İş Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sigortalının Çalıştığı İşten Dolayı Oluşan Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat Davası Açılabilir mi

Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat Davası Açılması 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması – Madde 14 Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir. Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun; a) Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usûlüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi, b) Kurumca gerekli görüldüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi, sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunludur. Meslek hastalığı, işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ve sigortalı olarak çalıştığı işten kaynaklanmış ise, sigortalının bu Kanunla sağlanan haklardan yararlanabilmesi için, eski işinden fiilen ayrılmasıyla hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır. Bu durumdaki kişiler, gerekli belgelerle Kuruma müracaat edebilirler. Herhangi bir meslek hastalığının klinik ve laboratuvar bulgularıyla belirlendiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin işyerindeki inceleme sonunda tespit edildiği hallerde, meslek hastalıkları listesindeki yükümlülük süresi aşılmış olsa bile, söz konusu hastalık Kurumun veya ilgilinin başvurusu üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilir. Meslek hastalığının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından, sigortalının meslek hastalığına tutulduğunu öğrenen veya bu durum kendisine bildirilen işveren tarafından, b) (b) bendi kapsamındaki sigortalı bakımından ise kendisi tarafından, bu durumun öğrenildiği günden başlayarak üç işgünü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen veya yazılı olarak bildirilen hususları kasten eksik ya da yanlış bildiren işverene veya 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalıya, Kurumca bu durum için yapılmış bulunan masraflar ile ödenmişse geçici iş göremezlik ödenekleri rücû edilir. Meslek hastalığı ile ilgili bildirimler üzerine gerekli soruşturmalar, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla yaptırılabilir. Hangi hallerin meslek hastalığı sayılacağı, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usûlü ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir. Yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2015/1100 Karar No: 2018/1185 Karar Tarihi: 13-06-2018 Mahkemesi: İş Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kocaeli 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.05.2013 gün ve 2012/215 E. 2013/188 K. sayılı karar davalı … Lastik San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.02.2014 gün ve 2013/15950 E. 2014/4007 K. sayılı kararı ile; “…Dava, 13.11.2009 tarihli İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi\’nin raporu ile meseki bilateral epikondilit hastalığı tanısı konulan sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödemeleri ve tedavi giderinin davalı işverenden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca tahsili istemine ilişkin olup, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu karar eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır. 5510 sayılı Kanun’un 14. maddesinde; \”meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri \’\’ olarak tanımlanmıştır. 5510 sayılı Kanun’un iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 21’inci madde hükmünde ise, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuen tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücuen sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77 maddesinde; “her işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Anılan madde, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı R.G.de yayımlanan 6331 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. İşverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. madde de, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (Prof. Dr. Tankut Centel, İşverenin İşyerinde Sağlık ve Güvenliği Sağlama Yükümü, Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası, cilt: 27 sayı: 3 Mayıs 2013) Diğer taraftan, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların bedeni ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler. Dosya kapsamına göre, 4.4.2005 ile 17.8.2009 tarihleri arasında lastik üretimi yapılan davalıya ait işyerinde lastik imal operatörü olarak çalışan sigortalının, çalıştığı süre zarfında üç kez ameliyat olduğu ve çeşitli defalar istirahat raporu aldığı ve ilk kez 2.4.2008 tarihinde epikondilit teşhisi konulduğu anlaşılmaktadır. Sigortalının işyerinde fiilen çalıştığı süre ve yaptığı iş ile işyeri koşulları da gözetilerek hastalığının mesleki nitelikte olup olmadığı hususunda ve işçi sağlığı ve

Sigortalının Çalıştığı İşten Dolayı Oluşan Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mahkemece Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır

Mahkemece Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tanık gösterme şekli – Madde 240 (1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. (2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. (3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır. Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi – Madde 241 (1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/9-605 Karar No: 2022/264 Karar Tarihi: 08-03-2022 Özet: Mahkemece dava dilekçesinde hangi vakıayı ispat için tanık deliline dayandığını belirten davacı vekilinin tanıklarının dinlenilmesi gerekirken tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi, hukukî dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır. (AİHS m. 6) (2709 s. K. m. 36, 90) (4857 s. K. m. 17, 41, 46, 47, 57) (1475 s. K. m. 14) (6100 s. K. m. 25, 27, 119, 121, 129, 137, 140, 187, 189, 194, 240, 241, 316, 317, 318, 319, 320, 322) (5521 s. K. m. 7) (7036 s. K. m. 7) (ANY. MAH. 12.01.2021 T. 2017/32699 E.) (ANY. MAH. 10.02.2021 T. 2017/18458 E.) (ANY. MAH. 01.02.2017 T. 2014/12324 E.) (YİBK 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K.) (YHGK 25.02.2020 T. 2016/7-371 E. 2020/203 K.) DAVA Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 37. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ile davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili ile davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıların murisine ait beyaz eşya satılan işyerinde 2002 yılının 10. ayında çalışmaya başladığını, murisin ölümü üzerine davalı mirasçıların işlettiği işyerinde işletmeden sorumlu olan davalı … tarafından müvekkilinin iş sözleşmesinin 20.08.2013 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin 07.00-19.00 saatleri arasında, Cumhuriyet Bayramı hariç tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, yıllık izinlerini kullanmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı Davalılar …, … ve … vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının çalıştığı işyerinin feragatname ile … tarafından işletildiğinden davacının işvereninin de … olduğunu, işyerinin bulunduğu iş merkezinin çalışma saatlerinin belirli olduğunu ve bu saatler dışında çalışma yapılmasının mümkün olmadığını, davacının talep ettiği işçilik alacaklarına hak kazanmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; asgari ücret ile çalışan davacının taleplerinin haksız olduğunu, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, ayrıca davacıya kıdem tazminatı ile yıllık izin ücret alacağına ilişkin 5.000TL ödeme yapıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı Ankara 37. İş Mahkemesinin 23.03.2016 tarihli ve 2016/918 E., 2016/110 K. sayılı kararı ile; basit yargılama usulüne tabi davada bu usule ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği, basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 319. maddesine göre davacı için dava, davalı için cevap dilekçesinin verilmesi ile başladığı, davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayandığını bildirmediği, davalı Bekir’in cevap dilekçesi ekinde sunduğu delil listesinde tanıklarını gösterdiği ancak isim ve adreslerinin sonra bildirileceğini, diğer davalılar vekilinin de deliller kısmında tanık olduğunu yazdığı, sonra isimlerinin bildirileceğini beyan ettiği, HMK’nın 318. maddesindeki düzenlemeye rağmen hazırlanan tensip tutanağında tanıkların bildirilmesi, her bir tanık için ücret yatırılması, davetiye ve gerekir ise ihzar için de masraf yatırılması konusunda taraflara 2 haftalık kesin süre verildiği, aksi takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarının ihtar edildiği, tarafların yapılan tebligata rağmen tanıkların adlarını ve adreslerini bildirmedikleri, davacının tanık ücreti yatırdığı, ancak ilk duruşmada karşılıklı olarak tanıklarını bildirmek istemelerine rağmen birbirlerine muvafakatlarının bulunmadığını açıkladıkları dikkate alındığında tarafların tanıklarının dinlenmemesinin usul kurallarına uygun olduğu değerlendirilerek reddedildiği, dosyadaki mevcut duruma göre davacının asgari ücretle çalışırken iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, davacının fazla çalışma yaptığı, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı Ankara 37. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar …, …, … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince 26.12.2019 tarihli ve 2016/25691 E., 2019/24552 K. sayılı kararı ile; “….Davacı tanıklarının dinlenmemesinin yerinde olup olmadığı ihtilaflıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir. (2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.” Aynı Kanun’un 140. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise, “(1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. (2) Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder; bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder. (3) Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (4) Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir. (5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri,

Mahkemece Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sürekli İşçi Kadrosuna Geçme Talebinde Güvenlik Soruşturmasının Olumsuz Sonuçlanması

Güvenlik Soruşturmasının Olumsuz Sonuçlanması Nedeniyle Sürekli İşçi Kadrosuna Geçme Talebinin Reddedilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hatice Öztürk Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/26719 Karar Tarihi: 1/11/2023 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Muhterem İNCE Raportör: Gülbin AYNUR Başvurucu: Hatice ÖZTÜRK I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, sürekli işçi kadrosuna geçme talebinin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 29/7/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde taşeron olarak faaliyet gösteren L.İ. Adi Ortaklığı bünyesinde yaşlı bakım hizmeti işçisi olarak geçici işçi statüsünde çalışmaktadır. 7. Başvurucu 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname\’nin (696 sayılı KHK) 127. maddesiyle 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’ye (375 sayılı KHK) eklenen geçici 24. madde kapsamında sürekli işçi kadrosuna atanmak için başvurmuştur. 8. Başvurucu hakkında 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname\’nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun kadroya ataması gerçekleştirilmemiştir. 9. Başvurucu kadroya geçirilmemesine ilişkin işlemin iptali talebiyle 29/5/2018 tarihinde dava açmış, dava dilekçesinde; sürekli işçi kadrosuna geçmek için aranan tüm şartlara sahip olduğunu, on beş yıldır aynı işi yaptığını, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının objektif bir gerekçe gösterilmeksizin yapıldığını, kadroya geçirilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. 10. İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 31/1/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: \”Uyuşmazlıkta davacı hakkında yapılan arşiv araştırması sonucunda, FETÖ/PDY Terör Örgütü ile müzahir finans kuruluşu Bankasya\’da babasının ve kendisinin vadesiz mevduat hesabına rastlanıldığı, kendisine ait hesabın aktif olduğu ve 2013 yılında 8.053,49TL, 2014 yılında ise 7.680,70TL bakiye bulunduğunun tespit edildiği, davalı idare nezdinde oluşturulan tespit komisyonu tarafından arşiv araştırması sonucunun olumsuz olduğu değerlendirmesinde bulunularak, davacı hakkında yapılan arşiv araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin niteliği ile yürütülen görevin önem ve özelliği dikkate alındığında, davacının sürekli işçi kadrosuna geçişinin yapılmamasına dair haklı ve makul gerekçelerin oluştuğu, kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında başkaca bir saikle hareket edildiğine dair dosyada veri bulunmadığı sonucuna ulaşılmakla, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.\” 11. Başvurucu, anılan karara karşı 3/4/2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuş, istinaf dilekçesinde; sırf bir bankada katılım hesabının olmasının dava konusu işleme gerekçe teşkil edemeyeceğini, hakkında bir ceza soruşturması ya da kovuşturması olmadığını, idari soruşturma geçirmediğini, yapılan işlemde hukuka uygunluk bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucu söz konusu dilekçesinde ayrıca, bir bankayla çalışarak girişim, yatırım ve mülkiyet hürriyetini kullanan vatandaşın suçla itham edilmesinin hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırılık teşkil edeceğini vurgulayarak masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden, idarenin yaptığı işlemin somut, objektif ve gerekçeli olmadığından yakınmıştır. 12. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 13/6/2019 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir. .13. Nihai karar başvurucuya 4/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 29/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İlgili Hukuk 14. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesi şöyledir: \”Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır. A) Genel şartlar: 1. Türk Vatandaşı olmak, 2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak, 3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak, 4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak, 5. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak. 6. Askerlik durumu itibariyle; a) Askerlikle ilgisi bulunmamak, b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak, c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak, 7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek (…) akıl hastalığı (…) bulunmamak. 8. [Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73; K.2019/65 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.] B) Özel şartlar: 1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak, 2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.\” 15. 676 sayılı KHK\’nın 74. maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilen (8) numaralı alt bent şöyledir: \”Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak.\” V. İnceleme ve Gerekçe 16. Anayasa Mahkemesinin 1/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü 17. Başvurucu, sürekli işçi kadrosuna geçmek için aranan tüm şartlara sahip olduğunu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile müzahir finans kuruluşu Bank Asyada babasının ve kendisinin vadesiz mevduat hesabının bulunmasının makul bir gerekçe olarak gösterilemeyeceğini ifade etmiştir. Hakkında FETÖ/PDY\’ye üye olmak suçundan açılan bir soruşturma ve ceza davası bulunmadığını, talimat doğrultusunda hesabına para yatırıp yatırmadığının tartışılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 18. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin kamu görevine atanabilmek için güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması şartının aranmasını Anayasa\’ya aykırı olarak değerlendirmediği, Anayasa Mahkemesinin özetle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilebilecek kişisel verilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik ilkelerin kanunda düzenlenmemesini iptal gerekçesi olarak belirttiği ifade edilmiştir. Başvurucunun, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına konu iddialardan ve üzerine atılı eylemden haberdar olduğu, işleme karşı açtığı davada iddia ve savunmasını sunma imkânı bulduğu hususlarına dikkat çekilen görüş yazısında Mahkemenin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında elde edilen delilleri ilgili mevzuat çerçevesinde

Sürekli İşçi Kadrosuna Geçme Talebinde Güvenlik Soruşturmasının Olumsuz Sonuçlanması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşçilik Alacağı Davasında Mahkemenin Uyma Kararından Dönme ile Direnme Kararı Vermesi

Yerel Mahkemece Uyma Kararından Dönme ve Direnme Kararı Verilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/9-356 Karar No: 2023/524 Karar Tarihi: 24-05-2023 Özet: Somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin bozma kararına İlk Derece Mahkemesince 19.07.2022 tarihli duruşmada uyulmuş olmakla davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin uyma kararından dönerek önceki kararda direnmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken uyma kararından dönülerek direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun kararları da aynı yöndedir. (5718 s. K. m. 5, 27) (YHGK 17.02.2022 T. 2019/10-831 E. 2022/158 K.) (YHGK 11.11.2021 T. 2021/10-601 E. 2021/1398 K.) Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin verdiği karar davalı vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketin yurt dışı projelerinde 2008-2014 yılları arasında boyacı formeni olarak kesintisiz çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının yurt dışında geçen çalışmalarına ilişkin alacak talebinde bulunması nedeniyle iş ilişkisinin yabancılık unsuru taşıdığını bu nedenle yabancı hukukun uygulanması gerektiğini ayrıca alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli ve 2018/350 Esas, 2019/527 Karar sayılı kararı ile İş Hukukunun emredicilik yönü ve işçinin korunması ilkesi uyarınca yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun\’un 5 inci maddesindeki düzenleme gereği Türk vatandaşı olan işçinin kamu düzeni de dikkate alınarak yurt dışına gönderilmesinde gönderen kişi ya da şirketin yurt dışındaki yabancı şirket ile organik bağı delillendirildiğinde Türk İş Hukukunun uygulandığı, organik bağ içinde olan Türkiye’deki kişi veya kişilerin de işçinin işvereni kabul edilerek sorumlu tutulduğu, davalı şirketin yurt dışındaki inşaat şantiyelerinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında toplam 4 yıl 8 ay 24 gün en son saat ücreti 5,30 USD ile çalışan davacının iş sözleşmesinin iş bitimi nedeniyle sona erdiği, iş bitiminin haklı fesih sebepleri arasında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 23.12.2021 tarihli ve 2019/3751 Esas, 2021/2804 Karar sayılı kararı ile; davacının Türk vatandaşı, davalının ise Türk şirketi olduğu, davacının ikametgâhının ve davalı şirketin merkezinin Türkiye\’de bulunduğu, yurt dışı hizmet sözleşmesinde 4857 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunulduğu gibi davacının mutad işyerinin Türkiye olması nedeniyle geçici olarak yurt dışında çalışmasının bunu ortadan kaldırmayacağı, yapılan işin niteliği itibariyle sözleşmenin belirli süreli olarak düzenlenmesini gerektirir objektif nedenlerin bulunmadığı, hüküm altına alınan alacakların net ücrete göre belirlenmesinin dosya kapsamına uygun olduğu, mahkeme kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…Taraflar arasında iş sözleşmesine uygulanacak hukuk konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır… Somut uyuşmazlıkta; davacı taraf davalının yurt dışı şantiyelerinde çalıştığını, ücretinin ABD Doları olarak ödendiğini ileri sürerek ödenmeyen işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiş, davalı işveren ise davacının davalı şirketin Rusya’da bulunan inşaat projelerinde çalıştığını, uyuşmazlığın Rusya Hukukuna göre çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince, davalı vekilinin bu savunmasına değer verilmeksizin, uyuşmazlığa Türk hukuku uygulanmak suretiyle yargılama sonuçlandırılmış ve istinaf kanun yolu incelemesinde de davalının bu yöndeki istinaf başvurusu; davacı işçinin Türk vatandaşı, davalı şirketin Türk şirketi olduğu, davacı işçinin ikametinin Türkiye\’de, davalı şirketinin merkezinin de Türkiye\’de bulunduğu, örneği sunulan yurt dışı iş sözleşmelerinde 4857 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunulduğu gibi davacının mutad işyerinin Türkiye olması nedeniyle geçici olarak yurt dışında çalışmasının bunu ortadan kaldırmayacağı gerekçe gösterilerek reddedilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemiştir. Dosya kapsamına göre davacı işçinin davalının Rusya’da bulunan işyerlerinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında 6 dönem fasılalı olarak çalışmıştır. Taraflar arasında tüm çalışma dönemlerine ilişkin olarak yurt dışı iş sözleşmelerinin imzalandığı, 10.06.2008, 23.07.2009, 02.07.2010, 16.01.2012, 24.01.2014 ve 26.05.2014 tarihli belirsiz süreli yurt dışı iş sözleşmelerinin tarafların iş ilişkisindeki hak ve yükümlükleri konusunda feshe ilişkin maddelerinde çalışma mevzuatı bulunan ülkelerde bu mevzuata göre fesih yapılabileceğinin belirtildiği, yine sözleşmelerin 16. maddelerinde de anlaşmazlık halinde uygulanacak mevzuata ilişkin ihtilaf durumunda sözleşme maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun belirtildiği hususlardaki ihtilafların çözümünde öncelikle çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının ifade edildiği görülmüştür. Buna göre tarafların iş sözleşmeleri ile hukuk seçimi anlaşması yaptıkları açıktır. Davacı, dava konusu alacakların ait olduğu söz konusu çalışma döneminde davalıya ait Rusya’da bulunan işyerinde çalışmış olup, bu durumda mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı Rusya olduğu sabittir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, MÖHUK’un 27/1. hükmü kapsamında taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan uyuşmazlık hakkında Rusya Hukuku’nun uygulanması gerekmektedir. Hal böyle olunca, gerekirse Rusya Hukuku’nda uzman bir bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlık bakımından değerlendirme yapılması ve dosya kapsamındaki delil durumu birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…\” gerekçesiyle davalı vekilinin sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur. B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten davacının yabancı hukuk konusunda aydınlatılmadığı gibi talebini Türk Hukukunun uygulanması yönünde sınırlandırdığı, yabancı hukukun uygulanması talebi bulunmayan davacı lehine ve davalı aleyhine hüküm kurulması mümkün olmadığı, taraflar

İşçilik Alacağı Davasında Mahkemenin Uyma Kararından Dönme ile Direnme Kararı Vermesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamuda Çalışan İşçilerin Eş Durumu Mazeretine Dayalı Naklen Atama Talebinin Reddi

Kamuda Çalışan İşçilerin Eş Durumu Mazeretine Dayalı Naklen Atama İşlemleri Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas No: 2021/185 Karar No: 2021/143 Karar Tarihi: 05.04.2021 Özet: İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesiyle iş mahkemelerinin görevli kılınmış olması; daha sonra yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun ilgili maddesi ile de 4857 sayılı İş Kanunu\’na veya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacak olması karşısında, işçi olan davacı ile işvereni arasında iş akdinden doğan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır. (2709 s. K. m. 128) (657 s. K. m. 4) (2577 s. K. m. 15, 27) (2247 s. K. m. 14, 19, 27) (375 s. KHK. Geç. m. 23) (696 s. KHK. m. 127) (5521 s. K. m. 1) I. Dava Konusu Olay 1. Davacı vekili, müvekkilinin Balıkesir ili, Altıeylül İlçesi, Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesinde sürekli işçi kadrosunda veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak çalıştığını, eşinin ise Tekirdağ ili, Saray İlçesinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 41. Komando Tugay Komutan Yardımcılığı, Lojistik Destek Komutanlığında astsubay olarak görev yaptığını, müvekkilinin eşinin çalıştığı Tekirdağ ili, Saray ilçesine atanma talebinde bulunduğunu ancak bu atama talebinin İdarece reddedilip atamasının yapılmadığını, müvekkilinin eşinin görev yaptığı Tekirdağ İli ile kendi görev yeri olan Balıkesir İline gidiş gelişin kolay olmaması nedeniyle aile birliğinin zedelenebileceğini, ilgili Yönetmelik kuralı uyarınca Askeri hizmetler sınıfında görev yapanların atandıkları yere memur olan eşinin atanmasında norm kadro sayılarına ilişkin hükümlerin uygulanamayacağını ifade ederek; eş durumu nedeni ile atanma talebine ilişkin 13/12/2019 tarihli başvurunun reddine ilişkin Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 19/12/2019 tarihli ve E.5399 sayılı işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. II. Uyuşmazlığa ilişkin Başvuru Süreci A. İdari Yargıda 2. Balıkesir 1. İdare Mahkemesinin 03/02/2020 tarihli ve E.2019/1049 sayılı dosyasında, hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin, uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 27. maddesi uyarınca yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. 3. Bu karara karşı itiraz yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi Başkanlığının 24/02/2020 tarihli ve E.2020/86 sayılı dosyasında, davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilen kararda hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle; itiraz isteminin kabulüne, Balıkesir 1. İdare Mahkemesinin 03/02/2020 tarihli, E.2019/1049 sayılı yürütmenin durdurulması talebinin kabulüne ilişkin kararının kaldırılmasına, dosyanın Mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmiş ve dosya Mahkemesine gönderilmiştir. 4. Balıkesir 1. İdare Mahkemesinin 09/03/2020 tarihli ve E.2019/1049, K.2020/302 sayılı dosyasında, işçi-işveren arasında ortaya çıkan uyuşmazlık kapsamında kaldığı anlaşılan davanın görüm ve çözümünde 4857 sayılı İş Kanunu ve 5521 sayılı Kanun uyarınca İş Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar verilmiş, istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdare Dava Dairesinin 09/02/2021 tarihli ve E.2021/117, K.2021/105 sayılı dosyasında istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiştir. Görevsizlik kararının ilgili kısmı şöyledir: \”…mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, sürekli işçi kadrosuna geçiş yapılmadan önceki ve statü değişikliği kapsamında kalan idari başvurular neticesinde ortaya çıkan uyuşmazlıklarla ilgili olarak İdari Yargı\’nın görevli olduğu tartışmasız olmakla birlikte, sürekli işçi statüsüne geçiş yapıldıktan sonra (statüye geçtikten sonra) işveren ile işçi arasında çıkan uyuşmazlıkların çözüm yerinin değişiklik arz ettiği ve genel hükümler kapsamında İş Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmaktadır. Olayda, davacının sürekli işçi statüsüne geçiş yaptığı ve bu tarihten sonra 13/12/2019 tarihli dilekçesiyle Tekirdağ İline naklen atanması için yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmekte olup, işçi-işveren arasında ortaya çıkan uyuşmazlık kapsamında kaldığı anlaşılan davanın görüm ve çözümünde 4857 sayılı Kanun ve 5521 sayılı Kanun uyarınca İş Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.\” 5. Davacı vekili bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır. B. Adli Yargıda 6. Balıkesir 1. İş Mahkemesinin 20/01/2021 tarihli ve E.2020/128, K.2021/9 sayılı dosyasında, Mahkemelerinin görevsizliğine, talep halinde Balıkesir l. İdare Mahkemesi ile Mahkemeleri arasındaki görev uyuşmazlığının giderilmesi ve görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; bu karar kesinleşmiş ve daha sonra davacı vekilinin talebi üzerine dosya Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir. Görevsizlik kararının ilgili kısmı şöyledir: “…İlgili mevzuat hükümleri incelendiğinde; zorunlu yer değiştirmeye tabi olan memurun, kamu görevlisi olan eşinin yer değiştirme talebinin öncelikle yerine getirileceği, mülki idare hizmetleri sınıfı, emniyet hizmetleri sınıfı, subay, astsubay, hakim ve savcılar gibi zorunlu yer değiştirmeye tabi kamu görevlilerinin atandıkları yere, memur olan eşlerinin atanmalarında eşin görev yaptığı kurumla ilgili olarak norm kadro sayılarına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, kurumların hizmet puanı veya kadro yetersizliği gibi mazeretler ileri sürerek zorunlu atamaya tabi personelin memur olan eşini atamama veya ücretsiz izin almaya dolaylı olarak zorlama gibi bir yola başvuramayacakları açıktır. Somut olayda davacının eşinin Astsubay Çavuş olarak Tekirdağ iline mecburi hizmet kapsamında zorunlu yer değiştirmeye tabi olarak atanması sebebiyle başka bir ile naklinin mümkün olmadığı dosya kapsamı ve ilgili mevzuat hükümleri ile sabittir. Her ne kadar davalı idarenin red işleminde 375 sayılı KHK’da tayine ilişkin hüküm bulunmaması durumu gerekçe olarak gösterilmiş ise de davacının 375 sayılı KHK’nın geçici 23. Maddesi kapsamında kamuda sürekli işçi olarak istihdam edildiği, dolayısıyla idarenin tek yanlı olarak ve kamu gücüne dayanarak belirlediği şartlar çerçevesinde çalışmaya başladığı, davacının KHK hükümleri kapsamında kamuda sürekli işçi kadrosuna geçirilmesine ilişkin işlemin idari bir işlem olduğu, uyuşmazlığın esasen kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadroların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenleyen mevzuattan doğduğu, davacının tayin talebinin söz konusu kadronun kullanılmasına ilişkin olduğu ve bu itibarla idari nitelikte olduğu değerlendirilmekle idari yargının görevli olduğundan bahisle mahkememizin yargı yolu bakımından görevli olmadığı anlaşılmış ve açılan davanın görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir…” III. İlgili Hukuk 7. Anayasa’nın 128. maddesi şöyledir: “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,

Kamuda Çalışan İşçilerin Eş Durumu Mazeretine Dayalı Naklen Atama Talebinin Reddi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Prime Esas Ücretin Tespiti Davasının Reddi Nedeniyle Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvurusu Yapılması

Prime Esas Ücretin Tespiti Davası ve Sosyal Güvenlik Hakkı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ali Rıza Biber Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/38643 Karar Tarihi: 25/10/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2023-32399 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Fatma Gülbin ÖZTÜRK Başvurucu: Ali Rıza BİBER I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; prime esas ücretin tespiti davasında ileri sürülen delillerin değerlendirmesi yapılmadan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 22/11/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. 7. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Başvuruya Konu Davadan Önceki Süreç 9. Başvurucu 10/2/1999 tarihinde davalı işveren şirkette çalışmaya başlamıştır. 28/1/2014 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu 24/2/2014 tarihinde, iş akdinin sendikal faaliyette bulunması sebebiyle haksız olarak feshedildiğini belirterek işe iade ve sendika tazminatı talebiyle dava açmıştır. Bakırköy 25. İş Mahkemesi 4/11/2014 tarihli kararı ile davanın kabulüne, sendikal nedenle yapıldığı tespit edilen feshin geçersizliğine, başvurucunun işe iade edilmesine ve tazminata hükmetmiştir. Karar, temyiz denetiminden geçerek 18/3/2015 tarihinde kesinleşmiştir. 10. Başvurucu, Bakırköy 25. İş Mahkemesinin 4/11/2014 tarihli kararının ardından işe iade edilmediğini belirterek işveren aleyhine işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davası açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde gerçek ücretinin net 1.800 TL olduğunu belirtmiş; işçilik alacakları bakımından yapılacak hesaplamada gerçek ücretin esas alınmasını talep etmiştir. Bakırköy 21. İş Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde 23/6/2016 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında, toplanan deliller ışığında başvurucunun aylık ücretinin 1.800 TL olduğu tespitinde bulunulmuş ve buna istinaden işçilik alacaklarına yönelik hesaplama da 1.800 TL üzerinden yapılmıştır. Davalı, karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Karar 11/12/2017 tarihinde onanarak kesinleşmiştir. B. Başvuruya Konu Dava Süreci 11. Başvurucu 14/5/2014 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve işveren aleyhine, işveren tarafından ödenmesi gereken gerçek prim miktarının belirlenebilmesi amacıyla prime esas alınan gerçek ücretin tespiti davası açmıştır. Bakırköy 17. İş (Sosyal Güvenlik) Mahkemesi (Mahkeme) tarafından 5/2/2016 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; dinlenen tanık beyanları ve işçilerle yapılan mülakatlar dikkate alınarak tanzim edilen İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün 23/10/2013 tarihinde davalı işverene ait işyerine ilişkin tanzim ettiği raporu esas aldığını belirtmiştir. Kararda ayrıca ilgili raporda işverenin bordroda yaptığı düzenlemenin gerçeği yansıtmadığına yönelik tespitin yer aldığı, her ne kadar rapora karşı işverence yapılan itirazın İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kabulüne ve yaptırımın kaldırılmasına karar verilmiş ise de kaldırılan idari yaptırım kararının fazla mesai ödemelerine ilişkin olduğu, işverenin bordroya yansıyan ücret ile gerçek ücret arasındaki farkı elden ödediğine yönelik tespitin geçerliliğini koruduğu hususlarına yer vermiştir. 12. 5/2/2016 tarihli karar SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Daire) yaptığı temyiz incelemesi neticesinde 22/1/2018 tarihinde bozma kararı tesis etmiştir. Bozma kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir: \”…Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalı iş yerinde deri kesici/biçici olarak çalıştığı, 10.02.1999 ile 26.05.2009 tarihleri arasındaki çalışmalarının davalı işyerinden kesintisiz olarak ve asgari ücretin bir miktar üzerinde ücretle Kuruma bildirildiği, 1999-Mayıs 2009 dönemine ilişkin ücret bordrolarının tamamında ve kıdem tazminatı bordrosunda davacının imzası bulunduğu, davacının Kuruma bildirilen prime esas kazanç miktarlarının imzalı ücret bordroları ile uyumlu olduğu, mahkemece emsal ücret araştırması yapılarak Deriteks Sendikası tarafından bildirilen emsal ücrete göre tespite karar verildiği anlaşılmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan 23.10.2013 tarihli inceleme raporunda, müfettiş tarafından ifadesi alınan sigortalılar arasında davacının bulunmadığı, 06.12.2013 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu İnceleme Raporunda, işyeri kayıt ve defterleri üzerinde yapılan incelemede kuruma yapılan bildirimlerin aksine kayda rastlanmadığının belirtildiği görülmektedir. Davacı, davalı iş yerinde en son net 1.650 TL ücretle çalıştığını ileri sürmektedir. Davacının iş yerindeki çalışmaları Kuruma ücret bordrolarında belirtilen ücret üzerinden bildirilmiş ve bildirime uygun olarak da primleri ödenmiştir. Dosyaya sunulan ve davacının bildirimi yapılan süreyi kapsayan ücret bordroları, davacı tarafından imzalanmış olup imzalı bordrolar davacı çalışmalarının işyerinde belirtilen ücret üzerinden geçtiğinin karinesidir. Karinenin tersinin ise eşdeğerdeki belgelerle kanıtlanması gerektiği söz götürmez. Başka bir anlatımla, yazılı belgelerin varlığı halinde tanık sözlerine itibar edilemez. Ayrıca dosya kapsamından davacının talep ettiği miktarda ücret aldığına dair herhangi bir yazılı belge bulunmamaktadır. Davacının ücret bordrolarında belirtilen ücretine göre Kuruma bildiriminin yapıldığı, bu bordroların imzalı olduğu ve dosya kapsamında aksini gösteren yazılı bir delil bulunmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir…\” 13. Bozma kararının ardından Mahkeme 26/4/2018 tarihli celsede Yargıtayın bozma ilamına uyulmasına karar verildiğini belirterek yargılamaya devam etmiş ve yine aynı celsede davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; dosya kapsamında mevcut olan ücret bordrolarının davacı tarafından imzalandığı, bunun davacının işyerinde belirtilen ücret üzerinden çalıştığının karinesini teşkil ettiği, bunun tersinin dosya kapsamına göre eş değerdeki belgelerle kanıtlanamadığı belirtilmiştir. Kararı başvurucu 8/11/2018 havale tarihli dilekçe ile temyiz etmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde özetle İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün 23/10/2013 tarihli raporuna konu denetiminde ele alınan bir hususun da işverence gerçek ücret üzerinden prim ödenmediğine yönelik olduğunu, anılan rapor ile bu durumun saptandığını, işçilik alacağıyla ilgili olarak işverene karşı açılan davada tazminatın emsal ücret üzerinden hesaplandığını ve anılan kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini belirtmiş; buna dair ilgili mahkeme kararlarını temyiz dilekçesi ekinde ibraz etmiştir. 14. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 16/10/2019 tarihinde kararı onamıştır. Daire; gerekçesinde, temyize konu edilen 26/4/2018 tarihli kararın 22/1/2018 tarihli bozma kararına uyularak tesis edildiğini, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf lehine kazanılmış hak durumu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. 15. Nihai karar başvurucuya 28/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 22/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. İlgili Mevzuat 16. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu\’nun 31/5/2006 tarihli 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu\’nun 106. maddesi ile ilga edilen \”Prime esas ücretler\” kenar başlıklı 77. maddesi şöyledir: \”Sigortalılarla işverenlerin bir ay

Prime Esas Ücretin Tespiti Davasının Reddi Nedeniyle Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvurusu Yapılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle İş Sözleşmesinin Feshedilmesi, İfade Özgürlüğünün İhlalidir

Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle İş Sözleşmesinin Feshedilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Olaylar Olayların meydana geldiği tarihte bir şirkette çalışmakta olan başvurucular hakkında sosyal medya paylaşımlarına istinaden inceleme raporları hazırlanmıştır. Bu inceleme raporları sonrasında anılan şirketin Disiplin Kurulunun kararları uyarınca başvurucuların iş sözleşmeleri feshedilmiştir. Başvurucular bu kararlara karşı ayrı ayrı işe iade istemli tespit davaları açmış, iş mahkemesi davaların iş akitlerinin feshinin haklı olduğu gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Başvurucuların istinaf talebi üzerine bölge adliye mahkemesi yerel mahkemenin kararlarının -haklı fesih değil geçerli nedenlere dayalı fesih söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle- ortadan kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmasına karar vermiştir. Anılan kararların temyiz talebi de Yargıtay tarafından reddedilmiş ve hükümlerin onanmasına karar verilmiştir. İddialar Başvurucular, sosyal medya paylaşımlarına istinaden iş sözleşmelerinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda başvurucular paylaşımlarında genel olarak siyasetçileri, hükûmeti, kamu gücünü kullanan idarecileri, onların siyasi ve idari davranışlarını hedef almıştır. Başvurucuların açıklamalarında dile getirdikleri düşünceler kişilerin hayatlarının diğer bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Sosyal medya paylaşımlarında ele alınan konular kamusal çıkarlarla ilgilidir ve toplumu yakından ilgilendiren konuşmaların çerçevesi önemli ölçüde politik alanda kalmıştır. Bu itibarla önemli kamusal tartışmaların yaşandığı süreçler birer seçmen ve vatandaş olarak başvurucuların da yakın denetimindedir ve başvurucular internet ortamında ifade özgürlüğünden yararlanmak için başvurulan yaygın ve popüler araçlardan biri hâline gelen sosyal medya platformlarından düşüncelerini açıklamıştır. Bu nedenle de bazı devlet yetkililerinin şöhret ve itibarına yönelik saldırıların şirketin haklarını haleldar etmesi ile başvurucuların temel hak ve özgürlüklerinin çatıştığı mevcut davada çıkarlar arasındaki dengelemenin yapılması sırasında mahkemeler bu dengeyi kurmakta başarısız olmuştur. Öte yandan söz konusu paylaşımların mesai saatleri içinde ya da iş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığı ve başvurucuların bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getiremediği ileri sürülmemiştir. Söz konusu paylaşımların başvurucuların işi, işyeri veya işvereni ile bir ilgisi olduğu da mahkemelerce kabul edilmiş değildir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların söz konusu eylemlerinin 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer alan işçinin davranışlarından kaynaklı geçerli sebepler kapsamında değerlendirilmesine yönelik olarak söz konusu mahkemelerin ihtilafa konu içeriklerin niteliklerini ve kullanıldıkları bağlamı, aynı zamanda söz konusu paylaşımların muhtemel etkilerini yeterli derecede ve detaylı bir şekilde incelemedikleri sonucuna varılmıştır. Güncel konularda ve sürmekte olan toplumsal tartışmaları ilgilendiren paylaşımların iş sözleşmesinin feshine gerekçe yapılması karşısında mahkemeler, başvurucular ile işveren arasındaki \”güven ilişkisinin koptuğu\” ve \”paylaşımların iş yerinde olumsuzluğa yol açtığı\” kabulüne dair ilgili ve yeterli gerekçeler sunamamıştır. Başvurucuların paylaşımlarının işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin kopmasına neden olduğu yönündeki kabulün işverenin tek taraflı beyanına dayandığı ancak paylaşımların sonuçları itibarıyla iş sözleşmesinin sürdürülmesinin işverenden beklenemeyeceği hususunun işveren ve mahkemeler tarafından ortaya konulamadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemelerince ifade özgürlüğüne ilişkin Anayasa\’da belirtilen güvencelerin gözetildiği özenli bir yargılama yapılmadığı, anayasal güvencelerin korunması açısından devletin yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılmış; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının ifade özgürlüğünün dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ayhan Deniz ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/10975 Karar Tarihi: 14/6/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 22/11/2023-32377 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekili: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportörler: Şeyda Nur ÜN, Yunus HEPER Başvurucular: Ayhan DENİZ, Tuncay ÇAKIR, Mehmet ÜZMEZ, Hikmet TETİK, Özden USTAOĞLU, Arif LEVENT I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; bir kısım sosyal medya paylaşımı nedeniyle başvurucuların iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğünün, işe iade davalarının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvurular 4/4/2019 ve 5/4/2019 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2019/11010, 2019/11030, 2019/11039, 2019/11040 ve 2019/11206 bireysel başvuru numaralı dosyaların 2019/10975 bireysel başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 4. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucular bireysel başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte İzmit Atık ve Artıkları Arıtma Yakma ve Değerlendirme Anonim Şirketinde (İZAYDAŞ/Şirket) çalışmaktadır. 7. Başvurucular hakkında Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı (Teftiş Kurulu) tarafından bir inceleme raporu hazırlanmıştır. Başvurucular hakkındaki 10/1/2017 tarihli inceleme raporlarının içeriği şöyledir: A. Başvurucu Ayhan Deniz Hakkındaki İnceleme Raporu \”…2- Ayhan Deniz\’in Facebook sosyal medya hesabında; 2.1. 22 Nisan 2015 tarihinde, \’Uğur Dündarı Seviyoruz ve Destekliyoruz\’ isimli Facebook kullanıcısı tarafından paylaşılan, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan\’ın da rol aldığı \’Çanakkale Zaferi\’nin 100. Yıl Zaferi\’ konulu reklam filmi için; \’Komedi dalında film önerisi. Oğlunu askere göndermeyen adamın Çanakkale temalı reklam filminde oynaması. İyi seyirler Türkiye\’ paylaşımı yaptığı, 2.2. 8 Haziran 2016 tarihli paylaşımında, FETÖ ile ilişkisi sebebiyle gözaltına alınan ve 15 Temmuz darbe girişiminden 2 gün önce paylaştığı \’gör bak neler olacak\’ tweetiyle darbeyi ima eden M. Ü.\’nün; \’Halide Edip, Çakırcalı Efeye sordu: ahaliye neden çok zulmediyorsun? Cevap: \’Tebayı yönetmek ya ilimle olur ya zulümle. Bende ilim yok\’ tweetini paylaştığı, 2.3. 3 Haziran 2016 tarihinde; \’Eğer ki o diploma olsaydı birileri profil resmi yapar arabalarının arka camlarına yapıştırır yalaka yavşak basın hergün baş sayfadan verir yayın yapardı, Hani nerde? Olsaydı keşke balkondan bile sallardık hey gidi heyyyyy ah o kağıt parçası nelere kadirdi oysaki bir anda herşeyi tersine çevirebilir \’ paylaşımını yaptığı, 2.4. 24 Temmuz 2016 tarihinde; \’Ortalık tozduman gündem poyraz hızında değişiyor. Bir sorum var. Diploma ne nerde hacı?\’ paylaşımını yaptığı, .2.5. 16 Temmuz 2016 tarihinde; \’Demokrasi bahanesiyle sokağa çıktılar\’ RTE Haziran 2013…Demokrasi adına halkımızı sokaklara çağırıyorum\’ RTE Temmuz 2016\’ paylaşımını yaptığı, 2.6. 22 Temmuz 2016 tarihinde; \’Tam vizesiz Avrupa\’ya gidiyorduk ki, kimliksiz sokağa çıkamaz duruma geldik. Durmak yok yola devam Türkiye\’m. İyi uykular\’ paylaşımını yaptığı, 2.7. 24 Temmuz 2016 tarihinde; \’14 yıl önce hiç patlamıyorduk mesela, 14 yıl önce bütün komşularımızla dosttuk, 14 yıl önce açılım diye

Sosyal Medya Paylaşımları Nedeniyle İş Sözleşmesinin Feshedilmesi, İfade Özgürlüğünün İhlalidir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin 4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Bazı Düzenlemelerin İptali

4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin Bazı Düzenlemelerin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2023/92 Karar Sayısı: 2023/156 Karar Tarihi: 13/9/2023 R.G.Tarih-Sayı: 2/11/2023-32357 İtiraz Yoluna Başvuran: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi İtirazın Konusu: 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “… daire başkanları …” ibaresi ile (d) bendinde yer alan “… fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları,” ibaresinin Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Sendika üyeliğinin tespiti talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 15. maddesi şöyledir: “Sendika üyesi olamayacaklar Madde 15 – Bu Kanuna göre kurulan sendikalara; a) Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatında, bağlı kurullarında ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı ile İletişim Başkanlığı hariç olmak üzere bağlı kuruluşlarında, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlileri, b) Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar, c) Bakanlar, bakan yardımcıları, bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların başkanları, genel müdürleri, daire başkanları ve bunların yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, merkez teşkilâtlarının denetim birimleri yöneticileri ve kurul başkanları, hukuk müşavirleri, bölge, il ve ilçe teşkilâtlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, (…) belediye başkanları ve yardımcıları, d) Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri, fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları, e) Mülkî idare amirleri, f) Silahlı Kuvvetler mensupları, g) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 10/4/2013 tarihli ve E.: 2013/21, K.: 2013/57 sayılı Kararı ile.) h) Millî İstihbarat Teşkilâtı mensupları, ı) Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların merkezi denetim elemanları, j) Emniyet hizmetleri sınıfı, k) Ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri, l) Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevli subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve sözleşmeli erler, üye olamazlar ve sendika kuramazlar.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 18/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Burak FIRAT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 1. maddesinde anılan Kanun’un amacının kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve toplu sözleşme yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir. 4. Kanun’un “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde bu Kanun’un devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadi teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ya da bunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla Kanun’un kapsamı kamu kesiminde işçi statüsü dışında çalışan tüm personeli kapsayacak şekilde geniş tutulmuştur. 5. Temel amacı tüm kamu görevlilerinin sendikal hak­lardan yararlanmaları olmasına rağmen Kanun, bazı kamu görevlilerinin yaptıkları işlerin niteliği gereğince sendika üyesi olamayacakları esasını benimsemiştir. 6. Bu bağlamda Kanun’un 15. maddesinde sendika üyesi veya kurucusu olamayacak kamu görevlileri sayılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca daire başkanları, (d) bendi gereğince de fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları sendika üyesi veya kurucusu olamayacaklardır. Söz konusu (c) bendinde yer alan “…daire başkanları…” ibaresi ile (d) bendinde yer alan “… fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları,” ibaresi itiraz konusu kuralları oluşturmaktadır. B. İtirazın Gerekçesi 7. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurallarla işçi ve memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanlar açısından güvence altına alınan sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkına demokratik toplum düzeni açısından meşru ve ölçülü olmayan bir sınırlamanın getirildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 8. Anayasa\’nın 51. maddesinin birinci fıkrasında \”Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.\” denilmek suretiyle işçi ve memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanların sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı anayasal güvenceye bağlanmıştır. 9. Anayasa’nın anılan maddesinde güvenceye bağlanan sendika hakkı, demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olarak görülmektedir (AYM, E.2013/1, K.2014/161, 22/10/2014). 10. Sendika, çalışanların mali ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek için meydana getirilen kuruluştur. Sendikal özgürlük kavramı, sendika kurma hakkı ile sendikaya üye olma ve sendikadan çıkma haklarını kapsamaktadır (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 68). Sendika hakkı, çalışanların ve çalıştıranların sadece istedikleri sendikaları kurmaları ve bunlara üye olmaları yolunda bir hakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda oluşturdukları tüzel kişiliklerin varlığının ve bu tüzel kişiliklerin kendine özgü faaliyetlerinin garanti altına alınmasını da içermektedir (AYM, E.2013/1, K.2014/161, 22/10/2014). 11. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların daire başkanları ile fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcılarının sendika kurmalarını ve sendikalara

Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin 4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Bazı Düzenlemelerin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kıdem ve İhbar Tazminatı gibi İşçilik Alacakları için Belirsiz Alacak Davası Açılabilir mi

Kıdem ve İhbar Tazminatı gibi İşçilik Alacakları için Belirsiz Alacak Davası Açılması Mümkün mü Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Faysal Çifçi ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/17969 Karar Tarihi: 8/6/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 6/10/2023 – 32331 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR Raportör: Tuğba YILDIZ Başvurucular: Faysal ÇİFÇİ ve diğerleri I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru; işçilik alacağının ödenmesine karar verilmesi talebiyle açılan davanın dava şartı yokluğu gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. 2. Başvurucular, Kurtalan Belediyesinde çalışmaktayken iş akitlerinin feshedilmesi üzerine Kurtalan Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde (Mahkeme) belirsiz alacak davası niteliğinde işçilik alacaklarına ilişkin tazminat davası açmıştır. 3. Mahkeme, davalara ilişkin bilirkişi incelemeleri yaptırmış ve yargılamalar neticesinde davaların kabulüyle başvurucular lehine iş ilişkisinden kaynaklanan tazminatlara hükmetmiştir. 4. Temyiz talebi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi verilen mahkeme kararlarının hepsini aynı gerekçeyle bozmuştur. Temyiz kararlarının gerekçesinde 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası miktarı veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili olarak hak arama durumundaki kişinin hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilmesi amacıyla ihdas edildiği ve bu durumda davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gerektiği ifade edilmiştir. Şartları bulunmadığı hâlde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının belirtildiği durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Başvuruya konu davalarda da başvurucuların çalışma süresi ve ücretini bildiği, bu sebeple dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ve asgari geçim indirimi ücret alacaklarının miktarını belirleyebilme imkânına sahip olduğu, anılan alacak kalemleri yönünden belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından belirtilen talepler yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu belirtilmiştir (detaylı benzer gerekçe için bkz. İsmail Avcı, B. No: 2019/12190, 22/2/2022, § 16). 5. Mahkeme, bozma kararına uyarak ve bozma kararındaki gerekçeyi benimseyerek hukuki yarar yokluğundan davayı usulden reddetmiştir. Başvurucular temyiz talebinde bulunmuşlarsa da Yargıtay 22. Hukuk Dairesi taleplerini reddetmiştir. 6. Başvurucular süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 7. Konularının aynı olması nedeniyle numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2019/17969 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. 8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 9. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. II. DEĞERLENDİRME A. Adli Yardım Talebi Yönünden 10. Ödeme gücünden yoksun olduğunu belirten başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013). B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 11. Başvurucular, yargılamaların uzun sürmesinden şikâyet etmiştir. 12. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun\’un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun\’un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. 13. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. C. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 14. Başvurucular; alacaklarını dava öncesi tam olarak hesaplamalarının mümkün olmadığını, bu nedenle belirsiz alacak davası açtıklarını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ile 9. Hukuk Dairesi ve 7. Hukuk Dairesi arasında belirsiz alacak davası konusunda görüş ayrılığı bulunduğunu ve bu görüş ayrılığından dolayı davalarının usulden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Dava açtıktan dört sene sonra Yargıtayın hukuki yarar yokluğundan bozma kararı vermesiyle de alacaklarının zamanaşımına uğradığını, 22. Hukuk Dairesinin katı yorumu nedeniyle yeniden dava açma imkânının da ortadan kalktığını ifade ederek hak arama hürriyetlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 15. Başvurular, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir. 16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 17. Anayasa\’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34). 18. Hak arama özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara (kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama) uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Başvuru konusu olaya dair verilen dava şartı yokluğundan usule ilişkin ret kararları ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı karar gerekçesinde dayanılan kanun maddelerinden anlaşılmıştır. Davalar, genel eda davası açılması yerine belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından reddedilmiştir. Dolayısıyla davaların usulden reddedilmesinin mahkemelerin hukuken yarar elde edilemeyecek davalarla meşgul edilmesinin önlenmesi ve kişilerin medeni hakkıyla ilgili uyuşmazlığın karara bağlanması hususunda daha elverişli olan dava yoluna başvurmaya zorlanması şeklinde meşru bir amacı olduğu anlaşılmıştır. Başvurucuların mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve bu sınırlamayla başvuruculara ağır bir külfet yüklenip yüklenmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir (İsmail Avcı, §§ 37-56). 19. Anayasa Mahkemesi benzer iddialarla yapılan İsmail Avcı başvurusuna ilişkin kararında detaylı bir şekilde değerlendirmeler yapmıştır. Kararda öncelikle Yargıtay Dairesinin verdiği kararın usul hukuku bakımından isabetini sorgulamanın Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığı, sadece verilen kararlarla başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediği noktasında inceleme yapıldığı vurgulanmıştır (İsmail Avcı, § 65). 20. Bu bağlamda ölçülülük yönünden incelenecek olan ilk husus, müdahale için seçilen aracın amaca ulaşılmasını sağlayıp sağlamadığıdır. Genel eda davası olarak açılması gerekirken belirsiz alacak davası şeklinde açılan davanın usulden reddedilmesinin medeni hakla ilgili uyuşmazlığın çözümü için en etkili olan davanın açılmasını temin etme amacına ulaşılması yönünden elverişli bir araç olduğu değerlendirilmiştir. Ancak müdahalenin ölçülü olabilmesi için bu aracın son çare olması, diğer bir ifadeyle

Kıdem ve İhbar Tazminatı gibi İşçilik Alacakları için Belirsiz Alacak Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi, Geri İstenilmesi ve Değer Kaybı ile ilgili Emsal AYM Kararları

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi veya Geri İstenilmesi Nedeniyle Hak İhlali Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti halinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. İdarenin hatalı işlemlerinden kaynaklanan müdahalelerin sonuçlarını gidermek kamu makamlarının yükümlülüğündedir. İdarenin hatalı işlemlerinden doğan yükün kişiler üzerinde bırakılması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Hatalı idari işlemin oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir. Özellikle hatanın önemli ölçüde idarelerden kaynaklandığı durumlarda muhatap üzerindeki yük konusunda daha hassas olunması gerekir. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmal gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde tutulmalıdır. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi karşısındaki tutumunun yanında, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına onay verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez. Örneğin; Uğur Ziyaretli kararında, başvurucunun emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya başlaması üzerine yersiz olarak ödenen yaşlılık aylıklarının başvurucunun ve idarenin müterafik kusurlarına rağmen anaparanın çok üzerinde bir miktarda faizle geri istendiği olayda, bütün külfetin başvurucuya yükletilmesi nedeniyle ölçüsüz bir müdahale olduğu değerlendirilerek faiz talebi yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir. Ümmü Çakır kararında sigortalıya atfedilecek bir kusurun bulunmaması, bütünüyle idarenin gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirilen bir idari işlemden makul görülemeyecek kadar uzun bir süre sonra dönülmesi, hatanın yalnızca prim günlerinin hesaplanmasından kaynaklanması, eksik kalan gün sayısının oldukça az olması, sigortalının yaşı itibarıyla yeni bir sigortalılık talebinde bulunma imkânının kısıtlı olması ve bağlanan aylığın oldukça mütevazı olup sigortalının başkaca bir gelirinin tespit edilememesi hâllerinde yaşlılık aylığının kesilmesi ve ödenen aylıkların geri istenmesinin sigortalıya önemli bir külfet yüklediği saptamasında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu saptamadan hareketle müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin kişiler aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşmış ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönünde karar vermiştir. Sedat Haspolat kararında gerek idare tarafından gerekse derece mahkemelerince başkaca bir yasal dayanak da gösterilmediğinden başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Emsal AYM Kararları Yeşim Bullock, B. No: 2014/13223, 20/9/2017 Başvuru, birikmiş yetim aylıklarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davanın uzun sürede sonuçlanması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Kuddis Büyükakıllı, B. No: 2014/3941, 5/10/2017 Başvuru, yaşlılık aylığının başvurucunun üniversitede çalışmaya başlaması üzerine kesilmesi ve ödenen yaşlılık aylıklarının da faiziyle birlikte geri istenilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Besime Çetin, B. No: 2014/17809, 8/11/2017 Başvuru, ölen eşin askerlik borçlanmasının eksik hesaplanması ve bu sebeple ölüm aylığının geç bağlanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018 Başvuru, 3600 olan emeklilik ek gösterge rakamının 2200 olarak düzeltilmesi neticesinde emeklilik aylığının azalması ve geriye yönelik olarak fazladan ödendiği belirtilen emeklilik aylıklarının iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme karşı açılan davada yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Muratcan Kolçak, B. No: 2016/5490, 12/6/2019 Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen yaşlılık aylığının geri alınması ve ödeme yapılmayan döneme ilişkin talebin zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Fevzi İlhan, B. No: 2017/31442, 8/9/2020 Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen emekli aylığının eksik ödeme yapılan ve idarenin hatanın farkına vardığı tarihten geriye doğru beş yıldan daha önceki döneme ilişkin kısmına yönelik ödeme talebinin zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Leyla Yücel, B. No: 2017/31861, 21/4/2021 Başvuru, babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının eşinden dolayı da ölüm aylığı aldığı gerekçesiyle ödenmeye başlandığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde iptal edilmesi ve geriye dönük borçlandırma işlemi yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015 Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) tarafından bağlanan maluliyet aylığının kesilmesi ve ödenen aylıkların tahsili nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin açtığı davanın reddedilmesi ve makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Nurdan Sarı, B. No: 2013/1644, 5/11/2015 Başvuru, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi hizmetlerinin Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK/Kurum) tarafından BAĞ-KUR’a yanlış bildirilmesi sonucu adına çıkarılan borcun prim aslı dışındaki kısmının iadesi talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016 Başvuru, memur olarak görev yapılan dönemde ödenen yaşlılık aylıklarının iadesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017 Başvuru, emeklilikten sonra bir işte çalışmaya başlanıldığının tespiti üzerine emekliliğe bağlı olarak ödenmiş yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme karşı açılan davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Sedat Haspolat, B. No: 2014/12849, 20/7/2017 Başvuru; topluluk sigortası kapsamında ödenen yaşlılık aylığının kesilmesi ve önceden ödenenlerin de iadesi yolunda işlem tesis edilmesi, bu işlem üzerine topluluk sigortasına ödenen primlerin iadesi istemiyle açılan davada iadesine hükmedilen primlerin güncellenmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Yusuf Serdar

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi, Geri İstenilmesi ve Değer Kaybı ile ilgili Emsal AYM Kararları Read More »