Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aile Konutunun Satılmasında Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmaması Halinde İptal Davası Açılabilir mi

Aile Konutunun Satılmasında Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmaması Halinde İptal Davası Açılabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/765 Karar No: 2022/1369 Karar Tarihi: 25.10.2022 Mahkemesi: Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili ile davalılardan … ve … mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili 18.09.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan …’nün evli olduklarını, eşlerin … ili, … ilçesi … Mahallesi, 417 ada, 7 parselde kayıtlı A Blok 1. Kat, 6 numaralı bağımsız bölümü aile konutu olarak kullandıklarını, davalının ekonomik durumu çok iyi iken işlerinin kötüye gitmeye başladığını, adına kayıtlı birçok taşınmazını satarak borçlarını ödemeye çalıştığını, ancak aile konutu olarak kullandıkları meskeni satacağını düşünemediğini, müvekkilinin rızası alınmaksızın 13.10.2011 tarihinde davalı … tarafından aile konutu olduğunu bilen diğer davalılar … ve …’e ½ hisseli şekilde evin devredildiğini, 15.10.2011 tarihinde de alıcılar ile kira kontratı yapıldığını, böylece evde oturmaya devam edildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın satış işleminin iptaline ve taşınmazın davalı … adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5. Davalılar … ile … mirasçıları vekili 01.03.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, açılan davanın kötü niyetli ve haksız olduğunu, davalı …’in davalı … ve diğer davalıların murisi …’e olan ticari borçlarına karşılık evi devrettiğini, buna ilişkin tarafların protokol ve ibraname düzenlediklerini, açılan icra takiplerinin takipsiz bırakıldığını, davalıya olan desteklerini sürdürmek amacıyla 15.10.2011 tarihli kira kontratını yaptıklarını, kira borcunun ödenmemesi nedeniyle … adına icra takibine geçtiklerini, müvekkillerinin devir tarihinde dava konusu taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını bilmediklerini, zira tapuda böyle bir şerh bulunmadığını, davalı …’in … ve …’de de evleri olduğunu, tüm bunların yanında davacının eşinin borçları hakkında bilgi sahibi olduğunu, borçları karşılığında evin devrine açıkça rızasının bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. 6. Diğer davalı … cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkeme Kararı 7. … Aile Mahkemesinin 10.09.2015 tarihli ve 2014/233 E., 2015/562 K. sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına göre davacının satıştan haberdar olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili ile davalılardan … ile … mirasçıları vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 9. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.10.2017 tarihli ve 2016/11009 E. ve 2017/10821 K. sayılı kararı ile; “…Dava, aile konutundan kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının satıştan haberdar olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Zira dava konusu taşınmaz şerh konulmasa dahi aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta, aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “kurucu” değil “açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte Türk Medeni Kanununun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin korunması” amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin “açık rızası bulunmadıkça” aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun başkası adına devir edilerek, tescil edilmesi gibi “tek başına” bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “ancak diğer eşin açık rızası alınarak” yapılabilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir. Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalılar adına devir ederek tescil ettirmiş, bu işlem sırasında davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2015 tarih ve 2013/2-2056 esas, 2015/1201 karar günlü kararında açıkça ifade edildiği ve Dairemizce de aynen benimsendiği üzere eşin açık rızası alınmadan yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır. Eş söyleyişle eşin “açık rızası alınmadan” yapılan işlemin “geçersiz olduğunu” kabul etmek zorunludur. Gerçekleşen bu durum karşısında yukarıda açıklanan yasal düzenleme ile ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde ret hükmü kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 10. … Aile Mahkemesinin 14.05.2019 tarihli ve 2019/66 E., 2019/332 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; toplanan delillere, dinlenilen tanık beyanlarına göre davacının eşi …’in borçlarından haberdar olduğu, alacaklılarla eşi ile birlikte görüştüğü, hatta iki evden hangisinin verileceğini kararlaştırdıkları, toplantıda davacının bizzat hazır bulunduğu, hâl böyle olunca “satıştan haberi olmadığını iddia etmesinin” hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dolayısıyla somut olayda davacının rızasının var olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 11. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; aile konutu olarak kullanılan taşınmaz hakkında; davalı malik olan eş tarafından diğer davalılara yapılan devir işlemine, malik olmayan davacı eşin açık rızasının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir. 14. Bilindiği üzere

Aile Konutunun Satılmasında Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmaması Halinde İptal Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Kaynaklanan Zarar Nedeniyle Belirsiz Alacak Davası Açılabilir mi

Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Doğan Zarar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Tapu idareleri: Sorumluluk – Madde 1007 Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Belirsiz alacak davası – Madde 107 (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır. Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Kaynaklanan Zarar Nedeniyle Belirsiz Alacak Davası Şeklinde Açılabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/652 Karar No: 2022/1486 Karar Tarihi: 10.11.2022 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili; müvekkilinin Samsun ili, Atakum ilçesi, Çakırlar Mahallesi 2541 ada 2 parselde kayıtlı taşınmazın maliki iken, taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle Samsun Kadastro Mahkemesinin 24.06.2004 tarihli ve 2002/189 E. 2004/77 K. sayılı kararı ile 248,84 m2\’lik kısmının davacı adına olan tapu kaydının iptaliyle orman olarak Hazine adına kayıt ve tesciline karar verildiğini, kararın 12.05.2005 tarihinde kesinleştiğini, müvekkilinin mülkiyet hakkına zarar verildiğini, bu zararın karşılanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000TL\’nin mahkeme kararının kesinleştiği tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 21.12.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 19.003,08TL\’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili; zamanaşımı def’înde ve husumet itirazında bulunarak idarenin işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu, zararın oluşmadığını, talep edilen miktarın yüksek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, ıslah dilekçesine karşı cevabında ise ıslah edilen alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürmüştür. Mahkeme Kararı: 6. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/164 E., 2016/64 K. sayılı kararı ile; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı öngörülmediğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. [818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 125.] maddesi uyarınca zamanaşımının kararın kesinleştiği tarihten itibaren on yıl olduğu, davalının kusursuz sorumlu olarak pasif husumete sahip olduğu, davacının zararının tazmininin esas olduğu, zararın kararın kesinleştiği tarihten itibaren oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne 19.003,18TL\’nin tapu iptal kararının kesinleştiği 12.05.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 01.03.2018 tarihli ve 2016/5397 E., 2018/1621 K. sayılı kararı ile “…Dava, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi gereğince tazmini istemine ilişkindir. Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu 2541 ada 2 parsel sayılı taşınmazın imar uygulaması sonucu 1996 yılında 423,59 m2 olarak davacının da aralarında bulunduğu gerçek kişiler adına tescil edildiği, davacının taşınmazda 2291/2400 hissesi bulunmakta iken Orman Yönetimi tarafından 15/08/2002 tarihinde açılan dava sonucu Samsun Kadastro Mahkemesinin 2002/189-2004/77 E. K. sayılı kararı ile taşınmazın 248,84 m2\’lik kısmının orman olması sebebiyle bu kısmın orman tahdidi içine alınarak Hazine adına tesciline karar verildiği ve kararın 12/05/2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Eldeki dava 17/04/2015 tarihinde açılmıştır. Tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararı 12/05/2005 tarihinde kesinleştiğine göre davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır. Ancak mahkemece taşınmazın arsa olarak değerlendirilip, emsal karşılaştırılması yapılarak tapu sahibinin oluşan gerçek zararının, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğumuna yol açan kararın kesinleştiği 12/05/2005 tarihi esas alınarak tespiti doğru ise de, dava dilekçesinde davacı vekili tarafından \”şimdilik\” kaydıyla 1000.-TL değer gösterilerek kısmî dava açıldıktan sonra, 01/03/2016 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile dava değeri 19.003,18 TL olarak ıslah edilerek, alacağın saklı tutulan diğer bölümü asıl davaya dahil edildiğinden, tapu kaydının iptaline dair verilen hükmün kesinleştiği 12/05/2005 tarihi ile ıslah tarihi arasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat davaları için uygulanan 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş ve Hazine; ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunmuş olduğundan, mahkemece, ilk dava değeri ile bağlı kalınarak karar verilmesi gerekirken, süresi geçtikten sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/341 E., 2019/147 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; davanın dava dilekçesinde de belirtildiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açıldığı, davacının tapu kaydı iptal edilen taşınmazın gerçek değerini tespit etmesinin mümkün olmadığı, bunun ancak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceği, belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için dava açıldığı tarihte zamanaşımının kesildiği, nitekim bu hususun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarih ve 2016/22-1162 E. 2018/1397 K. sayılı kararında açıkça vurgulandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olarak nitelendirileceği, buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından sunulan 21.12.2015 tarihli dilekçe ile artırılan talep sonucu bakımından davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’îne bağlı olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır. 13. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde (7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hâlinde) yer alan düzenlemeye göre; \”(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki

Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Kaynaklanan Zarar Nedeniyle Belirsiz Alacak Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Başkasının Tapulu Taşınmazına Yapı Yapan Malzeme Sahibi Temliken Tescil Talebinde Bulunabilir mi

Başkasının Tapulu Taşınmazına Yapı Yapılması ve Temliken Tescil 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Arazideki yapılar Arazi ve yapı malzemesi: Mülkiyet ilişkisi – Madde 722 Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur. Ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında arazinin maliki de, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir. Tazminat – Madde 723 Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse hâkim, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamamının tazmin edilmesine karar verebilir. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir. Arazinin mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesi – Madde 724 Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir. Taşkın yapılar – Madde 725 Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur. Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir. Başkasının Tapulu Taşınmazına Yapı Yapan Malzeme Sahibi Temliken Tescil Talebinde Bulunabilir mi Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Esas No: 2017/6259 Karar No: 2018/5126 Karar Tarihi: 05.07.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.04.2014 gününde verilen dilekçe ile ihalenin feshi, temliken tescil ya da tazminat talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davalı … aleyhindeki davanın reddine, davacı … tarafından açılan davanın reddine, davalı … aleyhindeki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair verilen 24.10.2017 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne duruşma isteğinin değer yönünden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KARAR Davacılar vekili, … Köyü 1812 parsel sayılı taşınmazın Hazineye ait olduğunu, taşınmaz üzerindeki ev, ahır ve bahçenin davacılara ait olduğunu, Milli Emlak Müdürlüğü tarafından taşınmazın ihaleye çıkarıldığını, müvekkilinin kızı olan davacı …\’nin ihaleye girmek için başvuru yaptığını, davacı …\’nin davalı … yakını olan…ile noterde sözleşme yaparak taşınmazın 1/4 hissesini… 3/4 hissesini ise … alacak şekilde anlaştığını, ancak …nın davalı lehine hareket ederek müvekkili ile birlikte ihaleye girmeyip davalının taşınmazı satın almasını sağladığını belirterek, müvekkili ve kızı Sudiye\’nin ihaleye girmesi engellenip, ihaleye fesat karıştırıldığından ihalenin feshine karar verilmesini, mahkeme aksi kanaatte olduğu takdirde taşınmazın üzerindeki yapılar davacı …\’ye ait olup, davalı tarafından da bu husus bilinerek ihalede alındığından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali ve davacı … adına tesciline, bu da mümkün olmaz ise keşif sırasında belirlenerek bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, davanın reddini savunmuş, davalı … vekili davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, 25.12.2014 tarihinde davalı idare hakkında ve davacı … yönünden açılan davaların reddine, davacı …\’nin temliken tescil davasının kabulüne dair verilen karar, Dairemizce, taşınmaz kaydında lehine muhdesat şerhi bulunan …\’ın sağ olup olmadığı, ölmüş ise mirasçılarının kimler olduğu belirlenerek, dava şartlarından olan aktif husumet üzerinde durulması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Bozmaya uyularak yargılamaya devam olunmuş, taşınmazda lehine muhdesat şerhi bulunan …\’ın veraset ilamına göre, davada davacı olarak yer alan eşi … ve kızı … dışındaki diğer mirasçıları olan çocukları… ve … de avukat …\’a vekaletname vermek suretiyle davada yer almışlar ve böylece dava şartı olan aktif husumet ehliyeti sağlanmıştır. Mahkemece, davalı … Valiliği … Milli Emlak Müdürlüğüne karşı açılan davanın reddine, davacı … tarafından açılan ihalenin feshine yönelik davanın reddine, davacılar tarafından davalı …\’a karşı açılan davanın kabulü ile 1812 parsel sayılı taşınmazın … kaydının iptali ile davacılar adına miras hisseleri oranında tesciline, depo edilen 1.800.00 TL ahır bedeli ile 7.650,00 TL arsa bedeli olmak üzere toplam 9.450,00 TL\’nin karar kesinleştikten sonra davalı …\’a ödenmesine karar verilmiştir. Hükmü, davalı … vekili ve davalı … vekili temyiz etmiştir. 1- Davalı … yönünden dava husumet nedeniyle reddedilmiş olduğundan davada vekil aracılığı ile temsil edilen davalı … yararına vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek vekalet ücretine ilişkin karar verilmediği görülmekle, davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir. 2- Davalı … vekilinin temyiz itirazlarına gelince; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir. Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir. Malzeme sahibinin Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır; a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, el attığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine

Başkasının Tapulu Taşınmazına Yapı Yapan Malzeme Sahibi Temliken Tescil Talebinde Bulunabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaasında İspat Yükü: Sözleşme Bedeli ile Taşınmazın Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması

Muris Muvazaasında İspat Yükü: Sözleşme Bedeli ile Taşınmazın Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/1005 Karar No: 2023/260 Karar Tarihi: 22.03.2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların babası olan miras bırakanın dava konusu 10837 parsel sayılı taşınmazdaki 8 numaralı bağımsız bölümünü mirastan mal kaçırmak amaçlı ve bedelsiz olarak davalıya devrettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin dava konusu taşınmazı bedeli karşılığında rayiç değeri üzerinden satın aldığını, bu devir işleminden sonra miras bırakanın ikinci eşi … adına Büyükçekmece’de bir arsa satın alındığını, müvekkili adına devredilen hissenin yanında akrabaları olan dava dışı …’a da bedel karşılığında hisse devri yapıldığını, murisin ikinci eşinden boşandıktan sonra davanın sonucuna göre herhangi bir satış ya da haciz işlemi yapılmaması için kendi adına kayıtlı olan iki dairesini dava dışı damadına devrettiğini, boşanma gerçekleştikten sonra da taşınmazların miras bırakana tekrar devredildiğini, mirastan mal kaçırmak istenseydi anılan taşınmazların da iade edilmemesi gerektiğini, miras bırakanın aynı binada dört daire sahibi iken ikisini satmak istediğini, birisini kendisine diğerini de aynı tarihli işlem ile yeğenine piyasa değeri üzerinden sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı: 6. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2014 tarihli ve 2012/222 Esas, 2014/433 Karar sayılı kararı ile; murisin aynı apartmanda başka dairelerinin de olduğu, birinde ikamet ederken diğerini kiraya verdiği, dinlenen tanık beyanlarına göre murisin ölüm tarihi olan 09.07.2012 tarihine kadar davalıya sattığı taşınmazın kirasını aldığı gibi murisin satış tarihi itibariyle ekonomik durumunun iyi olduğu, taşınmazın satıştan sonra da aynı şekilde kullanılmaya devam edildiği, davalının taşınmazı satın aldığı halde kira parasını yine murisin almasının toplumsal eğilimler ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunmadığı, satışa ihtiyacı olmadığı gibi satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasında fark bulunması, yapılan satış işleminin murisin son zamanlarına kadar duyulmaması gibi hususlar dikkate alındığında satışın mirastan mal kaçırma amacı ile yapıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı: 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarihli ve 2015/3727 Esas, 2017/5844 Karar sayılı kararı ile; “…mahkemece hüküm kurmaya yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez. Şöyle ki; davalının savunmalarında taşınmazın bedelini murise ödediğini, murisin bu para ile ikinci eşi olan Necmiye’ye Büyükçekmece’de arsa aldığını beyan etmesine rağmen savunma üzerinde durulmamış, belirtilen taşınmazla ilgili bir araştırma yapılmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca davalının savunması da gözetilerek araştırma yapılması ve taraflarca bildirilen tanıkların yeniden dinlenmesi ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı: 9. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.07.2019 tarihli ve 2018/55 Esas, 2019/384 Karar sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacı tanık beyanlarının birbirleri ile daha uyumlu olup somut bilgi ve görgüye dayalı olduğu, davalı tanıklarının ise daha çok kişisel yorum ve düşünce içerikli şekilde davalıyı korumaya beyanlarda bulunduğu, bu sebeplerle davalı tanık beyanlarının inandırıcı olmadığı, davacı tanıklarının beyanları ve murisin satıştan elde ettiği para ile ikinci eşi Necmiye\’ye arsa aldığı yönündeki savunmanın ispat edilemediği, muris ile davalı arasında yapılan satışın gerçek bir satış işlemi olmadığı, bir an için murisin gerçekten daireyi kızı olan davalıya satmış olduğu kabul edilse bile davaya konu dairenin davalıya devrinden sonra da dairenin kira parasını davalının değil murisin almaya devam ettiği, tespit edilen bu hususun da satışın muvazaalı olduğunu gösterdiği, tutumlu biri olduğu anlaşılan ve taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı davacı tanıklarının beyanları ile sabit olan murisin satıştan elde ettiği parayı davalı tanıklarınca ifade edilen şekilde harcamış olmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, yapılan devir işleminin gerçek bir satış işlemi olmayıp bağışlama amacı taşıdığı ve davacının taşınmazdaki miras payının ihlal edildiği, bu gerekçeler ile davacı tarafın davasını ispat ettiği, davalı tarafın savunmalarının ise hukuki dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle; davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı: 10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 11. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 05.10.2020 tarihli ve 2019/4426 Esas, 2020/4738 Karar sayılı kararı ile ; “…Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın 12.11.1997 tarihinde 10837 parsel sayılı taşınmazdaki 4 numaralı bağımsız bölüme ayrılan 30/380 payını dava dışı …’a, 8 numaralı bağımsız bölüme ayrılan 40/380 payını kızı Hanife’ye temlik ettiği, 6 ve 7 numaralı bağımsız bölümlere ayrılan 80/380 payını da uhdesinde bıraktığı, Basri’nin 09.07.2012 tarihinde öldüğü geriye mirasçı olarak çocukları Nazmi ve Hanife’nin kaldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide \”muris muvazaası\” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 706. maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 237. (818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu\’nun 213.) maddesi ve Tapu Kanunu\’nun 26. maddesinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki

Muris Muvazaasında İspat Yükü: Sözleşme Bedeli ile Taşınmazın Gerçek Değeri Arasında Fark Bulunması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Koyma Sebebiyle Tazminat Davası Öncesinde Uzlaşma için İdareye Başvurulması

Kamulaştırmasız El Koyma Sebebiyle Tazminat Davası 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti – Geçici Madde 6 Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır. İdarenin daveti veya malikin müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının idarenin daveti veya malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, idarenin daveti veya malikin müracaat tarihinden itibaren en geç altı ay içinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir. Uzlaşma; idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle veya bunların mümkün olmaması hâlinde nakdi bedel üzerinden yapılabilir. Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon üyeleri tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar resen tapuya tescil veya terkin edilir. Uzlaşılan bedel, bütçe imkanları dâhilinde sonraki yıllara sâri olacak şekilde taksitli olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması hâlinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece bu Kanunun 15 inci maddesine göre bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen bedele ilişkin temyiz hakkı saklıdır. Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir. Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi, belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde, ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir. Bu maddenin bedele ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir. Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması hâlinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır. Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez. Bu madde uyarınca açılacak davalarda 15 inci maddede düzenlenen bilirkişiliğe ilişkin hükümler uygulanır. Kamulaştırmasız El Koyma Sebebiyle Tazminat Davası Öncesinde Uzlaşma için İdareye Başvurulması Zorunlu mu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2798 Karar No: 2018/1889 Karar tarihi: 11.12.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın hak düşürücü süre aşımına uğraması sebebiyle reddine dair verilen 22.10.2013 tarihli ve … sayılı karar, davacı Yeşildere Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 19.01.2015 tarihli ve 2014/21620 E., 2015/554 K. sayılı kararı ile; \”…Davacı dava dilekçesinde belediye sınırları içerisinde kalan su deposu ile boru hattının davalı tarafından yapılan İbrala Barajı sahasında kaldığını, kamulaştırma yapılmadan işgal edildiğini ileri sürerek bedelinin tazminini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde davacı belediye sınırları içerisinde İbrala Barajı\’nın yapım ve su tutulması işlemlerine başlanıldığı, su altında davacı belediyenin su deposu ile su borusu hattının kaldığının tespit edildiği, ancak bunlar için kamulaştırma kararı alınmadığı, davacı belediye

Kamulaştırmasız El Koyma Sebebiyle Tazminat Davası Öncesinde Uzlaşma için İdareye Başvurulması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tahliye Davası: Kira Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye Talepli İcra Takibi Başlatılabilir mi

Kira Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye Davası 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesi Bildirim yoluyla: Genel olarak – Madde 347 Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler. Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona erdirebilir. Bildirimin geçerliliği: Şekil – Madde 348 Konut ve çatılı işyeri kiralarında fesih bildiriminin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu Adi kira ve hasılat kiraları için ödeme emri ve itiraz müddeti – Madde 269 Takip adi kiralara veya hasılat kiralarına mütedair olur ve alacaklı da talep ederse ödeme emri, Borçlar Kanununun 260 ve 288 inci maddelerinde yazılı ihtarı ve kanuni müddet geçtikten sonra icra mahkemesinden borçlunun kiralanan şeyden çıkarılması istenebileceği tebliğini ihtiva eder. Bu tebliğ üzerine borçlu, yedi gün içinde, itiraz sebeplerini 62 nci madde hükümleri dahilinde icra dairesine bildirmeye mecburdur. Borçlu itirazında, kira akdini ve varsa buna ait mukavelenamedeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmezse, akdi kabul etmiş sayılır. İtiraz takibi durdurur. İtirazın tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını istemiyen alacaklı, bir daha aynı alacaktan dolayı ilamsız icra yoliyle takip yapamaz. Borçlar Kanununun 260 ıncı maddesinin kiralayana altı günlük mühletin hitamında akdi feshe müsaade ettiği hallerde itiraz müddeti üç gündür. İtiraz etmemenin sonuçları – Madde 269/a Borçlu itiraz etmez, ihtar müddeti içinde kira borcunu da ödemezse ihtar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde alacaklının talebi üzerine icra mahkemesince tahliyeye karar verilir. İtiraz ve kaldırılması usulü – Madde 269/b Borçlu itirazında kira akdini ve varsa mukavelenamede kendisine izafe olunan imzayı reddettiği takdirde alacaklı; noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tastik edilmiş bir mukavelenameye istinat ediyorsa icra mahkemesinden itırazın kaldırılmasını ve ihtar müddeti içinde paranın ödenmemesi sebebiyle kiralananın tahliyesini istiyebilir. Borçlunun akde ve şartlarına dair mukabil iddia ve def’ilerini aynı kuvvet ve mahiyette belgelerle tevsik etmesi lazımdır. Akdi reddeden borçlu bu itiraz sebebiyle bağlıdır. İtirazın varit olmadığı tahakkuk ettikten sonra ödeme, takas veya sair bir def’ide bulunamaz. Takip yukarda yazılı belgelere istinat etmemesi sebebiyle alacaklı umumi hükümler dairesinde dava açmaya mecbur kalırsa ihtarlı ödeme emri, Borçlar Kanununun 260 ve 288 inci maddelerinde yazılı ihtar yerine geçer. Kira sözleşmesindeki imzanın inkarından dolayı alacaklı umumi mahkemede dava açmaya mecbur kalır ve lehine karar alırsa, borçlu ayrıca yüzbin liradan beşyüzbin liraya kadar para cezasına mahküm edilir. Kira akdi dışındaki itirazlar ve tahliye – Madde 269/c Borçlu akdi reddetmeyip kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemiyeceğini bildirerek itiraz etmiş veya takas istemişse, itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeğe mecburdur. Senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkarı halinde 68 inci madde hükmü kıyasen uygulanır. İcra mahkemesinin tahliyeye mütedair kararının infazı için kesinleşmesi beklenmez. Ancak tahliye için, kararın borçluya tefhimi veya tebliği tarihinden itibaren ongün geçmesi lazımdır. Borçlu tahliye kararı hakkında 36 ncı madde hükmünden faydalanabilir. Tahliye Davası: Kira Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye Talepli İcra Takibi Başlatılabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1852 Karar No: 2019/982 Karar Tarihi: 01.10.2019 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın kaldırılması ve tahliye talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince istemin reddine dair verilen 19.12.2013 tarihli ve 2013/587 E., 2013/1136 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 tarihli ve 2014/1210 E., 2014/1671 K. sayılı kararında; “…Dava, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili, dava dilekçesinde, taraflar arasında 25.01.2011 başlangıç tarihli, 10 yıl süreli kira sözleşmesinin bulunduğunu, icra takibinde sehven sözlü kira sözleşmesine dayanıldığını, kiralananın anahtarlarının kendilerine teslim edilmediğini, 05.01.2012 tarihli fesih bildiriminin tebliğ edilmediğini belirterek davalılar hakkında yapmış oldukları icra takibinde; borçlu davalı …\’ın yetkiye yönelik itirazının kaldırılması ile borçluların takibe esas yönünden yapmış oldukları itirazların da kaldırılarak takibin devamına, kiralanan taşınmazın tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili sözlü kira sözleşmesine dayanılarak itirazın kaldırılmasının mümkün olmadığını, kiralanan taşınmazın hukuki ayıplı olduğunu bu nedenle kira sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı alacaklı, 07.02.2013 tarihinde başlattığı tahliye talepli icra takibinde 25.01.2011 tarihli sözlü kira ilişkisine dayanarak 31.01.2013 tarihli kira alacağının tahsilini talep etmiş, dava dilekçesinde taraflar arasında yazılı kira sözleşmesinin bulunduğunu, takip talepnamesinde sehven sözlü kira ilişkisine dayanıldığını ifade etmiştir. Davalı borçlular da yazılı kira ilişkisinin varlığını kabul etmişlerdir. Bu durumda taraflar arasında 25.01.2011 başlangıç tarihli, 10 yıl süreli yazılı kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, yazılı kira sözleşmesinin tek taraflı feshinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı hususunda toplanmaktadır. Kira sözleşmesi tarafların ortak iradesi ile feshedilmedikçe veya mahkeme kararı ile ortadan kaldırılmadıkça geçerliliğini korur. Taraflardan birinin tek taraflı fesih iradesi kural olarak akdi ilişkiyi sona erdirmez. Mahkemece, işin esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken kiracının tek taraflı fesih iradesine değer verilerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır…\” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan inceleme sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: İstem, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesine ilişkindir. Alacaklı vekili; müvekkili ile borçlu H.. Turizm Ltd. Şti. arasında müvekkilinin maliki olduğu … Fatih/İstanbul adresindeki binaların tamamının kiralanmasına ilişkin 25.01.2011 başlangıç tarihli 10 yıl süreli kira sözleşmesi akdedildiğini, borçlu …\’ın da kira sözleşmesinde müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu, kira sözleşmesinin 4 nolu \”kira bedeli her yıl Ocak ayı içerisinde yıllık

Tahliye Davası: Kira Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle Tahliye Talepli İcra Takibi Başlatılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Basit Yargılama Usulüne Tabi Davalar ile Çekişmesiz Yargı İşlerinde Dosya Üzerinden Karar Verilebilir mi

Basit Yargılama Usulüne Tabi Davalar ile Çekişmesiz Yargı İşleri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Basit Yargılama Usulü Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler – Madde 316 (1) Basit yargılama usulü, kanunlarda açıkça belirtilenler dışında, aşağıdaki durumlarda uygulanır: a) Sulh hukuk mahkemelerinin görevine giren dava ve işler. b) Doğrudan dosya üzerinden karar vermek konusunda kanunun mahkemeye takdir hakkı tanıdığı dava ve işler. c) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti gibi geçici hukuki koruma talepleri ile deniz raporlarının alınması, dispeççi atanması talepleri ve bunlara karşı yapılacak olan itirazlar. ç) Her çeşit nafaka davaları ile velayet ve vesayete ilişkin dava ve işler. d) Hizmet ilişkisinden doğan davalar. e) Konkordato ve sermaye şirketleri veya kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin açılacak davalar. f) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler. g) Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler. Dilekçelerin verilmesi – Madde 317 (1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur. (2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir. (3) Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler. (4) Dava ve cevap dilekçeleri yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir. Delillerin ikamesi – Madde 318 (1) Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı – Madde 319 (1) İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar. Ön inceleme ve tahkikat – Madde 320 (1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. (2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir. (4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.  Hüküm – Madde 321 (1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez. (2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Uygulanacak hükümler – Madde 322 (1) Bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. (2) Paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi için satış yapılması gereken hâllerde, hâkim satış için bir memur görevlendirir. Taşınır ve taşınmaz malların satışı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılır. Çekişmesiz Yargı Yargılama usulü – Madde 385 (1) Çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanır. (2) Çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi geçerlidir. (3) Mahkemeler dışındaki resmî makamlara bırakılan çekişmesiz yargı işlerinde uygulanacak usul, ilgili özel kanunlarında belirtilen hükümlere tabidir. 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun Madde 1 Bu Kanunun amacı, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle malvarlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere; mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanması, yetkileri, yetki devri, kayyımlık mallarının yönetimi ve giderleri, kayyım ve görevli personele ödenecek ücretler ile diğer hususlara ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Madde 2 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 427 nci maddesine göre, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder. Mallar üzerindeki yönetim görevi sona erinceye kadar, yönetim kayyımı tayin edilen en büyük mal memuru yerine vekâlet eden veya atanan kimse de bir karara gerek kalmadan o makama tayin edilmiş sayılır. Mal memuru kayyımlık yetki ve görevlerinin bir bölümünü, sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla, astlarına devredebilir. Yetki devri, yetki devreden kayyımın sorumluluğunu kaldırmaz. Kayyım tayin edilen mal memuru, Hazine avukatı bulunan yerlerdeki dava ve icra işlerinde vereceği yetki belgesi ile Hazine avukatı tarafından temsil olunur. Hazine avukatlarının bu fıkra hükmü gereğince bakacakları dava ve icra takipleri nedeniyle lehlerine hükmolunup tahsil edilen vekalet ücretleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 146 ncı maddesindeki sınırın iki katını geçmemek üzere ayrıca kendilerine ödenir. Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır. Taşınır ve taşınmazlarla hakların yönetim gelirlerinin yüzde 35’i; para, hisse senedi, tahvil ve benzeri menkul varlıkların yönetim gelirlerinin ise yüzde 5’i oranında yönetim gideri kesilerek kayyım tarafından bir bankada açılacak hesaba yatırılır. Bu hesapta toplanan paralar; kayyım ve yetki devrettiği görevliler, davalara katılacak Hazine avukatları, ihtiyaç hâlinde kurulacak kayyımlık bürosu görevlileri ile bu konuda görevlendirilenlere verilecek ücret ödemeleri ve kayyımlık bürosunun diğer giderleri için kullanılır. Mal memurlarının kayyımlıkla ilgili görev ve yetkileri, ödenecek ücretler, kayyımlık mallarının

Basit Yargılama Usulüne Tabi Davalar ile Çekişmesiz Yargı İşlerinde Dosya Üzerinden Karar Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Depremde Yıkılan Binanın Ruhsatını Onaylayan Belediye Başkanının Cezai Sorumluluğu

Belediye Başkanının Cezai Sorumluluğu 3194 sayılı İmar Kanunu Ruhsat alma şartları – Madde 22 Yapı ruhsatiyesi almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir. Belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir. Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir. Teknik yetersizlikler nedeniyle binanın depremde yıkılması halinde proje müellifleri, yapı sahibi ve müteahhidi, fenni mesulleri, teknik uygulama sorumlusu ile birlikte, bina inşaatının projeye ve ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunu denetlemeyen belediyenin ilgili birimleri ve teknik uygulama yetkililerinin de sorumlu olduğu Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. İmar mevzuatı hükümlerine ve dönem itibariyle bilim ve fennin gerektirdiği teknik şartlara aykırı inşa edilen yapıların inşaat ve iskan ruhsatı aşamasında, yapının ilgili mevzuat ve standartlara uygunluğunu denetlemek ve gerekli tedbirleri almakla sorumlu olan belediye görevlileri ve ilgili imar mevzuatı gereği yapı ruhsatı ekinde bulunması gereken belgelerin olup olmadığını kontrol etmeden yapı ruhsatını onaylayan belediye başkanı görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermesi nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmalıdır. Depremde Yıkılan Binanın Ruhsatını Onaylayan Belediye Görevlileri ve Belediye Başkanının Cezai Sorumluluğu Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas No: 2020/4477 Karar No: 2022/1492 Karar Tarihi: 01.03.2022 Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Taksirle öldürme Taksirle öldürme suçundan sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmü sanık müdafii tarafından; görevi kötüye kullanma suçundan sanıklar …, … ve … hakkında verilen düşme hükümleri ise sanık … müdafii, sanıklar … ve … müdafii ile mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: 23 Ekim 2011 tarihinde yerel saatle 13:41 sıralarında Van şehir merkezinin yaklaşık 20 km. kuzeyinde, Erçek Gölünün batısında, Kasımoğlu Köyü civarlarında, değişik kuruluşlara göre şiddeti 7.1 ile 7.3 arasında değişen yıkıcı bir deprem meydana gelmiş, Van İl merkezinin yanı sıra Erciş İlçesi ve civar köylerde önemli hasara yol açmıştır. Deprem sırasında zemin ve 4 normal olmak üzere toplam 5 kattan oluşan … apartmanının tamamen çökmesi sonucu çoğu kuran kursu öğrencileri (14 öğrenci ve 1 aşçı) olmak üzere toplam 20 kişinin öldüğü, şikayetçi olmayan birçok kişinin de yaralandığı olayda; dosyada sunulan belgeler ve bilirkişi raporlarında, çöken binanın zemin sınıfı Z3, deprem bölgesi 1. derece olarak belirlenmiştir. Sanık …’nin … apartmanı inşaatının teknik uygulama sorumluluğunu üstlenen fenni mesul inşaat mühendisi olduğu ve işin bitimine kadar teknik uygulama sorumluluğunu almayı, gerek malzeme, gerek işçilik yönünden TSE’ye uygun hareket etmeyi noter onaylı taahhütname ile taahhüt ettiği; hakkında beraat kararı verilen temyize getirilmeyen sanık …’ın yapı sahibi olan ve 2008 yılında ölen ….’ın oğlu, sanık …\’nun binaya ait 01/12/1999 tarihli yapı ruhsatını düzenleyen Belediye fen işleri memuru, sanık ….r\’in ruhsatı kontrol eden Belediye fen işleri müdür vekili, sanık …\’in ise ruhsatı onaylayan Belediye Başkanı olduğu; yapı ruhsatı düzenlenirken ruhsat eki projelerinden mimari ve statik projelerinin olduğu, ancak bu projelerin üzerinde isim ve imzalar bulunmadığından proje müelliflerinin (mimari ve statik) tespit edilemediği; Dosya kapsamından, binanın yapım yılı tam olarak bilinmemekte olup, 01.12.1999 tarih ve 99/213 numaralı yapı ruhsatı verildiği, yıkılan … Apartmanının yapım yılına göre 1997-Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik kapsamına girdiği, apartmana ait mimari, statik ve elektrik tesisat projeleri mevcut olduğu, statik hesaplamaların, tesisat projelerinin ve zemin etüt raporunun bulunmadığı, zemin etüt raporu bulunmadığı, 01.12.1999 tarihli yapı ruhsatına göre bina, dükkân olarak kullanılan zemin ve konut olarak kullanılan 3 normal olmak üzere toplam 4 kattan oluştuğu, ancak mimari projeden binanın zemin ve 4 normal kat olmak üzere toplam 5 kattan oluştuğu (son katın ruhsata aykırı olarak kaçak yapıldığı) binaya ait mimari projenin düşey kesitlerinde kat yükseklikleri belirtilmediğinden dolayı yapı ruhsatında belirtilen zemin ve normal kat yüksekliklerinin mimari ve statik projelerle uyumlu olup olmadığının tespit edilemediği görülmektedir. 1- Sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik olarak temyiz itirazlarının incelenmesinde; Soruşturma aşamasında çöken binaya ait karot numune örnekleri ve yapılan keşif sonucunda fen bilirkişileri ve inşaat mühendisleri tarafından düzenlenen 14.11.2011 tarihli bilirkişi kurulu raporu ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığına bağlı İnşaat Mühendisliği Bölümü tarafından Ağustos 2012 tarihinde hazırlanan bilirkişi kurulu raporunda; binanın proje aşamasında, yapım aşamasında ve denetlenmesi aşamasında eksikliklerin olduğu, 1997 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’in \”7.2 Genel Kurallar\” bölümünde deprem bölgelerinde kullanılacak binalarda dikkate alınması gereken minimum beton sınıfları hakkında bilgiler verilmektedir. … Apartmanına ait statik projede malzeme ve donatı sınıfı belirtilmemiştir. Ayrıca binaya ait hesap raporları mevcut değildir. Karot numuneler üzerinde gerçekleştirilen merkezi basınç deneyi sonucunda, numunelerin ortalama basınç dayanımının 1997 yılında yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’te belirtilen minimum beton sınıfı olan C16\’yı sağlamadığı, Yönetmelik’in \”7.2.5. Malzeme Dayanımları\” Bölümünde birinci ve ikinci derece deprem bölgelerindeki binalarda C20 veya daha yüksek dayanımlı beton kullanılması zorunludur ibaresinin bulunduğu, söz konusu binada beton sınıfı olan C16yı sağlamadığı, bunun da dökülen betonun heterojen olduğu anlamına geldiği, Yönetmelik’in \”7.7.4 Kolon … Koşulları\” bölümünde kolon sarılma bölgeleri, kolon orta bölgeleri ve kolon-kiriş birleşim bölgeleri için dikkate alınması gereken uzunluklar, bu bölgelerdeki etriye yüzdesi, çap ve aralıkları hakkında bilgiler verildiği, etriye aralığı açısından yetersizlikler gözüktüğü, yıkılan binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, yapılan analizler sonucunda, söz konusu binada projelendirme, yapım ve iş bitimi aşamalarında Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ve İmar Kanunu esaslarına yeterince uyulmadığı görülmüştür. Sanık …’nin … apartmanı inşaatının teknik uygulama sorumluluğunu üstlenen Fenni mesul inşaat mühendisi olduğu ve işin bitimine kadar teknik uygulama sorumluluğunu almayı, gerek malzeme, gerek işçilik yönünden TSE’ye uygun hareket etmeyi noter onaylı taahhütname ile taahhüt ettiği; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 28. maddesinde yapının fenni mesuliyetini üzerine alan meslek mensuplarının, (fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre) yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olduğu, ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılması halinde durumu ruhsatı veren Belediyeye bildirmekle mükellef olduğunun düzenlendiği, sanığın fenni mesul olmaktan kaynaklanan denetim görevini yerine getirmediği, dolayısıyla binanın

Depremde Yıkılan Binanın Ruhsatını Onaylayan Belediye Başkanının Cezai Sorumluluğu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Binanın Depreme Dayanıksız Olması Halinde Kiracının Kira Sözleşmesini Feshetmesi Mümkün mü

Kiracının Kira Sözleşmesini Feshetmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Kiralananın teslim anındaki ayıplarından sorumluluk – Madde 304 Kiralananın önemli ayıplarla teslimi hâlinde kiracı, borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı duruma gelmesinden doğan sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir. Kiralananın önemli olmayan ayıplarla tesliminde ise kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ayıplardan dolayı kiraya verenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere başvurabilir. Kiralananın sonradan ayıplı hâle gelmesinden sorumluluk- Madde 305 Kiralanan sonradan ayıplı duruma gelirse kiracı, kiraya verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını ya da zararının giderilmesini isteyebilir. Ancak, zararın giderilmesi istemi diğer seçimlik hakların kullanılmasını önlemez. Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır. Ayıbın giderilmesini isteme ve fesih – Madde 306 Kiracı, kiraya verenden kiralanandaki ayıbın uygun bir sürede giderilmesini isteyebilir; bu sürede ayıp giderilmezse kiracı, ayıbı kiraya veren hesabına gidertebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir veya kiralananın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteyebilir. Ayıbın, kiralananın öngörülen kullanıma elverişliliğini ortadan kaldırması ya da önemli ölçüde engellemesi ve verilen sürede giderilmemesi hâlinde kiracı, sözleşmeyi feshedebilir. Kiraya veren, kiralanandaki ayıbı gidermek yerine, uygun bir süre içinde ayıpsız benzeriyle değiştirebilir. Kiraya veren, kiracıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek, onun seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Binanın Depreme Dayanıksız Olması Halinde Kiracının Kira Sözleşmesini Feshetmesi Mümkün mü Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/137 Karar No: 2020/900 Karar Tarihi: 17.11.2020 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit, tazminat ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl dava yönünden; davacının menfi tespit ve teminat senedinin iadesi taleplerine ilişkin davanın açılmamış sayılmasına, davacının kira bedeli ve yapılan masraflara ilişkin davasının reddine, karşı dava yönünden; karşı davalı …’a yönelik karşı dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davacı-karşı davalı … Turizm Seyahat İnşaat Ticaret A.Ş.’ye yönelik karşı davanın reddine dair verilen karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı-karşı davalı … Turizm Seyahat İnşaat Tic. A.Ş. vekili ile davalı-karşı davacı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı-Karşı Davalı İstemi 4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; İstanbul ili Bağcılar ilçesi 100. Yıl Mahallesi Hüseyin Karaaslan Caddesi Globus Dünya Basım Evi (843 ada 2 parsel) adresinde bulunan ve davalıya ait olan gayrimenkulün müvekkili tarafından kiralanmasına ilişkin kira sözleşmesinin 14.03.2008 tarihinde imzalandığını, 01.08.2008 tarihi itibariyle kira bedellerinin ödenmeye başlandığını, kira sözleşmesinde belirtilen şartlar gereğince gayrimenkule ait dekorasyon projelerinin tamamlandığını ve tadilatlara yönelik imalatlara başlandığını, 6 katın tamamen, 5, 7, 10, 11, 13 ve 14. katların da %90 yeniden onarıldığını, tesisatlarının yenilendiğini, boya badanasının yapıldığını, alçıpanlarının tamamlanarak dekore edildiğini, müvekkilinin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21/3. maddesine dayanarak binada derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılmasını yaptığını, kiralanan binanın iskân ruhsatının olmadığının tadilat aşamasında belediyeye yapılan müracaat esnasında öğrenildiğini, belediyenin “binanın 1999 yılından önce yapıldığını, iskân ruhsatının olmadığını, inşaat ruhsatının da 5 yılı geçtiğinden ve temlik de edilmediğinden hükümsüz hâle geldiğini, binanın 1. derece deprem bölgesinde bulunduğunu, zemin etüdünün yapılması ve güçlendirilmesi gerektiğini” söylediğini, müvekkilinin durumu kiralayana bildirdiğini, ruhsat alınmadan ve bina güçlendirilmeden kullanılmasının mümkün olmadığını beyan ettiğini, davalının ruhsatların en kısa sürede alınacağını ve binayı 3194 sayılı İmar Kanunu ve İstanbul İmar Yönetmeliği’ne uygun hâle getireceğini ifade ettiğini ve Mayıs 2009’da iskân sürecine başladığını, müvekkilinin teknik heyetinin binada yaptığı incelemede 7 ve 11. katlarda C 14 betonuna rastlandığını ve bina genelinde C 14-20 arasında değerler gözlendiğini, ayrıca binanın 1999 yılından önce yapıldığının ve kolonlar ile kiriş bağlantılarında ciddi hasarlar olduğunun tespit edildiğini, bu durumun da kiralayana bildirildiğini, binanın kullanılmayacağı hatırlatılarak gerekenin yapılmasının istendiğini, davalının binanın güçlendirileceğini bu nedenle iki firma ile anlaştıklarını beyan ettiğini, güçlendirme imalatlarının bugün itibari ile devam ettiğini ve ne zaman biteceğinin bilinmediğini, kiralanan gayrimenkul ile ilgili Tatlısu Mühendislik Ltd. Şti. ile Sismik Yapı Denetim Hizmetleri A.Ş.\’nin düzenlediği raporlar doğrultusunda binanın taşıyıcı sisteminin takviye edilmesi ve iyileştirilmesi zorunluluğunun oluştuğunu, 13.07.2009 tarihinde konu ile ilgili kiralayana bilgi verilerek sözleşmenin feshi için ihtar çekildiğini, davalının güçlendirme projelerini belediyeye onaylatmadan ve ruhsat almadan güçlendirme uygulamasına başladığını, kira sözleşmesi 14.03.2008 tarihinde yapıldığı hâlde binanın güçlendirilmesi inşaatının hâlen devam ettiğini, ruhsatsız binanın kullanılmasının hukuken de mümkün olmadığını, davalının binanın ayıplı olduğunu kabul ettiğini ve raporlar doğrultusunda ivedi olarak binanın güçlendirilmesine başladığını, müvekkilinin gayrimenkulün iç dekorasyonuna ilişkin proje ve imalatlarla ilgili olarak yaklaşık 1.700.000,00TL hak ediş ve fatura sunduğunu, ayrıca 1.000.000,00TL menfi zararlarının oluştuğunu, iyi niyetle kira bedellerini ödediğini, tadilat için projelerini tamamlatıp uyguladığını ancak ruhsatsız olan binanın depreme dayanıksız ve çok riskli olduğunun sonradan anlaşıldığını ileri sürerek 14.03.2008 tarihli kira sözleşmesinin münfesih olduğunun ve müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, 14.03.2008 tarihinde tanzim edilen teminat senedinin iadesine, ödenen kira bedelleri, binada yapılan masraflar ile menfi zararları toplamı 3.500.000,00TL\’nin şimdilik 500.000,00TL’lik kısmının reeskont faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-Karşı Davacı Cevabı 5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; davacının taraflar arasındaki kira sözleşmesini feshetme hakkının bulunmadığını, her ne kadar binanın iskân ruhsatına sahip olmaması hukuki bir ayıp olarak nitelendirilebilecek ise de kiralanandaki ayıbın gizli bir ayıp olmadığını, ayıba karşı tekeffül sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için kiralanandaki ayıbın gizli ayıp olması gerektiğini, davacı-karşı davalının kiralamış olduğu binanın iskân ruhsatına sahip olmadığını kira sözleşmesini imzaladığı anda bildiğini, bu hususun sözleşmenin 6.2. maddesinin içeriğinden de açıkça anlaşılmakta olduğunu, kira sözleşmesinin 6.2 ile 16.3. maddesi hükümlerinin kiralananda- varlığı iddia edilen sözde – hukuki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olmadığını ortaya koyduğunu, davacının bildiği bu sözde hukuki ayıbın baştan oluşmadığını ileri sürerek sözleşmeyi feshedemeyeceğini, öte yandan sözleşmenin 8.4. maddesi ile kiralayanın ayıba karşı tekeffül borcunun sözleşme ile ortadan kaldırıldığını, davalının ayıba karşı tekeffül hükümleri gereğince sorumlu tutulamayacağını, bunun sonucu olarak davacının seçimlik haklarını kullanamayacağını ve dolayısıyla akdi feshetmesinin de mümkün olmadığını, müvekkilinin başlangıçta mevcut olmayıp sonradan ortaya çıkan mevzuata uyum sağlamak için gerekli güçlendirme çalışmalarına başladığını ve bu çalışmaların tamamlanmış olduğunu, davacı-karşı davalının güçlendirme çalışmalarını bitirmesi için müvekkiline makul bir süre tanımadan İstanbul 28. Noterliğinin 13.07.2009 tarihli ve 13709 yevmiye nolu ihtarnamesi

Binanın Depreme Dayanıksız Olması Halinde Kiracının Kira Sözleşmesini Feshetmesi Mümkün mü Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eski Binanın Depremde Zarar Görmesi Halinde Yüklenici Müteahhit Zarardan Sorumlu Tutulabilir mi

Eski Binanın Depremde Zarar Görmesi Halinde Yüklenici Müteahhit Zarardan Sorumlu Tutulabilir mi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Eser Sözleşmesi: Tanımı – Madde 470 Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Yüklenicinin borçları: Genel olarak – Madde 471 Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır. Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir. Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır. Ayıp sebebiyle sorumluluk Ayıbın belirlenmesi – Madde 474  İşsahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. Taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin bilirkişi tarafından gözden geçirilmesini ve sonucun bir raporla belirlenmesini isteyebilir. İşsahibinin seçimlik hakları – Madde 475 Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu olduğu hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme. 2. Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme. İşsahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Eser, işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup, sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz. İşsahibinin sorumluluğu – Madde 476 Eserin ayıplı olması, yüklenicinin açıkça yaptığı ihtara karşın, işsahibinin verdiği talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple işsahibine yüklenebilecek olursa işsahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamaz. Eserin kabulü – Madde 477 Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü sorumluluktan kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam eder. İşsahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır. Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa işsahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır. Zamanaşımı – Madde 478 Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Eski Binanın Depremde Zarar Görmesi Halinde Yüklenici Müteahhit Zarardan Sorumlu Tutulabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/15-254 Karar No: 2020/6 Karar Tarihi: 14.01.2020 Özet: Mahkemece yapılması gereken iş; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266 vd. maddeleri ve 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu\’nun 3. maddesi hükümlerine uygun seçilecek uzman bilirkişi ya da bilirkişiler kurulu aracılığıyla gerektiğinde yerinde yeniden keşif yapılarak hüküm kurmaya ve denetime elverişli olacak şekilde rapor almak ve dava konusu, davalı yüklenici tarafından yapılan A blokta zararın bulunup bulunmadığı, zarar var ise; zararın kaynağı ve niteliği ile bu zarardan binanın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre davalı yüklenicinin sorumlu olup olmadığı hususu tespit edilerek, ortaya çıkan sonuca göre karar vermekten ibarettir. (818 s. K. m. 355) 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü. I.YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili 10.06.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; 2009 yılında Konya\’da meydana gelen deprem nedeniyle davalı tarafından yapılan binanın taşıyıcı kolonlarında patlamalar, demirlerinde eğilme ve deformasyonlar olduğunu, binayı yapan müteahhit ve mühendislerin çağırılması üzerine B blokun yüklenicisinin hatasını kabul ederek gerekli olan güçlendirmeleri yaptığını, ancak A blokun yüklenicisi olan davalının ilk başta kabul etmesine rağmen binadaki güçlendirmeleri yapmadığını, taşınmazın bulunduğu yer Belediyeleri ve Kaymakamlığının yaptığı tespitler sonucu binada acilen güçlendirme yapılması gerektiğinden mevcut işyeri yönetiminin bu güçlendirmeleri yaparak 52.000,00TL harcadığını, davalıya gönderilen ihtarnameye rağmen davalının bu bedeli ödemediğini, hasarın binadaki gizli ayıplardan kaynaklandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 52.000,00TL\’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili 12.10.2010 tarihli cevap dilekçesinde; davacı yönetimin tüzel kişiliği bulunmadığından dava ehliyetinin olmadığını, meydana gelen 4.9 şiddetindeki deprem dolayısıyla kolonların hasar gördüğü iddiasının kanıtlanması gerektiğini, B blokta olan olayların A blokta da olduğu iddiasının doğru olmadığını, her iki blokun eş zamanlı yapılmasına rağmen teknik açıdan birbirinden farklı olduğunu, iki blokun yüklenicilerinin inşaatı yürütme tekniklerinin ve gösterdikleri hassasiyetin birbirinden tamamen farklı olduğunu, A blokun projeye ve projede öngörülen teknik kurallara uygun yapıldığını, ortada açık ya da gizli bir ayıp bulunmadığını, binanın depreme dayanıklı olup olmadığına yönelik karot numunelerinin alınıp testlerinin yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.11.2013 tarihli ve 2010/344 E., 2013/774 K. sayılı kararı ile; dava konusu A blok üzerinde yapılan teknik incelemeler ve 2007 Yılı Deprem Yönetmeliğinin öngördüğü yükler kapsamında değerlendirme yapan bilirkişi kurulu raporu ve ek raporu benimsenerek davanın kısmen kabulü ile 44.250,00TL gizli ayıp nedeniyle oluşan maddi zararın 10.06.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 20.11.2014 tarihli ve 2014/289 E., 2014/6702 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı yüklenici tarafından eser sözleşmesi hükümleri gereği yapılan binada Konya\’da meydana gelen deprem sonucu oluşan zararın tazmini gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Davalı yüklenici şirketin dava dışı malikler ile aralarında yaptığı dava konusu binanın inşaasına ilişkin sözleşme, sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan ve zaman bakımından uygulanması gereken 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Davalının varsa sorumluluğunun bu hükümlere göre değerlendirilmesi zorunludur. Somut olayda; davacı tarafından davalı yüklenicinin yaptığı A blokun 10-11.09.2009 tarihinde Konya\’da meydana gelen depremde zarar gördüğü ve güçlendirilmesi gerektiğinden bahisle güçlendirme bedelinin

Eski Binanın Depremde Zarar Görmesi Halinde Yüklenici Müteahhit Zarardan Sorumlu Tutulabilir mi Read More »