Gayrimenkul Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kira Bedelinin Fazla Yatırılması Halinde Sözleşme Bedelinin Tadil Edilerek Artırıldığı Kabul Edilebilir mi

Kira Bedelinin Fazla Yatırılması Halinde Sözleşme Bedelinin Tadil Edilerek Artırıldığı Kabul Edilebilir mi Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/907 Karar No: 2023/2083 Karar tarihi: 28.03.2023 Özet: Davacı tarafça, davalının 2020 yılı kira bedelini aylık … TL ödediği dolayısıyla bu bedel üzerinden artış oranının hesaplanması gerektiği iddiasında bulunulmuş ise de; davalı tarafından ödenmesi gereken kira bedeli taraflar arasındaki yazılı kira sözleşmesi ve ek protokol ile yasal düzenlemeler çerçevesinde belirleneceğinden davalı kiracı tarafından 2020 yılı kira bedeli olarak yatırılan miktarın hesaplanan değerden fazla olması, kira bedelinin tadil edildiği anlamına gelmeyeceği, davacı tarafça 2020 yılı kira bedelinin yatırılan miktar olarak belirlendiği yönünde davalı tarafın imzasını taşıyan yazılı bir belge ibraz etmediği gibi davalı tarafın bu yönde açıkça bir kabulünün de bulunmadığı gerekçesi ile davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. (6100 s. K. m. 17) (6098 s. K. m. 344) (2004 s. K. m. 63, 269) Dava ve Karar: Taraflar arasındaki itirazın kaldırılması ve tahliye davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı alacaklı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi … tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı alacaklı vekili dava dilekçesinde; sözleşmede aylık kira bedelinin 6.700,00TL olarak belirlendiğini, tarafların daha sonra 04.11.2011 tarihli ek protokol ile 15.12.2011 tarihinden 15.12.2012 tarihine kadarki kira bedelleri için aylık 6.130,00TL kararlaştırıldığını, protokol süresi sonunda 01.01.2013 tarihinde uygulanacak artış oranı olarak 2012 yılı Ocak ayında yayınlanan Üfe ve Tüfe oranlarının ortalamasının kararlaştırıldığını, kira sözleşmesinde kararlaştırılan kira süresinin sona ermesine karşın davalı kiracı tarafından kiralananın kullanılmaya devam edildiğini, 2021 yılı için aylık peşin ve net 16.150,33TL olarak ödenmesi gereken kira bedellerinin eksik ödenen 2021 yılı Ocak ayı için 1.798,30TL, 2021 yılı Şubat ayı için 1.798,30TL kira bedellerinin ticari reeskont avans faizi ile tahsili, ödenmemesi halinde tahliye istemli takip başlattıklarını, davacı kiralayanın gerçek kişi olduğunu, tacir olmadığını, bu nedenle davalı kiracı ila aralarındaki kira sözleşmesindeki yetki anlaşmasının geçerliliği ve bağlayıcılığı olmadığını, takipte … İcra dairelerinin yetkili olduğunu, davalının ödeme yaptığını belge ile ispat etmesi gerektiğini, taraflar arasında 01.01.2020 tarihinden başlayan 2020 yılı aylık kira bedelinin 14.352,03TL olarak uygulandığını, yapılan hesaplamalara göre icra dosyasında gösterilen 2021 yılı aylık kira bedeli olan 16.150,33TL’nin sözleşmeye ve kanuna uygun olduğunu, 2021 yılı Ocak ve Şubat aylarına ilişkin olarak davalı kiracının davacı kiralayana 86,10TL kira borcu olduğunu, bu borcu da yasal süre içerisinde ve halen ödemediğini, temerrüde düştüğünü, itirazlarına dayanak hiçbir belge sunmadığını, davalının itiraz ederek alacağın tahsilini ve taşınmazdan tahliyesini geciktirmeyi amaçladığını belirterek davanın kabulünü, davalının itirazının kısmen kaldırılmasını, 86,10TL asıl alacağın, asıl alacağa işleyecek değişen oranlarda ticari avans faizi ile birlikte borçludan tahsiline imkan verecek tarzda takibin devamını, davalı kiracının temerrüt nedeniyle kiralanandan tahliyesini, takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı borçlu vekili cevap dilekçesinde; yetkili icra dairelerinin … icra daireleri olduğunu, taşınmaza ilişkin yapılan sözleşmenin 31.12.2019 tarihinde bittiğini, 01.01.2020 tarihinden itibaren kira bedelinin miktarının ne kadar olacağının taraflar arasında ihtilaflı hale geldiğini, kira tespit davası bulunduğunu ve derdest olduğunu, henüz kira bedelinin tespit edilmediğini, bu dava devam ederken şikayete konu icra dosyasından takip başlatıldığını, sözleşmede belirtilen iban numarasına davalı tarafından 2021 yılı Ocak ayı için 04.01.2021 tarihinde 14.352,03TL ve 22.01.2021 tarihinde 1.755,25TL, 2021 yılı Şubat ayı için 01.02.2021 tarihinde 16.107,28TL ödendiğini, takip tarihinin kira ödemesinden sonra olduğunu, bu nedenle takibin haksız olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin kararı ile; HMK md.17/2 kapsamında taraflardan her ikisinin tacir olması koşulu somut olayda bulunmadığından, ilgili maddenin uygulanma olanağı bulunmadığı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndan sonra taraflar arasında düzenlenen 04.11.2011 tarihli ek sözleşme bakımından davacı kiralayanın takip tarihinde yerleşim yeri olan … İcra Daireleri yetkili olduğundan davalının yetki itirazının yerinde olmadığı, her ne kadar davacı kiralayan, ilk kira sözleşmesinin 9.2 maddesi gereğince yıllık kira artırımının ÜFE+TÜFE/2 oranına göre hesaplanacağı ve bu orana göre yapılan hesaplamada Ocak ve Şubat 2021 kira bedellerinde 86,10 TL’lik eksik ödeme nedeniyle itirazın kaldırılması ve tahliye istemiş ise de; … yeri kiralarına ilişkin, tarafların özgür iradeleri ile daha önce akdedilmiş kira artırımı hükümlerinin 7161 sayılı Kanun’un 59. maddesi ile geçersiz olduğu ve TBK 344 gereğince “tüm çatılı gayrimenkul kiralarında 01.01.2019 tarihinden itibaren yapılacak kira artışlarının tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı esas alınarak belirlenmesi” gerektiği, bu bağlamda bilirkişice yapılan hesaplamaya göre Ocak 2021 kira bedelinin 14.320,69 TL, Şubat 2021 kira bedelinin ise 16.079,27 TL olduğu, buna karşılık davalı kiracının Ocak ve Şubat 2021 kira bedelleri olarak ayrı ayrı 16.107,28 TL takip öncesi ödemelerde bulunduğu, böylece takip öncesi davalı kiracı tarafından takip konusu kira bedellerinden daha fazla ödeme yapıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı alacaklı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. İstinaf Sebepleri Davacı alacaklı vekilince; bilirkişi raporunda ise hatalı hesaplamalar yapıldığını, bilirkişi tarafından seçenekli hesaplama yapılmak yerine davalı kiracı tarafından 2020 yılı kira bedelinin 14.352,03 TL olduğu kabul edildiği dikkate alınarak 2021 yılı aylık kirasının belirlenmesi için bir önceki yılın aylık kira bedeli olan 14,352,03 TL’ye 2021 Ocak ayında yayınlanan Tüfe 12 ayın ortalamalara göre değişim oranı %12,53 uygulanıp, aylık kira artık tutarı 1.798,30 TL olduğu hesaplanabilecekken, davalının kabul beyanı yok sayılarak yapılan hesaplamanın yanlış olduğunu, bilirkişi tarafından 1. seçenekte yapılan hesaplamanın hem kanunda artışa esas 12 aylık sürenin yanlış hesaplanması nedeniyle kanuna aykırı olduğunu, hem de tarafların arasındaki kira sözleşmesinde kira artışı için hangi ayın verilerinin esas alınacağına dair sözleşme hükmüne aykırı olduğunu, rapordaki ikinci seçeneğin dikkate alınması gerektiği iddiası ile kararın kaldırılması talep edilmiştir. C. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Davacı tarafça, davalının 2020 yılı kira bedelini aylık 14.352,03 TL ödediği dolayısıyla bu bedel üzerinden artış oranının hesaplanması gerektiği iddiasında bulunulmuş ise de; davalı tarafından ödenmesi gereken kira bedeli taraflar arasındaki yazılı kira sözleşmesi ve ek

Kira Bedelinin Fazla Yatırılması Halinde Sözleşme Bedelinin Tadil Edilerek Artırıldığı Kabul Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kayseri’ye Özel Kooperatif Düzenlemesi, Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmiştir

Kayseri\’ye Özel Kooperatif Düzenlemesinin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2022/126 Karar Sayısı: 2023/29 Karar Tarihi: 16/2/2023 R.G. Tarih – Sayı: 9/3/2023 – 32127 İtiraz Yoluna Başvuranlar: 1. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi (E.2022/126) 2. Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2023/16) 3. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi (E.2023/20) İtirazın Konusu: 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na 10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle eklenen geçici 11. maddenin Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talepleridir. Olay: Konut yapı kooperatiflerince yapılan kesin maliyet hesabının davalı ortaklardan talep edilmesi nedeniyle açılan davalarda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçici 11. maddesi şöyledir: “Geçici Madde 11- (Ek:10/6/2022-7410/2 md.) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, Kayseri ilinde aşağıdaki şartları taşıyan yapı kooperatifleriyle sınırlı olmak üzere bu madde hükmü uygulanır. a) İnşaatların etaplar halinde yapılarak teslim edilmesi, b) Terkin edilmemiş olması, c) Yapımı tamamlanan etapta bağımsız bölüm malikine kooperatifçe tahakkuk ettirilen bedelin ödenmiş olması, ç) Kooperatif tarafından üyeye konutunun tapu devrinin yapılmış olması, şartlarının birlikte sağlanması halinde; konutun tapu devrinin yapılmasından sonraki dönemler için yapı kooperatifi tarafından yönetim giderleri hariç olmak üzere her ne ad altında olursa olsun yapılmış borçlandırmalar veya bu kapsamda üçüncü şahıslara kooperatif tarafından yapılan alacağın devrine ilişkin işlemler hükümsüzdür. Birinci fıkra kapsamındaki şartları birlikte sağlayan kişilere karşı yapı kooperatifinin veya bu alacağı devralan üçüncü kişilerin yapı kooperatifi nedeniyle açmış oldukları her türlü alacak veya tazminat davaları ile bu kapsamda yapılan ilamsız icra takipleriyle ilgili olarak; ilgilinin talebi halinde bu davalarda verilen ve henüz kesinleşmemiş mahkeme kararları ile kesinleşen dava ve takiplere dayanılarak başlatılan icra işlemleri, haciz, satış ve tahliye uygulamaları durdurulur. Bu alacaklar kapsamında kesinleşen ilamlara dayanılarak devam eden takipler ile kesinleşen icra takiplerine son verilmesi için birinci fıkra uyarınca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde borcun bulunmadığına dair davanın açıldığına ilişkin belgenin ibraz edilmesi zorunludur; borcun bulunmadığına ilişkin kesinleşen ilamın icra dairesine ibraz edilmesi halinde takip sonlandırılır.” II. İLK İNCELEME A. 2022/126E. Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 26/10/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. B. 2023/16E. Sayılı Başvuru Yönünden 2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 25/1/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. C. 2023/20E. Sayılı Başvuru Yönünden 3. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 16/2/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. BİRLEŞTİRME KARARLARI A. E.2023/16 Sayılı Başvuru Yönünden 4. 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na 10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle eklenen geçici 11. maddenin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/16 sayılı davanın aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2022/126 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2022/126 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 25/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. B. E.2023/20 Sayılı Başvuru Yönünden 5. 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu\’na 10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle eklenen geçici 11. maddenin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/20 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2022/126 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2022/126 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 16/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. IV. ESASIN İNCELENMESİ 6. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Hilal YAZICI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: 1. Genel Açıklama 7. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesine göre tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 124. maddesi gereğince kooperatifler ticaret şirketidir. Dolayısıyla tüzel kişiliğe sahip ve ticaret şirketi olan kooperatif, bu kapsamda alacaklı konuma geçebilir ve borç ilişkileri yaratabilir. 8. 1163 sayılı Kanun’un 8. maddesinin üçüncü fıkrasında yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayılarının kooperatif genel kurulu tarafından belirleneceği ve yönetim kurulunun bu sayıyı aşacak şekilde üye kaydı yapamayacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun’un 42. maddesinin (8) numaralı bendinde de yapı kooperatiflerinde; kooperatifin ortak sayısı ile yapılacak konut veya işyeri sayısının belirlenmesi genel kurulun yetkileri arasında sayılmıştır. Buna göre yapı kooperatiflerinde, ortak sayısının kural olarak sabit olduğu ve ortakların konut veya işyeri ihtiyacının karşılanması amacıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet yükümlülüğüyle bir araya geldiği anlaşılmaktadır. 9. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 81. maddesinin ikinci fıkrasında yapı kooperatiflerinin ana sözleşmede gösterilen işlerin tamamlanması ve ferdi mülkiyete geçilip konutların ve/veya işyerlerinin ortaklar adına tescil edilmesiyle amacına ulaşmış sayılacağı ve dağılacağı hükme bağlanmıştır. 10. Öte yandan geçici 11. maddenin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere yapı kooperatiflerinde, taahhüt edilen konutların veya işyerlerinin etaplar hâlinde tamamlanması mümkündür. Buna göre tamamlanan etapta yer alan konutların veya işyerlerinin ferdi mülkiyete geçirilmesi ve ortaklar adına tescil edilmesi söz konusu iken taahhüt edilen konutların veya işyerlerinin tümüyle tamamlanmamış ve amacın gerçekleşmemiş olması nedeniyle kooperatif tasfiye sürecine girmeyecektir. 11. Temel amacı ana sözleşme uyarınca ortaklara uygun fiyatlarla taşınmaz kazandırmak olan yapı kooperatiflerinde kooperatif ortağı, ortaklık sözleşmesini imzalarken kooperatif ana sözleşmesini kabul etmiş olmakta, bu kapsamda kooperatif yetkili organlarının kanunlar ve ana sözleşme

Kayseri’ye Özel Kooperatif Düzenlemesi, Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmiştir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İnşaat Sözleşmesinin Tapuya Şerh Edilmemesi Halinde Yükleniciye ait Bölümlere Haciz Konulması

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Tapuya Şerh Edilmemesi Halinde Yükleniciye ait Bölümlere Haciz Konulması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/802 Karar No: 2023/434 Karar Tarihi: 10.05.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi Taraflar arasındaki haciz şerhlerinin terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı bankaların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalılar Şekerbank T.A.Ş., T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Türk Ekonomi Bankası A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalılar Şekerbank T.A.Ş., T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Türk Ekonomi Bankası A.Ş. vekillerinin duruşma talebinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile dava dışı … ve diğer arsa sahipleri arasında 20.08.2013 tarihinde Ankara ili, Pursaklar ilçesi, Saray Mahallesi 1546 ada 2 No.lu parselde inşaat yapımı için noterde kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve diğer ilgili belgelerin tapuya verilmesi suretiyle 12.05.2014 tarihinde kat irtifakı tesis edildiğini, kat irtifakı tesis edilirken inşaat dâhilinde yapılacak dairelerin tapu kayıtlarının arsa sahipleri adına tescil edildiğini, sözleşmenin 4 üncü maddesinde kat irtifakı kurulan bağımsız bölümlerden yükleniciye ayrılan arsa paylarının tapuda satış ferağlarının verileceği aşamaların gösterildiğini, dava dışı … Endüstriyel ve Kurumsal Hizmetler A.Ş. ve … Endüstriyel Kurumsal Hizmetler ve Ürünler San. ve Tic. A.Ş.’nin davalı bankalara olan borçları nedeniyle başlatılan icra takipleri kapsamında adı geçen şirketlere arsa sahibi …’nın şahsi kefaletinden dolayı 2 No.lu parselde yapılan binanın 6, 7, 9, 10, 11, 12 ve 37 numaralı bağımsız bölümleri üzerine 2015 yılı Ağustos ayında haciz konulduğunu, ancak 20.08.2013 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince haciz konulan bağımsız bölümler sözleşme gereklerinin yerine getirilmesini müteakip müvekkiline devredilmesi gereken ve arsa sahibi …’ya ait olmayan bağımsız bölümlerden olduğundan yapılan hacizlerin haksız olduğunu, bunun üzerine müvekkilinin kat karşılığı inşaat sözleşmesine uygun olarak dava konusu taşınmazların kendisine devredilmesi için Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/479 Esas sayılı dosyasında dava dışı arsa sahibi … aleyhine tapu iptal ve tescil davası açarak bağımsız bölümlerin tapu devirlerini yaptırdığını ve konusuz kalan davadan karşılıklı olarak feragat edildiğini, müvekkiline ait olan bağımsız bölümlerin üzerindeki hacizler ile birlikte müvekkili adına tapuya tescil edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin mağdur olduğunu, zira sözleşme gereğince müvekkiline ait olan dava konusu taşınmazların davalılar tarafından haczedildiğini ve bazı icra dosyalarında da satış işlemlerinin başlatıldığını, davalı bankaların haciz konulan taşınmazların kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkili şirkete ait olduğunu bilmeleri gerektiğini, kat irtifakı kurulan bir taşınmazda inşaat yapıldığının bilinmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, tapu kaydında sözleşmeye ilişkin şerh bulunmasa dahi sözleşmenin düzenlenmesinden sonra ve teslim süresi dolmadan önce, yüklenicinin henüz iş bedeli olarak kararlaştırılan arsa payını hak etmediği veya hak edip de iyiniyetli olarak sonraya bıraktığı bir aşamada arsa üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığının açıkça belli veya ufak bir araştırma ile belirlenebilir olmasına rağmen bağımsız bölümler üzerine haciz koyduran davalıların iyiniyetinden söz edilemeyeceğini ileri sürerek; dava konusu Ankara ili, Pursaklar ilçesi, Saray Mahallesi 1546 ada 2 No.lu parselde kayıtlı 6, 7, 9, 10, 11, 12 ve 37 numaralı bağımsız bölümler üzerindeki hacizlerin kaldırılmasını talep etmiş; 07.01.2016 tarihli dilekçesinde, dava konusu bağımsız bölümlerin üzerinde bulunan hacizlerin değerinin toplam 6.596.577,19 TL olduğunu belirtmiş ve 08.01.2016 tarihinde de bu tutar üzerinden hesaplanan tamamlama harcını yatırmıştır. II. CEVAP 1. Davalı … T.A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili banka tarafından dava dışı … Endüstriyel ve Kurumsal Hizmetler A.Ş. ile … Endüstriyel Kurumsal Hizmetler ve Ürünler San. ve Tic. A.Ş. aleyhine başlatılan icra takiplerinde UYAP ve e-devlet sisteminde borçlu … adına kayıtlı görünen dava konusu taşınmazlara ihtiyati haciz konulduğunu ve haczin kesinleştiğini, icra dosyalarına gönderilen takyidatlı tapu kayıtlarında bağımsız bölümlerin …’ya ait olduğunu, haciz tarihi olan 27.08.2015 tarihinde taşınmazlar üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesinin varlığına ilişkin herhangi bir şerh ya da kaydın bulunmadığını, 12.10.2015 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi şerhi düşülerek 05.11.2015 tarihinde de satış işleminin gerçekleştirildiğini, dolayısıyla müvekkili bankanın haciz tarihi itibariyle iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, müvekkilinin iyiniyetle ve tapu kütüğündeki sicile dayanarak tapuya güven ilkesi gereğince … adına kayıtlı taşınmazlar üzerine koydurduğu haczin geçerli olduğunu, haciz talep eden bankaların ve haczi koyan icra müdürlüklerinin kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre malikin kim olduğunu araştırmaya yönelik mükellefiyetlerinin bulunmadığını, davacının kayden maliki olmadığı hâlde gerçek malik ile arasındaki sözleşme gereğince taşınmazların kendisine ait olduğunu ileri sürmesinin haksız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 2. Davalı Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının haciz şerhi işlenen taşınmazların kendisine ait olduğundan bahisle haczin kaldırılmasını talep ederek istihkak iddiasında bulunduğunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 97 nci maddesi gereğince üçüncü kişilerin haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunabileceğini, davaya konu haciz işleminin 03.09.2015 tarihinde gerçekleştirildiğini, davacı şirketin dava dışı borçlu ile anlaşarak gayrimenkulleri üzerindeki hacizlerle birlikte devraldığını ve devir tarihinde de haczi öğrendiğini, haczi öğrenme tarihi ile istihkak iddiası arasında altı aydan uzun bir süre geçtiğinden davanın süre yönünden reddedilmesi gerektiğini, istihkak iddialarına karşı görevli ve yetkili mahkemenin icra hukuk mahkemesi olduğunu, bu nedenle davanın görev yönünden de reddedilmesi gerektiğini, müvekkili banka ile dava dışı borçlu … Endüstriyel ve Kurumsal Hizmetler A.Ş. arasında düzenlenen grup genel kredi sözleşmesini dava dışı …’nın müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine borçlular aleyhine başlatılan icra takiplerinde … adına kayıtlı taşınmazlara 03.09.2015 ve 08.09.2015 tarihinde haciz konulduğunu, haciz işleminin tapuya güven ilkesine istinaden yapıldığını, davacı ile dava dışı borçlu arasında düzenlendiği iddia edilen kat karşılığı inşaat sözleşmesinin sadece taraflarını bağladığını ve üçüncü şahıslara karşı ileri sürülemeyeceğini, davacının sözleşmeye aykırılıktan dolayı gayrımenkul maliklerine dava açması

İnşaat Sözleşmesinin Tapuya Şerh Edilmemesi Halinde Yükleniciye ait Bölümlere Haciz Konulması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sözleşmenin Feshi Nedeniyle Açılan Alacak Davasının Belirsiz Alacak veya Kısmî Dava Şeklinde Açılması

Alacak Davasının Belirsiz Alacak veya Kısmî Dava Şeklinde Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/192 Karar No: 2023/157 Karar Tarihi: 01.03.2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılar arasında noterde 04.04.2001 tarihli arsa tahsis sözleşmesi düzenlendiğini, müvekkilinin sözleşme gereğince üstlendiği inşaat yapım işini dava dışı … İnşaat Turizm Taahhüt Ltd. Şti.ye takip ettirdiğini, müvekkili kooperatif namı hesabına … İnşaat Turizm Taahhüt Ltd. Şti.nin yapılaşmaya 477.661,92 TL harcadığını, buna rağmen davalıların 04.04.2001 tarihli arsa tahsis sözleşmesini feshetmeden, ikinci defa noterde 19.10.2007 tarihli düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalayıp arsalarını … İnşaat Taahhüt İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.ne verdiklerini ve bu şirketin yapılaşmayı bitirdiğini, dava dışı … İnşaat Turizm Taahhüt Ltd. Şti.nin yapılaşmaya harcadığı 477.661,92 TL’yi müvekkilinden istemesi ve … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.02.2013 tarihli, 2012/373 Esas, 2013/40 Karar sayılı kararıyla alacağını hak etmesi üzerine müvekkilinin 477.661,92 TL’yi fer’îleri ile birlikte … İnş. Ltd. Şti.ye ödemek zorunda kaldığını ve zarara uğradığını, öte yandan arsa sahipleri başka bir firma ile haksız olarak yeni bir sözleşme yaptığı için müvekkilinin inşaatı bitirdiğinde elde edeceği kâr payından mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla akdin haksız feshi nedeniyle şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminat ile kâr mahrumiyetine karşılık 1.000,00 TL olmak üzere toplam 2.000,00 TL’nin haksız fesih tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra dosyaya sunduğu 28.12.2017 havale tarihli olup 16.01.2018 tarihinde harçlandırdığı ıslah dilekçesinde ise; dava dilekçesinde 1.000,00 TL olarak talep ettiği imalat bedelini 380.216,00 TL arttırarak toplam 381.216,00 TL’nin 01.10.2007 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davada zamanaşımı süresinin dolduğunu ve davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, dava değeri belli olduğu hâlde, dava dilekçesinde değerin düşük gösterildiğini, davanın gerçek değeri gösterilerek buna ilişkin harcın tamamlanması gerektiğini, davacı ile müvekkilleri arasında 04.04.2001 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, davacının sözleşme ile üstlendiği inşaatı yaptırdığı taşeron firma … İnşaat Turizm Taahhüt Ltd. Şti. ile arasındaki anlaşmayı 07.07.2006 tarihinde feshettiğini, davacının talep ve isteği ile alınan genel kurul kararı gereğince müvekkillerinin … İnşaat ile sözleşme imzaladıklarını, sonradan davacı kooperatif ile müvekkillerinin 01.10.2007 tarihli fesihname ile karşılıklı olarak 04.04.2001 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesini feshettiklerini, davacının taleplerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle usul yönünden, aksi hâlde esastan reddini savunmuş; ıslaha karşı sunduğu 12.02.2018 havale tarihli cevap dilekçesinde ise; bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağını, davacının ıslah dilekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ıslah dilekçesinin reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı 6. … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarihli ve 2013/342 Esas, 2014/112 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında düzenlenen 04.04.2001 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince davacının üstlendiği inşaat işini dava dışı taşeron … İnşaat Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti.ye devrettiği, sonrasında davacının 07.07.2006 tarihli olağan genel kurulda aldığı kararla taşeron şirketle arasındaki sözleşmeyi feshettiği, daha sonra davalı arsa sahipleri ile dava dışı … İnşaat Taahhüt İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında 19.10.2007 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği, tüm bu işlemlerin kooperatif genel kurul kararı doğrultusunda yapıldığı, dolayısıyla davacının, dava dışı … İnşaat Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile sözleşme yapmasında ve devamında bu sözleşmeyi feshetmesinde davalıların bir etkisinin olmadığı, ayrıca … 4. Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilen tazminatın rücuen tazminata konu olabilmesi için öncelikle ilgilisine ödenmesi gerektiği, mahkemece karar verilmiş olmasının ve ileride bu tazminatın ödenmesi ihtimalinin bulunmasının rücuen tazminata hak kazandırmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 05.02.2015 tarihli ve 2014/6616 Esas, 2015/638 Karar sayılı kararı ile; “… 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2- Taraflar arasındaki 04.04.2001 günlü arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini takiben daha sonra düzenlenen 01.10.2007 günlü sözleşmede öngörülen şekilde arsa sahipleriyle dava dışı … İnşaat Taahhüt İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile 19.10.2007 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış, böylece taraflar arasındaki akdi ilişki son bulmuştur. Bu durumda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi (BK. md. 108) uyarınca tarafların kusurlu olup olmadıklarına bakılmaksızın birbirlerinin malvarlıklarına kazandırdıkları değerleri geri istemeleri mümkün bulunmaktadır. Nitekim, davacı diğer talepleri yanında yaptığı imalatın bedelini talep etmiştir. Bu durumda, mahkemece, akdi ilişkinin son bulduğu tarihteki serbest piyasa rayiçlerine göre davacı yanın gerçekleştirdiği imalatın değerini uzman bilirkişi marifetiyle hesaplatarak bedelini hüküm altına alması gerekirken, yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı 9. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.05.2018 tarihli ve 2017/56 Esas, 2018/365 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesine göre davacının, dava hakkının doğabilmesi için zararını ve tazminat yükümlüsünü öğrenme tarihlerinin zamanaşımının başlangıç tarihi olacağı, somut olayda davacının zararının tam olarak belirlenebilir olması için … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/373 Esas sayılı davasında verilen kararın beklenmesi gerektiği, söz konusu davanın 10.04.2013 tarihinde kesinleşmesiyle zararın doğduğunun ve miktarının belirlendiği, eldeki davanın ise 02.07.2013 tarihinde açıldığı ve zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle davalıların zamanaşımı def’înin reddine; davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlık konusu alacağın miktar veya

Sözleşmenin Feshi Nedeniyle Açılan Alacak Davasının Belirsiz Alacak veya Kısmî Dava Şeklinde Açılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi Yapılabilmesi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2021/127 Karar Sayısı: 2022/85 Karar Tarihi: 30/6/2022 R.G. Tarih – Sayı: 4/8/2022 – 31913 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR: 1. Çanakkale İcra Hukuk Mahkemesi (E.2021/127) 2. Gaziantep 3. İcra Hukuk Mahkemesi (E.2022/2) 3. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (E.2022/23) 4. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (E.2022/24) 5. İzmir 6. İcra Hukuk Mahkemesi (E.2022/26) İTİRAZLARIN KONUSU: 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle eklenen geçici 16. maddenin Anayasa’nın 13., 35., 36., 46. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talepleridir. OLAY: Kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davaları sonucunda verilen hükümlerin icrası için başlatılan icra takiplerinin durdurulması veya iptalleri talebiyle açılan davalar ile bu tür davalara ilişkin kararların istinaf incelemesinde itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ A. İptali İstenen Kanun Hükmü 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun itiraz konusu geçici 16. maddesi şöyledir: “Geçici Madde 16- (Ek:9/6/2021-7327/21 md.) Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararlar taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulur.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; 1. 350. maddesi şöyledir: “Başvurunun icraya etkisi – Madde 350 (1) İstinaf yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili 36 ncı maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına karar verilemez. (2) Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” 2. 367. maddesi şöyledir: “Temyizin icraya etkisi – Madde 367 (1) Temyiz, kararın icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili 36 ncı maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına karar verilemez. (2) Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” II. İLK İNCELEME A. E.2021/127 Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 30/12/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. 3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 16. maddesinin iptalini talep etmiştir. Anılan maddenin birinci cümlesinde kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararların taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirileceği hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci cümlesinde ise maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takiplerinin de kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulacağı öngörülmüştür. 4. Bakılmakta olan davanın konusu ise 4/11/1983 tarihinden sonra taşınmazlara hukuken el atılması sebebiyle açılan kamulaştırmasız el atma davasının kabulü sebebiyle hükmedilen tazminatın tahsili için başlatılan ilamlı icra takibinin iptali talebine ilişkindir. Dolayısıyla bakılmakta olan davada kamulaştırmasız el atmaya konu taşınmazların fiilen kamu hizmetlerine ayrılması veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tesis edilerek üzerinde tesis yapılması ile irtifak hakkı tesisi suretiyle fiilen el konulmasına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi kaynaklara ilişkin kamulaştırmasız el atma durumu da söz konusu değildir. 5. Ayrıca kuralın 19/6/2021 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bakılmakta olan davaya konu icra takibinin bu tarihten sonra başlatıldığı gözetildiğinde kuralın yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmemiş mahkeme kararına dayanılarak başlatılan bir icra takibinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. 6. Bu itibarla anılan Kanun’un geçici 16. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan…”, “…veya kaynaklara…”, “…veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle…” ve “…fiilî el konulması…” ibareleri ile ikinci cümlesinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ve cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir. 7. Öte yandan itiraz konusu maddenin birinci cümlesinin “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar… taşınmazlara… kısmen veya tamamen… malikin rızası olmaksızın… sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararlar taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirilir.” bölümü bakılmakta olan davanın konusu olan kamulaştırmasız el atma durumunun yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan kamulaştırmasız el atmaya ilişkin diğer durumlar bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Dolayısıyla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek anılan cümlenin esasına ilişkin incelemenin “…veya hukuki el atılması…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir. 8. Açıklanan nedenlerle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerinin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınması

İmar Planı Değişikliği Nedeniyle Arsa Değer Artış Payı Alınması 3194 sayılı İmar Kanunu Ek Madde 8 Plan değişiklikleri, plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü sosyal ve teknik altyapı dengesini bozmayacak şekilde ve teknik gerekçeleri sağlamak şartıyla yerleşmenin özelliğine uygun olarak yapılır. Plan değişikliği tekliflerinde ihtiyaç analizini içeren sosyal ve teknik altyapı etki değerlendirme raporu hazırlanarak planı onaylayacak idareye sunulur. Parsel bazında; nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat adedini, bina yüksekliğini arttıran imar planı değişiklikleri yapılamaz. Bin metrekareden az olmamak kaydıyla oluşmuş adalarda; ada bazında nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat adedini, bina yüksekliğini arttıran veya fonksiyon değişikliği getiren plan değişikliklerinde ihtiyaç duyulan kültürel tesis, sosyal ve teknik altyapı kullanımları; adanın merkezine en fazla 500 metre yarı çaplı alanda karşılanmak zorundadır. Taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamı değer artış payı olarak alınır. Değer artış payı bedelinin tespitinde 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen bedel tespit esasları gözetilir. İmar planı değişikliği ile taşınmazda meydana gelecek değer artışının tespiti 6362 sayılı Kanuna göre yetkilendirilmiş lisanslı en az iki gayrimenkul değerleme kuruluşu tarafından plan değişikliği açıklama raporunda belirtilen mer’i plan koşullarındaki değer tespiti ile birlikte değişiklik sonrası değer tespiti yapılmak suretiyle belirlenen ortalama yeni değerden az olmamak üzere, idarece oluşturulan kıymet takdir komisyonu tarafından belirlenir. Değer artış payı, en geç taşınmazın ilk satışında veya ruhsat aşamasında taşınmaz maliklerince ödenir. Kıymet takdir komisyonunca belirlenen değer artış payı, ödeme tarihinde her takvim yılı için, bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere arttırılarak uygulanır. Taşınmazın değer artışına tabi olduğu tapu kütüğüne şerh edilir. Emsal, inşaat alanı, yapı yüksekliği ve kullanım amacı değiştirilmemek kaydıyla yapılacak ruhsat tadilatları hariç, değer artış payı ödenmeden yapı ruhsatı düzenlenemez. Değer artış payı tutarları taşınmaz maliklerince; Bakanlık muhasebe birimi hesabına yatırılır. Yatırılan tutarların; a) Büyükşehir belediyesinin olduğu illerde; %25’i büyükşehir belediyesinin ilgili hesabına, %25’i ilgili ilçe belediyesinin ilgili hesabına, %25’i Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, b) Büyükşehir belediyesi olmayan illerde ise; %40’ı imar planı değişikliğini onaylayan idarede açılacak ilgili hesaba, %30’u Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, c) Bakanlıkça onaylanan imar planı değişikliğinden kaynaklanan değer artışının %75’i Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, kalan değer artış payının; büyükşehir belediyesinin olduğu illerde %15’i büyükşehir belediyesinin ilgili hesabına, %10’u ilgili ilçe belediyesinin ilgili hesabına; büyükşehir belediyesi olmayan yerlerde ise Bakanlık payının dışındaki kalan değer artış payının tamamı plan değişikliğinin yapıldığı yerdeki ilgili idarenin açılacak ilgili hesabına, beş iş günü içerisinde aktarılır ve (a) bendine göre kalan değer artış payının %25’i, (b) bendine göre kalan değer artış payının %30’u ile imar planı değişikliğinin diğer genel bütçeli idareler tarafından onaylanması durumunda değer artış payının tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir. 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamındaki alanlarda, kamu yatırımları ile kamu mülkiyetindeki alanlarda, mazbut ve mülhak vakıflara ait alanlarda yapılacak plan veya plan değişiklikleri ile imar planlarında yençok: serbest olarak belirlenmiş yüksekliklerin 8 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen usullere göre yapılacak plan değişikliklerinde bu madde hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınmasına ilişkin Kuralın İptali Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kural Dava konusu kuralla, taşınmaz maliklerinin talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak alınacağı öngörülmüştür. İptal Talebinin Gerekçesi Başvuruda özetle; dava konusu kuralla taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak ödenmesinde kamu yararının bulunmadığı, ayrıca imar planı değişikliği sonucunda oluşan değer artış payının tamamının kamuya aktarılmasının mülkiyet hakkını sınırladığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İmar faaliyetleri ve planlar, kamusal açıdan kent veya çevresine yapılacak yatırımları etkilemek ya da yönlendirmek suretiyle kentin ekonomisine ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına katkı sağlamakta iken; bireysel açıdan da bireyin mülkiyetinde bulunan taşınmazının ekonomik değerini etkilemektedir. İmar faaliyetlerinin amacı gözönünde bulundurulduğunda imar planlarının düzenlenmesinde esas itibariyle bireysel yarardan ziyade kamusal ve toplumsal yararın ön planda tutulması gerekmektedir. Bu nedenle yapılan imar uygulaması sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın bulunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan imara ilişkin faaliyetlerde ve planlarda kamusal fayda ile bireysel fayda mümkün mertebe bağdaştırılmalı ve maliklere de aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir. Bu bağlamda malikin, imar uygulamasından elde ettiği yarar ile değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılan kısmı arasında bir kıyaslama yapılmalıdır. Bu çerçevede imar uygulaması sonucunda taşınmazın değerinde meydana gelen artış ile idareye devredilen kısmının değeri arasında açık bir dengesizliğin bulunması durumunda malike yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olması muhtemeldir. Kişinin herhangi bir zahmete veya maliyete katlanmadan kamunun gerçekleştirdiği imar uygulaması nedeniyle taşınmazında ortaya çıkan değer artışından kamunun yüksek oranlarda pay alması, her zaman için mülkiyet hakkı yönünden kişiye aşırı bir külfet yüklendiği sonucuna varılması için yeterli değildir. Bununla birlikte imar faaliyetlerinden dolayı bazı kimselerin mal varlığında meydana gelen değer artışından pay alınması, toplumsal ihtiyaçları gidermeyi esas alan kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesini sağlamaya yönelik finansmanın oluşturulması amacına hizmet etmekte ise de değer artışının tamamının değer artış payı olarak alınmasının makul ve kabul edilebilir ölçüleri aştığı kanaatine varılmış olup malike aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak alınmasını öngören kuralın makul ve kabul edilebilir ölçülere uygun olmadığı, malike aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozduğu ve bu itibarla orantısız bir sınırlamaya neden olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2020/42 Karar Sayısı: 2023/99 Karar Tarihi: 18/5/2023 R.G. Tarih-Sayı: 4/10/2023-32329 3194 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 8. Maddenin İncelenmesi 1. Genel Açıklama İmar planı; belde halkının sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamayı, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmayı, yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen ve bu amaçla beldenin ekonomik, demografik, sosyal, kültürel, tarihsel, fiziksel özelliklerine

İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerinin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İskan Kanunu Hak Sahipliği: İyiniyetli Zilyetlik, Kazandırıcı Zamanaşımı ve Hak Sahipliğinin İptali

İskan Kanunu Hak Sahipliği 5543 sayılı İskan Kanunu Temlik ve tescil – Madde 19 (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen taşınmaz malların temlikine, vali ve kaymakamlar yetkilidir. Dağıtım defter veya kararlarının vali veya kaymakamlarca onanması, temliktir. Onaylı defter veya kararlardaki miktarlar geçerlidir. (2) Verilen taşınmaz mallar, temlik tarihinde yaşayan aile fertleri adına eşit hisselerle temlik ve tapuya tescil ettirilir. Mülkiyete ve bedele ilişkin ihtilaflar – Madde 20 (1) Temlik edilmiş olan taşınmaz mallar mülkiyetine ilişkin olarak açılacak davalarda, davalı yeni malik ile birlikte tapudaki tescil durumuna göre Hazinedir. (2) Temlik tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra malın kendisine ait olduğunu iddia edenler tarafından, el koyma tarihindeki rayiç bedel üzerinden dava açılabilir. Devir, takyit ve geri alma – Madde 21 (1) Bu Kanuna göre verilen taşınmaz mallar, temlik tarihinden itibaren borcun tamamı ödenmeden önce hiçbir suretle satılamaz, bağışlanamaz, rehin edilemez, tapu kütüğüne satış vaadi şerhi konulamaz ve haczolunamaz. Bu taşınmazların tapu kütüklerinin beyanlar hanesine bu yönde belirtme yapılır. Ancak, temlik tarihinden itibaren beşinci yılın sonunda başlamak üzere, borçlandırma bedelinin tamamını ödeyenlerin tapu kaydına yapılan belirtme kaldırılır. (2) Bu Kanuna göre hak sahiplerine verilen taşınmazların takyit süresi içinde belgelendirilmiş olmak koşuluyla ticari faaliyet dahil geçim imkanının temini, eğitim, yurt dışına çıkış, askerlik, tutukluluk, afet ve uzun hastalık gibi geçerli bir özrü olmaksızın kullanılmadığı, bağışlandığı veya satıldığı tespit olunduğunda, Mahalli İskân Komisyonunca hak sahiplilik durumu iptal edilir, iskân amaçlarında kullanılmak üzere tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili mahkemeden istenir. Geçici Madde 7 (1) Mülga 2510 sayılı Kanun hükümlerine göre Sarıkeçili göçebe grubuna mensup göçebe oldukları gerekçesiyle ve tarım dışı olarak Karaman ilinde iskân edilip, kendilerine taşınmaz verilen ailelerden, evlenmek suretiyle ayrılanlar ile sonradan doğup göçebelik ile ilgili şartları haiz olanlardan, 12/1/2009 tarihinde yapılan iskân duyurusu neticesinde hak sahibi olarak kabul edilen aileler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde müracaat etmeleri hâlinde bu Kanun kapsamında hak sahibi olarak kabul edilebilirler. (2) Birinci fıkra dışında kalan ve mülga 2510 sayılı Kanun ile bu Kanun hükümlerine göre hak sahibi olarak belirlenmesine rağmen en az on yıl içinde kendilerine taşınmaz verilemeyen ailelerden, evlenmek suretiyle ayrılanlar ile sonradan bu Kanunda belirtilen hak sahipliği şartlarını haiz oldukları anlaşılanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde müracaat etmeleri hâlinde hak sahibi olarak kabul edilebilirler. (3) Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder. İskan Kanunu Hak Sahipliğinde İyiniyetli Zilyetlik ve Kazandırıcı Zamanaşımı ile Hak Sahipliğinin İptali Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/14-845 Karar No: 2023/165 Karar Tarihi: 01.03.2023 Özet: Eldeki davada, davalıların 2510 sayılı Kanuna göre edindikleri hak sahiplikleri 27.04.2012 tarihinde iptal edilmiştir. 5543 sayılı İskan Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası ise 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan düzenleme ile Kanun koyucu, 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hukuki durumunu 2510 sayılı Kanun’un ilk çıkarılış amacına uygun korumayı hedeflediğinden herhangi bir koşul aramaksızın hak sahipliklerinin 5543 sayılı Kanun döneminde de devam edeceğini açıkça belirtmiştir. Hak sahipliğinin iptali kararı ile tescilin yolsuz hâle geldiğini bilen Kanun koyucu ayrıksı ve yeni bir düzenleme ile uyuşmazlığı noktalamıştır. Bu nedenle dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tescil kaydının yolsuz hâle geldiğinden bahsedilemez. (5543 s. K. m. 1, 2, 21, Geç. m. 7) (4721 s. K. m. 712) (2510 s. K. m. 16, Ek m. 27) 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların mülga 2510 sayılı İskân Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıklarını iddia ederek tarımsal iskâna başvurmaları üzerine yapılan inceleme ve araştırma neticesinde Mahalli İskân Komisyonunun 12.08.1992 tarihli ve 174 numaralı kararı ile hak sahibi sayılmalarına karar verildiğini, karar gereğince Hatay ili Merkez ilçesi Amik Ovası köyünde bulunan 15.727 m2 büyüklüğündeki 1605 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tahsisen tescil edildiğini, daha sonra kurum müfettişlerince yapılan araştırma sonucunda müracaat tarihinde aile temsilcisi davalı …’ün sigortalılık kaydının bulunduğunun tespit edildiğini, tespit üzerine Mahalli İskân Komisyonunun 27.04.2012 tarihli ve 335 numaralı kararı ile davalıların hak sahipliğinin iptaline karar verildiğini, iptale ilişkin komisyon kararının davalı tarafa 08.06.2012 tarihinde tebliğ edildiğini ve karara karşı idari yargıda iptal davası açılmadığını, davalılar adına oluşan kaydın yolsuz hâle geldiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile her türlü takyidattan ari olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı asıl … cevap dilekçesinde; Mahalli İskân Komisyonunun 12.08.1992 tarihli ve 174 numaralı kararı ile dava konusu taşınmazı kullanmaya başladıklarını, 1992 yılından itibaren davacı Kuruma her yıl ödemede bulunduklarını ve hâlen taksitlerinin devam ettiğini, on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanunu\’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası gereğince mülga 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların haklarının herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceğini, çok uzun süre geçtikten sonra haklarının geri alınmasının idari istikrar ve idareye güven ilkelerine aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı asıl … cevap dilekçesinde; önceden aile olarak sosyal güvencelerinin olmadığını, eşi …’ün kalp ameliyatı olması için haricen prim yatırarak sigorta yaptırdıklarını, bu sigortanın tedavi amacıyla olduğunu, eşinin yaşlılık aylığı almadığını, dava konusu taşınmazda bugüne kadar tarım yaptıklarını, o dönem taşınmazı alabilmek için bileziklerini sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 7. Diğer davalılar; dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır. Mahkeme Kararı 8. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2013/619 Esas, 2015/383 Karar sayılı kararı ile; davalıların hak sahibi olarak belirlendiği tarihte yürürlükte olan İskân Kanunu ile İskân Kanunu Uygulama ve Özel İskân Fonu Yönetmeliğinde göçebe grubuna mensup olanlardan kimlerin hak sahibi olabileceği yönünde açık bir düzenleme bulunmadığı, bu hususta yaşanan sorunların çözümü amacıyla genelgeye göre işlem tesis edildiği, birlikte iskân edilen göçebe grubuna mensup oldukları hususunda ihtilaf bulunmayan davalıların hak sahibi olarak belirlenmesinde idarenin açık bir hataya düşmediği, yine yönetmelikte öngörülen belgeleri idareden

İskan Kanunu Hak Sahipliği: İyiniyetli Zilyetlik, Kazandırıcı Zamanaşımı ve Hak Sahipliğinin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kan Hısımları, Sıhri Hısımlar ve Eşler Arasında Yapılan Taşınmaz Devrinin Bağışlama Sayılması

Taşınmaz Devrinin Bağışlama Sayılması ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2022/134 Karar Sayısı: 2023/116 Karar Tarihi: 22/6/2023 R.G. Tarih – Sayı: 15/9/2023 – 32310 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 28. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. OLAY: Birinci derece kan hısımları arasında yapılan taşınmaz pay devrine karşı açılan tasarrufun iptali davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ A. İptali İstenen Kanun Hükmü 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 28. maddesi şöyledir: “Bağışlama sayılan tasarruflar- Madde 28 Yirmi yedinci maddenin tatbikı bakımından aşağıdaki tasarruflar bağışlama hükmündedir: 1. Üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlariyle, eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarruflar, 2. Kendi verdiği malın, aktin yapıldığı sıradaki değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, 3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler.” B. İlgili Görülen Kanun Hükmü 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un; 1. 24. maddesi şöyledir: “İptal davası açılması – Madde 24 Amme borçlusunun bu Kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılır.” 2. 27. maddesi şöyledir: “İvazsız tasarrufların hükümsüzlüğü – Madde 27 Amme alacağını ödememiş borçlulardan, müddetinde veya hapsen tazyikına rağmen mal beyanında bulunmıyanlarla, malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna kifayetsizliği anlaşılanların ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar hükümsüzdür.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/11/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hilal YAZICI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 6183 sayılı Kanun, kamu alacaklarının korunmasını sağlamak amacıyla henüz kamu alacağı kesinleşmeden alınabilecek bazı tedbirler ile kamu alacağı kesinleştikten sonra alacağın tahsil edilmesine ilişkin hükümler öngörmüştür. Bu kapsamda anılan Kanun’un 24. maddesi, kamu alacağının tahsil edilebilmesi amacıyla kamu borçlusunun Kanun’un 27., 28., 29. ve 30. maddelerinde belirtilen tasarruf ve muamelelerini iptal davasına konu edilmek üzere hükümsüz kılmaktadır. 4. Bu itibarla anılan maddelerde iptal davasına konu edilecek tasarruflar ivazsız tasarruflar, bağışlama sayılan tasarruflar, kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılan tasarruflar ve hükümsüz sayılan diğer tasarruflar olarak belirtmiştir. 5. Kanun’un 27. maddesi ivazsız tasarrufların veya bağışlamaların hükümsüz sayılması için bazı şartlar aramaktadır. Buna göre kamu alacağını ödememiş borçlulardan müddetinde veya hapsen tazyikine rağmen mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna yetersizliği anlaşılanların ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar hükümsüzdür. Kanunun 26. maddesine göre tasarrufun gerçekleştiği tarihinden beş yıl geçtikten sonra tasarrufun iptali davası açılamaz. 6. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 28. maddede ivazlı olmakla birlikte bazı tasarrufların bağışlama sayılacağı hüküm altına alınmıştır. 7. İtiraz konusu kuralla üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) kan hısımlarıyla eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların bağışlama sayılacağı öngörülmüştür. Bu itibarla kuralın muvazaa ihtimalini yüksek gördüğü belirli yakınlıktaki kişiler arasında gerçekleşen işlemlerin ivazlı olup olmadığına bakmaksızın bağışlama niteliğinde olduğunu -kesin- kanuni karine olarak düzenlediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurala konu yakınlıktaki kişilerin iyi niyetli olduğu iddiasının veya başka herhangi bir iddianın ispatına imkân tanınmamıştır. 8. Bağışlama sayılan tasarrufun iptali ise işlemin kamu alacaklısına karşı hükümsüz sayılması sonucunu doğurur. B. İtirazın Gerekçesi 9. Başvuru kararında özetle; ivazlı devir işleminin birinci derece kan hısımları arasında yapılmış olması nedeniyle itiraz konusu kural uyarınca bağış olarak kabul edilip hükümsüz sayılacağı, söz konusu tasarrufun kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılıp yapılmadığı yönünde bir inceleme yapılmasına imkân tanınmadığı, bu itibarla kamu yararı ve kişisel yarar arasındaki dengenin ölçüsüz bir şekilde bozulduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 10. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. / Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. / Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır. 11. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder. 12. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında da “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre hak arama özgürlüğünün en önemli iki ögesini oluşturan iddia ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların kullanımını engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak kanun hükümlerinin Anayasa’nın anılan maddesine aykırılık oluşturacağı açıktır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4, 26/01/2022, § 28). 13. İtiraz konusu kural, tasarrufun iptali davasına konu edilmek üzere borçlunun üçüncü derece de dâhil olmak üzere bu dereceye kadar kan hısımlarıyla eşi ve ikinci derece dâhil bu dereceye kadar sıhri hısımlarıyla yaptığı ivazlı tasarrufların bağışlama kabul edileceğini öngörmektedir. 14. Mal varlığına ilişkin her türlü hukuki işlem ve fiillin

Kan Hısımları, Sıhri Hısımlar ve Eşler Arasında Yapılan Taşınmaz Devrinin Bağışlama Sayılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yabancıların Miras Hakkı: Miras Yoluyla Mal Edinmede Ülkeler Arası Karşılıklılık Olması Gerekir mi

Yabancıların Miras Hakkı ve Miras Yoluyla Mal Edinmeleri 1062 sayılı Kanun ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının mülkiyet haklarını sınırlayan devletlerin Türkiye\’deki vatandaşlarının mülkiyet haklarının misliyle karşılık olmak üzere sınırlanabileceği öngörülmüştür. Buna istinaden çıkarılan hukuki düzenlemeler de söz konusu sınırlamalara işlerlik kazandırılmış ve belirli uyruktaki yabancıların (bireysel başvuruya konu somut olaylar içinde İoanis Maditinos-Yunan, Antoıne Balıt-Suriye) Türkiye’de bulunan taşınmazlara ilişkin mirasçılık belgelerinin iptal edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği şikâyetlerini incelemiştir. Bu başvurulara ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümleri çerçevesinde karşılıklılık ilkesi yönünden Yunanistan\’da ve Suriye’de Türk vatandaşlarının miras yoluyla mal edinemedikleri yönünde açık bir tespit olmamasına rağmen mirasçılık belgesinin iptal edilmesinin kanuni dayanağını makul ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamadıklarını tespit etmiş, bu hâliyle ilgili Kanun\’un somut olaylarda belirli ve öngörülebilir bir şekilde uygulanmadığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. İoanis Maditinos Başvurusu – Değerlendirme Olaylar Başvurucu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iken izin almaksızın kendi isteğiyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazandığı gerekçesiyle Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. Hâlen Atina\’da ikamet eden Yunanistan uyruklu başvurucu İstanbul’da bir taşınmazın tek mirasçısı kalmış ancak Sulh Hukuk Mahkemesi, başvurucu Türk vatandaşı olmadığı için mirasın tamamının Hazineye ait olduğuna karar vermiştir. Başvurucu miras ile ilgili olarak Sulh Hukuk Mahkemesinden mirasçılık belgesi talebinde bulunmuş, Mahkeme bu talebi kabul etmiştir. Hazine, başvurucu aleyhine mirasçılık belgesinin iptali davası açmış ve Mahkeme kararıyla başvurucunun mirasçılık belgesi iptal edilmiştir. Başvurucunun Hazine aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı mirasçılık belgesinin iptali davası ise reddedilmiştir. Temyiz edilen karar Yargıtay tarafından onanmıştır. İddialar Başvurucu uyuşmazlık konusu taşınmazda mirasçılık hakkının bulunduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 1964 yılında çıkarılan Kararname ile Yunan uyruklu kişilerin Türkiye\’deki taşınmazları üzerinde mülkiyete dair temliki tasarruflarının durdurulmasına karar verilmiş ancak bu Kararname 1988 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılmıştır. Somut olayda miras bırakanın öldüğü tarih itibarıyla Yunan uyrukluların Türkiye\’deki taşınmazlar yönünden temliki tasarruflarını geçici olarak kısıtlayan söz konusu Kararname\’nin yürürlükte olmadığı açıktır. Derece mahkemeleri Yunanistan ile karşılıklılık bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun miras bırakanın taşınmazı yönünden mirasçısı olamayacağına karar vermişlerdir. Derece mahkemeleri bu sonuca varırken Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün ülkeler arasındaki karşılıklılığa ilişkin yazılarına dayanmışlardır. Ancak söz konusu yazılar incelendiğinde, murisin vefat ettiği tarihte veya yargılama sırasında Yunanistan\’da Türk uyrukluların çeşitli kısıtlamaların söz konusu olduğu bölgeler de dâhil olmak üzere miras yoluyla mal edinemediklerine dair herhangi bir tespitin bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu yazılara göre Yunanistan\’da çeşitli bölgelerde alım ve satım gibi hukuki işlemler için izin koşulu getirilmiş olmakla birlikte bu iznin miras yoluyla mal edinimini de kapsadığına dair somut bir bilgiye yer verilmemiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Yunanistan\’da Türk vatandaşlarının kısıtlamaya konu bölgede bulunan taşınmazları miras yoluyla edinebildiği yönünde belgeler bulunduğunu belirtmiştir. Öte yandan 2005 ve 2012 tarihlerinde yapılan kanuni düzenlemeler ile miras yoluyla mal ediniminde karşılıklılık esasının kaldırıldığına da dikkat çekilmelidir. Buna göre miras yoluyla edinilen taşınmazların maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilmesi ve bedelinin hak sahibine ödenmesi öngörülmüştür. Sonuç olarak, derece mahkemelerinin olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümleri çerçevesinde karşılıklılık ilkesi yönünden Yunanistan\’da Türk vatandaşlarının miras yoluyla mal edinemedikleri yönünde açık bir tespit olmamasına rağmen mirasçılık belgesinin iptal edilmesinin kanuni dayanağını makul ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamadıkları görülmüştür. Bu durumda başvurucunun mirasçılığının tanınmaması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunmadığı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa\’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Ülkeler arası karşılıklılık bulunmadığı gerekçesine dayalı olarak mirasçılık belgesi verilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin Antoıne Balıt ve Diğerleri Başvurusu (Bireysel Başvuru No: 2017/16211, Karar Tarihi: 2/6/2020) da benzer niteliktedir. Yabancıların Miras Hakkı: Miras Yoluyla Mal Edinmede Mütekabiliyet İlkesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru İoanis Maditinos Başvurusu Başvuru Numarası: 2015/9880 Karar Tarihi: 8/5/2019 R.G. Tarih ve Sayı: 19/6/2019-30806 BİRİNCİ BÖLÜM -KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Kadir ÖZKAYA, Yusuf Şevki HAKYEMEZ Raportör: Özgür DUMAN Başvurucu: İoanis MADİTİNOS I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, ülkeler arası karşılıklılık bulunmadığı gerekçesine dayalı olarak başvurucunun mirasçı olarak kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 8/6/2015 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: A. Uyuşmazlığın Arka Planı 9. Başvurucu 1961 yılında İstanbul\’da doğmuştur.Başvurucu, Yunanistan uyruklu olup Atina\’da ikamet etmektedir. 10. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iken 11/2/1964 tarihli ve 403 sayılı mülga Türk Vatandaşlığı Kanunu\’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca izin almaksızın, kendi isteğiyle yabancı devlet vatandaşlığını kazandığı gerekçesiyle Bakanlar Kurulu tarafından 12/3/1986 tarihinde hakkında Türk vatandaşlığını kaybettiğine karar verilmiştir. 11. İstanbul\’un Beyoğlu ilçesine bağlı Pürtelaş Mahallesi\’nde bulunan 36 ada 21 parsel sayılı taşınmazın 1/12 payları tapuda Frenike Maditinos ve Tanaş Maditinos adlarına kayıtlıdır. 12. Tapu maliklerinden Frenike Maditinos 31/1/1978 tarihinde bekâr olarak, Tanaş Maditinos ise 21/10/1996 tarihinde dul ve çocuksuz olarak ölmüştür. Başvurucu, ölen kayıt maliklerinin kardeşi Dimitri\’nin oğludur. B. Frenike Maditinos\’un Mirası Yönünden 13. Maliye Hazinesi tarafından 27/10/1997 tarihinde Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden Frenike Maditinos\’un mirası ile ilgili olarak mirasçılık belgesi verilmesi talebinde bulunulmuştur. Mahkeme 17/3/1998 tarihinde murisin ölümüyle geriye tek mirasçısı olarak başvurucuyu bıraktığını, onun da Türk vatandaşlığını kaybettiğini belirterek müteveffanın son mirasçısının Hazine olduğu gerekçesiyle bu talebi kabul etmiş ve Frenike Maditinos\’un mirasının tamamının Hazineye ait olduğuna karar vermiştir. 14. Başvurucu 17/11/1999 tarihinde Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden Hazineye verilen mirasçılık belgesinin iptali talebinde bulunmuştur. Maliye Hazinesinin de davalı olarak dâhil edildiği yargılama neticesinde Mahkeme 14/6/2000 tarihinde bu talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun Türk vatandaşlığını kaybettiği ve Yunan vatandaşı olduğu belirtilmiştir. Mahkemeye göre miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla taşınmaz malların tasarrufu ve intikali yönünden karşılıklılık bulunmadığından talebin reddi gerekmektedir. Başvurucunun temyiz ettiği bu karar

Yabancıların Miras Hakkı: Miras Yoluyla Mal Edinmede Ülkeler Arası Karşılıklılık Olması Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sözleşmede Artış Maddesi Bulunmaması Halinde Kira Bedeli ÜFE/TÜFE Oranında Artırılabilir mi

Sözleşmede Artış Maddesi Bulunmaması Halinde Kira Bedeli ÜFE/TÜFE Oranında Artırılabilir mi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2017/7358 Karar No: 2017/16789 Karar Tarihi: 30.11.2017 Özet: Taraflar arasında imzalanan 01.11.2013 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede aylık kira bedeli 350 TL olarak kararlaştırılmış, sonraki yıllar kira bedelinin artırılacağına dair bir düzenleme yapılmamıştır. Davacı, dava dilekçesinde kira bedellerinin yıllık ÜFE artışına göre ödenmediğinden bahisle temerrüt nedeniyle tahliye talep etmiş ise de, sözleşmede artış maddesi bulunmamakla davaya konu kira tutarının ispatı kiraya verene aittir. Davacının tek yanlı kira oranı ve kira bedeli belirlemesine itibar edilemez. Davacı kiraya veren, kira miktarının ÜFE ile artırılacağını ispat edemediğine göre, aylık kiranın sözleşmede yazılı olan 350 TL olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. (6098 s. K. m. 315) (818 s. K. m. 260) Taraflar arasındaki kiralananın tahliyesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı; kira sözleşmesine göre aylık kira bedelinin 350 TL olduğunu, yıllık ÜFE artışı ile 01.11.2014 tarihinden itibaren aylık kira bedelinin 363 TL, 01.11.2015 tarihinden itibaren aylık 405 TL olması gerektiğini, ancak davalının artış yapmadığını, yıllık eksik ödenen farkın ödenmesi için ihtar gönderdiklerini ancak kira farkının ödenmediğini ileri sürerek davalının temerrüt nedeniyle tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, sözleşmede artış maddesi bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Kira akdinin sona erme sebeplerinden biri de kiracının temerrüdü olup kira parasının ödenmemesi veya geç ödenmesi durumunda akdin feshinin biçim ve koşulları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 315. (818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 260.) maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, istenen kira parasının veya yan giderin muaccel (istenebilir) olması ve kira bedeli ile yan giderin verilen sürede ödenmemiş bulunması, ihtarnamede verilen süre içerisinde kira parasının ödenmemesi halinde akdin feshedileceğinin açıkça belirtilmesi gerekir. Kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiralarında en az otuz gün, ürün kiralarında en az altmış gün, diğer kira ilişkilerinde ise en az on gündür. Kural olarak kira ilişkisinin varlığını ve aylık kira bedelinin ne kadar olduğunu ispat külfeti davacıya, davalı tarafından kabul edilen kira bedelinin ödendiğinin ispat külfeti ise davalıya düşer. Taraflar arasında imzalanan 01.11.2013 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede aylık kira bedeli 350 TL olarak kararlaştırılmış, sonraki yıllar kira bedelinin artırılacağına dair bir düzenleme yapılmamıştır. Davacı, dava dilekçesinde kira bedellerinin yıllık ÜFE artışına göre ödenmediğinden bahisle temerrüt nedeniyle tahliye talep etmiş ise de, sözleşmede artış maddesi bulunmamakla davaya konu kira tutarının ispatı kiraya verene aittir. Davacının tek yanlı kira oranı ve kira bedeli belirlemesine itibar edilemez. Davacı kiraya veren, kira miktarının ÜFE ile artırılacağını ispat edemediğine göre, aylık kiranın sözleşmede yazılı olan 350 TL olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.11.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas Yıl/No: 2017/7234 Karar Yıl/No: 2019/4772 Karar Tarihi: 21.05.2019 Özet: Davacı .. tarihinde başlattığı icra takibi ile, ödenmeyen .. ile … arası kira bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise sözleşmede artış şartı varmış gibi hesaplama yapılmıştır. Bu durumda, sözleşmedeki kira artışına ilişkin bir şart olmadığından aylık kiranın sözleşmede kararlaştırılan .. TL olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece kira alacağının sözleşmede kararlaştırılan aylık kira bedeli .. TL üzerinden hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. (1086 s. K. m. 428, 440) Dava: Taraflar arasındaki itirazın iptali ve tahliye davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar: Davacı, taraflar arasında 19.12.2012 başlangıç tarihli kira sözleşmesi bulunduğunu, davalının ödemediği kira bedellerinin tahsili için davalı aleyhine Ankara 19. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ancak davalının icra takibine haksız ve kötüniyetle itiraz ederek takibi durdurduğunu belirterek davalının temerrüt nedeniyle taşınmazdan tahliyesi ile yapmış olduğu itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı, taraflar arasında herhangi bir kira ilişkisinin mevcut olmadığını, dava konusu taşınmazın apartman kapıcı dairesi olduğunu, apartmandaki görevi nedeniyle tahsis edildiğini, icra takibinin ve davanın haksız olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davalının temerrüt nedeniyle tahliyesine ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda asıl alacak 15.028TL üzerinden itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-) Davalının alacağa yönelik temyiz itirazlarına gelince; Takibe dayanak yapılan ve hükme esas alınan 19.12.2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinde aylık kira bedelinin 500TL olduğu ve sözleşmede artış şartı olmadığı görülmektedir. Davacı 20.8.2010 tarihinde başlattığı icra takibi ile, ödenmeyen 19.12.2012 ile 19.04.2015 arası kira bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise sözleşmede artış şartı varmış gibi hesaplama yapılmıştır. Bu durumda, sözleşmedeki kira artışına ilişkin bir şart olmadığından aylık kiranın sözleşmede kararlaştırılan 500TL olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece kira alacağının sözleşmede kararlaştırılan aylık kira bedeli 500TL üzerinden hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile tahliyeye yönelik hükmün ONANMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının alacağa yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK’nın 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar

Sözleşmede Artış Maddesi Bulunmaması Halinde Kira Bedeli ÜFE/TÜFE Oranında Artırılabilir mi Read More »