tespit edilen binanın bulunduğu ana taşınmazın bir kısmının yola terk edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Burak Ufuk ve diğerleri, B. No: 2018/24420, 7/9/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Alihan Bozalioğlu ve diğerleri, B. No: 2019/13727, 1/3/2023 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmini İmar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması, henüz bir kamulaştırma yapılmayıp fiilen de taşınmaza el atılmadığı için mülkiyet hakkından yoksun bırakma sonucu doğurmamakla birlikte malikin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini önemli ölçüde kısıtlamaktadır. Bu kapsamda kamu hizmeti alanı olarak ayrıldığı için taşınmaz üzerinde inşaat yapılabilmesi mümkün olamadığı gibi bu durumun taşınmazın satış, bağış, ipotek ve diğer irtifak haklarının tesisi yönünden yapılacak işlemler ve rayiç değeri bakımından da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla imar uygulamalarının ve bu bağlamda taşınmazın imar durumunun kamu hizmeti alanı olarak belirlenmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi (Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, Karar Tarihi: 20/9/2018) başvurusunda ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planlarının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve bunun üzerine herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmesi gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte belirtilen takdir yetkisinin Anayasa\’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve Anayasa\’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi zorunludur. Özel mülkiyetteki taşınmazların imar uygulamasında kamu hizmeti alanı olarak ayrılmasında kamusal yarar bulunmakla birlikte bu yolla malike aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir. İmar uygulamalarıyla taşınmazların kamu hizmetine ayrılmasındaki kamu yararı amacı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge, ancak taşınmazın makul bir süre içinde kamulaştırılması yoluyla sağlanabilir. Örnek olarak İbrahim Sözer ve diğerleri (B. No: 2016/10425, Karar Tarihi: 4/4/2019) kararına konu olayda imar planında ilköğretim tesis alanı olarak ayrılan ancak aradan yaklaşık otuz yıl geçmesine rağmen kamulaştırılmayan taşınmazın kullanılamamasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemi, taşınmazın kamulaştırılması ihtiyacının ortadan kalktığına vurgu yapılarak reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların sadece kamulaştırma bedelinin değil bugüne kadar taşınmazı kullanamamaktan dolayı uğradıklarını öne sürdüğü zararın da karşılanmasını talep ettiğine vurgu yapmış; müdahalenin ölçülü olabilmesi için başvurucular yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı zararların

İmar Planında Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Halinde Zararın Tazmini için Dava Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Halinde Dava Açılabilir mi

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Anayasa\’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında \”Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.\” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Bu maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa\’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan, yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarını da içermektedir. Bu çerçevede, örnek olarak, deprem sebebiyle 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun\’un hükümlerine göre konut edinme yönünde bir meşru beklentisi bulunan bir başvurucu yönünden aradan kırk yılı aşkın bir süre geçtiği hâlde başvuru konusu konuta ait tapu kaydının düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Emsal AYM Kararları Müslim Şentürk, B. No: 2014/4930, 21/6/2017 Başvuru 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında kabul edilen hak sahipliğinin iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Müslim Şentürk (2), B. No: 2019/9279, 3/2/2022 Başvuru 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında verilen tapunun iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ahmet Özgar ve diğerleri (B. No: 2019/9747, 1/3/2023 Başvuru, ilgili mevzuat uyarınca hak sahibi olarak tespit edilen depremzedelere kalıcı konut tahsis edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Sedat Şanlı Başvurusu Başvuru Numarası: 2018/6812 Karar Tarihi: 3/7/2019 R.G. Tarih ve Sayı: 2/8/2019-30850 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Serdar ÖZGÜLDÜR, Hicabi DURSUN, Kadir ÖZKAYA, Yusuf Şevki HAKYEMEZ Raportör: Umut FIRTINA Başvurucu: Sedat ŞANLI I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; deprem sebebiyle kalıcı konut yerine prefabrik konuttan yararlandırılan başvurucu yönünden yeterli bir gerekçe gösterilmeden, çelişkili olarak farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, kalıcı konut tahsis edilmemesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 1/3/2018 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Hak Sahipliği Süreci 8. Diyarbakır ve çevresinde 6/9/1975 tarihinde meydana gelen depremde Lice ilçesi Gürbeyli köyünde bulunan, başvurucunun murisine ait ev yıkılmıştır. 9. Deprem nedeniyle evi hasar görenler 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayatlara Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun hükümleri uyarınca hak sahibi kabul edilmiştir. 10. Buna göre söz konusu depremdeki ağır hasar ve yıkık binalardan dolayı 8.159 aile hak sahibi kabul edilmiştir. Ayrıca 1975 ve 1976 yıllarında Hani, Kulp ve Lice ilçeleri ile köylerinde geçici ve kalıcı nitelikte toplam 7.115 konut tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilmiştir. 11. Gürbeyli köyünde, talep ve taahhütname veren afetzedelerin adı, soyadı, doğum tarihi ve baba adları belirtilmek suretiyle hak sahipliği listesi hazırlanmıştır. Buna göre 82 kişinin hak sahibi olduğu tespit edilmiştir. Hak sahipliğinin belirlenmesinden sonra 82 konut ihale suretiyle yaptırılmıştır. 12. Diyarbakır Valiliğinin (İdare) oluşturduğu komisyonca hazırlanan, hak sahibi olarak kabul edilenlere ait isim listesinde başvurucunun murisinin de ismi yer almaktadır. Başvurucu 7269 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi olduğunu belirterek adına konut veya kredi verilmesi istemiyle 9/6/2016 tarihinde İdareye başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun talebine İdarece herhangi bir cevap verilmemiştir. 13. Diyarbakır\’ın Lice ilçesi ve çevresinde 1975 yılında yaşanan depreme ilişkin olarak 29/1/2019 tarihli ve 2018/6812 sayılı yazı ile İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) Anayasa Mahkemesince bilgi ve belge talebinde bulunulmuştur. AFAD tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan 25/3/2019 tarihli yazı ekinde yazışmalar, tutanaklar, protokoller, listeler ve fotoğraflar yer almaktadır. B. Dava Süreci 14. Başvurucu; İdarece düzenlenen hak sahipliği listesinde murisinin adının bulunduğunu, bugüne kadar kendisine herhangi bir konut teslimi yapılmadığını öne sürerek Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) idari işlemin iptali istemiyle 5/10/2016 tarihinde dava açmıştır. 15. Mahkeme 31/3/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; afet sebebiyle borçlanmaları yapılan hak sahiplerine yapılacak konutların kalıcı (betonarme-kârgir) konut olması gerektiği, Mahkemenin ara kararına verilen cevapta ise tahsis edildiği ileri sürülen konutun prefabrike konut (geçici konut) niteliğinde olduğunun ifade edildiği hususuna değinilmiştir. Kararda, İdarenin kalıcı nitelikte bir konutun başvurucuya devrine ilişkin tapu kayıt örneğini de sunamadığı belirtilerek başvurucunun hak sahipliğinin devam ettiği vurgulanmıştır. Mahkeme, Danıştay Ondördüncü Dairesinin benzer bir uyuşmazlıkta vermiş olduğu 7/2/2017 tarihli ve E.2016/9373 K.2017/644 sayılı karara da atıf yaparak başvurucunun hak ettiği konutun verilmesi için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi istemiyle yaptığı talebin zımnen reddine dair işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine varmıştır. 16. Davalı İdarenin istinaf talebini inceleyen Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdare Dava Dairesi 30/11/2017 tarihinde hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bu kararın gerekçesinde; i.  Lice ve Hani ilçe merkezlerinde teslim edilen konutların ve tapularının hak sahiplerine teslim edildiği, yapılan konutların kesin hesabının ve geçici kabullerinin yapıldığı, hak sahibi olup borçlanmayanların bulunduğu, borçlanma işlemlerini tamamlayarak konutlarda oturanların olduğu, 2013 yılında yapılan tespitlere göre konutlarda hak sahipleri veya murislerinin oturduğu hususlarına vurgu yapılmıştır. ii. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre başvurucunun murisine konut teslim edildiği, dolayısıyla murise hak sahipliği nedeniyle 7269 sayılı Kanun hükümleri gereğince ikamet etmesi için gerekli konutun sağlandığı hususuna dikkat çekilmiştir. iii. Mahkeme \”TBMM 7/8353 sayılı yazılı soru önergesine Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından verilen cevapta; deprem sonrası inşa edilen binaların, prefabrike kalıcı konut olduğu, bu nedenle yeni konut yapılması için bir çalışmanın bulunmadığının bildirildiği, yine Afet İşleri Genel Müdürlüğü\’nün 10.07.1991 ve 14.02.1992 günlü yazılarında da; prefabrik konutların, kısa süreli ve geçici iskan için değil, uzun süreli daimi iskan amacıyla yapıldığı, normal bakımlarının yapılması halinde ömürlerinin en az 50 yıl olduğunun belirtildiği\”

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Halinde Dava Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlenmesi ve Değer Kaybına Uğratılmasına ilişkin Emsal AYM Kararları

Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlenmesi ve Değer Kaybı Anayasa\’nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin birinci fıkrasında; \”Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir\” denilmektedir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir. Bir taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur. Bununla beraber gerçek karşılığının altında bir bedel ödenerek bir taşınmazın idareye geçmesi de Anayasa’nın 46. maddesi hükmüne açıkça aykırılığın yanında mülkiyet hakkına Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesini aşan ve mülkünden yoksun bırakılan kişiye ulaşılmak istenen kamu yararıyla kıyaslandığında ölçüsüzce ağır bir yük yükleyen ve makul olmayan müdahale niteliğindedir. Kanun koyucu, taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde özel hükümlere yer vermiştir. Anılan maddeye göre, tarafların kamulaştırma bedeli konusunda anlaşamamaları ve idarenin bedel tespit ve tescil davası açması halinde mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası için duruşma günü tayin edilmesi ve bu sırada bilirkişi tayin ederek keşif yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise onbeş gün sonrasına duruşma günü tayin etmesi ve ikinci bilirkişi raporuna başvurması ve bunun sonucunda bedeli tespit ederek davayı sonuçlandırması gerekmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa sürede bitirilmesini öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar kamulaştırma bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir.  Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir. Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa\’nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa\’nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun\’a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir. Emsal AYM Kararları Selma Arıcan, B. No: 2013/7841, 21/5/2015 Başvuru, kamulaştırılan taşınmazla ilgili kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası sonucunda belirlenen kamulaştırma bedelinin, taşınmazın bulunduğu mevki değerlerinin oldukça altında belirlenmesi, hatta kıymet takdir komisyonunca belirlenen ve idarenin kendisine vermeyi kabul ettiği tutarın altıda biri oranında olacak şekilde tespit edilmesi ve yargılamanın 7 yıl sürmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla tazminat talebine ilişkindir. Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017 Başvuru, taşınmazın belli bir kısmının üzerinden yüksek gerilim hattının geçirilmesi amacıyla idari irtifak kurulması kararı alınması sebebiyle açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında belirlenen bedelin yetersiz görülmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bilal Özer, B. No: 2015/14610, 13/9/2018 Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Celal Afşin ve diğerleri, B. No: 2015/18943, 19/9/2018 Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Abdulaziz Çelik ve diğerleri, B. No: 2015/18941, 29/11/2018 Başvuru kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ahmet Arı ve diğerleri, B. No: 2017/14829, 28/1/2020 Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ahmet Sarıpınar, B. No: 2017/37112, 2/6/2020 Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük tespit edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ali Yazıcı ve diğerleri, B. No: 2018/20766, 10/3/2021 Başvuru, kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ahmet Koca ve diğerleri, B. No: 2018/17345, 19/10/2021 Başvuru, ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olması ve kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ali Bayram Doğan, B. No: 2018/37107, 22/9/2022 Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.  Fatma Yalçın ve diğerleri, B. No: 2019/37216, 16/11/2022 Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Menderes Titiz, B. No: 2019/5574, 8/12/2022 Başvuru; kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının

Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlenmesi ve Değer Kaybına Uğratılmasına ilişkin Emsal AYM Kararları Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mülkiyet Hakkına ilişkin Emsal Anayasa Mahkemesi Kararları

Mülkiyet Hakkına Müdahaleye ilişkin Emsal Anayasa Mahkemesi Kararları Mülkiyet hakkı Anayasa\’da mutlak bir hak olarak düzenlenmemiş, Anayasa\’nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen ölçütlere uygun olması koşuluyla bu hakkın sınırlandırılabilmesi mümkün kılınmıştır. Anayasa\’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa\’nın 13. maddesi de \”hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini\” temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Bunun yanında Devletin egemenlik hakkından doğan vergilendirme yetkisine ilişkin temel ilkeleri düzenleyen Anayasa\’nın 73. maddesi, vergilendirme yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde kanunilik ilkesini özel olarak düzenlemiştir. Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur; kaldırılır ve değiştirilir. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa\’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulamasının kanunun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkaracağı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin konularda temel esaslar, ilkeler ve genel çerçeve kanunla belirlendikten sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların, yürütme organınca çıkarılacak düzenleyici işlemlerle tanzim edilmesi mümkündür. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir. Anayasa\’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ile vergi mükellefi bakımından vergi yükümlülüklerinin \”belirliliği\”nin ve \”öngörülebilirliği\”nin, bu bağlamda vergi mükelleflerinin hukuki güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Söz konusu ölçütler mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanunla yapılması zorunluluğunun alt ölçütleri olarak da kabul edilmektedir. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir. İlgili mevzuatın ilk defa yorumlanmasında yetki ve görev bakımından farklı durumda bulunan mahkemeler arasında farklılıklar oluşması doğaldır. Diğer bir deyişle değişik yargı kademelerinde görev alan hâkimlerin tamamının ilk defa uygulanan bir kuralı aynı şekilde yorumlamaları mümkün olmayabilir. Ancak böylesi bir durumda mahkemelerin uygulamaları arasındaki uyumu ve içtihat birliğini sağlamaya yönelik mekanizmalar önem taşımaktadır. Yüksek mahkemelerin fonksiyonlarından biri de yargı kararları arasında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamanı gerektirdiği açıktır. Bir kanun hükmüne ilişkin içtihadın henüz yerleşik hâle gelmediği bir aşamada o hükmün yargı organlarınca farklı biçimlerde yorumlanabilmesi hukukun doğası gereğidir. Zira hukukta nesnelliğin sağlanabilmesi açısından hukuk kurallarının belli ölçüde soyut kavramlar içermesi kaçınılmazdır. Nesnel hukuk kurallarının maddi âlemde gerçekleşen olaylarla birebir örtüşmesi ve bunlara uygulanması ise her zaman mümkün olmayabilmektedir. Öte yandan hukuk kurallarının kapsamının tespitinde kural koyucu ne kadar titiz davranırsa davransın kuralın yürürlüğe girmesinden ve uygulanmaya başlanmasından sonra öngörülemeyen bazı yeni durumların ortaya çıkması da mümkündür. Bu gibi hâllerde kuralın yetkili otoritelerce ve özellikle yargı organlarınca yorumlanması zorunlu hâle gelmektedir. Kuralı yorumlayan otoritelerin birden fazla olması, bazı hâllerde kuralın birden fazla yorumlanmasını önlenemez kılmaktadır. Dolayısıyla hukuk kurallarının bu niteliği dikkate alındığında bir kanun hükmünün yargı organlarınca farklı biçimlerde yorumlanabilmesi ve kurala ilişkin farklı içtihatların varlığı, tek başına kuralın belirsiz ve öngörülemez olduğu yargısına ulaşmayı haklı kılmaz. Bununla birlikte birden fazla içtihadın varlığı hukuk kurallarının temel bir özelliği olan bireyin davranışını yönlendirebilme gücünü zayıflatacak bir boyuta ulaşmışsa kamu düzeninin bozulduğundan söz edilebilir. Bu durumda bireylerin davranışlarını hangi içtihada göre yönlendirecekleri belirsizleşeceğinden öngörülebilirlik ortadan kalkar. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkarır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir. Kamulaştırmasız El Atma ve Kamulaştırmaya ilişkin Emsal AYM Kararları Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436, 6/3/2014 Başvuru, taşınmazın idare tarafından kanal haline dönüştürülmesi üzerine oluşan zararın tahsil edilmesi talebiyle açılan davanın tarafların talebi olmadan kamulaştırmasız el atma şeklinde ele alınması ve tarımsal net gelir yöntemi esas alınarak daha düşük tazminat belirlenmesi ile taşınmazın yol olarak terkinine karar verilmesi sonucu adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla el atılan taşınmazının iadesi ve tazminat talebine ilişkindir. Mustafa Asiler, B. No: 2013/3578, 25/2/2015 Başvuru, arazi üzerinden iki ayrı enerji nakil hattı geçirilmesi üzerine açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasının makul süreyi aşarak 10 yılda tamamlanması ile taşınmaza hukuksuz olarak el atılması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali iddiasıyla maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Mehmet Siraç Taran, B. No: 2014/5139, 29/6/2016 Başvuru, kamulaştırmasız

Mülkiyet Hakkına ilişkin Emsal Anayasa Mahkemesi Kararları Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sebepsiz Zenginleşmede Denkleştirici Adalet İlkesi: Bedelin Dava Tarihindeki Karşılığının Tespiti

Sebepsiz Zenginleşmede Denkleştirici Adalet İlkesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/3-508 Karar No: 2023/226 Karar tarihi: 15.03.2023 Özet: Davacı resmî şekli haiz olmamakla geçersiz satış sözleşmesine dayanarak sözleşmeye konu taşınmazın rayiç bedelini istemiştir. Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz olduğu üzere, bu hâlde taraflar ancak sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde verdiklerini geri isteyebileceklerinden Mahkemece yapılması gereken iş, denkleştirici adalet ilkesi gereği sözleşmedeki satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı değeri bilirkişi marifetiyle hesaplamaktan ibaretken alınan ilk bilirkişi raporunda taşınmazın rayiç bedeli hesaplanmıştır. Hukuki nitelendirmeyi yapmak ve uygulanacak hukuk kurallarını belirlemekle görevli olan Mahkeme sonradan yanılgıyı fark etmiş ve tam da olması gerektiği gibi kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesine başvurmuş, neticeten sözleşme bedelinin dava tarihindeki karşılığını hesap eden ikinci bilirkişi raporunu benimseyerek davayı kısmen kabul etmiştir. Böyle bir durumda hukuken hükme esas almaya elverişli olmayan ilk bilirkişi raporunun taraflarca itiraz edilmeyerek kesinleştiğinden bahisle taşınmazın rayicine hükmetme zorunluluğu doğurur şekilde davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemez. Hâl böyle olunca aynı gerekçeyle verilen direnme kararı yerindedir. Ne var ki, davacı vekilinin hükmolunan miktara ilişkin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. (4721 s. K. m. 706) (818 s. K. m. 213) (6098 s. K. m. 237) (2644 s. K. m. 26) (1512 s. K. m. 60, 89) (6100 s. K. m. 266, 281, 282) (6754 s. K. m. 3) (YHGK 18.02.2021 T. 2018/21-94 E. 2021/111 K.) 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili; tarafların davalıya ait taşınmaz payının müvekkiline satışı konusunda 15.05.1991 tarihli harici sözleşmeyle anlaştıklarını, zilyetliğin teslim edilmesine rağmen devrin gerçekleştirilmediğini ileri sürerek taşınmazın rayiç değerinin tespiti ile bu bedelin davalıdan tahsil edilerek müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiş, dava açılırken harca esas değer 8.000,00 TL olarak gösterilmiş, talep ıslah edilmemiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; iddianın zamanaşımına uğradığını, imar planının yarattığı sorun nedeniyle taşınmaz devrinin gerçekleşmediğini, şekle aykırı yapılmakla geçersiz olan bir sözleşmeye dayanılarak taşınmazın rayiç değerinin istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.12.2015 tarihli, 2010/531 Esas, 2015/1863 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında yapılan geçersiz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplanacak karşılığının iadesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 2.973,49 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.01.2020 tarihli ve 2019/979 Esas, 2020/606 Karar sayılı kararı ile; “Dava, harici tapulu taşınmaz satımı nedeni ile ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir. Davaya konu 15/05/1991 tarihli sözleşme; Türk Medeni Kanunu\’nun 706. maddesi, Borçlar Kanunu’nun 213. (Türk Borçlar Kanunu\’nun 237.) maddesi, Tapu Kanunu\’nun 26. maddesi ile Noterlik Kanunu\’nun 60 ve 89. maddeleri uyarınca resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu nedenle, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir. Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Somut olayda; dosya içeriğinde 27.06.2012 ve 02.11.2015 tarihli ehil bilirkişilerden denetimine elverişli olarak alınan 2 ayrı bilirkişi raporunun bulunduğu, 27.06.2012 tarihli raporda taşınmazın dava tarihi itibari ile rayiç bedelinin hesaplandığı ve taşınmazın değerinin 28.750TL olarak tespit edildiği, bu raporun taraf vekillerine usulüne uygun tebliğine rağmen taraflar ya da vekillerince itiraz edilmediği; 02.11.2015 tarihli ikinci raporda ise, yerleşik daire uygulamamız doğrultusunda denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplama yapıldığı ve davacı vekilince rapora itirazda bulunulduğu, ancak itirazlar değerlendirilmeden mahkemece bu rapor dikkate alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Hal böyle olmakla birlikte; 27.06.2012 tarihli rapora taraflarca itiraz edilmediği görülmüş ve itiraz edilmemesi neticesinde kesinleşmiştir. Bu sebeple, itiraz edilmeyen rapordaki hesaplanan alacak miktarı davacı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaktadır. Mahkemece, kesinleşmiş rapordaki miktar doğrultusunda dava değeri de dikkate alınarak talep aşımına sebebiyet vermeyecek şekilde hüküm kurulması gerekmekte iken, yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Mahkemenin 22.10.2020 tarihli ve 2020/162 Esas, 2020/192 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesinin yanında, bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin davacı lehine usuli kazanılmış hak doğurmayacağı, zira raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; geçersiz sözleşmeye dayalı olarak taşınmazın rayiç değerinin tespiti ile davalıdan tahsili istenen davada, taşınmazın rayiciyle ilgili hesaplama içeren bilirkişi raporuna davalı tarafın itiraz etmemesi nedeniyle raporun kesinleştiğinden bahisle bu durumun davacı lehine usuli kazanılmış hak doğurduğu kabul edilerek sözleşme bedelinin denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde iadesi yerine taşınmazın rayicine hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümü, \”usuli kazanılmış hak\” kavramının açıklanmasını gerekli kılmaktadır. 13. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nda usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. 14. Davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri

Sebepsiz Zenginleşmede Denkleştirici Adalet İlkesi: Bedelin Dava Tarihindeki Karşılığının Tespiti Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tezyidi Bedel Davası Açılması Halinde Kamulaştırmasız El Atma Davası Reddedilir mi

Taşınmazın Kıymet Takdiri için Tezyidi Bedel Davası Açılması 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Dava hakkı – Madde 14 Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir. İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür. İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır. İdare, kamulaştırma belgelerinin mahkemeye verildiği günden itibaren otuz gün içinde maddi hatalara karşı adli yargıda düzeltim davası açabilir. İdare tarafından, bu Kanun hükümlerine göre tespit olunan malike ve zilyede karşı açılan davaların görülmesi sırasında, taşınmaz malın gerçek malikinin başka bir şahıs olduğu anlaşıldığı takdirde, davaya bu gerçek malik, tapu malikinin daha önce öldüğü sabit olursa mirasçıları da dahil edilmek suretiyle devam olunur. Açılan davaların sonuçları dava açmayanları etkilemez. Tezyidi Bedel Davası Nedeniyle Kamulaştırma İşleminin Kesinleşmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/5-374 Karar No: 2023/286 Karar Tarihi: 29.03.2023 Özet: Somut olay değerlendirildiğinde, kıymet takdirinin yapılacağına ilişkin tebliğnamenin davacıya usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, kıymet takdir komisyonunca takdir edilen kamulaştırma bedellerinin davacı … adına bankaya bloke edildiği, dava konusu taşınmazlara ilişkin olarak mülkiyet ihtilafının 1970-1975 ve 1980 yıllarında giderilerek davacının malik sıfatını kazandığı, ancak davacı tarafından mülkiyet ihtilafı sonuçlandıktan sonra tehirine karar verilen tezyidi bedel davalarının süresinde yenilenmediği anlaşılmakla, dava konusu taşınmazlar yönünden kamulaştırma işleminin kesinleştiği sonucuna varılmıştır. (2942 s. K. m. 14) (3402 s. K. m. 12) 1. Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 18. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilin maliki olduğu … ili … ilçesi … Mahallesi 2986 parsel ile hissedarı olduğu 1276, 1277, 1305, 1336 ve 1337 parsel sayılı taşınmazların tamamının … Barajı Su Toplama Havzası içerisinde kaldığını, davalı idare tarafından kamulaştırma kararının alındığını ancak kamulaştırma işlemleri tamamlanmadan taşınmazlara fiilen el atıldığını ve müvekkiline herhangi bir tebligat yapılmadığını ileri sürerek kamulaştırmasız el atma bedeli olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000,00 TL bedelin davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 15.02.2016 havale tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini artırmıştır. Davalı Cevabı 5. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazların … Barajı rezervuar alanında kaldığını, kamulaştırma tarihi olan 1968 yılında dava konusu taşınmazların mülkiyetinin Maliye Hazinesi ve … arasında itirazlı olduğunu, taşınmazların kamulaştırıldığını, kıymet takdiri yapılacağı hususundaki tebligatın 02.05.1968 tarihinde taşınmaz malikine bizzat yapıldığını, kıymet takdir komisyonunca takdir edilen kamulaştırma bedellerinin … Bankası … Şubesine 25.10.1968 tarihinde … adına yatırıldığını, yine …\’nun bizzat kendisine yasal noter tebligatının çekildiğini ve 11.06.1968 tarihli şerh alındığını, davacının … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde tezyid-i bedel davaları açtığını, dava konusu taşınmazlar için davacı tarafça daha önceden tezyid-i bedel davası açılması nedeniyle davacının yeniden kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açamayacağını, bu davalar açılmamış olsaydı bile dava konusu taşınmazlar için gerekli noter tebligatlarının usulüne uygun olarak tebliğ edildiği için davanın yine hak düşürücü süre yönünden reddi gerekeceğini ve ayrıca dava konusu taşınmaz için talep edilen bedelin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. … 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2013/129 Esas, 2016/136 Karar sayılı kararı ile; davaya konu 2986, 1276, 1277, 1336, 1337 parsellerin tamamının, 1305 parselin büyük bir kısmının gölet içerisinde, küçük bir kısmının ise maksimum su kotu içerisinde Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün sorumluluk alanında kaldığı, DSİ tarafından daha önceki yıllarda kamulaştırma çalışmalarının başlatıldığı, ancak tamamlanamadığı gerekçesiyle davanın ıslah dilekçesi doğrultusunda kabulü ile, 3.614.270,00 TL\’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dava konusu taşınmazların ve davacı hisselerinin davacı adına olan kaydının iptali ile davalı DSİ Genel Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 09.05.2018 tarihli ve 2016/20098 Esas, 2018/8911 Karar sayılı kararı ile; \”…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Mahallinde yapılan keşif sonucu; … İlçesi, … Köyü 2986, 1305, 1337, 1336, 1276 ve 1277 parsel sayılı taşınmazların dava tarihindeki değerinin biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak; Davacı tarafından davalı idareye karşı … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1968/462-456-466-465-459-426 Esas sayılı dosyaları ile dava konusu taşınmazların davacının payına düşen kısımlarına yapılan el koyma işlemi ile ilgili tezyidi bedel davası açıldığı, mülkiyeti ihtilaflı olduğundan maliki belli oluncaya kadar davaların tehirine karar verildiği, dosyamız davacısının 29.05.1975 tarihinde kesinleşen tapu iptal tescil davası ile malik sıfatını kazandığı ve tehirine karar verilen dosyanın işleme konulmadığı anlaşılmıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca tezyidi bedel davası açıldıktan ve mülkiyet kesinleştikten sonra süresinde yenileme yapılmadığından taşınmazlar yönünden kesinleşmiş bir kamulaştırma işlemi söz konusu olacağından kamulaştırmasız el atmadan bahsedilemez. Bu nedenle davalı idare tarafından daha önce kamulaştırılan ve kamulaştırma işlemi taraflarca kesinleşen taşınmaza ilişkin açılan kamulaştırmasız el atma davasının reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi, Doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. … 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.03.2020 tarihli ve 2019/183 Esas, 2020/82 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davacı tarafından davalı idareye karşı … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1968/462-456-466-465-459-426 Esas sayılı dosyaları ile dava konusu taşınmazlarda davacının payına düşen kısımlarına yapılan el atma işlemi ile ilgili tezyidi bedel davaları açıldığı, mülkiyeti ihtilaflı olduğundan maliki belli olana kadar davaların tehirine karar verildiği, 1336 parsel sayılı taşınmazın 3000/3100 hissesi, 1337 parsel sayılı taşınmazın 3676/3900 hissesi, 1276 parsel sayılı taşınmazın 3676/3900 hissesi, 1277 parsel sayılı taşınmazın 3000/3100 hissesinin … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1971/725 Esas, 1974/433 Karar sayılı kararının 30.05.1975 tarihinde kesinleşmesinin ardından tapuda davacı adına tescilleri yapıldığı, diğer dava konusu parsellerden 1305 parselin 1970 yılında ve 2986 parsel ise 1980 yılında hükmen davacı adına tescil edildiği, tehirine karar verilen dosyaların işleme konulmadığı, dava konusu

Tezyidi Bedel Davası Açılması Halinde Kamulaştırmasız El Atma Davası Reddedilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaasının İspatı için Taşınmazın Satış Değeri ile Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması Yeterli mi

Muris Muvazaasının İspatı için Taşınmazın Satış Değeri ile Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması Yeterli mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/1-610 Karar No: 2023/164 Karar tarihi: 01.03.2023 Özet: Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarına göre, mirasbırakanın temlik tarihinde mirasçılarından mal kaçırmasını gerektiren bir nedeninin bulunmadığı, davacı tarafça bu hususa ilişkin somut bir olgu ortaya konulamadığı, aksine mirasbırakan ile oğlu …\’ın arasının iyi olduğu, yine mirasbırakanın davalı kızını oğlu …\’dan üstün tuttuğuna dair bir bilgi ya da olgunun dosyaya yansımadığı, dinlenen davacı tanıklarının ailenin beşeri ilişkilerini bilebilecek yakınlıkta olmadıkları ve bu nedenle duyuma dayalı bilgilerini ifade ettikleri, davalı tanıklarının ise aileye ve olaylara yakın kişiler oldukları, birbirlerini doğrular şekilde dava konusu taşınmazların bedeli karşılığında davalıya satıldığını ve mirasbırakanın satış bedeli ile oğlu …\’ın piyasaya olan borçlarını ödediğini ifade ettikleri, bu nedenle davalı tanık beyanlarına üstünlük tanınması gerektiği, öte yandan mirasbırakanın 16.11.2001 tarihinde, oğlu ve aynı zamanda davacının eşi …\’ın ise 05.06.2012 tarihinde öldüğü, … tarafından yaklaşık on bir yıl boyunca temlikin muvazaa ile illetli olduğuna ilişkin bir dava açılmadığı, …\’ın ölümünden sonra hak sahibi olan kızları … ve … tarafından da dava açılmadığı gibi aksine davalı lehine beyanlarda bulundukları ortadadır. 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulayabilmek için davacı tarafın mirasbırakanın yaptığı temlik ile mirasçılarından mal kaçırma amacıyla hareket ettiğini ispatlaması gerekmektedir. Yukarıda anılan tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde, eldeki davada ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın mirasbırakanın çekişmeli temlik ile mirastan mal kaçırma amacıyla hareket ettiğini kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Akit tablosunda gösterilen bedeller ile dava konusu bağımsız bölümlerin keşfen saptanan gerçek değerleri arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı sayılamaz. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (4721 s. K. m. 6, 507, 603, 706) (6098 s. K. m. 19, 237) (2644 s. K. m. 26) (818 s. K. m. 18) (6100 s. K. m. 190) (YİBK 01.04.1974 T. 1974/1 E. 1974/2 K.) 1. Taraflar arasındaki muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İnegöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; mirasbırakan …’ın maliki olduğu … ili İnegöl ilçesi … mahallesinde kain 330 ada 43 sayılı parseldeki 1 ve 3 numaralı bağımsız bölümlerini mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalı kızı …’ya satış yoluyla temlik ettiğini, gerçekte ise bağışladığını, mirasbırakanın oğlu olan …’ın müvekkilinin eşi olduğunu, …’ın ölümü ile müvekkili ve …\’ın ilk eşinden olma çocuklarının kaldığını, mirasbırakan tarafından oğlu …\’a herhangi bir malvarlığı bırakılmadığını, devir tarihinde davalının ev hanımı olduğunu ve alım gücü bulunmadığını, temlik sonrası fiili kullanım durumunun değişmediğini ileri sürerek dava konusu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; temlik tarihinde davacının mirasçılık sıfatı bulunmadığını, öncelikle bu nedenle davanın reddi gerektiğini, davacı ile mirasbırakanın oğlu …’ın 11.11.2007 tarihinde evlendiğini, ancak …’ın 03.11.2009 tarihinde İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/673 Esas sayılı dosyası ile davacıya karşı boşanma davası açtığını, boşanma sürecinde davacının sadece maddi menfaat elde etme isteğinin anlaşıldığını, çekişmeli temlikin 29.12.1998 tarihinde yapıldığını, mirasbırakan …’ın 16.11.2001 tarihinde öldüğünü, müvekkilinin kardeşi …’ın ölümüne kadar temlik ile ilgili herhangi bir dava açmadığını, bu tavrın muvazaalı devir yapılmadığının en büyük kanıtı olduğunu, mirasbırakanın satış bedelleri ile oğlu …’ın ticaretten kaynaklı borçlarını ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. İnegöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2012/385 Esas, 2014/689 Karar sayılı kararı ile; mirasbırakan ile davalının baba-kız olduğu, temlik tarihinde davalının gelir getirici bir işinin bulunmadığı, bir kısım davacı tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere mirasbırakanın oğlu …’ın (davacının eşi) satış tarihinde borçlarının bulunması nedeniyle alacaklıların mirasbırakanın malları üzerindeki haklarının semeresiz bırakılmaya çalışıldığı, mirasbırakanın temlikten sonra da taşınmazı kullanmaya devam ettiği, resmi senette yazılı satış miktarı ile keşfen belirlenen değer arasında üç kattan fazla fark bulunduğu, her ne kadar davalı tanıkları tarafından devir sonrası mirasbırakanın cüzi kira karşılığı oturmaya devam ettiği beyan edilmiş ise de bir kimsenin iki dairesini satıp daha sonra aynı daire için kızına kira ödemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.10.2017 tarihli ve 2015/1380 Esas, 2017/5580 Karar sayılı kararı ile; “…Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan Şevki\’nin kayden maliki olduğu 330 ada 43 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 3 numaralı bağımsız bölümlerin tamamını 29.12.1998 tarihinde satış suretiyle davalı kızı …\’a temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide \”muris muvazaası\” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu\’nun 706, Türk Borçlar Kanunu\’nun 237. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu\’nun 213.) ve Tapu Kanunu\’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek

Muris Muvazaasının İspatı için Taşınmazın Satış Değeri ile Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması Yeterli mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yönetim Planı ile Site İçinde ve Binada Kedi Köpek Beslenmesi Yasaklanabilir mi

Yönetim Planı ile Site İçinde ve Binada Kedi Köpek Beslenmesi Yasaklanabilir mi Yönetim Planı ile Site İçinde ve Binada Kedi Köpek Beslenmesinin Yasaklanması: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından kat mülkiyetine tabi sitede yönetim planındaki yasağa rağmen bağımsız bölümde köpek beslenmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/18-3018 Karar No: 2022/6 Karar tarihi: 18.01.2022 Özet: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özelikle Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28. maddesinde yönetim planının bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu belirtilerek anataşınmazın yönetim tarzı, kullanma maksat ve şekline ilişkin anlaşmazlıkların çözümünde öncelikle yönetim planında mevcut hükmün uygulanması öngörüldüğünden ve yönetim planının 45/e maddesi uyarınca yüksek katlı binalarda köpek beslenemeyeceği hükmü karşısında Hukuk Genel kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (6098 S. K. m. 27) (634 S. K. m. 18, 28) (4721 S. K. m. 2) (18. HD. 13.01.2014 T. 13.01.2014 2013/16329 E. 2014/71 K.) 1. Taraflar arasındaki yönetim planına aykırılığın giderilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının ….. Sitesi sakini olduğunu, evinde köpek beslediğini, köpeğin ortak alanlarda gezdirilmesi sırasında site sakinleri ve çocukların çok büyük korku yaşadığını, köpeğin hareketleri nedeniyle bir çok çocuğun psikolojik olarak etkilendiğini, site sakinlerinden yönetime sayısız şikayet iletildiğini, evcil hayvanın evde olduğu süreçte de gerek havlamaları, gerekse de oluşan koku nedeniyle bir çok apartman sakininin şikayetçi olduğunu, site yönetim planının 45/e maddesi uyarınca yüksek katlı binalarda kedi, köpek gibi evcil hayvanların beslenemeyeceğini ileri sürerek köpeğin site ve daireye girişinin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline ait köpeğin adının “Alex von Petworld” olup safkan Alman Çoban Köpeği olduğunu, sağlıklı ve sürekli veteriner kontrolünde olduğunu, bakımı ve aşılarının yapıldığını, Alex’in müvekkiline ait bulunan, ortak alanlardan bağımsız ve müstakil bu bahçede yaşadığını ve site içerisinde ortak alanlarda gezmediğini, sadece site dışına çıkartılırken bahçe kapısından ana kapıya kadar olan yaklaşık 10-15 metre alandan geçtiğini, site ortak alanlarında dolaşmadığını, ortak alanlarda tuvalet yapmadığını, müvekkilinin oturduğu evi satın alırken kendisine evde köpek besleyemeyeceğine dair bilgi verilmediğini, aksine satış öncesi görüşmelerde ve satış esnasında sunulan görsellerde ve tanıtım kataloğunda bahçede ve bina önünde köpek ve köpekle oynayan çocuk-aile fotoğraflarına yer verildiğini, müvekkilinin haklı olarak ailesiyle birlikte sitede köpek besleyebileceklerini düşündüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.03.2013 tarihli ve 2011/1073 E. 2013/251 K. sayılı kararı ile; sırf yönetim planında hayvan bakılmasına yönelik düzenlemeler bulunmasının çevreyi rahatsız etmeyen hayvanın uzaklaştırılmasına gerekçe yapılamayacağı, yönetim planında bulunan ve ev hayvanlarının gerekçesiz olarak evden uzaklaştırılması sonucunu doğuran düzenlemelerin, Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi kapsamında kanuna ve kişilik haklarına aykırılık teşkil ettiği, çevreyi rahatsız etmediği anlaşılan ev hayvanlarının doğal yaşam ortamları olan evden uzaklaştırılamayacağı, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28/1. maddesi uyarınca “sözleşme” hükmünde sayılan yönetim planındaki düzenlemelerin, Borçlar Kanunu’nun 27. maddesindeki mutlak butlan-yokluk koşullarını taşıdığı anlaşıldığında, hâkim tarafından bu düzenlemelerin hükümsüz kabul edilebileceği, yönetim planındaki ev hayvanı bakma yasağının, hayvan hakları konusundaki uluslararası sözleşmeler, Hayvanları Koruma Kanunu ve yönetmeliğine aykırı olması nedeni ile “kanunun emredici hükümlerine”, uluslararası sözleşmeler ve Kanun ile insana yüklenmiş olan hayvanlara karşı ahlaki yükümlülüğe aykırı olması nedeni ile “ahlaka” aykırı olduğu, dava konusu ev hayvanının çevreye rahatsızlık verdiği ve bu konuda yönetime şikayetler olduğu ispatlanamadığına göre, yalnızca yönetim planındaki yasaklama hükmü nedeni ile çevreye hiçbir rahatsızlık vermeyen köpeğin evden uzaklaştırılmasını istemenin Türk Medeni Kanunu’nun 2/2. maddesine aykırı olduğu, çoğunluğun temel haklar konusunda karar veremeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 13.01.2014 tarihli ve 2013/16329 E. 2014/71 K. sayılı kararı ile; “…634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesi hükmü uyarınca kat malikleri bağımsız bölümlerini ve eklentileri ile ortak yerleri kullanırken doğruluk kurallarına uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla karşılıklı olarak yükümlüdürler; kat maliklerinin borçlarına dair hükümler bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak yararlananlara da uygulanır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden, kat mülkiyetli anataşınmazın tapu kütüğünde tescilli olan yönetim planının 45/e maddesinde “Kat malikleri kendi bağımsız bölüm ve eklentileri ile toplu yapı ortak alanlarında ve villa kullanım alanlarında tavuk, koyun, keçi vs. kümes ve ahır hayvanları besleyemezler. Yüksek katlı binalarda kedi, köpek gibi evcil hayvanlar beslenemez.” hükmünün bulunduğu ve yönetim planının ilgili bu maddesi uyarınca köpek beslenmesinin yasaklanmış olduğu dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı 9. İstanbul Anadolu 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.04.2014 tarihli ve 2014/222 E. 2014/393 K. sayılı kararı ile, önceki karardaki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından kat mülkiyetine tabi sitede yönetim planındaki yasağa rağmen bağımsız bölümde köpek beslenmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 13. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler. Bu kanunda kat maliklerinin borçlarına dair olan hükümler, bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma (Sükna,) hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlara da uygulanır; bu borçları yerine getirmeyenler kat malikleriyle birlikte, müteselsil olarak sorumlu olur…” 14. Aynı Kanun’un 28. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Yönetim planı yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini yönetici ve denetçilerin alacakları

Yönetim Planı ile Site İçinde ve Binada Kedi Köpek Beslenmesi Yasaklanabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Satış İşlemi İptal Edilen Belediye Taşınmazı Üzerine İnşaat Yapan Kişi Tescil Talebinde Bulunabilir mi

Belediye Taşınmazı Üzerine İnşaat Yapılması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Taşınmaz mülkiyetinin içeriği: Kapsam – Madde 718 Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. Arazideki yapılar: Mülkiyet ilişkisi – Madde 722 Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur. Ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında arazinin maliki de, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir. Tazminat – Madde 723 Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse hâkim, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamamının tazmin edilmesine karar verebilir. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir. Arazinin mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesi – Madde 724 Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir. Satış İşlemi İptal Edilen Belediye Taşınmazı Üzerine İnşaat Yapan Kişi Tescil Talebinde Bulunabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/14-465 Karar No: 2023/269 Karar tarihi: 29.03.2023 Özet:  Somut olay değerlendiğinde; davalı Belediyenin davaya konu taşınmazının ihale suretiyle ve encümen kararıyla davacı tarafından bedeli ödenerek satın alındığı ancak tapu devrinin yapılmaması üzerine açılan tapu iptali tescil davasının, encümen kararının parsel bazında hazırlanmayan belediye meclis kararına dayanması, bu nedenle satım işleminin geçersiz olduğu gerekçesiyle reddine karar verilerek kararın kesinleştiği, ödenen satış bedelinin de iade edildiği ancak davacının davaya konu taşınmaz üzerine yine davalı belediyeden almış olduğu ruhsata dayanarak üç katlı yapı yaptığı sabittir. Davaya konu inşaatın davalı belediyeden alınan ruhsata dayandığı, taşınmazın davacıya teslim edildiği ve dosya kapsamından davalının bu inşaata bir itirazının bulunmadığı açıktır. Davacı söz konusu taşınmazı, davalının çıkarmış olduğu ihale suretiyle satın almış ve satım bedeli de davalı tarafından tahsil edilmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davalı belediyenin davacıyı, davaya konu taşınmazı sahiplendiği hususunda inandırdığı, meşru beklenti içine soktuğu ve inşaatın yapılmasında açık rızasının bulunduğu kabul edilmelidir. Bu durumda davacının iyiniyetli olduğunun kabulüyle Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere TMK’nın 724 üncü maddesinin diğer koşullarının mevcut olup olmadığının araştırılması gerekir. (4721 s. K. m. 3, 683, 684, 715, 718, 722, 723, 724) (3402 s. K. m. 16) (743 s. K. m. 641) (6100 s. K. Geç. m. 3) (1086 s. K. m. 429, 440) (YİBK. 14.02.1951 T. 1949/17 E. 1951/1 K.) (YHGK. 30.09.1981 T. 1981/1-167 E. 1981/656 K.) (YİBK. 05.07.1944 T. 1944/12 E. 1944/26 K.) 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı istemi 4. Davacı vekili, müvekkilinin davalı Belediyeden ihale ile satın aldığı ve bedelini tamamen ödediğini taşınmazın üzerine yine davalıdan aldığı ruhsat ile bodrum dâhil üç katlı bir dükkan yaptığını ancak davalının tapu devrini gerçekleştirmemesi üzerine açılan davada tapu iptali ve tescili talebinin, encümen kararının belediye meclis kararına dayanmadığı gerekçesiyle reddedildiğini ve ödenen bedelin iadesine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, bu aşamadan sonra davalının müvekkilinden fahiş kira bedelleri talep ettiğini, hâlihazırda dava konusu taşınmazın davalıya, üzerindeki binanın müvekkiline ait olduğunu, taşınmazdan daha değerli olan binanın sökülmesi hâlinde hiçbir ekonomik değerinin kalmayacağını, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu ve temliken tescil koşullarının oluştuğunu ileri sürerek davaya konu taşınmazın tapusunun iptali ile müvekkili adına temliken tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili, daha önce aynı taşınmaza ilişkin tarafları ve konusu aynı olan tapu iptali ve tescil davası açıldığını, anılan davanın reddedilerek kesinleşmesi nedeniyle eldeki dava için kesin hüküm oluşturduğunu, davacının taşınmazı satın almayıp kiraladığını, bu nedenle taşınmaz üzerinde bina yaparken iyiniyetli olamayacağını, temliken tescil şartlarının oluşmadığını, bu tür davaların konusunun ancak özel mülkiyete konu taşınmazlar olabileceğini, belediyeye ait bir taşınmazın temliken tescile konu olamayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli ve 2015/582 Esas, 2015/959 Karar sayılı kararı ile; dava konusu yerin geçerli olmayan meclis kararıyla davacıya satıldığı fakat bu satışın mülkiyetin naklini sağlayamayacağının Özel Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla tespit edildiği, bu yönde verilen kararın kesinleştiği, kamu malı olan taşınmazlar için temliken tescil isteminde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 16.01.2019 tarihli ve 2016/4935 Esas, 2019/408 Karar sayılı kararı ile; “…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir. Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir. Malzeme sahibinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi şu koşulların varlığına bağlıdır; a)

Satış İşlemi İptal Edilen Belediye Taşınmazı Üzerine İnşaat Yapan Kişi Tescil Talebinde Bulunabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kiracının Tacir Olması: Kiralanan İşyeri veya Ticari Depo için Gerekli İzin ve Ruhsatın Alınamaması

Kiracının Tacir Olması: Kiralanan İşyeri veya Ticari Depo için Gerekli İzin ve Ruhsatın Alınamaması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/3 Karar No: 2022/398 Karar Tarihi: 29.03.2022 Mahkemesi: Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki asıl davada menfi tespit, karşı ve birleşen davada ise tazminat istemlerinden dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı dava ve birleşen davanın ise reddine ilişkin karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Asıl Davada Davacı İstemi 4. Davacı … (kiracı) vekili asıl davada, müvekkilinin davalıya ait taşınmazı 05.05.2010 başlangıç tarihli sözleşmeyle kiraladığını, bu çerçevede 15.000 EURO tutarında teminat senedi verildiğini, kiralanan yerle ilgili çalışma ruhsatı almak için başvuruda bulunduğunu ancak taşınmazın iskânı bulunmadığından işyerinin mühürlendiğini, söz konusu idari işlemin iptali için idare mahkemesinde açılan davanın reddedildiğini, iskânın alınması için ihtarname keşide edilmesine rağmen davalının iskan için gereken işlemleri yapmadığını, kiralananın bu sebeple kullanılamadığını ve müvekkilinin kira sözleşmesini haklı olarak feshettiğini, sözleşme çerçevesinde davalıya verilen senedin istenmesine rağmen iade edilmediğini ileri sürerek senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile davalının %40’tan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini talep etmiştir. Asıl Davada Davalı Cevabı 5. Davalı …. ve Tic. A.Ş. (kiraya veren) vekili; davacının dava konusu taşınmazı depo olarak kullanmak üzere kiraladığını, ancak belediyeye imalathane olarak kullanmak için başvurması nedeniyle ruhsat alamadığını, daha önceki kiracıların depo olarak kullanmak üzere başvurduklarında çalışma ruhsatı aldıklarını, kira sözleşmesinin feshinin haksız olduğunu, teminatın müvekkilinin maddi zararının karşılığı olarak verildiğini, davacı tarafından Ankara 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/246 E. sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine menfi ve müspet zararının tahsili için açılan davanın eldeki davayla birleştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Birleşen Davada Davacı İstemi 6. Birleşen davada davacı kiracı vekili; kira sözleşmesini haklı olarak feshetmek zorunda kalan müvekkilinin 60.297TL tutarında menfi ve müspet zararının davalı tarafça tazmin edilmesi gerektiği ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Birleşen Davada Davalı Cevabı 7. Davalı kiraya veren şirket vekili birleşen davaya cevabında; davanın reddini savunmuştur. Karşı Davada Davacı İstemi 8. Karşı davada davacı kiraya veren şirket vekili; kiracının sözleşmeyi haksız olarak feshederek taşınmazı 18.01.2012 tarihinde tahliye ettiğini, müvekkili şirketin taşınmazı yeniden kiraya verdiği döneme kadarki süre için 6.785TL kira alacağı olduğunu, ayrıca 1.189TL elektrik borcunun ödenmediğini, kiracının taşınmazı hor kullanmasından ötürü taşınmazda 5.000TL masraf yapılması gerektiğini, dava konusu taşınmazın yanındaki saç depo olarak adlandırılan yerin 23.12.2011-23.02.2012 tarihleri arasında iki ay süre ile kiracı olarak kullanıldığını, saç deponun aylık kira bedelinin 1.500TL olarak kararlaştırıldığını ancak davacı-karşı davalının bunu da ödemediğini, yine kiracının yükümlülüğünde bulunan ek trafo ikmali için 14.750TL tutarındaki harcamaların müvekkili tarafından karşılandığını ileri sürerek belirtilen masrafların davacı-karşı davalı kiracıdan tahsilini talep etmiştir. Karşı Davada Davalı Cevabı 9. Davalı kiracı vekili karşı davaya cevabında; kira borcunun bulunmadığı gibi sunulan elektrik faturalarının da kiralanan yere ait olmadığını, taşınmaza zarar verildiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, temizleme için süre verildiği şeklindeki yazının teslim tutanağına mahkemeyi yanıltmak için sahte olarak sonradan eklendiğini, bu yönden de tazminat taleplerinin kabul edilemez olduğunu, bahsi geçen saç deponun müvekkili tarafından kullanılmadığı gibi davalı-karşı davacının kendi ihtiyacı için yaptırdığı trafo bedelini müvekkilinden isteyemeyeceğini belirterek karşı davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 10. Ankara 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 06.03.2014 tarihli, 2012/221 E., 2014/366 K. sayılı kararı ile; asıl davada davacı-karşı davalının işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmayan bir yerde çalışmasının mümkün olmaması nedeniyle kira sözleşmesini haklı olarak feshettiği kanaatine varıldığı, bu nedenle 15.000EURO tutarındaki teminat senedi yönünden borçsuzluğunun tespitine karar verilmesi gerektiği, karşı davada davalı-karşı davacının ek trafo yapılması için harcandığını iddia ettiği masrafların davacı-karşı davalının talebi üzerine yapıldığı ve iki ay süreyle saç deponun kullanıldığının ispatlanamadığı, dava konusu taşınmazdaki kauçuk artıklarının temizlenmesi için gerekli bedele dair talebin 18.01.2012 tarihli tutanağa unutulduğu için daha sonra ilâve edildiğinin davalı tanık beyanından anlaşıldığı, bu yönden de davanın reddi gerektiği, birleşen davada davacı-karşı davalının dava konusu taşınmazda işyeri açma ve çalışma ruhsatı alındığı takdirde muhtemel müspet ve menfi zararına dair taleplerinin yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, karşı dava ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 12. Yargıtay (kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 09.09.2014 tarihli ve 2014/6046 E., 2014/9464 K. sayılı kararı ile; “…1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik olmamasına ve her ne kadar kiralananın başkasına kiralanması nedeniyle iş yeri açma ve çalışma ruhsatı alınamayacak ise de, kiracının kiralananı haklı nedenlerle feshetmediğinin anlaşılmasına göre temyiz eden davacı- karşı davalı vekilinin tüm, davalı- karşı davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Davalı- karşı davacı vekilinin 15.000 Euro bedelli teminat senedi, yoksun kalınan kira parası ve hor kullanma tazminatına ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Davada dayanılan ve hükme esas alınan 20.05.2010 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile davalı- karşı davacı kiraya veren şirket Ankara Susuz Köyü sınırları içinde bulunan iş yeri- depoyu kauçuk deposu olarak kullanması için davacı- karşı davalı kiracıya kiralamıştır. Sözleşmenin kiralanan şeyin şimdiki durumu bölümüne göre, kiralanan “boş depo”dur. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 1. maddesinde kiracının binayı halihazır durumu itibari ile görerek ve araştırarak sağlam, noksansız ve boyalı olarak teslim aldığı, 2. maddesinde kiracının kira akdi süresince hiçbir sebeple akdi feshedemeyeceği, 3. maddesinde kiralanan yerin kauçuk deposu olarak kiralandığı, kiralananın hiçbir şekilde bu amaç dışında kullanılamayacağı, 6. maddesinde ana elektrik aboneliği mal sahibi üzerinde olduğundan elektrik kulanım bedelinin kiracılar tarafından mevcut süzme sayaçlar okunarak kullanılan elektrik oranında ödeneceği, 10. maddesinde kiracının kendi yapacağı faaliyetlerle ilgili belediyeler ve diğer resmi kuruluşlardan alınması gereken izin, ruhsat vb. izinleri kendisinin alacağı, 13. maddesinde kiralananın boyası yapılmış, tam ve noksansız, temiz olarak kiracıya teslim edildiği, binanın elektrik sisteminin yeterli ölçüde ve sağlam olarak kiracıya teslim edildiği, kiracının işletme amaçlı ilave elektrik, sıhhi tesisat işlerini ikmal edeceği ve yapılan işlerin masraflarını kendisinin karşılayacağı, tahliye halinde bu malların olduğu gibi

Kiracının Tacir Olması: Kiralanan İşyeri veya Ticari Depo için Gerekli İzin ve Ruhsatın Alınamaması Read More »